17 Şubat 2024

Çok uzaklarda kalmış bir müzik ustasını anmak

Filmde eksik olan bir şeyler var: o egzotizm, öyle bir sanatçıya yakışacak enerji...

BOB MARLEY: ONE LOVE

X X ½

Yönetmen: Reinaldo Marcus Green
Senaryo: Terence Winter, Frank E. Flowers, Zach Baylin, Reinaldo Marcus Green
Görüntü: Robert Elswit
Müzik: Kis Bowers
Oyuncular: Kingsley Ben-Adir, Lashana Lynch, James Norton, Tosin Cole, Michael Gandolfini, Umi Meyers, Anthony Welsh

Amerikan filmi, 2024

İşte son zamanlarda çoğalan sanatçı, özellikle de müzisyen biyografilerinin bir yenisi. Ama bu kez öylesine uzak ve egzotik bir ülkeden geliyor ki... Ve bizim için kimi sürprizler de içeriyor.

Robert Nesta adıyla 1945 yılında Jamaica'da doğmuş, sonradan adını Bob Marley olarak değiştirmiş sanatçı, 130 kadar bestesi bulunan, özelikle 'reggae' denen türde çalışmış bir usta... Ünü dünyaya yayıldığı halde, kendi ülkesinde son derece zor zamanlar geçirip ölümlerden dönmüş biri. Onu bu vesileyle hatırlamak hoş oluyor. Hele vaktiyle kimi şarkılarını mırıldanmış benim gibi bir müziksever için: Get Up Stand Up, No Woman No Cry, I Shot The Sheriff, Catch A Fire gibi...

Daha 5 yaşındayken ailesinin Kingston kentine taşınmasıyla hayatı değişmiş. Orada Livingsmen ailesiyle tanışmışlar ve onların oğlu Bunny en yakın arkadaşı olmuş. Filmde göreceğimiz gibi... Zaten film onun belalı hayatıma sık sık geri gidiyor ve Marley çocukluğunu ya da ilk gençliğini hatırlıyor. Ailesiyle birlikte...

Marley'in atalarının kökenleri Afrika ülkesi Etiyopya'dan... Başkenti masallara geçmiş Addis Ababa olan, bizim lugatimizdeyse Habeşistan olarak bilinen egzotik ülke. Ama tüm bunlar, ülkesi Jamaica'nın içinde bulunduğu siyasal açıdan büyük kargaşayı ve şiddeti anlatmaya yetmez!... Jamaica Amerika kıtasında, Küba'nın güneyinde, Büyük Antiller'de yer alan bir Karayip ada ülkesidir. Ve burada ünlü olup yükselmek bile kendi başına bir risk oluşturur.

Film böylece gelişiyor. Marley kurduğu The Wailers grubuyla tüm dünyada konserler veriyor; besteler yapıyor. Ama ülkesine döndüğünde artık güvende değil!... Karısı Rita ona hem eş, hem de şarkıcısı olarak hizmet veriyor. Ama aralarında büyük kıskançlıklar da da oluşmuyor değil... Karşılıklı tehditlere bile uzanan ve belki ancak çocukları sayesinde şiddete dönüşmeyen.

Bir diğer ilginç yanı, Marley'in dini. Bu tam deyimiyle Rastafarianizm; kısa biçimiyle Rasta dini. Yani o bir Rastafan'dır. Ve bu cemaat Tanrı olarak da sık sık Jah sözcüğünü kullanır. Bu eski dinlerdeki 'Yehova' sözcüğünün kısaltılmışı imiş. Ayrıca o dinin mensubu hanımlar gereğinde saçlarına 'rasta yaparlar' imiş. Dinle saç tuvaletinin ilginç bir birleşimi!..

Ülkesindeki sıkıntılara karşın, Marley sayısız turneye çıkar. The Wailers ve sonra kurduğu The I-Threes'le... Gittiği ülkelerin haddi hesabı yoktur. Kronolojik olarak sayarsak: ABD, İngiltere, Kanada, Almanya İsveç, Hollanda, Fransa, Belçika, Danimarka, Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya, Hawaii, Trinidad, Bahamalar, Gabo, İrlanda, İskoçya, Galler... Bir Türkiye eksik!...

Ve sonunda gelen ölüm... 1981 yılında, daha henüz 36 yaşındayken; Florida'nın Miami kentinde... Rastlantıya bakınız ki, sevgili eşi ve yoldaşı Rita da ayn yıl ölecektir.

İşte böylesine bir hayat. Trajik, ama konserlerindeki neşe ve coşkunluk, yine de "güzel bir ömürmüş" dedirtebilir. Ama film tümüyle bu yaşamı hak ediyor denemez. Eksik olan bir şeyler var: o egzotizm, öyle bir sanatçıya yakışacak enerji... Bunlar eksik... İyi, hem de çok iyi olan, başroldeki Kingsley Ben-Adir. Bu yakışıklı oyuncu filmdeki şarkıları da söylüyor mu, bilmiyorum. Ama role gerçekten hayat veriyor. Ve filmin sonunda, gerçek yüzler geçidindeki Bob'u görünce, gayet mutlu oluyorsunuz: İyi ki iki saate yakın gerçek Bob Marley yerine, çok güzel bir yüzü izlediğiniz için!...


Pazartesi: DÖRT KIZKARDEŞ

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

Bir ustadan ölüm ve ötanazi üzerine cesur bir film

Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi

Görkemli bir hayal kırıklığı

Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...

"
"