05 Ocak 2020

İyi ki doğdun Hitch! Duş sahnesini hiç unutmadık

Bu film, yaşamın rastlantısallığıyla, en derinimizi mesken tutmuş korkularımızla, en güvenli sandığımız yerde öldürülebileceğimizle ilgilidir. Ne de olsa kosmoz sürprizleri sever

Önce şunu belirtmeliyim Sevgili Okur, bu yazı bir film eleştirisi ya da analizi değil, Hitchcock’un "Psycho"su ve onun ikonik duş sahnesinin tutkulu bir izleyici üzerindeki etkisiyle ilgili. Bir de tavsiye, yazı şu eşlikçiyle okunabilir dilersen... 

Hitchcock geçtiğimiz ay 120. yaşını doldururken 2019’un son haftasında Sapık’ın duş sahnesi 60. yaşını kutladı.

Ve biz tam 60 yıldır duşta huzursuzuz.

Oysa sıcak bir duşun çözemeyeceği sorun olmadığını sanırdık. Tıpkı Marion Craine (Janet Leigh) gibi.

Onu severiz çünkü ekonomik sorunları, bir türlü evlenemediği ve öğle aralarında ucuz otel odalarında seviştiği sevgilisi, 'ne uzayıp ne kısaldığı' işi ile bizdendir. Yeni bir hayata başlamak 'yırtmak' için patronunun kırk bin dolarını çaldığı günün akşamı anayoldan sapar. (Doğru yoldan da sapmıştır.) Dinmek bilmeyen yağmur, hırsızlık öğrenildiğinde olabileceklerin düşüncesine yol boyunca eşlik ederken, Marion sonunda kuş uçmaz kervan geçmez kayıp yolun kenarındaki Bates Motel’e sığınır.

Film parayla, hırsızlıkla ve iç gıcıklayıcı güzellikteki Marion’la ilgili gibi görünmektedir. Ama Hitch hepimizi ters köşeye yatırarak Marion’u filmin ortasında öldürür. Oysa Marion, adeta düşsel denebilecek yolculuğu ve motelde geçirdiği birkaç saatin ardından doğru olanı yapmaya, olan bitenden en az hasarla geri dönmeye karar vermiş, huzur içinde girmiştir duşa. Tüm sorunları çözeceğini umduğumuz sıcak suyun altında eli bıçaklı bir silüet tarafından öldürülüverir. Neye uğradığımızı şaşırırız bu cinayetle. Paraysa tüm anlamını yitirmiş, Marion’un ölü bedeniyle birlikte bataklığın dibini boylamıştır. Görünenin altında başka bir anlam vardır -her zaman öyle değil midir?- Bu film, yaşamın rastlantısallığıyla, en derinimizi mesken tutmuş korkularımızla, en güvenli sandığımız yerde öldürülebileceğimizle ilgilidir. Ne de olsa kosmoz sürprizleri sever.

Cinayetin faili Norman (Anthony Perkins), -Bates Motelin sahibi, katibi, temizlikçisi, ölü kuşları tahnitlerken kendi içini de öldürdüğü annesinin sesiyle dolduran, eviyle moteli, annesiyle kendisi, süpergosuyla idi arasında film boyunca mekik dokuyan bu tuhaf ve yakışıklı adam- küçük bir kararsızlık anının ardından Marion için 1 numaralı odayı uygun görür. Bu seçim Marion’un gizlice gözetleneceği anlamına gelirken, nedensiz gibi görünen cinayetin ardındaki motivasyonu da ortaya koyar. Marion Norman’ı cinsel olarak uyarmıştır. Bu yüzden suçludur ve öldürülmelidir.

Örtülü bir izlek olarak 'röntgencilik'

İzleyici, kentin üzerinden geçip, öğle arası kaçamaklarının ucuz otel odasına açık kalmış jaluzinin aralığından süzülerek girerken Hitchcock da daha ilk sahnede bize 'röntgenci' giysisini biçmiştir. Ama bu kadarla yetinmez.

