Kabul etmek gerekirse, Chemnitz’teki hadiseler ve ardından yaşanan tartışmalar çoğumuzu derin bir şaşkınlığa sürükledi. Buna ben de dahilim.
Böyle bir ortamda itidal çağrıları duymak insanı biraz olsun rahatlatıyor: Kültür hayatının aktörlerinden aşırı sağa karşı direniş çağrıları yükseliyor. Aşırı sağ karşıtı rap parçaları, şarkı sözleri, yazarlar, yayın evleri… Chemnitz’teki vahim olayların ardından sanatçı ve yazarlar, aşırı sağa karşı toplumu harekete geçirmeye çalışıyor.
Aklıselim insanların isyanı
Hatta normalde her türlü politik söylemden uzak durmaya gayret eden ünlü Alman şarkıcı Helene Fischer bile “Aşırı sağa karşı ayağa kalkın” çağrısı yaptı. Ancak hayranlarının buna desteği biraz cılız kaldı. Hatta internette tepki ve eleştiri içerikli yorumlar bile yapıldı.
Kültür ve sanat dünyasındaki aklıselim insanların bu şekilde isyan etmesi olumlu bir gelişme. Öncelikle bu, aşrı sağcılar ve onları destekleyenlere karşı bariz bir karşı koyuş niteliği taşıyor. İkinci olaraksa bir özgüven beyanı ve “Biz daha fazlayız” anlamındaki #wirsindmehr kampanyasına da destek anlamına geliyor.
Üçüncü nokta ise politikacıların kafa karıştıran söylemleri karşısında kültür-sanat dünyası çok daha açık bir mesaj veriyor. Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer’in uzun süre sessiz kalması ve Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Hans-Georg Maaßen’in kafa karıştıran demeçlerine karşın sanatçılar, örnek oluşturabilecek ahlaki bir tutum sergiliyor.
Kültür daha fazlasını başarabilir
Ancak kızgın bir şekilde yumruğunu havaya kaldırmak yeterli bir tepki değil. Kültür-sanat camiası bununla yetinmemeli. Zira daha fazlazını başarmaları mümkün. Örneğin, birtakım endişeleri olanlarla diyalog kurarak, bu insanların kendilerini daha rahat hissetmelerine yardımcı olabilirler. Tıpkı Federal Meclis Başkanı Wolfgang Schäuble’nin söylediği gibi sapla samanı birbirinden ayırmak gerekiyor: “Chemnitz’teki olaylar bizi, hiçbir özre mahal bırakmayan şiddet olayları ile pek çok vatandaşın duyduğu endişeler arasında bir ayrım yapmaya zorluyor.”
Chemnitz’te bir sanat koleksiyonu sergisinin yeni ve genç direktörü Frederic Bußmann ile görüştüm. Kentte hemen her yerde korkunun hâkim olduğunu söylüyor: “Kaybetmekten, değişimden korkuyorlar. Mültecilerden, ülkelerinden kaçıp buralara gelenlerden…” Kendisi tam da bu korkuları taşıyan insanlarla iletişim kurmak istiyor. İşte buna şapka çıkarılır doğrusu!
Elbetteki sanatçılar sosyal hizmet sorumlusu ya da ruh doktoru değil. Şiddet olaylarında da öncelikli olarak onlara değil, polise ve adli makamlara görev düşüyor. Ancak vatandaşların birtakım korkuları söz konu olduğunda polisleri, hakimleri ve diğer resmi görevlileri de yalnız bırakmamak gerekiyor.
Güvenli iletişim için koruyucu alanlar oluşturulmalı
Sanatçılar ve kültürel oluşumlar, devletin başaramadığı bir şeyi sağlayabilir: Güvenli bir iletişim ortamı için koruyucu alanlar oluşturarak, kendilerini tehdit altında hissedenlerin derdini rahatça anlatmasını sağlayabilirler. Nitekim Frederic Bußmann da diğer meslektaşlarıyla birlikte bunu yapmaya çalışacak. Bu adım, tüm ülkede yaygınlaşmalı!
Ancak bunun için bazı kültürel kurum ve kuruluşların rahatlık ve bencillik gibi faktörleri aşmaları gerekiyor. Sadece vegan bir hayat tarzını benimsemiş öğretmenler ya da çevre duyarlılığı gelişmiş öğrencilerden oluşan bir hedef kitlesine hitap etmediklerini kavramaları gerekiyor. Pek kültürel etkinliklere katılmayan bekar kasiyerler ya da sürekli homurdanan emekliler de onların hedef kitlesinde olmalı.
Aşırı sağa karşı kültür! Bu sadece bir başlangıç olmalı ve şimdi ikinci raund başlamalı: Aşırı sağa karşı aktif mücadele!
Gero Schließ, DW
© Deutsche Welle Türkçe