Gündem

Uğur Mumcu'yu İran'a bağlı Kudüs Ordusu öldürdü

Mumcu için hazırlanan polis raporunda, cinayetin İran Gizli Servisi ve İran Devrim Muhafızları'na bağlı "Kudüs Ordusu"nun plan ve yönlendirmesiyle işlendiği belirtildi.

26 Ocak 2011 02:00

T24 - 18 yıl önce katledilen Cumhuriyet gazetesi yazar Uğur Mumcu için hazırlanan polis raporunda, cinayetin İran Gizli Servisi ve İran Devrim Muhafızları'na bağlı "Kudüs Ordusu"nun plan ve yönlendirmesiyle işlendiği belirtildi. Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, "katillerin İran'da eğitim aldıklarını, İran veya başka istihbarat güçleri tarafından kullanıldıklarını tahmin ettiğini" açıkladı.

Emniyet raporu ve Tantan'ın açıklamalarını, Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu yazdı. "Kudüs Ordusu'nun suikastta parmağı olduğuna ilişkin raporu görmezden geldiler-İran umursamadı" başlığıyla yayımlanan (26 Ocak 2011) Kansu'nun kaleme aldığı dosya şöyle: 


İran umursamadı


Umut Operasyonu düzenlendiği dönemde ülke geneline yaygınlaştırılarak Ankara, İstanbul, Antalya, Aydın, Bursa, Çanakkale, Çorum, Diyarbakır, Edirne, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Kayseri, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Ordu, Sakarya, Tekirdağ, Osmaniye olmak üzere 22 ilde çalışmalar yapılmıştı. 6-25 Haziran 2000 tarihleri arasında düzenlenen operasyonlar sonucunda 208 kişi yakalanarak gözaltına alınmış; bunlar arasında 8 öğretmen, 4 memur, 2 işçi, 6 imam ve 1 özel güvenlik görevlisi olmak üzere toplam 21 kamu görevlisi de bulunuyordu.

Emniyet birimlerinin hazırladığı konuya ilişkin raporun sonunda, operasyonun sonucuna ilişkin şu değerlendirmelere yer verildi: “Tüm ülke genelinde terör örgütü Selam (Tevhid) grubunun faaliyet ve kadrolarının deşifresi ile faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasına yönelik olarak sürdürülen bu çalışmalar kapsamında, anılan örgütün ‘mal ve para hareketlerinin takibi ile örgütle irtibatı olan vakıf-dernek-şirket ve bunun gibi kuruluşların çok yönlü tetkik edilmeleri’ kapsamında; daha önce Hizbullah terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen son operasyonlarda uygulanan çalışmalar paralelinde olmak üzere, İçişleri Bakanlığı koordinesinde özel çalışma grupları oluşturulmuş ve söz konusu çalışmalara hız verilmiştir.


Belgelerdeki bağlantılar

Yapılan istihbari ve operasyonel çalışmalar sonucu, söz konusu suikastları gerçekleştiren teröristlerin İranlı bazı şahıslarla doğrudan irtibatlı olarak bu eylemleri gerçekleştirdikleri, irtibatlı olunan İranlı şahısların ise; İran gizli servisi Savama ve İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Ordusu isimli teşkilatlara mensup oldukları anlaşılmıştır. Bu temelde, önceki yıllarda ülkemizdeki İranlı şahıslara yönelik olarak gerçekleştirilmiş kaçırma ve öldürme eylemlerinin Savama mensupları tarafından yönlendirilmek ve/veya bizzat katılmak suretiyle gerçekleştirildiği, gazeteci-yazar Uğur Mumcu suikastı ve diğer büyük suikastların ise daha çok Kudüs Ordusu’na mensup şahısların plan ve yönlendirmeleri neticesinde icra edildiği anlaşılmıştır.