Kendi tabiriyle 'Kaliforniyalı Gotik' ev, o suskun, kıpırtısız ve içinde ne sakladığı belirsiz haliyle izleyiciyi; Norman oturma odasının duvarına açtığı delikten 1 numaralı odada olan biteni; tahnitlenmiş baykuş Norman’ı; Kör ve umursamaz bir göz gibi küvetin üzerinde duran duş başlığı Marion’un yaşamının giderden akıp gidişini; Marion’un ölü gözüyse bakışı onda donakalan dehşetimizi izler.

Herkes ve her şey birbirini röntgenlemektedir. Gözetim döngüsü tamamlanmıştır.

 Röntgencinin bakışını saklayan tablo: Susanna ve yaşlılar

İlinti kurma ustası Hitchcock’un, 1 numaralı odayı 'dikizleyen' deliğin üzerine çaktığı tabloyu öylesine seçtiğini düşünmek mümkün mü? Elbette hayır.

'Susanna ve Yaşlılar' Eski Ahit’den ahlaki bir kıssanın resmidir. Zengin bir tüccarın karısı olan Susanna, evinin bahçesinde banyo yaparken iki yaşlı adamın kendisini gözetlediğini fark eder. Kentin ileri gelenlerinden iki yargıç olan yaşlılar Susanna’yı taciz eder ve istediklerini yapmazsa onu genç bir erkekle zina yaparken gördüklerine şahitlik edeceklerini söylerler. Susanna yaşlıların isteğini kabul etmez ve zina suçundan yargılanır. (Ne de olsa insanoğlu bu zina meselesine her daim kafayı takmıştır) Ancak mahkemede işler tersine döner. Yaşlılar Susanna’yı altında gördükleri ağaçla ilgili birbirini tutmaz ifadeler verince yalan söyledikleri anlaşılır ve cezalandırılırlar.

Norman röntgencilik ve cinsel saldırıyla ilgili bu tabloyu indirerek röntgencilik yapmıştır.

Öykü farklı ressamlarca ve farklı bakışlarla defalarca kez üretilmiş olmasına rağmen Hitchcock Frans Van Mieris’e (1635-1681) ait olanı seçer. Elliye yakın versiyonda yaşlılar genellikle uzak ve röntgencilik eylemiyle sınırlı resmedilirken Hitch’in seçiminde ete kemiğe bürünmüş bir cinsel saldırı yaşanmaktadır gözlerimizin önünde.

Şimdi Hitchcock’un seçtiği tabloda Susanna’nın postürüne ve adeta 'ötekileri' tehdit edercesine gökyüzüne kaldırdığı parmağına bakalım. Ardından da filmin sonlarına yaklaşırken aslında Norman’ın annesi ya da annesinin Norman olduğunu anladığımız, birbirlerinde erimiş bu iki ruhun Norman’ın kafasındaki kötü peruk gibi bir an için ayrıştığı sahneye. Norman elini tıpkı Susanna gibi havaya kaldırmıştır.

Hitchcock’un bu tabloya olan ilgisi aşikar. Kendi evinin oturma odasının duvarında asılı olan Thomas Rowlandson’ın 1812 tarihinde yaptığı ve bir grup din adamının akşam yemeğini anlatan 'Fast Day' adlı illüstrasyonun kopyasını ve ondan bir detayı da paylaşalım o halde. Belli ki Hitchcock bu resmin önünde epey zaman geçirmiş.

