24 Ocak 2020

ABD-Meksika arasında görkemli bir aile-aksiyon filmi

Doğrusu sinemayı sadece sanat filmlerinin meşheri olarak görmeyen ve popüler filmleri de seven bir 'sinefil' ve eleştirmen olarak, bu filme bayıldım

BAD BOYS: HER ZAMAN ÇILGIN      
X  X  X  X

(Bad Boys For Life) 

Yönetmen: Adil El Arbi, Bilall Fallah 
Senaryo: Chris Bremner, Peter Craig, Joe Carnahan
Görüntü: Robrecht Heyvaert
Müzik: Lorne Balfe
Oyuncular: Will Smith, Martin Lawrence, Joe Pantoliano, Jacob Scipio, Kate del Castillo, Vanessa Hudgence, Alexander Ludwig, Paola Nulez, Michael Bay, Charles Melton

Columbia filmi.

'Kötü çocuklar'ın geçmişi 1995'lere uzanıyor. İlk maceraları 1995'de çekilmiş ve iki siyah oyuncu, Will Smith ve Martin Lawrence iddialı aksiyon ustası Michael Bay'in yönetmenliği altında uyumlu bir ikili oluşturarak seyirciyi tavlamışlardı.

İkinci film yine aynı ekiple 2003'te geldi. Ve yine geniş bir kitleye yöneldi. Kendi adıma hiçbirinin hatırladığım filmler olduğunu söyleyemem.

Bu üçüncü yapım, bu kez kökenleri Doğulu olsa da Belçika vatandaşı olan ve daha önce yine birlikte Black,  Gansta  gibi küçük, ama etkileyici filmler yapan bir ikiliye teslim edilmiş. Önceki filmleri bize gelmedi; ama bu filmin ustalıkla yönetildiğini ve eldeki sağlam senaryonun gayet görsel biçimde perdeye  aktarıldığını söylememiz gerekir.

İki ülkede, ABD ve Meksika'da geçen ve ilkinden Miami, ikincisindense çelişkiler şehri New Mexico'yu dekor olarak alan film, çılgın bir araba bölümüyle açılıyor: Porsche'lerini kalabalığın içinde inanılmaz bir pervasızlıkla süren ve bu arada sürekli atışmayı da sürdüren iki siyah polis!.. Üstelik nasılsa kazasız-belasız biten bu kovalamacanın sadece daha yaşlısı olan Marcus'u hastanede doğum yapan kızına yetiştirmek için olduğu anlaşılmaz mı?

Bu arada New Mexico'da 'bruja-cadı' lakaplı bir 'patroniçe', olgun yaşta, ama son  derece etkileyici bir kadın, bulunduğu hapishaneden kaçırılır. İsabel Aretas'ın tek amacı, polis tarafından vurulan eşinin intikamını almaktır. Bunun için bir 'öldürülecekler listesi' yapmış ve bunu genç oğlu Armando'ya teslim etmiştir.  

Miami polisinden Mike ve Marcus, elbette bu listede yer alırlar.

Ve gerçek kaçıp kovalamaca başlar. Bu arada AMMO (Advance Metro Miami Operations) adlı bir örgüt de işe karışır: İçindeki son derece güzel kadın ve yakışıklı erkek elemanlarla birlikte... Ve oyun başlar. 

Doğrusu sinemayı sadece sanat filmlerinin meşheri olarak görmeyen ve popüler filmleri de seven bir 'sinefil' ve eleştirmen olarak, bu filme bayıldım. İlk hız yarışı bölümüyle pek fazla şey umut etmedim; ama film giderek açıldı-saçıldı. Dünyamızın ve çağımızın en sorunlu yerlerinden biri olan ve Trump gibi bir başkan sayesinde bu durumu pekişen bir yöre... Şu satırları yazmadan okuduğum Sözcü gazetesi dün, Meksika'da geçen yıl 35 bin kişinin öldürüldüğünü ve bunun tüm zamanların rekoru olduğunu yazıyordu. Ve bunların çoğu o ünlü 'uyuşturucu kartelleri'yle bağlantılıymış. Ne korkunç bir şey!..

Film giderek çapraşıklaşan bir büyük aile entrikasını da ustaca işliyor. Ancak finale doğru düğümleri çözülen... Siyah, beyaz ve Latin ırklar kadar, kadın-erkek ve yaşlı-genç gruplaşmaları da neredeyse eşit biçimde ele alınıyor. 

Polis ikilimizde Will Smith ve Martin Lawrence, bunca yıl sonra daha da olgunlaşmış oyunlarıyla ikilinin inanılmaz dostluğunu ve ona ilginç bir sos oluşturan o bitmeyen kavgalarını çok iyi veriyorlar. Özellikle  Lawrence'ınki dört başı mamur bir kompozisyon.  

Yine eski filmlerden çıkıp gelen Joe Pantoliano, komiser Howard'da çok inandırıcı. Kate del Castillo görkemli bir İsabel Aretas çiziyor. Bu Meksikalı oyuncuyu niye daha önce tanımamışız?

Oğlu Armando'da Jacob Scipio, genç polisler Rafe ve Dorn'da Charles Melton ve Alexander Ludwig genç kızların nefesini kesebilir. Aynı şeyi erkekler için Vanessa Hudgence ve Paola Nulez yapacak. Bu arada ilk iki filmin yönetmeni Michael Bay'in de filmde oynadığını ve ayrıca bir dördüncü bölümün de planlandığını ekleyeyim. 

123 dakikası çabucak geçen bu filmi özellikle genç okurlarıma öğütlerim.


YARIN: Elveda

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"