06 Temmuz 2022 17:11
https://www.youtube.com/watch?v=lqFIRWho59k
2012 yılının Eylül ayında, Türkiye'deki bazı TV kanallarının ana haber bültenlerinde yeni kurulan bir şirketle ilgili art arda haberler yayımlandı.
Bahsedilen, alışılageldik türden bir ticari şirket değildi.
Ülkede ilk kez, askeri alanda faaliyet gösterecek bir özel şirketin kuruluşu duyuruluyordu.
Şirketin kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'ydi ve şirketin adı SADAT'tı.
Tanrıverdi, röportajlarında Milli Savunma Bakanlığı'ndan onay beklediklerini ve sonrasında Müslüman ülkelere hizmet vermeye başlayacaklarını belirtiyordu.
Şirket kısa süre sonra faaliyetlerine başladı.
Ancak SADAT yıllar boyunca, bitmek bilmez şekilde çok çeşitli iddia ve eleştiriye konu olacaktı.
Peki SADAT tam olarak nasıl bir şirket? Neden bu kadar çok tartışılıyor?
SADAT'ı incelemek için önce özel askeri şirketler kavramını anlamakta ve dünyadaki örnekleri ele almakta fayda var.
Konunun uzmanlarına göre her ne kadar özel askeri şirketlerin bir türü olan paralı askerliğin geçmişi Roma İmparatorluğu dönemindeki lejyonelere kadar uzansa da 'özel asker şirket,' modern döneme ait bir kavram.
Özellikle de 1990'larda bu şirketlerin hızlı bir şekilde büyüdüğü görülüyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Prof. Dr. Filiz Zabcı bu dönemdeki büyümeyi, Sovyetler Birliği'nin dağılması sonrasında Batı ülkelerindeki milyonlarca askerin emekli olması, neo-liberal politikalarla güvenlik alanının özelleştirilmeye başlanması ve savaş teknolojisinin değişimi gibi nedenlere bağlıyor.
Bu şirketlerin devletin güçsüzleştiği, çatışmaların olduğu alanlarda görünür hale geldiğini, Yugoslavya iç savaşının bunun ilk örneklerinden olduğunu söylüyor.
Özel askeri şirketler; eğitim, istihbarat, danışmanlık, lojistik destek, operasyonel destek ve çatışma sonrası destek gibi değişik hizmetler sağlıyor.
Sözleşme yoluyla çalışıyorlar.
MPRI, Dyncorp, Wagner, adını Academi olarak değiştiren Blackwater, Sandline, Vinnel Corporation; dünyanın önde gelen askeri şirketleri arasında yer alıyor.
Rus Wagner ise Libya ve Ukrayna'daki rolü nedeniyle son dönemde gündemde.
Prof. Dr. Zabcı, özellikle Irak savaşı sonrası bu şirketlerin büyük bir tartışma konusu olduğunu belirtiyor ve bu konuda Blackwater şirketinin Irak'taki insan hakları ihlalleriyle ilgili tartışmaların altını çiziyor.
Zabcı'ya göre bu şirketlerle ilgili en büyük sorunlardan biri, bunlarla ilgili uluslararası hukuk düzenlemelerinin yetersiz olması.
Zabcı, güvenlik alanındaki neo-liberal politikalarla son on yıllarda özel güvenlik şirketlerinin de büyüdüğünü, örneğin Türkiye'de de özel güvenlik şirketi personeli sayısının polis sayısını geçtiğini aktarıyor.
Zabcı, SADAT'ın bir özel askeri şirket ya da özel güvenlik şirketi olarak tanımlanabileceğini; bu iki şirket türü arasındaki farkın hâlâ tartışma konusu olduğunu söylüyor.
SADAT ise sitesinde kendini, "Uluslararası savunma alanında danışmanlık ve askeri eğitim veren ilk ve tek Türk Özel Askeri Şirketidir" diye tanımlıyor.
Adnan Tanrıverdi de Bosna savaşındaki bir ziyareti sırasında Batılı özel askeri şirketlerin faaliyetlerini öğrenmesi sonrası kafasında bir şirket fikrinin canlandığını anlatmıştı.
Ancak başından beri SADAT'ın ticari olduğu kadar siyasi bir yönü de bulunuyor.
