16 Şubat 2019

Koca gözlü sentetik kız, dünyadan kalanı kurtarmaya çabalıyor

James Cameron, hayatının geri kalanını Avatar projelerine ayırmış gözüküyor: Planladığı art arda tam dört film var!..

      ALİTA: SAVAŞ MELEĞİ    
(Alita: Battle Angel)

X  X  X  1/2

Yönetmen: Robert Rodriguez
Senaryo: James Cameron, Laeta Kalogridis, R. Rodriguez
Görüntü: Bill Pope
Müzik: Junkie XL/
Oyuncular: Rasa Salazar, Christoph Waltz, Jennifer Connelly, Mahershala Ali, Keenan Johnson, Jackie Earl Haley, Ed Skrein, Eliza Gonzalez

Fox yapımı

Yıllar boyu bizlere fantastik soslu avantür (Terminator, True Lies, The Abyss, Avatar) ya da görkemli ve aşk soslu felaket filmleri (Titanic) örnekleri sunan Kanada kökenli Amerikan yazar-yönetmeni James Cameron, hayatının geri kalanını Avatar projelerine ayırmış gözüküyor: Planladığı art arda tam dört film var!..

Bu nedenle yıllar önce haklarını satın aldığı tanınmış Japon mangası (Japon usulü çizgi-roman) yaratıcısı Yukito Kishiro’nun Gunnm adlı yapıtının sinemalaşmasını, ilk kez işbirliğine gittiği, Meksika kökenli ve Tarantino’nun yoldaşı Robert Rodriguez’e bırakmış: Yapımcılık ve senaryoda ortak olarak… Ortaya çıkan işin iki yönetmen kadar Japon kökenleri ve başka şeylerden de etkilenen özgün ve türünde doyurucu bir film olduğunu söyleyebiliriz.

2200’lerde dünyanın uğradığı bir ‘felaket’ bilinen uygarlığımızın sonunu getirmiş, kentler harabeye dönmüştür. Olaylar 300 yıl sonra, 2500’lerde geçer. Bu hazin manzaranın üzerinde, yükseklerde birkaç uçan kent vardır: Zalem denen... İnsanların çoğu, örneğin hikâyenin geçtiği Demir Kent sakinleri ne yapıp edip oraya kapağı atarak rahata kavuşmayı ummaktadır: Bir avuç zenginle birlikte...

Demir Kent’in içinde yaşayanları giderek tanırız: İnsanlarla birlikte Siborg veya Android denen makina-yaratıklar, her dakika döğüşe hazır Avcı-Savaşçılar, işi-gücü hırsızlık olan Çalbazlar... Ortalarda dolaşan dev robotlar, bir diğer adıyla Centüryon’lar ve en devasaları olan Grewishka...Yani yukarı kaçmak isteyenlerin çokluğuna şaşılmaz!..

Bu kargaşa içinde yaşayan normal ve bir şeyler yapmaya çalışan insanlar da vardır. Örneğin doktor Ido: Bir ‘nano-bilimci’. O hurdalık bölümünde araştırma yaparken, sadece kafası kalmış bir genç kız bedeni bulur. Ama o yüzü tanır gibidir. Kızı iyice uğraşıp ‘tamir eder’. Ve ona Alita adını verir.

Alita devasa gözleri olan, ama bedeni tümüyle yapay bir yaratıktır. Bir Siborg-kadın... Ido ona son derece sağlam bir robot bedeni vermekte duraksar. Ama o kızcağızın inanılmaz döğüş yetenekleri, görülmemiş korkusuzluğu ve yenilemez inadı, özellikle ‘motorball’ denen büyük ve pervasız yarışlarda ortaya çıktıkça, Alita gezegen için tek umut olacaktır. Hatta genç ve çekici Hugo’da aşkı bile bulabilir. Aşksız bir Cameron filmi, giderek aşksız bir dünya olabilir mi?

Film birçok açıdan ilginç. Öncelikle o dünya birçok örneğindeki gibi sadece Anglo-Sakson değil. Adların da gösterdiği gibi: Ido’nun eski eşinin adı Şirin!.. Ayrıca Vector, Kutty, Jashugern, Berserken gibi isimler var. Bir yerde değerli bir “Şam kılıcı” ortaya çıkıyor vs. vs…

Ayrıca Demir Kent tam bir dünya harabe-kenti. Biraz Roma, biraz Şanghay, bir parça Bombay, bir ölçü Bangkok. Ve de İstanbul: Neden olmasın? Tüm bu kentlerden alınmış şeyler var. Elbette: Eğer çökecekse, tüm dünya birlikte çökecek!..

Hikâye içerdiği gerçeküstücü ögelerin çokluğuna karşın ilgiyle izleniyor. Ve alttan alta giden bir varoluşçuluk temasını işliyor: Bir insan varlığının özü nedir? Egzistansiyalizmin babası Sartre (Jean-Paul Sartre) izleyebilse belki ilgi duyardı!..

Robert Rodriguez belki uzun zamandır en iyi filmini yapıyor. Bu filmi Tarantino etkisindeki filmlerinden çok, ünlü bir çizgi-romandan uyarlanan ve bir devamı da gelen Sin City-  Günah Şehri’yle kıyaslamak doğru olabilir. Ama yeniden başa güreştiği kesin!..

Ve Alita çok etkileyici bir sinema başkişisi oluyor. Öncelikle Rasa Salazar’ın öyle bir yüzü var ki... 2010’lardan beri birçok film ve TV dizisine katılmış olan oyuncu, o devasa gözleri kadar oyunuyla da bizi sürüklüyor. Onun havalarda uçması kadar aşk gözyaşları da, bir halkı kurtarmak için bulunduğu özveri kadar hep yalnızlığa mahkûm olduğunu anladığındaki trajik duygu da bizi etkiliyor. Hele bedeninin parça parça olduğu sahneler... Tamam, Oscar almaz. Ama yine de!..

Filmin kullandığı CG teknolojisi de buna büyük katkıda bulunuyor. O cılız bedenin yaşadığı her azabı, o parçalı kol-bacakların eziyetini de hisseder oluyoruz. Belki bu dallarda Oscar gelir: Önümüzdeki yıl elbette!..

Ayrıca özlenen kimi oyuncular da var: Özellikle doktor Ido’da Christophe Waltz, Şirin’de Jennifer Connelly. Ama gençler de iyi: Artık hemen her filmin ‘olmazsa olmaz’ siyahisi Mahershala Ali ve de Hugo ’da son derece sempatik Keenan Johnson. Ki onu Nashville, The Fosters gibi dizilerde  tanımıştık. Bu ilk önemli sinema rolü. Sanırım arkası gelir. 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"