14 Eylül 2019

Synonymes: Bir dil, din ve siyaset sorgulaması

Bu garip film, öncelikle dillerin ve sözcüklerin önemine değiniyor denebilir

EŞ ANLAMLILAR
(Synonymes)
X  X  X  ½

Yönetmen: Nadav Lapid
Senaryo: N. Lapid, Haim Lapid
Görüntü: Shai Goldman
Oyuncular: Tom Mercier, Quentin Dolmaire, Louise Chevillotte, Uria Hayik, Olivier Loustau

Fransız-Alman-İsrail yapımı.

Son derece kendine özgü bir film. Her şeyiyle: Hikâyesi, temaları, anlatımı, estetiği...Ve bu açıdan gerçek sinemasever ilgisini kesinlikle hak ediyor.

Genç İsrailli Yoav askerliğini yaptıktan hemen sonra, kendisini Işıklar Şehri Paris’e atmış ve nasılsa geniş bir dairede oturmaya başlamıştır (Filmin çok iyi açıklamaya zahmet etmediği durumlardan biri!)

Ama orada eşyaları çalınır; o da soğuk bir günde iyice üşütüp donma aşamasına gelir. Ancak üst kat komşuları bir çift onu kurtarır ve iyileştirmeye çabalar.

Sonrasında Yoav ana yurduyla tüm ilişkisini kesmeye çalışır: İbranice tek kelime etmeden, Paris’e gelen babasını görmeyi bile reddederek...Fransa onun yeni yurdu, Fransızca ise yeni dilidir.

Böylece kalın sözlükler alır ve Fransızca her kelimenin anlamını öğrenmeye başlar. Bu yeni kültür onun sığınağı, Parislilerse yeni dostlarıdır. Irkdaşı Yaron’un koyu bir milliyetçilikle metrodan barlara her yerde İsrailli olmayı övmesine ve Yahudiliği yücelten lafları avaz avaz bağırmasına karşın...

Bu garip film, öncelikle dillerin ve sözcüklerin önemine değiniyor denebilir. Ayrıca İsrail’in kendi akılcı vatandaşları tarafından bile eleştirilen saldırgan, işgalci ve dinci politikalarını da hedef alıyor. Ki bu da önemli bir siyasal ton katıyor filme...

Ama bunun karşısına ne denli “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganını yaratmış olsa da... Ve laiklik temel değeri olsa da, Fransa’yı koymak mümkün mü?    

O Fransa ki, yabancılar için uyum kurslarında ulusal marşları Marseillaise’i söyletirken, Yoah yeni öğrendiği Fransızcasıyla sözlerinin ne denli koyu milliyetçi olduğunu fark ederek şaşıracaktır.

Ve de marşı giderek protestonun, öfkenin ve hayalkırıklığının yansıdığı bir vahşi üslupla söylemeye başlayacaktır. Evet, ideal ülke, kusursuz rejim, 'sütten çıkmış kaşık' devlet yoktur. Ve bir ülkeden öbürüne geçmek her derde deva olamaz. 

Film Yoah’ı çoğu zaman çıplak ya da yarı çıplak göstererek, bir erkeklik ideali, bir cinsel obje haline getiriyor. Ve filme sürekli bir cinsel/eşcinsel sos katıyor. Üst sınıflardan genç, güzel ve hali-vakti yerinde Emile ve Camille çiftinin ikisinin birden ona tutulması boşuna değil.

Ya da iş ararken model olarak yanına girdiği eksantrik ressamın ona parmağını kendi kıçına sokmasını emretmesi de!.. Böylece Yoah tüm arayışı ve bocalaması içinde bir tür ikon konumuna çıkarılıyor. Gerçekten ilginç bir bulmaca!...

Bu arada Emile ile olan ilişkisi ayrıca dikkate değer. Emile ondan ‘kendi hikâyelerini ona ‘satmasını’ istiyor. Yani anlatıp, o da kelimelerin hastası ve yazar olmak isteyen Emile’in kullanımına açması için...Ama bu olabilir mi, birinin özgür hikâyeleri bir başkasına malzeme olabilir mi? Bu ilişki, cinsel bir yan da içeren bir edebi dostluk olarak hayli özgün duruyor.

Daha önce de Policeman ve The Kindergarten Teacher filmleriyle dikkat çekmiş İsrailli sanatçı Nadav Lapid’in filmi, söylenenlere göre kendi hayatından izler taşıyormuş. Olabilir: Yahudiler kadar tüm dünyaya yayılıp çifte kültürlü olabilmiş bir başka halk var mıdır?.. Burada bu olayın farklı, ciddi ve sorumluluk taşıyan bir eleştirisi var. Anlayana...

Ama bu kolay bir film değil. Ne klasik bir anlatımı var, ne de  ‘modern’ bir anlatım  olarak yeterince düğüm noktaları. Berlin’deki Altın Ayı’sının seyirciyi ve yazarları öylesine ikiye bölmesi, kimi alkışlara boğarken kimisinin ıslıklaması da bundan!..

Ama İsrailli ve Fransız oyuncularıyla da seçkinleşen bu film, altını çizmeye çalıştığım ögelere ilgi duyanlarca izlenmeli.


YARIN: ELEKTRİK SAVAŞLARI

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

Bir ustadan ölüm ve ötanazi üzerine cesur bir film

Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi

Görkemli bir hayal kırıklığı

Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...

"
"