31 Mart 2025

Güce karşı direnmek gerekir

İyiliğin sonunda kazandığına inandık; çünkü insan olmak demek bu değerlere sahip olmak demekti. Olmayanlar ise sonunda kötü adam rolüyle bitirmekteydiler rollerini

“Güce karşı direnmek gerekir”
J-L Godard, Le Petit Soldat
 
“Kanunu yapan hakikat değil otoritedir”
Thomas Hobbes, Leviathan

“Düşünmeye Cesaret Et”
Kant, Aydınlanma Nedir?

Fransız öncü “Nouvelle Vague” (Yeni Dalga) sinemasının en önemli film yapımcılarından biri olan Jean-Luc Godard’ın, yapıldığı sırada sansüre uğrayan ve Cezayir Savaşı’nın 1954 yılında başlamasından, bu ülke bağımsızlığını kazanana kadar süren acı zamanların sonrasında ancak “Küçük Asker” adlı film gösterime girebildi. Cezayir savaşının kara yüzünü ele almaktaydı Godard. Bu filmde işkence gören kişi içinden şöyle geçiriyordu: “Güce karşı direnmek gerekir”.

Kuzey Afrika, Kara Afrika sömürgeciliğe ve baskıya direndiler. Direnme şiddeti yükseltti. O zaman Fransız halkı da bu şiddeti tasvip etmeyen bir psikolojiyi sahiplenmeye başladı. 1789 Fransız devriminin halkı insanlık suçu derecesinde şiddeti toplumlarında istemediklerini gösterdikleri zaman De Gaulle hem Cezayir halkı hem de Fransız halkı için seslendi: “Sizleri Anladım!”. Fransız savaş kahramanı De Gaulle Fransa’nın şiddeti yükselten ve hatta darbe teşebbüsünde bulunan aşırı sağın oyununa gelmeyeceklerini ve oyuna itibar etmeyeceklerini gösterdi.

ABD’de; sivil hakların savunması üzerine,1955’te Alabama Eyaletinin Montgomery şehrinde bir otobüsteki olay ( Afro-Amerikan siyahilerin bir yıl süren Montgomery Otobüs Eylemi) üzerine başlayan Kara Afro-Amerikalı mücadelesi ise büyük boyutlara vardığında ve Amerikan beyaz halkının sempatisini çektiğinde ırkçılığa karşı büyüyen dalga demokratik yıllarda sokağın direnişine karşı gelemedi.

Tıpkı ABD’nin, Fransa’nın savaşla kaybettiği Hindiçin (sonraki Vietnam) topraklarında yeni bir neo-sömürge kurmak isterken, yıllarca süren işgal savaşından yenilgiyle ayrılana kadar sokaklardaki direnme ve şarkılar ve 1968 özgürleşme hareketine varana dek devletin yaptığı siyasi savaşa ve hareketlere direndiler. Vietnam’dan ABD ordusu çekildi.

Hem kadınların Feminist özgürlük hareketleri hem de gençlerin başkaldırısı (aileye, kurallara, adabı-muaşeret kurallarına, kıyafetlere, ciddiyete, muhafazakarlığa ve burjuva değerlerine) toplumsal değerleri bambaşka yerlere taşıdı. Kara derililerin Amerika tarihindeki kara lekelere set çekildi. Afro-Amerikalı siyahilerin “insansızlaştırlılması” sona ermek üzere özgürleşmeye doğru dönüştürüldü.

Bilhassa Siyah Afro-Amerikalı demek “Jazz” demek olduğundan, “Soul müzik” ve Afrika tınıları toplumsal alanda yer bulduğu gibi, plak şirketleri bu yöne doğru eğildiler. Tüketim toplumu bu değerlere ekonomik olarak sahip çıktı. “Ne tüketirsen o’sundur”. Kadın sanatçı B. Kruger’in görselleştirdiği şekilde Descartes’ın Cogito’su tüketim toplumu bireylerine yöneltildi. 17. yüzyılın felsefesindeki düşünce devrimi “Düşünüyorum o halde varım” bu sefer “Tüketiyorum o halde varım” şekline dönüştü. Bu değerler toplumda ve sanatlarda ele alındığında popülerleşmesinin önüne geçmek imkansızlaştı. Üniversitelerde, iş yerlerinde, fabrikalarda boykot direnmeyi kuvvetlendirdi.

