09 Aralık 2023

Bir kadın ve karşısındaki erkekler ordusu!...

film, türünde herhangi bir önemli başarıya erişemiyor

BECKY'NİN GAZABI

X X

(The Wrath of Becky)

Yönetim ve senaryo: Matt Angel, Suzanne Coote
Görüntü: Julia Swain
Müzik: Nima Fahrara
Oyuncular: Lulu Wilson, Seann Wiliam Scott, Denise Burse, Jill Larson, Michael Sirow, Aaron Dalla Villa, Courtney Gains, Matt Angel, Pac Wiliams, Alison Cimmet

Amerikan filmi, 2023

İşte sinemanın, özellikle de Hollywood'un ihmal etmediği türden bir film: korku/ dehşet sınırlarına ulaşan bir gerilim... Üç yıl önce bir ilk Becky macerası çekilmiş (ben görmedim). Onun görece başarısı üzerine de bu devam filmi gelmiş. İlk filmde Becky yeni bir Neo-Nazi gurubunun hakkından başarıyla gelmiş. Ama o arada babasını yitirerek...

Üç yıl sonrasına gelelim... Yaşadığı Filmore kasabasında Becky bir koruyucu aileden öbürüne geçmiştir. En sonuncusu olan aile siyahi bir erkekle suratsız eşidir. Köpekleri Diego ile birlikte... Artık 16 yaşındadır Becky. Yeni ailesine bir melek gibi gözükür. Ama ilk fırsatta şeytansı yüzünü gösterecektir.

Arada Elena adlı yaşlı bir siyahi kadınla tanışır. Üç ağabeyini yitirmiş, hayatın tüm acılarını çekmiş, ama çok şey öğrenmiş olgun ve ermiş bir kadın... Ve giderek Becky'nin tek güveneceği insan olacaktır.

Sonra yeni bir tehlike genç kızın başına bela olur. Bu kendilerini Asil Adamlar diye tanımlayan bir haşin ve kaba erkekler ordusudur. Sanki kadın düşmanı yepyeni bir dil icat etmişlerdir. Özellikle sayıları üçten beşe fırlayan bir küçük, ama alabildiğine kötücül gurup Becky'yi hedef almakta duraksamaz.

Film arada inanılmayacak kadar küfür içerir. Öylesine ki, burada filmin altyazılarını yapanlar da sanki bu yakası açılmadık küfürleri bizim dile çevirmek için hayli çaba harcamış gibiler!... Bunca küfrü son yıllarda hiçbir filmde işitmemiştik doğrusu... X- Y kuşakları belki bir şeyler kapabilirler!...

Sonuç olarak film, türünde herhangi bir önemli başarıya erişemiyor. Becky'de Lulu Wilson'un geçen filmden beri süregelen başarısı yine perdede yer yer ışıldıyor. Kadın olarak Elena'da Denise Burse de çok iyi. O Asil Adamlar, yani filmin erkek kadrosu ise hiç fena değil... Kaslı, dövmeli vücutlarıyla hanımların dikkatini çekerek perdede dolanıyorlar. Özetle, orta karar bir film...


Not: Daha önce yazdığım Jeaanne du Barry adlı film de bu hafta gösterime giriyor. X X X verdiğimi hatırlatayım.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Film yok... Onun yerine, şundan bundan!..

Sevgili gazetem Cumhuriyet tam 100. yılını kutlamış. Cemal Reşit Rey kongre salonunda ve görkemli bir geceyle... ‘Mış’lı konuşuyorum, çünkü tam 27 yılımı verdiğim, bana öğrettiği gazeteciliği, kafama yerleştirdiği tüm ilkelerimi bugün T24’teki barış, hak, adalet, hukuk aramaya çabalayan muhalif yazılarımda kullandığım halde... Evet, tüm bunlara karşın; oradaki birçok ‘dostuma’ rağmen... Belki de ‘düşmanlarım’ buna engel oldu

İstanbul'da yaşamanın artı ve eksileri üzerine

Bu yazıyı yazmamın baş nedeni İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı aylık derginin Nisan sayısı oldu. İstanbul Bülteni adını taşıyan ve AVM'ler ya da metro istasyonlarında bulunan bu dergide, İmamoğlu'nun sevgili kentimize kattığı güzellikler öylesine iyi anlatılmıştı ki...

Kaderin elinde sönüp giden bir şarkıcının dramı

Özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken filmlerden...