06 Ağustos 2023

Terzi: Bir evsizlik hikâyesi

Ailelerin, çocuklarındaki duygusal boşlukları diken terziler olması gerekirken söküğün kaynakları olduklarını da gösteriyor dizi

Cem Karcı'nın yönettiği Netflix dizisindeki evsiz, yersiz, yurtsuz karakterler, dikilmemiş bir kumaş gibi. Domestik ideolojide ev, dört duvardan ibaret bir bina değil, aileyi dış dünyadaki tehlikelerden sakınan bir yuvadır. Evlatlık verilen, terk edilen ya da çocukken şiddet gören karakterler, kendilerini evde hissetmiyor. Senaryosunu Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı'nın yazdığı dizide, aile sevgisinden mahrum Türkler de Rumlar da kimsesiz.

Çağatay Ulusoy'un oynadığı ünlü terzi Peyami'nin defile sonrası evinde verdiği havuz partisi, evin yuva olmadığının en güzel göstergesi: Can dostu Dimitri (Salih Bademci), uyuşturucu kullanıyor; mankenler havalı elbiseleriyle salınıyor; bir çift havuzda öpüşüyor. Kenarda bir şezlongda oturan terzi ise yapayalnız. Birbirinden yabancılaşmış karakterler, bir araya gelip bir elbise oluşturamıyor. İşini titizlikle yapan terzi, bu şatafatlı gözüken hayatındaki sökükleri dikememiş.

Sosyetik partiden Kars'a, Peyami'nin dedesinin cenazesine, geçtiğimizde terzinin ruhen İstanbul'a taşınamadığını anlıyoruz. Küçükken annesi tarafından terk edilmiş. Olgun Şimşek'in oynadığı babası Mustafa ise zihinsel engelli. "Keşke benim babam sen olsaydın" dediği terzi dedesi büyütmüş. Dedesi ölünce utandığı babasını istemeyerek de olsa evine getiriyor. "Aman kimse görmesin" diye talimat veriyor çalışanlarına. Aslında görünmesini istemediği, diktiği kusursuz elbiselerin arkasında, neden hayatın ona sağlıklı bir baba bahşetmediğini sorgulayan kırılgan bir çocuk.

Peki, oğlunun evi Mustafa için bir ev mi? Ayaklarından zincirlendiği oda adeta bir hapishane. Ona özel tasarlanan bir çocuk parkında ve ses geçirmeyen odasında var olabiliyor. Korkutuluyor, eziliyor, tehdit ediliyor. Peyami, hayata olan öfkesini, savunmasız babasına el kaldırarak çıkarıyor.

Peyami ve Dimitri'nin âşık olduğu Esvet (Şifanur Gül) de öksüz. Hasta oğullarına baksın diye Rum yetimhanesinden evlatlık alınan kız, büyüyünce üvey ailesinin maddi çıkarları için dengesiz Dimitri ile nişanlanıyor. Zorba Dimitri'den kaçıp Mustafa'nın bakıcısı olarak terzinin malikanesine sığınıyor. Ne ölesiye korktuğu nişanlısının ne de sevdiğinin yanında "evde." Tehdit sürekli ensesinde: Dimitri gözü dönmüş bir şekilde aşkını arıyor. Peyami'nin babaannesi, bakıcının Mustafa ile evlenmesini istiyor. Peyami, kimliğini keşfettiği Esvet'i yurtdışına kaçırmayı planlıyor. Anne-baba sevgisi görmemiş Esvet, zengin ve güçlü aileler arasında savrulup duruyor.

Parçalanmış karakterler gibi dizi de dikiş tutmamış. Yabancı ve tasavvuf müziğinin buluşması, diziyi zenginleştirmekten çok Türkiye'nin turizm reklamını yapıyor. Dedesi gibi sema gösterilerinde ney çalan Peyami, Esvet'i Dimitri'ye kaptırdıktan sonra kendini gece hayatına veriyor. Elinde içki kadehiyle herkesi azarlıyor. Bir gece arabasıyla denize uçtuğunda dedesinin "Düşeceksin ki kalkmayı öğreneceksin." sözünü hatırlayarak yeniden doğuyor. İlk defa hor gördüğü babasıyla kahvaltı ediyor, kaba davranışlarından dolayı özür diliyor ve babasının doğum günü için Mevlana'dan esinlendiği defilesini planlıyor. Dedesinden kalma bir kumaş parçasını, çalışma masasında bulması, Peyami'nin gece hayatından tasavvufa dönüşü için yeterli mi? İkinci sezon, terzinin semazen olma sürecini iyi işleyemiyor.  