Bunu anlamak için 28 Şubat dönemine uzanmak gerekiyor.
Bu süreçte irticai faaliyet gerekçesiyle ordudan atılan ya da emekli olmak zorunda kalan subaylar 2000 yılında, kısa adı ASDER olan Adaleti Savunanlar Derneği'ni kurdu.
ASDER ise bir düşünce kuruluşunu, kısa adı ASSAM olan Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği'ni doğurdu.
Tarif edilen amaç, İslam ülkeleriyle ilgili fikri çalışmalar yapmaktı.
ASSAM'ın İslam Birliği kongrelerine zaman içinde birçok önemli isim katıldı.
Örneğin 2019'daki kongrenin açılış konuşmasını Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş yapmış, dönemin Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati de bir konuşma yapmıştı.
ASSAM, 2017'de İslam Ülkeleri Birliği Deklarasyonu'nu kamuoyuna duyurdu.
Basın açıklamasının son cümlesi şöyleydi:
"İslam ülkeleri birliği oluşmasını engelleyecek tutum ve girişimlerin olması halinde askeri güç kullanarak birlik hükümlerinin kullanılması yetkisinin, İslam ülkeleri birliği parlamentosunda olmasını kabul eder ve zaruri buluruz."
ASSAM'ın bu birlik projesine dair bir Anayasa taslağı da bulunuyor.
Taslakta, devletin adı ASRİKA İslam Devletler Birliği olarak tanımlanıyor.
Yasama ve yargı yetkisi, İslam hukuku yani şeriat hükümlerine dayandırılıyor.
ASDER'den nasıl ASSAM doğduysa ASSAM'dan da SADAT doğdu.
SADAT, ASSAM'ın fikri temelleri üzerine, ASSAM'la aynı logoyu kullanarak 28 Şubat 2012'de kuruldu.
Bu; Arap Baharı'nın Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da etkilerinin sürdüğü, Libya'ya askeri müdahalenin yapıldığı ve Suriye'de iç savaşının derinleştiği bir dönemdi.
Adnan Tanrıverdi, NTV'de yayımlanan röportajında Müslüman devletlere hizmet vermek istediklerini belirttikten sonra ekliyordu:
"Suriye'den kimin talebine cevap vermek isteriz? Meşru kabul ettiğimiz muhalefetin. Silah ve malzemenin temini konusunda bizden talepler var."
SADAT ile ilgili iddia ve eleştiriler de kurulur kurulmaz başladı.
İlk iddialar da Suriyeli bağlantılıydı.
Aydınlık gazetesi, bu tür iddiaları ilk gündeme taşıyan yayınlardandı.
Sonradan Vatan Partisi adını alacak olan İşçi Partisi'ne yakın olan gazete, SADAT'la ilgili ilk haberini şu başlıkla duyuruyordu: "İstanbul'un göbeğinde 'yasal kontrgerilla merkezi: SADAT"
Haberinde spotunda ise "TSK'dan atılan irticacı askerler Suriyeli çeteleri eğitiyor, silahlandırıyor" ifadeleri vardı.
15 Temmuz darbe girişiminden kısa bir süre sonra SADAT'taki görevinden ayrılan Adnan Tanrıverdi, Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlığı görevine getirildi.
Bu gelişmeyle SADAT'la ilgili tartışmalar farklı bir boyut kazandı.
Ocak 2018'de Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan bir güvenlik toplantısında Tanrıverdi, MİT Başkanı Hakan Fidan'ın yanında oturuyordu.
Bu dönemde, SADAT ile iktidar arasındaki ilişkinin ne olduğuna dair tartışmalar da yoğunlaştı.
Tanrıverdi, "Mehdi" konusundaki bir açıklamasının yarattığı tartışmalar ardından 2020'de bu görevden ayrıldı.
Ancak SADAT'la ilgili tartışmalar hiç bitmedi.
Bu tartışmaları konuşmak üzere SADAT'ın İstanbul, Beylikdüzü'ndeki genel merkezine gittik.
Burada SADAT Yönetim Kurulu Başkanı, ASSAM Yönetim Kurulu üyesi ve ASDER üyesi Melih Tanrıverdi ile görüştük.
Burası aynı zamanda ASSAM'ın da genel merkezi.
