Nastenka ailesini küçük yaşta kaybetmiştir, ninesi ile yaşamaktadır, henüz 17 yaşındadır ama büyük bir hüzün içindedir, âşık olduğu adam Moskova’ya gidip sırra kadem basmıştır. O aşk hikayesini anlatırken genç adam da kıza âşık olmaya başladığını hisseder. Dört gün boyunca St -Petersburg’un beyaz gecelerinde dolaşır dururlar, dolaşmak bahanedir, tabii ki genç adam açısından yaşanan AŞK’tır...
Beyaz Geceler filminden bir kare
Yukarıdaki hikâye Dostoyevski’nin 1848 yılında, henüz 26 yaşındayken yazdığı 96 sayfalık romanı ‘Beyez Geceler’den.
Yazarın daha az bilinen erken dönem eserlerinden biri olan roman Booktok tarafından lanse edilince İngilizce konuşulan ülkelerde 25 yaş altı gençler tarafından geçtiğimiz yılın en çok okunan kitabı oldu.
Anglo-Sakson pazarının önde gelen yayıncılarından Penguin’nin de 2024’te en çok okunan klasiği ‘Beyaz Geceler’ olarak açıklandı. Görüşü alınan yayıncılar 20 yaş kuşağının kitabı bu kadar çok sevmesinin kısa olması ve Tik Tok olduğu görüşünde birleşiyor. O kadar ki ‘Beyaz Geceler’ 50 binin üzerinde satış ile ‘Gurur ve Önyargı’, 1984, Emily Bronte romanları gibi modası asla geçmeyenleri geride bıraktı.

Booktok’un tavsiyesi, Tik Tok’un etkisi desek de 1848’de yazılmış bir romanın 1924’te 25 yaş altı yaş grubunun ilgi alanına girmesi sosyolojik açıdan göz ardı edilemeyecek bir olgu. Keza Sportify’da Çaykovski, Şostakoviç’in üst sıralara çıkması, Instagram’da tüten kahvesini yudumlayan sakallı, gözlüklü yazarların siyah-beyaz fotoğraflarının rekor düzeyde paylaşılmaya başlanması nereden bakarsak bakalım en azından günümüz romantizminin güdüklüğünden olsa diye değerlendirilebilir.
Dünyanın dört bir yanındaki sosyal medya kullanıcıları, bir gece St. Petersburg’da bir köprüde tanıştığı ve sonraki üç gece boyunca tekrar gördüğü kadına duyulan bu aşk hikayesine tutkuyla bağlanıyorsa ve internette viral bir olan bir tweette ‘Herkes âşık olmak istiyor, o yüzden Beyaz Geceler’ diyorsa rahatlıkla gençler aşksızlıktan kurudular diyebiliriz.
Ferdi Tayfur son söyleşilerinden birinde, “İnsan tanımayınca aşık olur tanıdıkça aşk biter” diyordu.
Kızı istersin vermezler, âşık olursun durumu. Ama şimdilerde yaşanan biraz daha karmaşık, daha üzücü bir yoksunluk.
Kimse artık Cemal Süreya gibi ‘Daha nen olayım isterdin onursuzunum senin’ diyemiyor.
Tanpınar’ın dizelerindeki gibi ‘baş başa uzandık günlerce ıslak çimenlere ayaz bahçelerinin...’ durumu hiç yok. Tam tersine DEKOR KOSTÜM OSMAN ŞENGEZER durumu var. (On yıllarca AKM’nin önündeki panodaki afiş artık kültürel hafızamızdan tatlı bir esinti…)
Kimse çimene uzanmak istemiyor, rahat bir yerde oturup bol bol sıkılmak, boş boş bakmak istiyor. Evlenmek mi dediniz, hemen mobilyacılara koşuluyor…
Dostoyevski bu romanı 26 yaşındayken yazmış, roman kahramanı da 26 yaşında, biraz sakar, kadınlarla nasıl konuşulacağını bilmiyor. Yani sürekli çevrimiçi olan ancak fiziksel olarak izole o yüzden özgüvensiz gençler ile duygudaşlık durumu da var.
Beyaz Geceler filminden bir kare
Bizim yaştakilerin erkek kahramanları Barbara Cartland tiplemeleriydi, Cüneyt Arkın’a tekabül eden tipler yani, kartal bakışlı, güvenilir, koruyucu. Şimdilerde o erkeksi modelleri bulmak imkânsız değilse de zor, o koruyucu atletik kollar havalı bodyciler oldular, kollamak değil beğenilmek istiyorlar.
Yani Dostoyevski’nin kahramanı ile bağ kurumak daha kolay, daha insani gençler açısından.
Sonuçta yazar kendisiyle aynı varoluşsal endişeyi dile getiriyor.
‘Yeraltından Notlar’ı düşünelim, Kapitalizme karşı çıkan karakterlerini, öykünmek için hiç fena değiller.
Askeri öğrenci Fyodor Dostoyevski, suç niteliğindeki konuşmalara karıştığı, Ortodoks kilisesi ve iktidara karşı küstah ifadeler kullandığını için hapse atıldığında 27 yaşındaydı.
Ölüm cezasına çarptırıldı, sehpadan majestelerinin hayatını bağışlaması ile kurtuldu, sekiz yıla yakın hapis-sürgün yaşadı. Petersburg’a döndükten sonra evlendi ve ölümsüz eserler vermeye devam etti, 1881 yılında öldüğünde 30 binden fazla kişi tabutunun arkasında yürüdü.
Beyaz Geceler filminden bir kare
Bir yazarın önemini zamana ne kadar dayandığı belirler, ‘gün’e fazlasıyla göz kırpanlar gün bitince yok olurlar çoğu kere, Rus yazar zamanın ötesindeki insanı görebilmişti. Kehribar saçlı kadının kalın örgüsünün, ipek elbisenin açılan omuzundan nasıl düştüğü, oturma odalarının ağır mobilyalarının, dantel perdelerin tasvirini aşmak kolay değil.
‘İnsan’ın ortak sıkıntısı, varoluşsal meselesi. En kutsalla en bayağı olan arasında hızla gidip gelme mahareti, tuhaflığı diyordu Rus yazar. Yani ‘gün’e devrimci bakarken ‘esas’ı ıskalamıyordu.
Bu arada Booktok sayesinde yeni nesli etkileyen tek yazar tabii ki sadece Dostoyevski değil, geçtiğimiz yıl Franz Kafka’nın “Milena’ya Mektuplar”ı, Çehov, Rainer Maria Rilke de var.
Sonuçta insan var oldukça hikâye, iç deneyim, kişinin anlamlandırma ve sevgi arayışı ölene kadar sürecek.
Sorun tam da burada düğümleniyor, gelinen noktadaki sevgisizlik…
İnsan da sevilecek bir şey kalmamış gibi giderek daha çok insan kedisine, köpeğine sarılıyor.
Kurtarıcı olan, birleştiren, onaran şey sevgi; o da hayvan ile aktive edilir oldu. Eskiden gazetelerin sayfa güzeli olurdu şimdi çoğunun hayvan sayfası var, yüreğimizi de en çok kurtarılan bir hayvanın gözleri ısıtıyor.