Son on gün içerisinde futbol üzerinden yaşananlara yakından baktığımızda bu ülkede giderek bazı kavramların içinin boşaldığının ve 'anormalliğin', 'normal' hale dönüştüğü bir dönemden geçmekte olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilecek örnekler görüyoruz. Aklın kaybolduğu yerde sağduyuyu ve hakkaniyeti aramak da ister istemez iğne ile kuyu kazmaya benziyor. Her yapılan yanlış bir sonraki aşamanın biraz daha fazla katmerli bir yanlışın oluşmasına yol açıyor.
Türkiye Futbol Federasyonunun Trabzonspor ile Antalyaspor karşılaşmasında yaşananlar sonrasında vermiş olduğu daha doğrusu verememiş olduğu cezanın yansımalarını önce geçen hafta Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanan lig karşılaşmasında ardından hafta arasında Kayseri'de oynanan Kayserispor-Trabzonspor arasındaki kupa karşılaşmasında gördük. Sahaya atmadığını bırakmayan Beşiktaş tribünleri hem kendi takımlarının motivasyonunu alt üst etti hem de 407 bin liralık ceza ile kulübünü maddi bir külfetin arkasına sokuverdi. Yıllardır belirtmiş olduğumuz noktayı bir kez daha hatırlatmak istiyorum-hiçbir şeyin değişmeyeceğini bilmeme rağmen-cezayı sorumluları ödesin yani ceza alma eylemini gerçekleştirenler, yaptıklarının bedellerini ödemek zorunda bırakılsınlar. Böyle yapmadığınız sürece bu ve benzeri görüntüleri görmeye devam edeceğimizi söylemek bile artık zül olmaya başladı.
Kayserispor ile Trabzonspor arasında oynanan mücadelenin daha başındaki penaltı atışı sırasında sahaya atılanlar ve ardından Trabzonsporlu futbolcuların attıkları ikinci golden sonra sevinç gösterilerinde Berat'ın başına isabet eden madeni para, durumun ne kadar tuhaf bir yere doğru gittiğini ortaya koyuyordu. Maçın bitiminde Trabzonspor kaptanı Uğurcan Çakır'ın yaşananlar sonrasında Kayserispor taraftarlarını kendi taraftarlarına şikâyet etmesi ise bir sonraki iki takım arasındaki mücadelede yaşanacaklar konusunda sorunu büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır. Keşke takım kaptanı bu açıklamayı yapmasaydı veyahut illaki tepkisini belirtecek ise kendi sahalarında oynadıkları mücadelenin bitiminde meslektaşı Antalyaspor kalecisi Buffen'in başına gelenleri de zamanında eleştirebilmiş olsaydı. Ucunun bize dokunmadığı her noktada demokrat kesilme anlayışımızı sürdürdüğümüz sürece bu ülkede işlerin normal bir seyre bürünebilmesi mümkün olmayacaktır.
Gelelim hafta sonu yaşananlardaki tuhaflıklara, her şeyden önce son on beş gündür Trabzonspor ile Fenerbahçe takımları arasında yaşanan demeç savaşlarının farkında olmayan bir yönetim sayesinde bu iki takımın karşılaşmasının aynı gün içinde İstanbul kentinde oynatılması hangi akla hizmettir! Göz göre göre geliyorum diyen bir gerilimi daha da arttıracak uygulamaları devreye sokabilmek bu kadar mı zordur! Fenerbahçeli ve Trabzonsporlu taraftarlar ise birbirlerini farklı alanlarda kıstırıp, dövmek suretiyle takımlarının imajlarını korumadıklarını tam aksine daha da kötü bir hale büründürdüklerini ne zaman anlayacaklar! Rakibinizin bulunduğu bir otobüsün içerisine yangın tüpü sıkmak veya metroda üç-dört kişilik rakip formalı kişiyi yüzlerce kişi kovalayıp tartaklamak sizi daha büyük taraftar yapmaz! Sağduyumuzu yitirdikçe işlerin daha fazla zıvanadan çıktığı bir atmosfer içerisinde yaşamak durumunda kaldığımızı hala fark edemiyoruz. Yaşananların bir mücadele ve rekabet olması gerektiği halde bizdeki yansımalarının tam aksi doğrultuda tecelli ediyor oluşu da sadece tesadüf ile açıklanamaz. Bunun arkasında beğenelim ya da beğenmeyelim hepimizin yaşamlarımızdaki anlamlandırmaların büyük bir etkisi bulunmakta ve bu zihniyet kalıpları ile kodladığımız taraftarlık olgusunun da içini boşaltıyoruz tıpkı diğer alanlardaki gibi.