Girişte SADAT dışında ASSAM ve Yunus Uluslararası Doğa Sporları Kulübü'nün tabelaları bulunuyor.
İddia ve eleştirilerin önde gelenlerine bakalım.
SADAT'ın Türkiye'de askeri kampları bulunduğu ve kendine ait silahlı ekipleri olduğu, önemli iddialar arasında.
İYİ Parti lideri Meral Akşener de 2018 yılında bu tip bir iddiada bulunmuş, 2018 seçimleri öncesinde güvenilir kaynağın kendisine Konya ve Tokat'ta SADAT'a ait olduğu söylenen kamp fotoğraflarını gösterdiğini açıklamıştı.
Bunun üzerine başlatılan soruşturmada herhangi bir delile ulaşılamadığı belirtildi ve takipsizlik kararı verildi.
Tanrıverdi hem Türkiye'de hem dünyada kamplarının ve silahlı ekiplerinin olmadığını savunuyor:
"Türkiye'de kesinlikle herhangi bir eğitim vermedik şimdiye kadar. Dünyanın hiçbir yerinde kendimize ait veya kiraladığımız veya bize tahsis edilmiş bir eğitim merkezi hiç olmadı. Bir ülkeye hizmet veriyorsak o ülkenin askeri kışlalarında veya eğitim merkezlerinde veriyoruz bu eğitimleri."
Akşener ilerleyen yıllarda fotoğraflarla ilgili söylemini sürdürecek ve o dönemle ilgiliyse "Bir deşifreydi yaptığım. Bir süre bu konu kapandı. Türkiye için korku unsuru olmadı" diyecekti.
SADAT'ın Adalet ve Kalkınma Partisi ile gizli ve özel bir ilişkisi olduğu iddiası da sık sık gündeme getiriliyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SADAT'la ilgili iddialarına cevaben şunları söyledi:
"SADAT'ın yöneticileri, kendileriyle yakından, uzaktan hiçbir alakam olmadığı halde bunu adeta bizim şu anda kullandığımız darbeci kuruluş olduğunu söyleyecek kadar bu başkan terbiyesizleşiyor."
Melih Tanrıverdi, doğrudan da dolaylı olarak da AKP ile bir ilişkilerinin olmadığını savunuyor.
Tanrıverdi AKP ile SADAT'ın vizyonlarının uyuşup uyuşmadığıyla ilgili "Uyuştuğu görülen yerler olabilir ama beraber bir çalışma içinde yürütülen çalışmalar değil bunlar" diyor.
Ancak ASSAM Başkan Yardımcısı, emekli Albay Ersan Akgün'ün AKİT TV'deki bir programında söylediği şu sözler dikkat çekiyor:
"Biz Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsından dolayı onun peşinden gitmiyoruz. Bu ülkeye koymuş olduğu icraat ve uygulamalarıyla, Türkiye'yi getirmiş olduğu şahlanış düzeyini, Afrika'nın umut ışığını, o ağlayan, suya hasret olan Afrikalı o çocukların, kaburgaları sayılan genç kardeşlerimizin hepsinin umutları, ışıkları Recep Tayyip Erdoğan olduğu için biz bu ülkenin sevdalısı olarak ona destek vermek istiyoruz.
"İstanbul belediye seçimlerinde yapmış olduğumuz hatayı, ders vereceğiz diye kendimizi atmış olduğumuz bu ateşi lütfen önümüzdeki seçimlerde merkezi iradeye göstermeyelim."
Laiklik konusu ve İslam Devletleri Birliği projesi de Sadat'la ilgili önemli tartışmalar arasında.
Tanrıverdi, "Siz laikliğe karşı mısınız?" sorusuna "Laikliğe karşı değiliz" yanıtını verdikten sonra ekliyor:
"Biz zaten laik bir ülkede yaşıyoruz. Ama laikliğin 28 Şubat döneminde uygulanma şekline karşıyız tabii ki. O yanlış bir uygulamaydı ama günümüzdeki laiklik uygulamasıyla ilgili bir sıkıntımız yok."
