05 Şubat 2022

Fantastik, ürkünç ve şiirsel bir polisiye

Film değişik, çarpıcı, ürkünç ve şaşırtıcı nitelikler içeriyor

KABUS SOKAĞI  

X X X

(Nightmare Alley)

Yönetmen: Guillermo del Toro
Senaryo: Guillermo del Toro, Kim Morgan 
Görüntü: Dan Laustsen
Müzik: Nathan Johnson/ Oyuncular: Bradley Cooper, Cate Blanchett, Rooney Mara, Toni Collette, David Strathairn, Willem Dafoe, Richard Jenkins, Ron Perlman, Mary Steenburgen, Mark Povinelli, Peter MacNeill, Paul Anderson, Jim Beaver, Tim Blake Nelson

Searchlight Pictures yapımı, 2021.

Meksikalı usta Guillermo del Toro, William Lindsay Gresham adlı yazarın 1940'larda yayımlanmış bir romanından yola çıkarak, ilk kez kara-film denen türe de iyice yanaşan bir film yapmış. Ki roman daha 1947 yılında Edmund Goulding adlı yönetmen tarafından uyarlanmıştı. Bu kez, uzunluğu içinde (140 dakika), gösterişli kadrosundan da destek alarak büyük ilgiyle izlenen, ama sanıyorum ki sonunda tümüyle doyurmayan bir film olmuş.

Önce baş kahramanımızı tanıyoruz: Stanton Carlisle, birisini öldürüyor, evin bodrumuna atıyor ve o evi ateşe veriyor. Bu olayın gerçek çözümünü kavramak içinse finali beklemek şart.

Onu sonra 1940'lar ABD'sinde ve NewYork dekoru önünde görkemli bir fuar/panayır/sirk karışımı alanda görüyoruz. Orada bir iş teklifi alıyor ve kabul ediyor. Bir dönemin bu tür filmlerinde de sirkler ele alınmıştı. özellikle Cecil B. de Mille imzalı The Gretest Show On Earth - Harikalar Sirki ya da Carol Reed'in Trapez gibi filmleri hatırlanabilir.

Ve orada birbirinden pitoresk ve tuhaf kişilerle tanışıyoruz. Her biri ünlü bir oyuncu tarafından canlandırılan... Kalabalıklara seslenen falcı kadın Zeena (Toni Collette); kocası, 'mentalisme' denen mesleğin hayli yaşlı ustası Pete (David Strathairn); gösterişli bir çığırtkan (Willem Dafoe); ürkünç bir dev adam (Ron Perlman); 'elektrik-kadın' Molly (Rooney Mara).

Filmin en ilginç yanı, tüm ilk yarıyı kaplayan o fuar/sirk atmosferi. Öylesine bir canlılıkla ve renklilikle tasvir edilmiş ki... Çok özel yaratıkları da var. Örneğin bir çukurun dibinde yatan ve "insan mı, canavar mı?" sorusuyla birlikte takdim edilen ürkünç yaratık; "dünyanın en kıvırtan yılan-adamı" diye sunulan bir başkası; "dünyanın en güçlü insanı" diye sunulan bir cüce... Tüm bunlar, bize ürkünç ve ölümcül bir fantastik alemin kapılarını açıyor.

Bu kargaşa içinde eski günahlarını unutmak, ayrıca biraz da para edinmek için uğraşan Stanton, yeni bir ahpap ediniyor: Sarışın, dilber kadın psikiyatr Lilith (Cate Blanchett). Bu hırslı 'meşum kadın', Stanton'u eline almak için her şeyi yapacak ve belki onun kaderini bile belirleyecektir...

İlk yarıdaki sirk atmosferinin yerini alan bu polisiye soslu entrika, filmin ilk yarıdaki egzotik cazibesiyle bir ölçüde uyumsuz kalıyor. Ve film Del Toro'nun eski başyapıtlarındaki o benzersiz şiirsel fantastikten giderek uzaklaşıyor. İki yıl sonrasında sahneye giren New York'un en üst tabakasından birkaç kişiyle birlikte, film bambaşka yollara sapacaktır.

Tüm hikâye boyunca, bir görüntü filme leit-motiv gibi girer: Bir kavanoz içindeki ürkünç 'ölü bebek' görüntüsü... Bir başka leit-motiv de dönem gereği sürekli içilen sigaralardır!.. Ve film hayli trajik bir finale doğru yaklaşır. Bu arada ilk baştaki olayla birlikte hikâyeye eklenen yeni olaylar da, o ezeli ve ebedi 'baba-oğul ilişkisi tema'sına yeni bir bakış getirecektir.

Film sonuç olarak değişik, çarpıcı, ürkünç ve şaşırtıcı nitelikler içeriyor. Oyunculukların üst düzeyde olduğunu zaten söylemiştim. Özellikle de Bradley Cooper, Cate Blanchett, Rooney Mara, Toni Collette, David Strathairn ve Richard Jenkins son derece sağlam kompozisyonlar çizmişler. Willem Dafoe, Ron Perlman, Mary Steenburgen gibi geçmişten çıkıp gelen oyuncular da, küçük rollerine karşın filme katkıda bulunuyorlar. Del Toro'yla birçok filmde işbirliği yapmış olan görüntü yönetmeni Dan Laustsen ise olağanüstü bir görsellik yaratıyor.

Sonuç olarak, artı ve eksilerini kendimce belirtmeye çabaladığım bu filmi görüp görmeme kararı sizin!..

Yazarın Diğer Yazıları

Film yok... Onun yerine, şundan bundan!..

Sevgili gazetem Cumhuriyet tam 100. yılını kutlamış. Cemal Reşit Rey kongre salonunda ve görkemli bir geceyle... ‘Mış’lı konuşuyorum, çünkü tam 27 yılımı verdiğim, bana öğrettiği gazeteciliği, kafama yerleştirdiği tüm ilkelerimi bugün T24’teki barış, hak, adalet, hukuk aramaya çabalayan muhalif yazılarımda kullandığım halde... Evet, tüm bunlara karşın; oradaki birçok ‘dostuma’ rağmen... Belki de ‘düşmanlarım’ buna engel oldu

İstanbul'da yaşamanın artı ve eksileri üzerine

Bu yazıyı yazmamın baş nedeni İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı aylık derginin Nisan sayısı oldu. İstanbul Bülteni adını taşıyan ve AVM'ler ya da metro istasyonlarında bulunan bu dergide, İmamoğlu'nun sevgili kentimize kattığı güzellikler öylesine iyi anlatılmıştı ki...

Kaderin elinde sönüp giden bir şarkıcının dramı

Özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken filmlerden...