04 Haziran 2021 14:44
2020 hava kirliliği verilerini açıklayan Çevre Mühendisleri Odası, pandemide pek çok ülkede hava kirliliği azalırken Türkiye'de ise kirliliğin yetersiz ölçümlere rağmen arttığına dikkat çekti. Artan istasyon sayısına rağmen veri alımında azalış olduğuna dikkat çekilen rapora göre çevre kirliliği kaynaklı ölümler Covid-19 nedeniyle yaşanan ölümlerden fazla.
Evrensel'den Meltem Akyol'un haberine göre, Marmara Denizi deniz salyası olarak bilinen müsilajla boğuşurken 2020 hava kirliliği verilerini açıklayan Çevre Mühendisleri Odası, Türkiye’de artan hava kirliliğine dikkat çekti. Artan istasyon sayısına rağmen veri alımında azalış olduğuna dikkat çekilen rapora göre çevre kirliliği kaynaklı ölümler Covid-19 nedeniyle yaşanan ölümlerden fazla. Raporu açıklayan ÇMO Genel Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, İstanbul’da Marmara denizinin müsilajla boğuştuğunu hatırlattı, daha büyük çevre felaketlerinin kapıda olduğu uyarısında bulundu.
Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesinde gerçekleştirilen Raporun sunumunu ÇMO Genel Başkanı Ahmet Dursun Kahraman yaptı.
Türkiye’de hava kirliliği ölçümü yapan 357 istasyon olduğuna dikkat çeken Kahraman, rapordaki verilerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı’nın 1 Ocak 2020 ile 31 aralık 2020 tarihleri arasındaki dönemi kapsadığını söyledi.
Raporda hava kalitesinin solunum yolu hastalıkları, asit yağmurlarına neden olan kükürtdioksit, Göz ve solunum yolu hastalıkları ile asit yağmurlarına neden olan Azoroksitler, Kanser, kalp sorunları sonulun yolu hastalıkları, bebek ölüm oranlarında artışa neden olan Partikül Madde (PM), solunum sistemi sorunları, astım vücut direncinde azalma ve ölüm gibi sorunlara neden olan Karbonmonoksit ve Ozon parametreleri açısından incelendiğine dikkat çeken Kahraman, istasyon sayısı artmış olmasına rağmen alınan verilerin azaldığın ı söyledi. 357 istasyonun yarısından fazlasında ölçüm yapılmadığına dikkat çeken Kahraman, ölçüm yapılan istasyonlardaki verilerin ise sağlıksız olduğuna dikkat çekti. Kahraman, “Yıllara göre minimum veri alımı sağlanan istasyonların sayılarına bakıldığında; 2018 yılında bu sayı 68 iken, 2019 yılında 138’e çıkmış ama 2020 yılında bu sayı 49’a gerilemiştir. Bu sınırlı verilere rağmen DSÖ Yıllık Limit Değeri aşılmıştır” dedi.
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun 2020 yılı Kara Rapor’unda yer alan verilere atıf yapan Kahraman “Türkiye’deki hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) limit değerlerine indirilseydi, 2018’de 45 bin 398 kişinin ve 2019’da ise 31 bin 476 kişinin ölümü önlenebilirdi. 2020 yılı Mart-Aralık ayları arası Covid-19 kaynaklı vefat sayısı 20 bin 881’dir. DSÖ limitlerinden daha kirli havaya sahip olmamız nedeniyle vefat eden kişi sayısı, Covid-19 salgını nedeniyle vefat eden kişi sayısından fazladır” diye konuştu.
Kovid-19 pandemisinin solunum yolu hastalığı olan kimselerde daha fazla etkide bulunduğunun bilimsel raporlarla ispatlandığına dikkat çeken Kahraman, “Buradan hareketle hastalığın ağır atlatılması ve hatta ölüm oranlarında pandeminin dışında hava kalitesinin de çok önemli bir rol oynadığını ifade edebiliriz. Sadece bu veri bile hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki önemini vurgulamaktadır. Ancak, ülkemizin hava kirliliği problemi, hiçbir mecrada Covid-19 salgını kadar önemsenmemektedir” ifadesini kullandı.
