05 Mayıs 2023

Z kuşakları için yeni bir Marvel şöleni

1966’da sinema üzerine yazmaya başladım; demek ki eleştirmenliğimin 57. yılındayım ve üç yıl sonra 60. yılımı kutlayabilirim

GALAKSİNİN KORUYUCULARI- 3     

 X X  ½

(Guardians of the Galaxy- 3)

Yönetmen ve senaryo: James Gunn

Görüntü: Henry Braham

Müzik: John Murphy

Oyuncular: Chris Pratt, Zoe Saldana, Dave Bautista, Karen Gillian, Pom Klementieff, Sean Gunn, Will Poulter, Sylvester Stallone, Vin Diesel, Bradley Cooper, Elisabeth Debicki, Chuckwudiİvuji

Marvel Comics yapımı, 2023

O zaman has okurlarım bilir ki: sinemanın her türünü severim. Hollywood’la Fransız Yeni Dalga’sını, Yeşilçam’la çağdaş Türk sinemasını; Uzakdoğu sinemasıyla Hint sinemasını, western’le müzikali, melodramla komediyi pek ayırt etmem; iyi olmak kaydıyla her birini rahatça izlerim. Demek ki o ezeli-ebedi "ticari film/ sanat filmi" ayrımını da pek takmam.

Ama elbette her şeyin bir sınırı, bir haddi var. Özellikle ‘comics- resimli roman’ uyarlamalarına dayalı fantastik sinemada…En iyi temsilcisi klasik sinemada Walt Disney, sonrasında çağdaş sinemasındaysa Marvel Comics olan, o bir adıyla ‘çocuk sineması’nda... Bu türe kolay kolay ısınamamışım; şimdi de ısınamıyorum.  Örneğin ele alacağım seriye dönüşmüş filmlerin ilki için yazımdan bir bölümü vermek istiyorum. Bakınız neler demişim: Hayatımızı Değiştiren Filmler 2005-2015 kitabımdan naklen:

"İşte en görkemli yaz filmimiz karşınızda... Çizgi-romana nur yağdığından ve bu ihmal edilmiş gözde sanatın aslında dünyamızın genel zekasına (zekâ düşüklüğüne mi demeliydim?) ne kadar akraba bir alan olduğu iyice anlaşıldığından beri, üstün-yapım türü hemen tümüyle çizgi-roman uyarlamalarına dayanır oldu.

Şimdi varsa yoksa çizgi-roman, çocuksu öyküler, gelecek üzerine sonsuz fanteziler, inandırmayan varsayımlar...Boşanmış bir fantastik dünya, dur-durak bilmeyen bir tempo, birbirinden garip yaratıkların bize dost diye sunulduğu ve onları sevmemizi isteyen bir büyük kandırmaca...İşte bence son dönemin akıl düzeyi giderek düşen fantastik sinemasının ve ünlü ‘yaz filmleri’nin genel görünümü.

Bu yeni Marvel yapımıyla, artık olay dibe vuruyor. Neymiş, özetleyelim: "Tüm dünyayı tehdit eden Ronan’ın bulmak için can attığı bir küreyi çalan, yarı-insan yarı-yaratık maceracı Peter Quill, Ronan’la savaşmak için uyumsuz kişilerden oluşan bir grup kurar: silah taşıyan akıllı bir rakun, ağaca benzeyen ölümcül Gamora ve intikam dolu Drax. Quill, elinden geleni yaparak galaksiyi düşmanlarından bir kez daha korumak zorundadır" imiş.

Bu özetten birşey anlamadınız kuşkusuz... Ama filmden de daha fazlasını çıkarmak olanaksız. Marvel artık asıl malzeme, yani asıl ilgi görmüş büyük romanlar tükendiğinden, deposunun dibini kazıyor. Bu kez Dan Abnett- Andy Lanning ikilisinin köşede kalmış bir çizgi-romanını uyarlıyor.

Ve işin başına yazar-yönetmen, daha önce Slither- Yaratıklar, Super gibi doyurmayan filmler yönetmiş olan bugün 44 yaşında (1970 doğumlu) James Gunn geçiyor.

Sonuç? Bitmek bilmeyen (tam iki saat!); adım başı bir özel efekte dayanan (filmin tek başarılı yanı); ne olup bittiğinin anlaşılması zorsa da zaten önem taşımayan çocukça bir avantür.  Kimi genç oyuncular enerjiyle işlerine asılıyor. Ama Zoe Saldana’yı bu denli sevimsiz yapmayı, Glenn Close’u bir ‘karikatür teyze’ye dönüştürmeyi, Benicio del Toro’yu tanınmaz hale getirmeyi nasıl başarmışlar? Ayrıca sık sık adı geçen Kevin Bacon’un ise, bir dönemin gözde dans filmi Footloose nedeniyle anıldığını dikkat etmezseniz kaçırabilirsiniz!"

Ve böyle devam ediyor. Serinin sonraki filmlerininse zahmet edip görmemişim. Ama yine bir Marvel marifeti olan Avengers serisini çok daha yakından izlemişim. Ve şimdi Galaksi Koruyucuları serisinin 3. filmi... Bunu da çok zor izledim: içimden birkaç kez çıkıp gitmek geldi. Ama işin tuhafı, bu tür filmler içinde belki en uzunu (150 dakika), görünürde en pahalısı ve emek harcananı olan bu film, belki bir noktadan itibaren seyirciyi kendine biraz da olsa çekiyor.

Hikâyenin ana kahramanı Peter Quill (Chris Pratt). O yaşadığı dünyayı 8 yaşındayken terk edip uzaya geçmiş! Eski maceralarından süzülüp gelen türün egzotik yıldızı Zoe Saldana, Gamora olarak önceki filmde öldüğü halde burada yeniden karşımıza çıkıyor! …Başka yeni karakterler de var. Güzel Nebula’da Karen Gillan, hep ayni sözleri tekrarlayan Groot’da Vin Diesel; en ilginç karakterlerden biri olan Adam Warlock rolünde Will Poulter; ününe yakışmayacak kadar küçük bir rolde Sylvester Stallone de var.     

Ama birkaç yeni kişiliğin yanı sıra, bu kez hayvanlar da var! Örneğin bir rakun olan Rocket...Ki onu Bradley Cooper konuşmuş...Öylesine sevilen bir yaratık ki bu, onu tutulduğu hastalıktan kurtarmak için yapmadıkları kalmıyor... Ayrıca kunduzlar var; köpekler var, kimi zaman dev canavarlar çıkıveriyor...Öyle bir dünya işte...

Sonuç olarak bu yeni Marvel ürünü tüm dünyada da çok farklı karşılanmış. Bir kesim (sanırım yeni kuşaklar) hayranlıklarını haykırırken, kimileri de pek övmüyor. Artık seçim sizlerin...


Not: Bu hafta sonu yine Bursa kitap fuarına gidip Cumartesi-Sabah günleri puslu-yayıncılık standında kitap imzalayacağımızı duyururum. 

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Canlandırma sinemasına Disney el atarsa ne olur?

'Mufasa Aslan Kral' filminde; canlandırma hayvanların yüzlerinde, insan yüzlerinde görmeye alıştığımız tüm o ifade zenginliği vardır. İşte bu belki de o eskimeyen Disney damgasıdır ve filmin değerini bu yapar

Gizemli bir ‘sanat filmi’: Sevsek mi sevmesek mi?

"On Saniye" filmi sadece iki kadının bitmeyen diyalogları üzerine kuruludur. Bir sanat filmi için bile tam bir handikap! Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Bunca lafı etmem bile, filme özel nitelikler kazandırmıyor mu?

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

"
"