Bu meyanda son yıllarda İran’da gazeteci-yazar ve bazı devlet adamlarına dahi gerçekleştirilen suikastların, kendi istihbarat servislerince yapılmış olduğunun ortaya çıkartılması ve ülkemizde 17 Ocak 2000 tarihinde gerçekleştirilen Hizbullah operasyonu sonucu elde edilen ve terör örgütü Hizbullah-İ.İ.C. istihbarat birimlerinin bağlantılarını gösteren bilgi ve belgelerin yer aldığı dosyamızın İran Cumhurbaşkanı Hatemi’ye sunulması teklifimizin söz konusu ülke Dışişleri makamlarınca kabul edilmemesi ve ‘güvenlik işbirliği görüşmeleri kapsamında bu dosyanın doğrudan ilgili birimlere verilmesi’ yönündeki teklifleri de bu yöndeki çok yönlü değerlendirmelerimize ışık tutmaktadır.


İran tansiyonu yükseltiyor

Devletimiz ve görevlilerini İslam düşmanı ilan edebilmek ve dini inancında samimi halkımızı bunlara inandırabilmek için hiç şüphesiz bazı dayanak ve delillere ihtiyacı olan radikal hareketler, ülkemizdeki gerek şahıslardan kaynaklanan, gerekse suiistimale müsait olan bazı dini nitelikli konuları sık sık gündeme getirerek ve istismar ederek, bu emellerine ulaşmaya çalışmışlardır.

Söz konusu kesimler bu noktada, içinde bulunulan devlet ve yöneticilerinin, kâfir ve İslam düşmanı olduğuna halkımızı inandırdıkları ölçüde mütedeyyin kitleleri kendi saflarına çekebileceklerinin bilincinde hareket etmişlerdir.

Ülkemizde 1990 yılından günümüze kadar olan süreçte, başta araştırmacı gazeteci-yazar Uğur Mumcu olmak üzere aydınlarımıza yönelik olarak gerçekleştirilen suikast eylemleri tahlil edildiğinde; tüm eylemlerin kamuoyunda laiklik konusunda hassasiyeti ile bilinen kesimler arasında yer alan şahıslara yönelik olarak yapılmış olması dikkat çekmektedir.

Bu tür eylemlerle İran İslam Cumhuriyeti, ülkemiz kamuoyundaki tansiyonu daha fazla yükseltmeyi ve laikliğe karşı hassas kesimleri irtica konusunda daha fazla tahrik etmek suretiyle, ‘devletimizin irtica konusunda mütedeyyin halk kitlelerini de rahatsız edebilecek boyutta radikal tedbirler alması’ sonucunu hedeflemiştir.


Radikalizme kayış hızlanacak

İran tarafından hedeflenen bu amaç gerçekleştirildiği takdirde, yapılan uygulamalardan rahatsız olan mütedeyyin halk kitleleri, ülkemizde faaliyet gösteren İran referanslı radikal dini örgüt ve grupların ‘kâfir TC’ türü propagandalarına daha açık hale gelecek ve ülkemizdeki geleneksel İslami anlayıştan radikalizme kayış daha da hız kazanacaktır; amaçlanan hedefin bu olduğu değerlendirilmektedir.

Özetle bu temelde gerçekleştirilen suikastlar ile; eylem sonucu tahrik, laik-antilaik kutuplaşması, gerginlik ve tansiyonun yükseltilmesi, duygusal ve aşırı önlem paketlerinin icraata konulması, mütedeyyin vatandaşlardaki rahatsızlığın arttırılması, bu ortamdan istifade ile dini radikalizme kayışın hızlandırılması hedeflenmiş ve hedeflenmektedir.”


Sadettin Tantan: Örgütlerin tümü taşeron

- Yine Umut Operasyonu’na dönersek. Sizin kararlılığınız olmasaydı, istihbarat birimlerini olaya katmasaydınız faili meçhuller çözülebilir miydi?

Silahlı ve silahsız örgütler nereden bakarsanız bakın aynı işleyen bir yapı içerisindeler. Hepsi iç içe işleyen, beslendikleri kaynaklar, destekler, akışkanlıklar bazen birbirlerine destek vermeleri, bu konuda istihbarat toplarsanız sonuca varabilirsiniz.


- Birbirlerine bağları olur mu?

Bazen birbirlerini taşeron olarak koruyabilir, birbirlerine destek verebilirler. Aynı ülke içerisinde dolaştıkları için birbirleri ile çatışma içerisinde de olabilirler. Bütün faili meçhullerde, bütün diğer operasyonlarda eğer bir irade koymasaydık, hiçbirisi çıkmazdı. Biz sumen altındaki bütün dosyaları bizzat takip ederek ortaya çıkardık. Yani bizim o zamanki yaptığımız devletin arşivlerinde var olanı, sumen altında savcılıklarda, bakanlıklarda bekleyen dosyaları ortaya çıkarmaktı. Orada siyasi irade çok önemliydi.