Geçen hafta sonu ülke futbolunun önemli takımlarından bir tanesi olan ve süper ligde şampiyonluk kazanan Bursaspor kulübü ikinci lige düştü. Takımın düşmesi sonrasında futbolcuların Bandırmaspor deplasmanında üç buçuk saat mahsur kalmaları ardından takım kaptanı Burak Altıparmak'ın taraftarların yumruklarına hedef olması utanç vericiydi. Beş yıl önce Bursaspor takımının bir başka kaptanı kaleci Harun Tekin de Kasımpaşa ile oynanan karşılaşma sonrasında taraftarların saldırısına uğramıştı. Beş yılda Bursaspor takımı önce süper ligden ardından birinci ligden düştü fakat takım kaptanlarını dövmeyi adet haline getirenler ise hiç değişmediler! Bu süreçte ise kaybeden ülkemizin süper lig şampiyonluğu yaşamış bir kent takımı ve onu karşılıksız seven taraftarları oldu.
Bir diğer ilginç konu ise Anadolu Efes ile Pınar Karşıyaka arasında oynanan play off karşılaşmalarının üçüncüsünün Türkiye Basketbol Federasyonu tarafından Anadolu Efes kulübünün oynayacağı final karşılaşması bahane edilerek ileri bir tarihe ertelenmesiydi. Keşke basketbol federasyonu daha önce Pınar Karşıyaka'nın da bu şekilde oynayacağı Avrupa kupası mücadelesi öncesinde talep ettiği lig karşılaşmasının ertelenmesini kabul etmiş olsaydı. Yani bütün takımlara eşit bir mesafede hakkaniyetli bir duruş içerisinde olduğunu ortaya koyabilseydi. Şimdi bu yaklaşımın isteseniz de istemeseniz de bir takımın lehine bir durum yarattığı gerçeğini ortadan kaldıramazsınız!
Son olarak ise şampiyonluk kutlamaları sonrasında üç Trabzonsporlu futbolcunun kupa ile yatağa girme görüntüleri üzerinde durmamız gerektiği kanaatindeyim. Özellikle Berat'ın kupaya atmış olduğu bakışa dair pek çok şey söylenebilir. Öncelikle şampiyonluğun kutlama sürecini mükemmele yakın yöneten Trabzonspor yönetiminin böylesi bir görüntünün dolaşıma sokulmasına dair düşüncelerini merak ediyorum. Böyle tuhaf bir görüntüye ne gerek vardı! Futbolun her fırsatta eleştirdiğimiz erkek egemen zihniyet kalıplarını ardına kadar açan yapısı söz konusu olduğunda böylesi bir görüntünün kupayı nasıl bir yere kodlamakta olduğunu söylemeye bile gerek duymuyorum. Bir zamanlar bu ülkenin spor sayfalarında Türkiye kupası, lig kupasına dair çizilen karikatürler daima kupayı kadın olarak çizerlerdi. Maçı kazanan kupayı yani kadını alırdı. Bu zihniyetin aradan geçen kırk yılda bir adım ileri gitmediğini, medyaya yansıyan söz konusu fotoğraflar ile bir kez daha anlamış olduk.
Son on beş günde rakip taraftarlara saldırmayı taraftarlık olarak görenler gibi kendi futbolcularını dövmeyi de normalleştiren bir taraftar kitlesi sayesinde aklın ne kadar uzağımızda durduğunu bir kez daha görmüş olduk. Herkese eşit mesafede olması gereken federasyonların vermiş oldukları kararlar ile hakkaniyeti ve adaleti nasıl zedelediklerine şahitlik ettik. Son olarak kazandıkları lig kupası ile yatağa girerek poz veren futbolcularla birlikte sağduyunun da buradan yavaş yavaş uzaklaştığını anlamış olduk. Burası hakikaten çok ama çok ilginç bir ülke ve futbol bu ülkenin insanları için bir varlık nedeni olma durumunu sürdürmekte. Kulüp başkanları ve yöneticiler bu ilgiyi kötü yönde kullanmayı sürdürdükçe, oynanan oyun her geçen gün biraz daha fazla çirkinliklerle birlikte hayatlarımızı karartmayı sürdürecek. Taraftarların geçmişte yaşadıklarını unutmadıklarını hatta içlerinde öfke dolu bir şekilde büyüterek saklamakta olduklarını son dönemde küme düşen takımlara dönük olarak yapılan sosyal medya paylaşımlarında fazlasıyla görmüş olduk. Biraz da sevgiye ve karşımızdakileri anlamaya ihtiyacımız olduğunu umarım bir an önce görüp, farkına varabiliriz.