18 Kasım 2022

Çok erken bitmiş bir ömrün acı hikâyesi...

Barış Akarsu Merhaba eksik ve gediklerine karşın ilginç bir film

BARIŞ AKARSU - MERHABA

X X X

Yönetmen: Mert Dikmen
Senaryo: Mert Dikmen, Can Anar
Görüntü: Ersan Çapan
Müzik: Mce Jingles, Eser Taşkıran
Oyuncular: İsmail Ege Şaşmaz, Hüseyin Avni Danyal, Şafak Pakdemir, Almila Ada, Aslıhan Kapanşahin, Metin Coşkun, Ebru Nil Aydın, Burak Satibol, Mustafa Arıkan

Aytaç Medya - Fikri Harika Yapım filmi, 2022

Son zamanlarda galasında izlediğim tek Türk filmi bu oldu. Pek görülmeyen şekilde kalabalık, Kanyon AVM'nin hemen tüm salonlarında aynı anda gösterilen, yıldızları o denli ünlü olmasa da olay yaratan bir gala oldu. Tek eksiği sinema yazarlarıydı; hemen hiçbiri yoktu. Ben filmi çok merak ettiğim için gittim, galiba davetsiz olarak!.. Niçin öyle yaptılar, bilemem.

Merak ediyordum; çünkü Barış Akarsu öylesine ünlü olmasa da adını duyurmuş bir Anadolu rock şarkıcısıydı; son derece talihsiz bir ömrü olmuş, gencecik yaşta bir kazaya kurban gitmişti. Ve müzik merakım onu daha iyi tanımamı sanki bana emrediyordu!..

1979 Bartın doğumlu Barış, 2007 yılında Bodrum yolunda bir kazada vefat etmişti. Yani 28 yaşında ölmüştü. Son dönemde sanatçı yaşam öykülerine merak saran bir sinemada, onun hayatı da sanırım işlemeye değerdi. 

Biz Barış'ı perdede 1987 yılından tanıyoruz. Sevimli bir oğlan olarak... Müziğe merakı bellidir. En çok şarkıcı olmak istediği de... İdolu Cem Karaca'dır ve onun şarkılarını söylemekle başlar. Nitekim kendi sesi ve yorumu da onun izinden gidecektir.

Önce çok sevdiği dedesini yitirir. Hep arkasındaki ana-babası ve kızkardeşi ona destek olurlar. En azından başlarda -nedense- hiç değişmeyen kılığı (sonradan çeşitlenecektir), siyah kolsuz fanilası içinde Anadolu'da bir yerden öbürüne -Amasra'dan Ereğli'ye, Zonguldak'tan İstanbul'a- müziği izler; girişken bir tavırla çeşitli yerlerde söyler durur. Arada Yalancı Yarim adlı bir dizide rol alır, birkaç filmin müziğini yapar.

Ve de kalbini tek bir kıza kaptırır. O da müziğe tutkun olan Zeynep... Ama apaçık karşılıklı çekime rağmen, ikili bir türlü birleşmez, birleşemez. Ne tam bir öpüşme, ne evlenme teklifi... Oysa birbirlerine öylesine uyumlu gözükürler ki... Bu da bu garip hikâyenin bir gizi olarak kalır.

Ve arada Barış'ın asıl ününü yapacak olay gelir. Bir özel TV'nin düzenlediği Türk Akademi Sınavı için geldiği İstanbul'da çok sevilir ve yarışmadan galip olarak çıkar. Aileyi yine büyük sevinç çığlıklarına gark ederek...

Ama kader ağlarını örmektedir. Yine bir çekim için yola çıkar. Tam da yaş gününün yaklaştığı günlerde... Ve ailesi onu kutlamak için telefonla ulaşmayı denerken... Gerisini filmde görebilirsiniz.

Barış Akarsu Merhaba eksik ve gediklerine karşın ilginç bir film. Önce iyi ve başarılmış yanlarından söz edelim. Tanınan adlar olmasalar da, Mert Dikmen'in yönetimi, Ersan Çapan'ın görüntüleri, Mce Jingles ve Eser Taşkıran'ın müzikleri gayet doyurucu. Filmde birçok konser sahnesi de var. Ve bunların genel olarak sinemamızda görülegelmiş en başarılı konser sahneleri olduğunu söylemek gerek; hakkaniyetli olmak için... Yine genelde oyunculuğun da oldukça doyurucu olduğu söylenmeli. İsmail Ege Şaşmaz çarpıcı yakışıklılığı ve rolüne oturmasıyla perdeyi dolduruyor. Tüm aileyi ve sevgilisi Zeynep'i oynayan takım da işlevini yapıyor.

Yine de tam yürümeyen birkaç şey var. Öncelikle Zeynep'le ilişkisi... Almila Ada'nın oynadığı kadarıyla Zeynep öylesine ideal bir eş gibi duruyor ki... Böylesine iyi işlenmiş bir aşkın (en azından perdede öyle) bir türlü mutlu sona ulaşamaması şaşırtıcı. Hatta insanda Barış'ın cinsel yönelimi üzerine şüphe uyandıracak kadar... Burada bir senaryo boşluğundan söz etmek gerekiyor.

Belki bu sonuç olarak filme garip bir cazibe kazandırıyor diye de düşünülebilir. Bir tür anti-aşk, ya da meslekle aşkın önlenemez çatışması mı desek!.. Bu arada filmde birkaç kez efsanevi sanatçı Cevat Şakir, yani Halikarnas Balıkçısı'nın bir romanı, Aganta Burina Burinata da anılıyor.

Bir de ses sorunu var. Yani genel anlamda değil, ama şarkıcı olarak Barış için... Anlayabildiğim kadarıyla (bu konuda kimseden tam bilgi alamadım) şarkıları oyuncu İsmail Ege Şaşmaz söylemiş. İyi mi etmiş? Bilmiyorum. Ama duyulan sesin ideal olduğunu söylemek kolay değil. Keşke Barış'ın gerçek kayıtları kullanılsaydı desek... O zaman da konser sahneleri o denli güzel olmazdı denebilir mi? Valla ben karar veremedim!..


Yarın: TİM TİM TİMSAH

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"