27 Şubat 2025

Kanada’da çeşitli kültürlerin ve dillerin buluşması

"Evrensel Dil", içerdiği mizah duygusu filme neredeyse bir tutam gerçek-üstücülük bile kazandırıyor. Bu çok değişik filme nasıl ve hangi çerçeveden bakacağınıza bağlı... Kendi adıma hayli özgün buldum

EVRENSEL DİL      

X  X  X

(Universal Language)

Yönetmen: Matthew Rankin
Senaryo: M. Rankin, İla Firouzabadi, Pirouz Nemati
Görüntü: İsabelle Stachtchenko
Müzik: Amir Amiri, Christophe Lamarche-Ledoux
Oyuncular: Matthew Rankin, Firouz Amati, Amir Amiri, Faraz Anoushah Pour, Bernard Arese, Gilnaz Arzpeyma

Kanada filmi, 2024

Bu kendine özgü film, bize Kanada’da turist gezdiren bir rehberi tanıtarak başlıyor. Ve tam da bizdeki son günlerin kara benzeyen görüntüsünü sunuyor: Arka planda bir okul ve öğretmenlerini izliyoruz. Robert Smith okuluna gidip gelen otobüsler karı yenmeye çalışıyor, karı kazıyarak yol açmak bir vatandaşlık görevi haline geliyor. Ayrıca hocalar öğrencilere İngilizcenin yanı sıra Fransızca dersleri de veriyor. Ve Mustafa adlı bir öğrenci, suratına geçirdiği yapay bıyıkla ünlü komedyen Groucho Marx’ı taklit ediyor!

Kanada iki kültürlü bir ülkedir. Bu nedenle İngilizce ve Fransızca geçerli. Ama ayrıca aldığı göç nedeniyle İran’la da hayli önemli bir kültür bağı oluşmuş. Nitekim biz filmi Farsça olarak izliyoruz. Tüm bunlar bize farklı ve özgün biçimde anlatılıyor, bir yandan bol güldürü ya da absürd mizah elemanları var. Ve de küçük eylemler veya değinişler: Bir ‘eşek yetiştirmenin önemi’,Doğanın bütün yaratıklarına karşı nazik misiniz?” sorusu... Bir kahvehanede oynanan o matrak tombala oyunu...

Ayrıca bize yakın sözcükleri de var: onlar da ‘Çay’ diyor; tüm erkekler birbirlerine isimleriyle değil. Ağa (aslında Agha) diye hitap ediyor, hanım yerine biraz değişimle ‘hanum’ deniyor! Ve de biriktirilen göz yaşları özenle, kavanozlar içinde saklanıyor!

Evet, filmi izlerken aldığım küçük notların da yardımıyla, sizlere bu özgün film hakkında sanırım yine özgün bir yazı yazmayı başardım! Bir rehberle yapılan bu gezide Winnipeg kentine dek uzanılıyor. Orada yaşlı annesini görmek isteyen bir turistin da arzusuna uyarak... İçerdiği mizah duygusu filme neredeyse bir tutam gerçek-üstücülük bile kazandırıyor. Tüm bunlar bu çok değişik filme nasıl ve hangi çerçeveden bakacağınıza bağlı... Kendi adıma hayli özgün bulduğumu yineleyeyim.  

Yönetmen Matthew Rankin’in bu zor filmin altından kalktığı söylenebilir. Yine Rankin’in İla Firouzabadi ve Pirouz Nemati ile (ikisi de İran/ Fars Kültürü’nden geliyor olmalı) yazdığı senaryo da hayli akıcı. Sanki üç ayrı kültürü üç ayrı, ama birbiriyle çok iyi kaynaşmış üç hikayeyle anlatmayı başarıyor. Ve karşımıza bir tür belgesel geliyor. Ama hayli özgür ve de çapkın olan!

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Deniz dibinde yaşama tutunma savaşımı

'Son Bir Nefes'in gerçeklikle sağlıklı ilişkisi bir yana, film yer yer tam bir aksiyona dönüşüyor. Bu da doğrusu filmin bir ‘tür filmi’ olarak çok önemli bulunmasını engelliyor olabilir. Ancak bir göz atmaya değer bir yapım...

Soprano deyince ilk akla gelen kadının emsalsiz hikâyesi

“Benim hayatım opera. Operada da mantık aranmaz"

İngiliz siyahileri üzerine hayli özgün bir film

Acı Gerçekler, siyahi ırka radikal biçimde farklı bir bakış denemesidir. Sonuç olarak bir başyapıt değilse de kendi içinde tutarlı ve farklı bir filmdir bu... Bir eleştirmenin dediği gibi, “Bu film, her şeye sakin kalmanın sonucu olarak, son aşamasına ulaşmış bir yıkılış portresidir”

"
"