30 Ekim 2021

Çocukların başrolde olduğu ürkünç bir korku filmi

Nick Antosca’nın kısa hikâyesinden uyarlanan Boynuzlar filmi, neredeyse ayrı bir tür oluşturan “ABD’de taşranın uğursuzluğu” (!) temasına dayanıyor. Geçmişte başyapıtlarını gördüğümüz tipik Amerikan tarzı yapımlar... Belki en kötüsü, en azından benim için, çocukların böyle bir filmde kullanılması. Bu tür filmlerde çocukların, hem de başrol düzeyinde kullanılmasını hiç sevmemişimdir.

BOYNUZLAR      X  X

 

(Antlers)/ Yönetmen: Scott Cooper/ Senaryo: Henry Chaisson, Nick Antosca, S. Cooper/ Görüntü: Floriuan Hoffmeister/ Müzik: Javier Navarrete/ /Oyuncular: Kerry Russell,  Jesse Plemons, Jeremy T. Thomas, Scott Haze, Graham Grene, Rory Cochrane, Amy Madigan, Sawyer Jones, Codry Davis, Lyla Marlow/ Amerikan filmi, 2021 

Bir korku filmi daha... Geçenlerde yazmıştım; aslında bu filmleri ne kadar sevdiğimi... Ama bu hayli iddialı film karşısında ne diyeceğimi şaşırdım. Birçok ilginç yanına karşın, film beni soğuk bıraktı. Nedenlerini sona bırakayım.

Film ABD’nin Oregon yöresinde geçiyor. Bir küçük çocuk, bir madende arkadaşıyla birlikte çalışan babası tarafından arabanın içinde oturup kendisini beklemeye zorlanıyor. O arada madende bizce anlaşılmayan bir kargaşa yaşanıyor ve iki adam garip bir saldırıya uğruyorlar. 

Sonra üç ay sonrasına geliyoruz. Maden emekçisi Frank Weaver ortalarda yoktur; tıpkı küçük oğlu Aiden gibi. Büyük oğul Lucas ise (arabadaki çocuk) yerel ortaokula gitmektedir. Anneleri zaten çoktan ölmüştür ve babayla bir oğlunun ortalarda olmadığını kimse fark etmez. 

Lucas kendine özgü bir çocuktur. Kadın öğretmeni Julia’nın dikkatini çeker; yalnız kolay anlatılmaz mahzunluğuyla değil... Ayni zamanda derste anlattığı küçük öykü tasarıları ve defterine çizdiği çok renkli ve ürkünç resimlerle... Kendisinin de zor ve sorunlu bir çocukluk yaşadığı sonradan ortaya çıkan, şimdilerde kardeşi polis ve bir zaman sonra şerif Jesse ile yaşayan, kendisini mesleğine vermiş öğretmen Julia, bu ailenin üzerinde dolaşan esrar bulutlarına eğilir ve bunların gizlediği facialara ulaşmaya başlar.

Ve çevrede başlayan korkunç cinayetler, yüzleri kemirilen insanlar, kan-revan içinde kalan mekânlar ve içine kolay kolay girilmeyen o ev, tüm kasabanın karabasanı haline gelir

Senaryoya da katılan Nick Antosca’nın kısa hikâyesinden uyarlanan bu film, o neredeyse ayrı bir tür oluşturan “ABD’de taşranın uğursuzluğu” (!) temasına dayanıyor. Geçmişte başyapıtlarını gördüğümüz tipik Amerikan tarzı yapımlar... Bunun yan motifleri de var. Örneğin okulda Kızılderili edebiyatından konuşuluyor, o ırkın kendine özgü efsaneleriyle kıtada ilkyazın örneklerini verdiği anlatılıyor. Yine onların Wendigo denen ‘habis güç’ masallarına değiniliyor. Ve özellikle eskilerden Graham Greene (ünlü yazarla bir ilişkisi yok!) tipik Kızılderili suratıyla ortalarda dolaşıyor.

Ayrıca bir ana tema da baba-çocuk ilişkileri. Frank Weaver’le iki oğlunun hikâyesi, zaten filmi bu tema üzerine oturtuyor. Ayrıca öğretmen Julia’nın hikâyesinde de benzer bir yan var: o kadar ürkünç değilse de...Böylece sanki ‘canavara dönüşen baba’ temasını en iyi veren film ödülü alabilir!.. 

Scott Cooper (1970 doğumlu) 2000’lerden itibaren bu türde bir avuç ilginç film imzaladı. Crazy Hear , Out of the Furnace, Black Mass; belki en çok da Hostiles- Vahşiler filmleri hayli ilgi çekti. Bu filmde  de açık bir anlatım ustalığı, belli bir estetik ve türüne hakim olma tavrı var. Ayrıca başta Kerry Russell, Jesse Plemons gibi adların yanı sıra iki küçük kardeşte Jeremy T. Thomas ve Sawyer Jones da gayet iyi oynuyorlar.

Yine de film tam olarak yürümüyor. Frank Weaver’in dönüştüğü canavarlar gerçi -verilen bilgiye göre- yapımcı olarak gözüken Guillermo del Toro‘nun elinden çıkma. Demek ki belli bir düzeyleri var. Ama yine de biraz aşırı kullanılmışlar ve insanı filmin çok daha ilginç yanlarından alıp götürüyorlar.

Belki en kötüsü, en azından benim için, çocukların böyle bir filmde kullanılması. Bu tür filmlerde çocukların, hem de başrol düzeyinde kullanılmasını hiç sevmemişimdir. Burada olay sanki onların başarısı ölçüsünde beni rahatsız etti.  Bilmem, fazla tutucu mu davranıyorum.... Ama işte böyle!...

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

Bir sinema tutkulusunun ölümü ve düşündürdükleri

Ölüm ilanlarının dışında ne yazılı basında ne de TV’lerin kültür saatlerinde hiç anılmadı. Oysa kapsayıcı bir bakışla, bugün Yeşilçam öncesi, kendisi ve sonrasındaki onca filmin önemli bir bölümü, bugün Sami Şekeroğlu sayesinde bizim olmuştu

"
"