Anadolu'dan ve İstanbul'dan kuşlar
- Sergideki fotoğrafların önemli bir kısmı İstanbul’daki kuşlara dair. İnsan hakikaten şaşırıyor. Hatta biz sizinle konuşurken, Silivri’de yaşayan bir grup insanın: “Bizim burada bu kadar çok kuş mu varmış?” dediklerini duyduk.
Aslında İstanbul, dolayısıyla Silivri, kuş yolları üstünde olduğu için büyük bir çeşitlilik barındırıyor. Kuşlar Afrika’dan Avrupa’ya ya da Avrupa’dan Afrika’ya geçerken burada konaklıyor. Hem deniz hem de göletlerin, yani sulak alanların, hem de ormanın olduğu bir coğrafyadan söz ediyoruz. Bugüne kadar İstanbul’da görülebilen kuş türü sayısı 350/360 civarındadır. Geçtiğimiz yıl şehirden geçen kuş türü sayısı 310 civarındaydı. O kadar zengin yani...
İnsanlar türlü sebeplerle bunu bilmiyor. Sergi için binlerce fotoğraf arasından seçim yaparken bu durumu da gözettik. Özellikle çocuklarda bilinç ve farkındalık yaratır diye sömestr tatiline denk getirdik. Biraz da insanların kolayca görebileceği, parklarda, bahçelerde konaklayan kuşları göstermeye gayret ettik. Kumru ve serçe dışında, “Kara kızılkuyruk, Kızılgerdan, Baştankara” dediğimiz gibi kuşların altını çizdik. Algıda seçiciliğe vesile olsun istedik. Deyim yerindeyse İstanbul’da “kargadan başka çok kuş var”ı göstermek istedik. Sergi, çocuklarda doğa sevgisini bir nebze çoğaltmaya vesile olacaksa ne mutlu bana.
Silivri'de ağzında poşetle bir leylek ve Benekli Sinekkapan
- Kuş gözlemcileri hem yaşadığımız coğrafyanın hem de İstanbul’un tabiatını, florasını, faunasını doğrudan takip ediyor. Deyim yerindeyse bir tür envanter tutuyorsunuz. Dürbünün ya da vizörün ardından bakınca ne görüyorsunuz?
Çok uzun bir konu bu. Daha önce çok daha geniş alanlarda kuşlara rastlarken bu alanlar daraldı. Kuşların göç rotaları değişti ve kuş türleri farklılaştı. Şehirlerde yeşil papağan, sığırcık, çiğdeci gibi istilacı türlerin sayısı arttı.
Bir de şuna dikkat çekmek isterim. Bazı kedi ve köpek severlerin bilinçsiz bir şekilde sokaklara bıraktıkları yemler, martıların, güvercinlerin, kargaların, kumruların doğal davranışlarını değiştirdi. Doğada beslenebilen bu kuşlar şu anda doğaya gitmeyip, bu yemlerle besleniyor. Bu da hayvanların doğasını değiştirdi. Daha önce yılda bir kez yumurtlayan kumrularda bu sayı dört-beşe çıktı.
Ayrıca çarpık şehirleşmenin çok olumsuz etkileri oluyor. Riva’dan örnek vereyim. İstanbul ve kuş deyince akla gelen ilk yerlerden biridir Riva. Çayırların, sulak alanların bolluğu buraları çok cazip kılıyor. İstanbul’dan geçen türlerin yaklaşık yüzde 90’ı Riva’da görülebilir. Ama buralarda yaşanan çarpık yapılaşma kuşların yaşam alanlarına büyük zarar veriyor. Bir de yaptıkları binaları “doğada yaşamak, tabiatla iç içe” diye pazarlamıyorlar mı? Hem doğayı öldürüp hem de böyle sloganlar yazmaları, peyzaj için üç beş çam ağacı dikmeleri... Hayret içinde izliyorum.
Çatalca'da fotoğraflanan Kulaklı Orman Baykuşu
- Birkaç sene evvel 1855 Kars Kuşatması adında bir kitap okumuştum. Kitapta Kırım Savaşı’nın doğu cephesine katılmak üzere İstanbul’dan gemiyle Trabzon’a giden oradan da at sırtında Kars’a devam eden bir İngiliz subayın anıları vardı. Dr. Humphrey Sandwith, yolda gördüğü toy kuşları için: “Biz İngiltere’de bunların soyunu tükettik. Burada ne kadar çok var” diyordu.[1] Sanırım Anadolu’da da pek toy kalmadı değil mi?
Çok çok az kaldı. 100-150 civarında olduğu söyleniyor. Toy, bildiğimiz kadarıyla, yaşadığımız coğrafyada var olan en büyük kuş. Kanat açıklığı yaklaşık iki buçuk metre. Ağırlığı da 10 kilo civarında.
Yaklaşık iki ay önce Orta Anadolu’da 15-16 civarında bir toy kuşu grubu gördük. Çok etkileyici bir deneyimdi. Farkındaysanız net bir konum vermedim. Avcılara adres göstermek istemediğimiz için böyle bir yola başvuruyoruz. Hatta o gün şöyle bir şey oldu: Biz toyları gözledikten sonra geri dönerken yanımıza jandarma geldi. Önce avcı zannettiler, sonrasında amacımızı anlayınca memnun oldular. Biz de böyle bir dikkat gösterdikleri için memnun olduk...