Ölçüm yapılmayan gün sayısındaki yüksekliğe bakıldığında hava kalitesinin raporların sunduğundan daha kötü olabileceği endişesi dile getiren Kahraman, “Özellikle termik santrallerin bulunduğu alanlardaki ölçüm yapılmayan gün sayısı çok yüksek.
Bu illerdeki istasyon verilerine bakıldığında, çoğu istasyonda veri alımının olmadığı ya da minimum veri alımının sağlanmadığı gözlemlenmiştir. Hem minimum veri alımının sağlandığı hem de eksi değer ölçülmemiş istasyonlarda da genel olarak limit değerlerin aşıldığı görülmüştür. Termik santrallerin bulunduğu illerde güvenli veri sağlanmamış, olmasına rağmen DSÖ, AB ve Ulusal Limit Değerleri aşılmış.
Enerji kaynağı olarak kömür ve türevi yakıtlı termik santrallere destek verilmesi yerine yenilenebilir temiz enerji kaynakları desteklenmelidir. Günlük enerji ihtiyacının karşılanması için yenilenebilir temiz enerjinin desteklenmesi ve termik santrallerin planlı bir şekilde kapatılması kirlilik değerlerinin azalmasına neden olacaktır” dedi.
Terkmik santrallerin yer aldığı illerdeki durumu tek tek değerlendiren raporda şu veriler yer aldı:
Kütahya: Kütahya’da yer alan istasyonların hepsinde güvenli veri alımı sağlanmamış olmasına rağmen DSÖ, AB ve Ulusal Limit Değerleri aşılmıştır.
Maraş: Her istasyonda minimum veri alımı sağlanmamıştır, buna rağmen hem günlük hem de yıllık DSÖ, AB ve Ulusal Limit Değerleri aşılmıştır.
Manisa: 15 istasyonun 2 tanesinde ölçüm yapılmıştır. Manisa-Soma istasyonunda da minimum veri alımı sağlanmış olmasına rağmen hem günlük hem de yıllık DSÖ, AB ve Ulusal Limit Değerleri aşılmıştır.
Çanakkkale: Çanakkale Çanakkale-Can-MTHM istasyonlarında minimum veri sağlanmış ve limit değerler aşılmıştır. Çanakkale-Lapseki-MTHM istasyonunda ölçüm yapılmamıştır ve Çanakkale-Biga İçdaşistasyonunda güvenli veri alımı sağlanamamıştır.
Muğla: Muğla-Musluhittin istasyonu dışındaki 6 istasyonda ölçüm yapılmamıştır. Muğla-Musluhittin istasyonunda da güvenli veri alımı sağlanmış ama hem günlük hem de yıllık DSÖ, AB ve Ulusal Limit Değerleri aşılmıştır.
Zonguldak: 11 istasyonun 4 tanesinde hiç ölüm yapılmamıştır. Güvenli veri alımının sağlandığı bütün istasyonlarda DSÖ, AB ve Ulusal Limit Değerleri aşılmıştır.
İstanbul’da Marmara denizinin müsilajla boğuştuğunu hatırlatan Ahmet Dursun Kahraman, “Temelinde çevre politikaları var. Yani karşı karşıya geldiğimiz müsilaj da hava kirliliği de ekolojik yıkım da bu politikalar nedeniyledir. Bu politikalara baktığımızda bugün karşılaştığımız müsilajın, ekolojik yıkımın, hava kirliliğinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor” dedi.
Önümüzdeki dönem daha yıkıcı sonuçlarla karşı karşıya kalınabileceğine dikkat çeken Kahraman, “Şimdi Çevre Ajansı denilen bir ajans kurulmak isteniyor. Bununla bugüne kadar çevre politikaları üzerindeki komu denetimi tamamen ortadan kalkacak. O nedenle daha rantsal politikalarla karşı karşıya kalacağız. İktidarın yönelimi bize bunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Çok küçük boyutlardaki toz kirliliği ifade eden Partikül Madde (PM) 2.5 verilerine göre Türkiye’deki en kirli iller sırasıyla Sakarya, Konya, Amasya, Gaziantep, Edirne, Bursa, Burdur ve Isparta.
Karbonmonoksit bakımından en kirli iller: İstanbul, Kütahya
Kükürtdioksit bakımından en kirli iller: Urfa, Hakkari, Şırnak, Edirne, Karabük, Bitlis.
