27 Eylül 2019

Çağdaş bela terörizmle pop-kültürün buluşması

Vox Lux yılın en tuhaf ve şaşırtıcı filmlerinden biri

VOX  LUX
X X X

Yönetim ve senaryo: Brady Corbet
Görüntü: Lol Crawley
Müzik: Scott Walker
Oyuncular: Natalie Portman, Jude Law, Raffey Cassidy, Stacy Martin, Jennifer  Ehle, Christopher Abbott

Amerikan filmi

Vox Lux yılın en tuhaf ve şaşırtıcı filmlerinden biri. Sevmekle nefret etmek arasında gidip gelebilir ve kararsız kalabilirsiniz!..

Film 1980’lerin Reagan Amerika’sında açılıyor. Ve çabucak geçen,‘clip’ tadında görüntülerle bir ailenin ve iki kızlarının öyküsüne şöyle bir tanık oluyoruz. Dikkat: Bu clip estetiği filmin sonuna dek yakamızı bırakmayacaktır.

Sonra, ‘prelude- giriş’ adlı bölümde 1999 yılında ABD’de bir okulda bir genç adamın yarattığı toplu katliama tanık oluyoruz. Gerçekten yaşanmış bir dram... Okul öğrencilerinden Celeste, ilk başlarda gördüğümüz ailenin kızlarından biridir ve yaralansa da, sonunda kurtulan tek kişi olacaktır.

Ama aslında Celeste de ruhsal olarak ciddi biçimde yaralanmıştır. Toplu cenazede söylediği bir şarkı çok beğenilir. Ve Celeste kendisini şarkıları giderek benimsenip söylenen bir idol olarak bulur. Şarkıların asıl bestecisi olan kardeşi Eleanor (kısa adıyla Elly) ve menajeri, onu destekleyen iki kişidir.

Sonra 2001’e geçeriz: filmde dendiği gibi ‘genesis- başlangıç’ bölümüne... O yılki büyük dram elbette New York’daki İkiz Kuleler faciasıdır: şöyle bir duyurulan...Ve Celeste’in ulusal başarısı giderek evrensele doğru dönüşme yolundadır.

Sonra, uzun bir sıçrayışla ‘regenesis’e geçeriz: 2017 yılına... Celeste 30’unu geçmiştir; ünü inişli-çıkışlı olarak sürmektedir. Bu hak etmediği ün arada saçmalaması veya daha kötüsü saldırganlaşmasıyla sarsılmaktadır. Perdedeki gençliğini oynayan Raffey Cassidy, artık kızı Albertine rolündedir.  Celeste’in olgun çağı ise eşsiz Natalie Portman’ın sırtındadır. Elly’yi aynı oyuncu, Stacy Martin oynar: İlginç ve cüretkâr bir rol dağılımı...

Belki daha ilginç olanı, tüm dünyada kıyımların sürmesi ve zaman zaman bunu yapanların Celeste’in clip’lerinden, maskelerinden, sahne şovlarından ve sözlerinden etkilenmesidir. Böylece Hırvatistan veya İngiltere sahillerindeki iki –gerçek- kıyım, yine ona göndermelerle doludur. tuhaf bir ilişki!..

Film biçim olarak en çok clip estetiğiyle dikkat çekiyor. Kimi bölümler tümüyle uzun birer klip gibi: Avrupa’da Stockholm ziyareti, yüzlerce görüntünün çok hızlı kurgulanmasıyla en uzun olanı. Ne yazık ki sonunda kentten aklınızda tek bir görüntü bile kalmıyor!.. Benzer biçimde kimi seks veya konser sahneleri de öyle. En uzunu finaldeki 15 dakikalık konser olmak üzere...

Ünlü oyuncu Willem Dafoe’ye emanet edilmiş bir iç monolog filme tumturaklı bir hava getiriyor. Gerekli miydi? Bilmiyorum!.. Ama sonuç olarak yönetim ve senaryodan sorumlu olan Brady Corbet’in çağa damga vuran başta terör olmak üzere kimi siyasal olaylarla, pop-müzik alanı ve ‘show business’ dünyası arasında kurmak istediği ilişki, biraz abartılı duruyor.

Natalie Portman filmin en büyük kozlarından. Daha 13 yaşında  Fransız yönetmeni Luc Besson tarafından keşfedilip Leon - Sevginin Gücü filmiyle parlayan İsrail kökenli sanatçı, bugün 38 yaşında ve çok rol seçen bir star. Bu filme öyle asılmış duruyor ki... Onca yepyeni şarkıyı kendi sesiyle söylemek... Öylesine dans etmek, onca şov ve gösterinin altından kalkmak...

O gerçi Oscar aldığı Siyah Kuğu filminde de harika bale gösterileri sunmuş ve işin kendisine düşen kısmını kusursuz biçimde halletmişti. Dolayısıyla buradaki performansı sürpriz değil. Yine de filmin yarısına yakınını işgal eden bu Lopez’vari  pop gösterisi insanı şaşırtıyor. Özellikle altıncı albümü Vox Lux’ü tanıtmak için yapılan, tümüyle bir şov olan ve Yeni Ahit’i anmakla biten son 15 dakikada...

Ayrıca Portman’ın oyununu abartılı bulanlar oldu ve olacaktır. Sanırım bu bilinçli bir seçim: Hem yönetmen, hem oyuncu tarafından. O uçlara uzanan kişiliği, aynı ölçüde dışavurumcu bir oyunla bütünlemek...Sevip sevmemek bizim seçimimiz olacak. 

Portman’ın oyunu ikinci yarıda filme damgasını vuruyor. Nitekim tam dört filmde birlikte oldukları Jude Law, menejerde silik kalıyor. Ama bu zaten kadınların filmi: Raffey Cassidy, Stacy Martin, Jennifer Ehle; hepsi de iyi bir iş çıkarıyor. Kimin Oscar adaylığına uzanıp uzanmayacağını da merak ediyorum.

Bugün Sarıyer’de imzadayım...

Sarıyer kitap günleri başladı. Tam sekizinci kez... Sarıyer Belediyesi'nin düzenlediği 8. Edebiyat Günleri, 25-29 Eylül’de Kireçburnu Haydar Aliyev Parkı'nda gerçekleşiyor.  Bugün (Cuma) saat 15:00'dan itibaren orada olacak ve kitaplarımı imzalayacağım. Yolunuz düşerse beklerim.


YARIN: SAKA KUŞU

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"