20 Ekim 2022

Yaşlı kadın, genç seks işçisi ve hayatın anlamı

Bir mini başyapıt...

İYİ ŞANSLAR, LEO GRANDE

X X X X

(Good LuckTo You, Leo Grande)

Yönetmen: Sophie Hyde
Senaryo: Katy Brand
Görüntü: Bryan Mason
Müzik: Stephen Rennicks
Oyuncular: Emma Thompson, Daryl McCormack, İsabella Laughland

İngiliz filmi, 2022.

İşte seks ya da cinsellik üzerine yapılagelmiş belki en ilginç, en özgün, en cesur film... Komediyle dramı, açık cinsellikle kapalı imaları, hayatın gerçek değerleriyle ona yakıştırılan düşünceleri harman eden, insanı güldürürken gözünden yaşlar getiren, pornografinin sınırlarına içine tam dalmadan ustalıkla yaklaşan, kendine özgü bir film. Bence bir mini başyapıt.

Yıllar boyu bir kızlar okulunda din dersleri vermiş, iki yıl önce ölen kocasıyla son derece sıradan bir seks hayatı olmuş, hatta orgazm denen şeyi bir kez bile tatmamış Nancy Stokes, biri üniversitede kimya okuyan bir oğlan, diğeri Barselona'da dansa kendini kaptırmış bir kız olmak üzere iki çocuk sahibi bir kadındır. Ve hikâyeye göre 55 yaşındadır. Onu bir odada birini beklerken görürüz. Coco Chanel parfümünü sürünür, saçlarına şekil verir. Kim bilir kaçıncı kez makyajını tazeler.

Ve beklediği genç adam gelir. En fazla oğlu yaşında olan (25 yaş kadar), esmere yatkın, gayet fit (ki soyununca bunu iyice görürüz) Leo Grande... Buluşmaları parası peşinen ödenmiş bir seks randevusudur; çünkü zaten Leo'nun işi budur... O tam bir seks işçisidir; bedenini ve cinsel gücünü genelde kadınlara (arada erkeklere de) adamış, elinden her yaşta (ama çoğu yaşlı) kadın geçmiş, her biriyle istedikleri türde, biçimde ve uzunlukta (gerçi buluşma süreleri ortalama iki saattir) bir araya gelmiştir. Ve Grande o kadınları istedikleri gibi doyurur, rahatlatır. Parayı da hesabına koyar.

Bu İrlanda kökenli modern jigolo, en yaşlısı kendi söylediğine göre 82 olan sayısız kadınla yatmıştır. İşinin tam ustasıdır: kadının (veya erkeğin) tam istediği biçimde bedenini ona sunan, onları seks kadar sohbetle, diyalogla da doyurmayı iyi öğrenmiş bir hizmetkâr... Öte yandan Nancy, 31 yıllık evliğinde asla erişemediği cinsel keyfi ve zevki ölmeden önce mutlaka tatmak niyetindedir. Hatta dört buluşmalarından birine bir listeyle gelir: "Ölmeden önce yapılacak birkaç şey" listesi. Oral seks, kadın üstte ve altta durumları, 69 pozisyonu, vs.

Ama Grande bu kadının neden o denli özel olduğunu kavrar. Onu hemen altına alıp 'düzmektense', onun olgun kişiliğiyle uzun uzun konuşmayı, onu iyice tanımanın yanı sıra kendi deneyimlerini de öğretmeyi seçer. Örneğin kapandıkları odada (film bu açıdan bir tiyatro oyunu gibidir) ona dans etmeyi de öğretir, "siber sapıklık" veya "ampirik seks" gibi kavramları anlatır. Giderek seksten önce adına normal hayat, gerçek aşk gibi gençliğine rağmen çok iyi öğrendiği şeyleri öğretmeye çalışır... "Zevk yaşanabilecek en en muhteşem şeydir" derken, kendi hayatının dramları da ortaya çıkar... Buna karşılık Nancy de ona şöyle der: "Sen gerçek bir seks azizisin, değil mi?"

Film nasıl olduysa bir araya gelmiş, her şeyleriyle farklı, hatta zıt oldukları halde (cinsiyetleri, yaşları, kişilikleri, hayat deneyimleri, hayalleri, vs. vs) inanılmaz bir çift oluşturan bu iki oyuncusuyla yüreklere öylesine dokunuyor ki... Öncelikle erkek bedenini yüceltiyor. Hem konusu gereği, hem de yazar ve yönetmenin kadın olmalarının katkısıyla... Daryl McCormack'ı tanımak bu açıdan gayet hoş.

Emma Thompson'a gelince... Çifte Oscar'lı ve uzun zamandır ortalarda gözükmeyen bu İngiliz oyuncusu, 1959 doğumlu olduğuna göre Nancy'den yaşlı: 64 yaşında... Ama öyle bir oyun veriyor ki şaşarsınız. Tüm o şaşkınlıkları, sürprizleri, bunalımları kararsızlıkları içinde bazen sanki gençliğine kavuşuyor, bazen de daha yaşlı duruyor.

Ama bir final sahnesi var ki... Sizlere açık etmek istemem; ama o sahnede bir oyuncunun inandığı bir film uğruna, giderek sanat uğruna kabullendiği, katlandığı belki en zor (bir kadın için en zor) özveriyi perdede görüyorsunuz. Ve kaçınılmaz biçimde "helal olsun sana, Emma Thompson" diyorsunuz...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"