Azotoksitler bakımından en kirli iller: Ankara, Samsun, Amasya.
Ozon bakımından en kirli iller: Çanakkale, İstanbul, Erzurum, Iğdır, Edirne, Isparta, Ağrı, Yalova, Zoguldak Bursa
Raporda yer alan diğer bulgular özetle şöyle:
"Geçtiğimiz yıllara kıyasla, ülkemizde hava kirliliği ölçüm istasyonu sayısının artmış olmasına rağmen istasyonlarda daha az veri alımı gözlemlenmektedir.
2019 yılında olduğu gibi 2020 yılında da birçok istasyonun verimli çalıştığına dair şüphe yaratan eksi değerlerin ölçüldüğü ve istasyonların sağlaması gereken yüzde 90 oranında veri oluşturma ihtiyacının sağlanamadığı görülmüştür.
Hava kirliliği yaşayan kentlerimizin birçoğunda Temiz Hava Eylem Planları’nın oluşturulmadığı, varolan planların kamuoyuna açık hale getirilmediği ve kurumların bu planlardaki hedeflere yönelik yaptıkları çalışmalara dair bilgi ve uygulama tespit edilmemiştir.
Termik santrallerin olduğu yerlerdeki istasyonlarda hiç ölçüm verisinin olmaması ya da yeterli veri alımının sağlanmaması dikkat çekicidir.
PM 2,5 ülkemizin birçok büyük kentinde de izlenmemektedir.
Doğrudan akciğerlere ulaşan ve alt solunum yolu enfeksiyonu, akciğer hastalıkları yapan Partikül Madde 2,5 (PM 2,5) kirleticisine dair mevzuatımızda hâlâ herhangi bir sınır değer tanımlanmamıştır.
Covid-19 önlemleri süresince dünya çapında hava kirliliği miktarlarında pandemi öncesine göre genel bir azalma görülmüştür. Türkiye’de 2019 ve 2020 yıllarında Mart-Aralık ayları arası verileri dikkate alındığında illerde bazı azalmalar görünse de Türkiye genelinde yüzde 11,6 artış olmuştur. Pandemi önlemlerinin dünyada genelinde görülen hava kirliliğindeki iyileşleştirici etkisi, Türkiye’de hissedilmemiştir."
Raporun son bölümünde ise öneriler yer aldı:
"İstasyonlarda eksi değerlerin ölçülmesinden dolayı ölçüm istasyonlarının bakım-onarım ve kalibrasyonuna özen gösterilmesi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütçesinde yapılacak düzenleme ile hava kalitesine yönelik değerlendirmelere daha fazla maddi ve idari kaynak ayrılması gerekmektedir.
Kirletici parametreler bütün istasyonlarda izlenmeli ve her alan için yerel ve küçük ölçekli modellemeler yapılarak hava kirliliğinin azaltılması sağlanmalıdır.
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri çevre denetimlerini arttırmalıdır.
Kovid-19 salgını ile hava kirliliğinin olduğu bölgelerde riskin arttığı gerçeği ile karar vericiler ve siyasetçiler yüzleşmelidir. Salgın sonrası ekonomilerin kendisini toparlaması kaygısı ile hava kirliliğinin salgın öncesinden daha da fazla artma riski bulunmaktadır. Bu riskin gerçekleşmemesi için zaman kaybetmeden hava kirliliğini azaltıcı uygulamalara başlanmalıdır.
Kentlerdeki vatandaşların sağlıklı çevrede yaşama hakkına dair sorumlulukları olan büyükşehir ve ilçe belediyeleri ile valilikler kendi bölgelerinde eksik veya yetersiz olan ölçüm istasyonların tüm parametrelerde doğru veri üretecek hale getirilmeleri insan sağlığı ve ekosistem için önem arz etmektedir.
Enerjinin verimli kullanılması yönünde hızlıca yol alınmalıdır.
Kentlerin üst ve alt ölçekli planları hem hava kirliliği sorununu çözmeye hem de iklim krizinin etkisini azaltmaya yönelik olmalıdır.
Isınma amaçlı kömür yardımları yerine alternatif çözümler hayata geçirilmelidir."
© Tüm hakları saklıdır.