17 Eylül 2021

Yüreğe dokunan bir yaşlı adam öyküsü ve bir oyunculuk zirvesi

Belki filmin biraz aşırı hüznünü sevmeyenler olacaktır. Ama ben çok etkileyici buldum

BABA X X X

(The Father)
Yönetmen: Florian Zeller
Senaryo: Christopher Hampton, Florian Zeller
Görüntü: Ben Smithard
Müzik: Ludovico Einaudi
Oyuncular: Anthony Hopkins, Olivia Colman, İmogen Poots, Rufus Sewell, Olivia Williams, Mark Gatiss, Evie Wray, Ayesha Dharker

Lionsgate (İngiliz) filmi
2020

O eski oyuncuları nasıl özlüyoruz, özlemişiz....Michael Caine’i Çok Satanlar’da izleyip hasret giderdikten hemen sonra, bu kez görkemli oyuncu Anthony Hopkins karşımıza geliyor. Hem de kendisine ikinci Oscar ödülünü getiren (son 2021 Oscar’larında) son filmi Baba ile...

Bu Baba’nın elbette Coppola’nın Baba serisiyle hiçbir ilişkisi yok!.... Bu kez yaşlı, çok yaşlı ve bunun tüm sıkıntılarını çeken bir adamla karşı karşıyayız. Bence haftanın en iyi filmi olarak...

Onun da adı Anthony!...Eşini çoktan yitirmiş bir mühendis eskisi. İki kızı var, ama biri, Lucy anlaşılan uzun zaman önce bir kazada ölmüş. Diğeri Anne onun yanında ve babasına özenle, sevgiyle bakıyor. Londra’nın iyi bir semtinde, çok güzel donatılmış bir evde..

Ama zihni gitgide daha bulanıyor, anıları karmakarışık oluyor. Öyle ki çoğu zaman gerçekle hayalleri birbirine karışıyor. Onun için olduğu kadar bizim için de...Anne ve eşi Paul kendi hayatlarını yaşamak istiyorlar; özellikle Paul bu ısrarcı. Ve Paris’e gidip bir süre kalmaları da söz konusu.

Böylece onun yanına özel hemşireler veriliyor. Konuda uzman genç kadınlar....Ama Anthony öylesine konuşkan, ve unutkan bir adam ki..Onları azarlıyor, çıkışıyor, eşyasını (özelikle de kol saatlerini) çalmakla suçluyor. Böylece önce Angela kovuluyor (ya da bırakıp gidiyor). Sonra Laura geliyor. Bu olay böylece sürüyor.

Film, hemen söyleyelim, sinemada yaratılmış en etkileyici yaşlı insan portrelerinden biri, belki de birincisi. Bellek ve onun kaybı dediğimiz olayın etkilerini de en ilginç biçimde gösteriyor. Böylece artarda sürekli psikolojik sürprizler yaşıyoruz. Ama bunlardan fazla söz etmek filmi izlememiş seyirciye saygısızlık olabilir!..

Detaylara inersek, ara yerde kendisini dansçı zannederek step dansı yapan, klasik müzikten söz eden, kendince espriler yapan aslında sempatik bir yaşlı adam tanıyoruz. Ve yaşlanmanın tüm kederi üzerine tam bir gösteri izliyoruz.

Belki filmin biraz aşırı hüznünü sevmeyenler olacaktır. Ama ben çok etkileyici buldum. Imdb’deki notu da çok yüksek zaten...(10 üzerinden 8.3). Florian Zeller’in 2012 de Fransızca olarak Le Pere adıyla yazdı oyun doğrusu dokunaklı bir filme dönüşmüş.

Ve elbette usta oyuncu Anthony Hopkins, bizlere tam 84 yaşında görkemli bir kompozisyon sunuyor. Büyük yeteneğini bir kez daha kanıtlayarak...Ve böylece 1992 yılında unutulmaz Silence of the Lambs- Kuzuların Sessizliği adlı ünlü filmle aldığı Oscar’dan 30 yıl sonra bir ikincisini alıyor. Böylece ana oyuncu dallarında kazanan en yaşlı kişi olarak Oscar tarihine de geçiyor. Kızı Anne’da yine Oscar’lı Olivia Colman, diğer rollerde özellikle Imogen Poots ve Rufus Sewell da çok iyiler.

Ludovico Einaudi imzalı müzik de çok iyi. Ama beni asıl şaşırtan iki kez dinletilen İngilizce bir şarkı oldu. Melodiyi çok iyi hatırlıyordum, ama ne olduğunu çıkaramadım. En son jeneriklere kadar: orada bunun Carmen operasını da besteleyen ünlü Fransız Georges Bizet’nin Les Pecheurs de Perle- İnci Avcıları operasının tanınmış melodisi olduğunu hatırladım. Müzikseverler kaçırmasın!...

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

Bir ustadan ölüm ve ötanazi üzerine cesur bir film

Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi

Görkemli bir hayal kırıklığı

Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...

"
"