ASRİKA İslam Devletler Birliği projesini hatırlattığımızda Tanrıverdi şunları söylüyor:
"ASSAM kongrelerinde, İslam ülkelerinden akademisyenleri davet ediyoruz. Akademisyenler, bu kongrelerde yayımladıkları bildirilerde, İslam ülkeleri birliğinin laik olması değil de İslam hukukuna göre yönetilmesi gerektiğine kaniler, dolayısıyla bunlar da dokümanlarımıza bu şekilde yansıyor."
Konuşma şöyle ilerliyor.
"Ama siz o görüşte değil misiniz?"
"Ben de o görüşteyim. İslam hukukunun laikliğe zarar getiren bir tarafı yok."
"Çelişki görmüyorsunuz?"
"Çelişki görmüyorum. Bugünkü uygulama, Türkiye'deki bugünkü laiklik uygulamasının İslam hukukuyla çelişen bir tarafı yok."
SADAT'ın eğitimleri arasında gayrı nizami harp eğitimi de bulunuyor.
Sitede bu eğitim paketindeki konular arasında gerilla harekâtı, psikolojik harp harekatı, istihbarat gibi başlıklar bulunuyor.
Kurs sonunda kazandırılacak kabiliyetler listesinde ise sabotaj, baskın, pusu, tahrip, suikast, kurtarma ve kaçırma ile tedhiş bulunuyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da geçtiğimiz günlerde SADAT'ın genel merkezi önünde yaptığı açıklamada bu eğitime değindi, SADAT'ın "terörist" yetiştiren paramiliter bir militer bir yapı olduğunu öne sürdü ve seçim güvenliğini tehdit eden bir şey olursa SADAT'ın bundan sorumlu olacağını belirtti.
Tanrıverdi öncelikle gayrı nizami harp eğitimi paketine bugüne kadar hiç talep gelmediğini, vermediklerini savunuyor.
Bu eğitimin işgal edilen ülkeler için önemli olduğunu belirtip bugün Ukrayna'da bu tür bir savaşın verildiğini örnek olarak gösteriyor.
Ancak gayrı nizami harp tarihine baktığımızda, bu yöntemlerin özellikle de Soğuk Savaş döneminde insan hakları, hukuk, devleti ve demokrasiye karşı kullanıldığı biliniyor.
Bunu hatırlattığımızda Tanrıverdi, "Tabii bir ülkenin böyle bir hataya düşmesi son derece vahim. Her ülke yapmak zorundadır ama bir ülke hakkında öyle bir endişeyi taşıyorsak, bu adamlar hukuksuz işler yapacak endişesini taşıyorsak, o ülkeyle zaten hiç çalışmıyoruz" diyor.
Kılıçdaroğlu'nun seçim güvenliği konusundaki iddialarıyla ilgiliyse Tanıverdi şunları söylüyor:
"Bizim Türk iç siyasetine yönelik herhangi bir çalışmamız yok. Türkiye'de herhangi bir güvenlik problemi oluşturacak bir çalışmamız olmadı, olmayacak. Bunu iddia edenlerden savcılığa suç duyurunda bulunmasını talep ediyorum.
"Bütün fikirlerimizi tüm şeffaflığıyla hem dokümanlarımıza hem de internet sitemize yansıtıyoruz. Eğer gizli kapaklı bir şeyler çeviriyor olsak bunları hiç yazmam. Yaparım, kimsenin de haberi olmaz, ruhu duymaz. '70'lerde şunlar oldu failleri bulunamadı' dediniz, ben de öyle yaparım. Kim yaptı bilmiyorum ama bir şey yapılacaksa eğer öyle yapılır, bizimki gibi yapılmaz."
SADAT yetkilileri, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in SADAT'ın Suriye'deki silahlı gruplara silah yolladığı iddialarını da reddediyor.
SADAT üyelerinin 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında silahlı bir şekilde rol oynadığı da öne sürülüyor.
SADAT yetkilileri bu iddiaları da reddediyor.
Ancak SADAT'ın kardeş kuruluşu ASDER'in Genel Başkanvekili Emekli Albay Mustafa Hacımustafaoğulları'nın ilerleyen yıllarda bir TV röportajında söylediği şu sözler ise farklı yorumlara neden oluyor:
"ASDER darbe önleme planını biz o gece yürürlüğe soktuk. Bunu da ilan ediyoruz. Eğer böyle bir şeye tenezzül ederlerse, önleme değil, bir dahaki uyguladığımız plan, ASDER'in darbe önleme ve taarruz planı olacak. Hâlâ o aymazlığa devam ederlerse sonlarının çok daha kötü olacağını buradan ilan ediyorum."
