03 Şubat 2023

Bol ödüllü ve çok özgün bir İrlanda efsanesi

İrlanda’nın en gizli yanlarını, ulusal özelliklerini işlerken çok kendine özgü bir üslup da yakalayan yapım, belki biraz ağır akan bir nehir gibi

 

İNİSHERİN’DE ÖLÜM PERİLERİ 

 X  X  X  X

(The Banshees of İnisherin)

Yönetim ve senaryo: Martin McDonagh
Görüntü: Ben Davis/ Müzik: Carter Burwell
Oyuncular: Colin Farrell, Brendan Gleeson, Kerry Condon,
Barry Keoghan, Gary Lydon, Patt Short, Sheila Fitton

Fox- Searchlight yapımı, 2022

 

Güzel filmlerle dolu bir haftanın bence en iyisiyle başlayayım. Oscar’larda hayli söz sahibi bu film Filmekimi’nde gösterilmişti; ama ben görmemiştim. Yıllar önce görüp gezme fırsatını bulduğum o güzel İrlanda’nın en gizli yanlarını, ulusal özelliklerini işlerken çok kendine özgü bir üslup da yakalayan yapım, belki biraz ağır akan bir nehir gibi. Ama ne nehir ve sinefiller için nasıl bir ödül...

1923 yılında İRA denen bir terör çetesiyle boğuşan ve bir iç savaş yaşayan  İrlanda’da bir adada açılır hikâye... Aran adalarının en büyüğü olan... Alabildiğine masum, hatta ezik ve zavallı gözüken (ve filmin sonuna dek bu halini koruyan) ana kahramanımız Pádraic Súilleabháin (ismin çetrefilliğine dikkat!), uzun zamandır yakın arkadaşı olan Colm Doherty’nin artık kendisine sırt çevirmesi nedeniyle çok mutsuzdur. Çağrıldığı tam adla Larrry-oğlu-Colm artık onu ‘çok sıkıcı’ bulmakta ve yüzüne bile bakmamaktadır. Kız kardeşi, son derece aklı başında Siobhan sayesinde biraz güven bulan Padraic, yaşadığı harika doğa manzaraları önünde bu kişisel ve psikolojik sorunları çözmeye çabalar. 

 

Ada yaşamı saf, sade ve monotondur. Hayat işle eğlence arasında dolanır durur. Eğlence, yani Pub’larda içki ve dedikodu; kilisede buluşmalar; bir araya gelip yapılan tipik İrish Music seansları....Ki orada Colm’un vazgeçilmez hobisi olan keman çalma olayı da vardır; hem de tam bir tutku halinde...

Hayatın bir özelliği de tüm hayvanlarla olan yakın ilişkidir. Köpekten kediye; inekten tavşana; ama en çok eşeklere... Helebunlardan biri olan Jerry adeta bir insan muamelesi görür. Zaten tüm filme egemen olan belli bir naiflik yok değildir. Ama olay giderek öylesine yoğun bir drama, hatta trajediye dönüşecektir ki... 

Yönetmen, İngiliz kökenli, 1970 doğumlu Martin McDonagh özelikle 2000’lerin sonlarından itibaren yazıp yönettiği Bruges’de; Üç Billboard Ebbing Çıkışı: Missouri ya da Yedi Psikopat gibi kişilikli filmleriyle tanındı. Bu filmde de bize kimi unutulmaz sahneler armağan ediyor. İrlanda üzerine John Ford’un The Quiet Man- Kadın Satılmazından David Lean’in Ryan’s Daughter- İrlandalı Kızına ek birçok önemli film yapıldı. Ama bu filmin o ülkeyle çağdaş sinema arasında kurulan en önemli köprü olduğu söylenebilir.

Gerçekten de film yer yer kolay unutulmaz sahneler içeriyor. İlk başta kıyıdaki devasa Meryem heykeli ve dinsel şarkı söyleyen koro; Colm’un tek başına denize karşı keman çalması; ayni şeyi yaralı elleriyle yapması; tarlaya yayılmış kesik parmaklar; kilisedeki görkemli toplantı... Sinemasal belleğimize yerleşti bile... 

Oyunculuk da İngiliz ekolüne yakışır biçimdedir.  Colin Farrell ezik Pardaic’te, Brendan Geeson inatçı Colm’de öylesine bir ikili oluştururlar ki.... Bir yabancı yazar filmin sanki bu ikili için yazılıp çekildiğine dikkat çeker. Bizden ve bize benzer toplumlardan böylesine uzak kişilerin elimizle dokunacak kadar yakınımıza gelmesi, filmin önemli bir  erdemidir. Ayrıca Siobhan’da Kerry Condon, ‘köyün aptalı’ ve ayni zamanda umutsuz genç zamparası Dominic’te Barry Keoghan, papazda David Pearse, bir hayalet gibi dolaşan yaşlı nine McCormick’te Sheila Fliton da az etkili değildirler.

Bir not da filmin getirtici firmasına....Venedik’te ödüller almış filmin birçok Oscar adaylığı var: film, yönetmen, oyuncu (Colin Farrell), yardımcı erkek oyuncu (hem Brendan Gleeson., hem Barry Keoghan), yardımcı kadın oyuncu (Kerry Condon), vs. Böylesine dikkat çekmiş bir filmi özgün adıyla piyasaya sürmenin alemini ben anlayamadım. En azından benim yaptığım –ve filmin bir yerinde söylendiği- gibi, İnisherin’de Ölüm Perileri denebilirdi. Ben naçizane filmi böyle anmaya devam edeceğim.


YARIN: PRESTİJ MESELESİ

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"