Mükemmel tekniğin içeriğe hizmeti: 78/52: Hitchcock’un duş sahnesi

Alexandre O. Philippe imzalı 2017 yapımı "78/52: Hitchcock’un Duş Sahnesi" belgeseli Edgar Allan Poe’ya ait bir epigrafla açılır. "Güzel bir kadının ölümü hiç şüphesiz dünyanın en güzel konusudur." Poe’nun annesinin o henüz üç yaşındayken öldüğünü ve bir aile üyesi onları bulana kadar küçük kızkardeşiyle birlikte annesinin cesediye bir gece boyunca baş başa kaldığı düşünüldüğünde bu sözün onun kaleminden çıkması ne kadar anlaşılır. Ancak bu cümleyi kuracak olgunluğa erişene kadar eserlerinde ölümün boş bakışının imgesine tekrar tekrar geri dönmesi, ölmeden gömülenlerin, bir türlü ölemeyenlerin, sonlanmak bilmeyen ölüm döşeklerinin, tüm bunlara musallat olan hayaletimsi, soluk benizli kadınların etrafında dolaşması da bir o kadar anlaşılır. Tıpkı Hitchcock’un karanlık bir figürün yarattığı tehditin etrafında dolaşması gibi...

78/52, kırkbeş saniye süren duş sahnesini reji, senaryo, müzik, oyunculuk, figürasyon, kurgu, makyaj hatta psikanalitik açıdan lime lime ederek filmi anlamamızı sağlıyor, bizi Hitchcock’un takıntıları ve korkularıyla tanıştırıyor. Adını da bu sahnedeki 78 farklı kamera yerleşimi ve 52 kesmeden alıyor. Belgeseli izlerken cinayete ait seslerin bir kavuna saplanan bıçağın sesleri olduğunu öğreniyor, silüetin elindeki bıçağın fallik bir imge olduğunu tekrar fark ediyoruz.

Hitchcock bizim röntgenciliğimizin cezasını da bıçağı bize doğru sallayarak kesiyor. Bu kısacık sahnede imgeler yığını yüzümüze tokat gibi çarpıyor. Ama dikkatli izleyici sahnenin ardındaki ince hesaplanmış matematiği tekrar hissedebiliyor.

Hitchcock’un koca bir filmi aslında duş sahnesini çekmek için yaptığını artık anlayabiliyoruz. Gus Van Sant’in bize yeni hiçbir vaadi olmayan yeniden çekiminin nedenini de. O sadece Hitchcock’un Sapık yolunu deneyimlemek isteyen sabırlı bir hacıymış meğer.

Son bir tavsiye Sevgili Okur...

Duşa girerken kapınızı kilitleyin. Ne olur, ne olmaz...


Hitchcock, Slavoj Źiźek, Çev: Sabri Gürses, Encore Yayınları, 2015

Lacan Hakkında Bilmeyi Hep İstediğiniz Ama Hitchcock’a Sormaya Korktuğunuz Her Şey, Slavoj Źiźek, Çev: Burcu Erdoğan, Agora Kitaplığı, 2012

Hitchcock, François Truffaut, Çev: İlyas Hızlı, Afa Sinema, 1987

Psycho: En İyi Dostum Annem, Cansu Öksüz Karademir, Düşünbil, 12:2019, 11-15

Depresyon: Yas ve Melankoli, Darian Leader, Çev: Ayça Göçmen, Encore Yayınları, 2018 

Yazarın Diğer Yazıları

Başkasının acısına nereden bakmalı?

Bir fotoğraf bir adamı sonsuza dek yanmaya hapsederken adaletsizlik ve gaddarlık kataloğunda yerini almıştır artık. Oysa biz ölünce eşitleniriz diye bilirdik

Girilmeyen salonlar, kapatılmış balkonlar

Ne güzeldir balkonlar. Sokakla kurulan bağ, gökyüzüne en kestirme temastırlar. Ama biraz daha büyük bir mutfak uğruna içeri çekiliverir, etrafları çevrilerek anlamsız depolara dönüştürülürler acımasızca. Bozuk elektrik süpürgesinin, eski sehpaların, bir daha kullanılmayacak terliklerin meskeni olurlar

Kayıp aranıyor ama bulunmak istiyor mu?

Sadece uzak, bilinmez kentlerin arka sokakları mı kaybolmak istediğimiz yerler? Ya hiç tanımadığımız, ruhunun arka sokaklarını bilmediğimiz insanların içinde kaybolmak?