- Daha önce de çözülebilirdi belki...

Çözülürdü. Tabii çözülürdü. İstihbarat yetkilileri ne söylediler geçmişte hatırlayınız... “Bizim faili meçhullerle ve Hizbullah’la ilgili hiçbir bilgimiz yok” dediler. O zaman hükümetlerin sorması lazım. Çünkü bir savaş içerisindesiniz. İstihbarat teşkilatında ya da hukuki alanda bir eksiklik varsa, çağın gereklerine uygun yasal yetkilerle donatılmamışsa, çağın gereklerine uygun altyapılarını yapmanız lazım.


Mezhepsel ayrıştırma destekleniyor

- Anlatımlarınızdan cinayetlerin dış destekli olduğu belli oluyor. Sizden önceki dönemde, bu ülkelerle kötü olmamak amacıyla faili meçhullerin üstüne gidilmemiş olabilir mi?

Yok zannetmiyorum. O kadar da değil. 1990’lı yıllara değin Terörle Mücadele Kanunu yoktu. O günlerden bugünlere kadar baktığınız zaman teknolojik altyapı yoktu. Bütün teşkilatları; jandarması, polisi, Milli İstihbarat’ı gece gündüz çalışarak büyük ter akıtmıştır. Burada tepedeki siyasette ve tepe bürokraside büyük bir körlük vardır.


- Cinayetleri gerçekleştiren Kudüs Ordusu’nu, taşeron bir örgüt olarak mı tanımlıyorsunuz?

Bütün bu örgütlerin hepsinin, PKK de dahil olmak üzere taşeron oldukları ortadadır.


- Doğrudan İran’a mı bağlıdırlar, yoksa farklı odaklar da kullanılır mı?

Ben bu örgütlerin orada eğitim alıp onlar tarafından veya başka istihbarat güçleri tarafından kullanıldığını tahmin ediyorum. Türkiye’deki silahlı ve silahsız bütün örgütlerin hepsi Batı desteklidir. Çıkış yerleri farklı olabilir. Cemaatlerin de mezhepsel ayrıştırma sistemlerinin de Batı tarafından desteklendiği açık ve nettir.


- Türkiye bu saldırılara karşı ne yapmalıydı, ne yapabilir?

Yapılması gereken tek şey; suçlu yakalama açısından değil, kendi evladını koruyabilmek açısından Türkiye yeniden inşa edilmelidir. Temel altyapıları bakımından. Herkes görevinin bilinci içerisinde olmalı, toplumun da bu görev bilinci içerisinde o göreve sahip çıkması lazım. Batı bütün bu teşkilatlarını sürekli denetime tabi tutar, araştırır, sorguya tabi tutar, verdiği bütçenin hesabını ister, hiç onu bırakmaz. Siz de istihbarat teşkilatlarını büyük gizlilik içerisinde hem adli soruşturmaya hem de meclis araştırmasına tabi tutabilirsiniz. Böyle yapınca orada hukuki aksaklıklar varsa ortaya çıkacaktır. Personel aksaklığı varsa ortaya çıkacaktır. Niteliksizlik varsa ortaya çıkacaktır. Geçmişten bugüne kadarki görevlilerin verdiği raporlar işleme sokulmamışsa, oradaki Türkiye’ye ait olmayan yapılar ortaya çıkacaktır. Siz o zaman hukuk zemininde yeni bir inşa hareketine başlayacaksınız. Yani bütün altyapılarınızı bilgi ağı üzerine inşa edeceksiniz. Çağ bilgi çağıdır, gerçek bilgiye ulaşamıyoruz. Kirli bilgilerle yok ediliyoruz. Çağ bilgi çağıdır, bilgi savaşları çağıdır, enformasyon savaşları çağıdır. Türkiye’nin bilgi güvenliği bakımından hiçbir altyapısı yoktur. Bilgi güvenliği de son derece önemlidir. Sizin, halkınızı bilinçlendirecek altyapınızı yapmanız gerekiyor.