Yalı Çapkını
- Kuşlar edebiyattan görsel sanatlara, masallardan türkülere kadar sayısız alanda varlar. Geniş bir türkü repertuvarınız olduğunu bildiğim için oradan sormak istiyorum. Kuşlara dair çok türkü var değil mi?
Kesinlikle. Kuşlara dair türküleri saymak, kuşları saymak kadar zahmetli bir iş. Bir serçeye bile onlarca türkünün yakıldığı muazzam zengin bir külliyatla karşı karşıyayız. Yeşil başlı gövel ördekten sunalara, bülbüllere, kekliklere, turnalara, sayısız türkü var. Kuşları bir taraftan sevgiliye benzetmek, hem de onlar vasıtasıyla sevgiliye, sılaya haber iletmek çok karşılaştığımız bir şey.
Bildiğiniz üzere Turna kuşu halk edebiyatında sevgiliyi ve haberciyi, Alevi-Bektaşi geleneğinde ise özellikle Hz. Ali’nin avazını temsil eden simge kuştur.
Rahmetli Hacı Taşan’ın Allı Turnam türküsünü herhalde bilmeyen yoktur ama Anadolu’da filamingoya “allı turna” dendiğini muhtemelen herkes bilmiyordur.
Tabii bir de kuşlar özgürlükle çok ilişkilendiriliyor. Ona dair de büyük bir külliyat var.
- Çok tesadüf oldu. Yakınlarda Gündüz Vassaf’ın Annem Belkıs kitabını okudum. Yirminci yüzyılın başında doğan, 1998’de hayatını kaybeden Belkıs Halim Vassaf: “Eğer reenkarnasyon diye bir şey varsa ben bir kuş, bir martı olarak dünyaya gelmek isterim” dermiş.
Tabii... Hangimiz istemeyiz ki özgürce uçmayı? Hezarfen Ahmet Çelebi’den Wright Kardeşler’e kadar herkes bir şekilde kuşlara imrendiği için uçmaya çalışmıyor mu?
Peçeli Baykuş
- Türkiye’de bir Yaren fenomeni var. Yıllardır Bursa Uluabat Gölü’ne gelen, Balıkçı Adem Amca’nın sandalına konan Yaren Leylek, popüler kültürün bir parçası oldu. Sizin var mıdır böyle şahsiyet atfettiğiniz bir kuşunuz?
Şöyle bir şey anlatayım. Mayıs ayında, Türkiye’nin Anonim Kuşları/TRAKUŞ olarak Kayseri Sultan Sazlığı’nda bir kampımız vardı. Kamp döneminde özellikle o bölgede yaşayan “Ur Kekliği” görmek istedik. Ur Kekliği yaklaşık 7-8 kilo ağırlığında, çok yüksek yerlerde sarp kayalık alanlarda yaşayan çok özel bir keklik türü...
Maalesef o zaman göremedik. Aradan bir ay geçti, Kurban Bayramı’nı fırsat bilip, bir akşam İstanbul’dan yola çıktık. Gece yarısı 04.00’de Aladağ’lara ulaştık. Karanlıkta yerimizi aldık sessizce beklemeye başladık. Yavaş yavaş gün aydınlanmaya başladı. Kuş göründü ve o da bizi gördü. Biraz durdu. Yarım saat sonra yanına üç dört tane yavrusunu aldı tekrar yanımıza geldi. Bize çok güzel pozlar verdi. O kuşun size güvenmesi yanınıza bu kadar yaklaşması olağanüstü bir durumdu. Bizim de böyle bir “Yaren”imiz oldu. 2024’ün en güzel anısı buydu.
Ur Kekliği
- Hakikaten müthişmiş. Fatih Arslan teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. Yeni sergilerde ve bozulmamış doğal ortamlarda görüşmek dileğiyle.
* * *
Fatih Arslan’ın sergisi 30 Ocak’a kadar Silivri Belediyesi Oğuz Aral Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilir.
[1] https://www.tarihcikitabevi.com/kitaplarimiz/1855-kars-kusatmasinin-oykusu
Aydan Çelik kimdir?
Aydan Çelik 1966 yılında Gürün'de doğdu.
İstanbul Ünivesitesi'nde İşletme ve İktisat Tarihi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Heykel okudu.
Çizgi film stüdyolarında, reklam ajanslarında, gazetelerde, dergilerde, yayınevlerinde çalıştı.
Erken yaşta bağlandığı bisiklet sporu vesilesiyle Eurosport Türkiye'de konuk yorumcu oldu.
Açık Radyo'da Esra Ertan'la birlikte Şeytan Arabası adında bisiklet programı yaptı.
2006'da Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan Mişli Geçmiş Zaman adını taşıyan karikatür albümü yayımlandı.
Devam eden yıllarda Bi Tur Versene, İstanbul Bisiklet Rehberi ve Bisiklet Manifestosu adında bisiklet temalı üç kitabı okurla buluştu.
2013'te Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu'nun 50. yaşı için "Pardus" adında bir maskot tasarladı.
Toplumsal Tarih, Cyclist Türkiye, Socrates dergileri yayın kurulu üyesi.
Halen çiziyor, yazıyor, bisiklet üstünde çocukluğunu arıyor.
|