GÖLGE SAVAŞÇI X X X (Shadow)
Yönetmen: Zhang Yimou Senaryo: Wei Li, Z. Yimou Görüntü: Xiaoding Zhao Müzik: Loudboy Oyuncular: Chao Deng, Li Sun, Ryan Zheng, Qianyuan Wang, Jingchun Wang, Jun Hu, Lei Wu
Çin filmi
|
Çin sinemasının büyük ustası, 1980’lerin sonlarından itibaren Kırmızı Fenerler, Kahraman, Parlayan Hançerler, Altın Çiçeğin Laneti, Savaşın Çiçekleri, Yuvaya Dönüş, Çin Seddi gibi filmleriyle perdeyi son derece özgün bir Doğu estetiğine boğmuş ve görselliğiyle seyirciyi büyülemiş filmler yapan, bugün 68 yaşındaki (1951 doğumlu) Zhang Yimou, artık çoktan eriştiği ‘Doğu tarihi ve mistisizmi kıralı’ unvanıyla yine o türe bir dönüş yapıyor. Belki o ünlü filmleri pek aşmadan... Ama bize yine o tadı ve o atmosferi yeniden duyurmayı bilerek...
Film, tarihi son derece kalabalık olan Çin’in 3. yüzyıldaki Üç Krallık dönemine eğiliyor. Peikralı tam bir diktatördür ve aslında kendi imparatorluğunun parçası olan bir küçük prensliğin Yang adlı bir generalin eline geçmiş olmasından dolayı çok öfkelidir: Hem de bir düellonun sonucu olarak...
Böylece kral eski topraklarını elde etmek için, kız kardeşi prenses QingPing’i generalin oğluyla evlendirmek ister. Ama karşılığında prensesin eş olarak değil, sadece bir harem kadını olarak oraya gitmesi teklifiyle karşılaşır: Yani açık bir hakaretle... Bu arada kralın başkomutanı da generali bir düelloya davet etmiştir: Hem de hükümdarın onayını almadan...
Bir görsellik ustasından bize çok uzak, çok yabancı, ama büyüleyici bir kültürden ve tarihten gelen bir film. Üç krallığın bir taht için savaştığı; işin içine erkekler kadar kadınların da katıldığı; savaş tekniklerinden onur ve görev kavramlarına, dövüş geleneklerinden bedensel özelliklere her şeyin kendi boyutları içinde farklı biçimde işlediği; hayli sarsıcı, giderek sersemletici, ama sonuç olarak etkileyici bir Zhang Yimou filmi daha.
Böylesine farklı bir kültürden ve egzotik bir tarihten gelen bir maceraya ve bunu anlatan filme kolay kolay katılmak ve rahatlıkla izlemek zor gözükebilir. Ama biraz dikkat ve bir nebze tarih bilgisi, anlatılanların benzerlerinin bizim tarihimizde ya da İngiliz veya Fransız tarihlerinde de var olduğunu göstermiyor mu? Osmanlı’da da az mı entrika döndü; sanki haremin içinde saklı gibi duran kadınlar az mı gücü ele geçirdiler, onca entrikaya karıştılar?
Sonuç olarak tüm o yabancılaştırıcı ögelere karşın, filmin kendi içindeki akıcılığına, sağlam estetiğine, hızlı ritmine hayran olmamak; gerilim ögeleri kadar insanoğlunun temel karakter sorunlarına getirdiği evrensel bakışı da gözden kaçırmak mümkün değil. O zaman, bir göz atın derim...