Tanrıverdi sadece yurt dışında hizmet verdiklerini ve ülkelerin silahlı kuvvetler ve polis teşkilatlarıyla çalıştıklarını savunuyor.
Eğitim ve danışmanlık dışında silah satışında aracılık yaptıklarını da belirtiyor.
Çalıştıkları ülkelerin isimlerini aralarındaki gizlilik anlaşması gereği açıklayamayacaklarını ama 20'den fazla ülkeye hizmet verdiklerini; yılda yaklaşık 17 proje ürettiklerini söylüyor.
Sorumuz üzerine çatışma bölgelerine gitmediklerini; Suriye, Libya, Yemen, Somali gibi ülkelerde şu anda var olmadıklarını savunuyor.
Buralardaki hizmetlerinde emekli askerlerle proje bazlı çalıştıklarını aktarıyor.
Her bir projede; Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı'ndan onay aldıklarını söylüyor.
"Şu ana kadar onaylanmayan hiçbir projeniz oldu mu?" sorusuna "Onaylanmadığı oluyor haliyle" diye cevap veriyor.
Her ne kadar SADAT, tartışmaların odağında olsa da Türkiye'de askeri alandaki tek şirket SADAT değil.
Örneğin merkezi Ankara'da bulunan Akademi Sancak da bu şirketler arasında.
Şirket internet sitesinde kendisini, "savunma danışmanlık ve eğitim kurumu" olarak tanımlıyor.
Şirketin eğitim paketleri arasındaki Özel Harekât Eğitimi paketinde gayrı nizami harp eğitimi de bulunuyor.
Şirketin sitesinde eğitim verilen ülkelerle ilgili bilgiler de paylaşılmış. Örneğin Türkmenistan'da helikopter pilotlarına eğitim verilmiş.
Şirketin; Suudi Arabistan, Irak, Güney Afrika, Katar'ın da aralarında bulunduğu birçok ülkede üst düzeyde görüşmelerde bulunduğu yazıyor.
Ayrıca sitede şirketin NATO'nun 2014'teki NATO Loyal Lance tatbikatına katıldığı, İstanbul Teknik Üniversitesi ile arasında işbirliği mutabakatına vardığı gibi bilgiler de yer alıyor.
SADAT ve benzeri şirketlerin Türkiye'de nasıl tanımlanması gerektiği ve ne tür bir hukuki mevzuata tabi oldukları kamuoyunda tartışma konusu.
BBC Türkçe'ye konuşan uluslararası güvenlik ve stratejiler uzmanı Yunus Beyhan, Türkiye'de Batı'daki anlamıyla kapsamlı, büyük özel askeri şirketlerin henüz bulunmadığını belirtiyor.
Beyhan, Türkiye'de özel askeri şirketlerle ilgili yasal düzenleme olmadığını da aktarıyor:
"Türkiye'de özel askeri şirketleri düzenleyen, denetleyen, lisans veren bir kanunumuz yok. Sadece TCK'nın 306. Maddesi'nde yabancı devlet aleyhine asker toplama suçu üzerinden paralı askerlere atfen bir kanunumuz var, bu da tamamen paralı askerliği yasaklamış durumda."
Beyhan, bu belirsizliğin giderilmesi gerektiği görüşünde:
"Ufak bir ticarette dahi regülasyona, düzenlemelere ihtiyacımız varken özel askeri şirketlerle ilgili regülasyonlara kesinlikle ihtiyacımız olacak. Bu regülasyonların yapılması çerçeveyi bilmenizi ve ona göre hareket etmenizi sağlar. Amerika, İngiltere, Almanya, Güney Afrika dörtlemesindeki regülasyonların varlığı ciddi problemler yaşandıktan sonra başlamıştı."
SADAT, özel konumu nedeniyle son yıllarda tartışmalarda öne çıkmış bir şirket.
SADAT'ın da ötesinde askeri alanda faaliyet gösteren özel şirketler konusu, Türkiye'de önümüzdeki dönemde epey tartışılacak gibi duruyor.
© Tüm hakları saklıdır.