Dizi, Mustafa'nın yıllar sonra karısıyla karşılaştığı sahnede dinlediğimiz Yunus Emre'nin "Gel Gör Beni Aşk Neyledi" sözlerindeki derinliğinden uzak. Sürekli bağıran Peyami, hınçla yerde heykel kıran Dimitri, aşk acısıyla yanan Esvet'in uçta yaşadığı duygular hiç bitmiyor. Bu fazla dramatik bulduğum sahnelere Peyami'nin her daim neşeli ve seksi kız arkadaşı Cemre (Berrak Tüzünataç) yetişiyor. Güzel kıyafetler ve gülümsemeden ibaret olan bu karakter, çok daha iyi işlenebilirdi.

Terzi'nin dikebildiği sökük, ekranlarda pek temsil edilmeyen zihinsel engelli bir karakteri görünür kılması. Başta Peyami'nin olduğu gibi bazı izleyicilerin de Mustafa'yı görmeye tahammülü yok. Hatta Mustafa'nın sahnelerini atlayarak bu sevgi dolu babayı yok kılanlar var. Ekranda sadece genç ve güzel karakterler görmek isteyenlerin inadına Cem Karcı, yakın çekimle Mustafa'nın yüz ifadesine odaklanıyor.  Dizide, herkes birbirine düşse de Mustafa'ya sevgiyle yaklaşıyorlar. Peyami'nin aşkı Esvet ve kız arkadaşı Cemre, Mustafa'yla şevkle oyun oynayıp yemek yedirirken topluma örnek oluyor. Son bölümde odasından çıkıp evdekilerle birlikte yemek yiyen Mustafa, kendini evde hissetmeye başlıyor.

Ailelerin, çocuklarındaki duygusal boşlukları diken terziler olması gerekirken söküğün kaynakları olduklarını da gösteriyor dizi. Nişanlısını sandığa kapatan Dimitri, çocukluğunda ceza olarak sandığa kitlenirmiş. Bir hata yaptığında babası, "Benim zavallı işe yaramaz oğlum. Sen hiçbir şeye layık değilsin. Küçük bir kız gibi ağlamaya devam mı edeceksin?" diye azarlıyor. Sandıkta aç, susuz, havasız kalan ve kendi evinde korkuyla yaşayan Dimitri'nin yetimden farkı yok.

Terzi, kendindeki ve çevresindeki sökükleri dikebilecek mi? Yıllar sonra kavuştuğu annesinde huzuru bulabilecek mi? Türk ve Rum karakterler kendilerini evde hissedecekler mi? Üçüncü sezonda dizinin kendi kumaşını bulması dileğiyle.

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Amerika’nın duvarlarla örülü seçimleri

Medyada olduğu gibi üniversitelerde de kapsayıcılık ilkesi adına yabancı hocaları çalıştırma politikası var. Danışmanım bana beyaz olmadığım için Amerika’da kolay iş bulabileceğimi söylemişti. Fakat pozitif ayrımcılıktan beslenen bu kozmopolit imaj, ırkçılığı örtemiyor

Yandaki Oda: Woolf, Joyce, Irak ve Vietnam’ın rastgele buluşması

Tarih ve edebiyatla ilgileniyormuş gibi gözüken ama aslında romantik kar sahneleri ve iyi oyuncularıyla göz boyayan filmleri sorgulayın. Yandaki Oda’yı izlemeden önce yandaki sinema salonunda hangi filmin oynadığına bir bakmanızı tavsiye ederim

Leyla, masalsı bir çöplük  

Neredeyse her hikâyede mevcut temaları buluşturan Leyla: Hayat… Aşk… Adalet… ismi, dizinin hangi yönde ilerleyeceğini bilmediğinin işareti

"
"