Haksızlıklara karşı insani değerler bizim neslimizin olmazsa olmazlarıydı. 1950-60’ların Kovboy filmleri de tarihi filimler de ezilenlerin haklarını göstermekteydiler. Kanunsuz “at hırsızı” haydut kovboyların kötü adam, namuslu kovboyların de onlara direnen ve yasaları haklı bir şekilde uygulamaya çalışan iyi insanlar olduklarını öğrendik. Değerlerin insanın vicdanından ve duygularından gelen değerlerle örtüşmüş olduğunu ve iyi insanların bunlar olduklarını temellük ettik. Suçluların, yalancıların, sahtekarların eninde sonunda yakalandığını, gerçeklerin saklansa bile günün birinde ortaya çıktığını gördük ve hayatın böyle olduğuna inandık. Değerlerimize sahip çıktık. Bunlar bir tarafın, bir görüşün değil insaniliğin değerleriydi çünkü. Bu değerlerle eğitilen insanlar haksızlıklara karşı savundular kendi değerlerini.

Yine Hollywood filmlerinde gazetecilerin gerçekleri ortaya çıkardıklarını ve bu gerçeği bir gün vicdan azabı duyan ve anlatmak zorunda kalan insanlar sayesinde yaptıklarını seyrettik. Direnmenin bir ilk olduğunu öğrendik; çünkü önce direnme vardı sonra ortaya çıkıyordu gerçekler. Haksızlığı görenler ise haklının yanında yer almaktaydılar vicdanları onlara öyle söylüyordu.

Bugün bu değerlerin neresindeyiz? Neo-liberal ekonomi politik değerleri de alt üst ederek para üzerine yerleştirmeye başladı! Özgürlük her şeyi yapabilme, kanunlara uymadan yürütme haline sokulduğunda değerler ayaklar altına alınmadı mı son kırk senedir?

İyiliğin sonunda kazandığına inandık; çünkü insan olmak demek bu değerlere sahip olmak demekti. Olmayanlar ise sonunda kötü adam rolüyle bitirmekteydiler rollerini. 1980’lerde JR rolü vardı (Larry Hagman) Dallas adlı dizide. Ve, o kötü adamı ve kinik kişiyi canlandırıyordu. Bir haber okuduk bir gün gazetelerde: İnşaat işçilerinden birisi JR tiplemesine benzediğinden inşaat işçisi arkadaşları tarafından dövüldü diye. Bu trajikomik haber bile işçilerin vicdani değerlerini bize göstermekteydi. Toplum bu şekilde formatlanmıştı. Ve böyle olmaya da devam edecektir herhalde!

Siyasi partiler ve ideolojiler ötesi, “insan olmak” demek, değişmeyen ve tarihte süregiden bazı değerlere sahip olmak demek, çünkü.

Ali Akay kimdir?

Ali Akay Paris'te, 1976-1990 yılları arasında Paris VIII Üniversitesi'nde Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1990 yılından beri İstanbul'da, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim üyesidir. Aynı Üniversitenin Resim Bölümü'nde 1992 yılından beri doktora derslerini sürdürmektedir.

Yurt dışında Paris, New York ve Berlin'de dersler vermiştir. Türkiye'de ve yurt dışında birçok kurumsal ve kurum dışı sergilerin küratörlüğünü yapmıştır. 

1992 yılında Toplumbilim dergisini kurmuş ve 2011 yılına kadar bu dergiyi sürdürmüştür. 2011 yılında, Toplumbilim dergisinin yeni ismiyle şu anda devam etmekte olan Teorik Bakış dergisini kurmuştur.

Yurt içinde ve yurt dışında yazıları yayımlanmıştır ve sanat, sosyoloji ve felsefe üzerine birçok kitabı vardır. 

             

Yazarın Diğer Yazıları

30 Nisan 1945

“Bir Daha Asla” sözünü unutursak bugün, nasıl bir tarih içinde kalıp yaşamaya devam edeceğiz?

Bir reformcu Papa geçti dünyadan

Güney Amerika kıtasından, yani Batı dışından gelen ve François adını kullanan, Asizili Aziz François’nın öğretisini öne çıkaran ilk Papa olmasıyla, Papa Franciscus’u Tanrı kutsayacak ve iyi niyetliliği Kilise’nin tarihinin içinde yer alacaktır

Yabancılaşan şehir

Büyük binalarda karşı karşıya hal-hatır sormak yerine internet ortamında komşuların birbirleriyle haberleşmeleri ve hatta çekişmelerini düşününce insan bu gibi yerlerde artık başka bir “tekno-logosun” yerleşmiş olduğunu anlıyor

"
"