Psikiyatrına şöyle demişti: "Nasıl bir insan olmak istediğimi bilmiyorum. Sanki eski bir zamanda takılıp kalmış gibiyim. Kökleri olan bir ağaç olmak istiyorum." Bir buçuk yıl sonra, 30 Aralık 2008 günü mahkemeye getirildi.
Başak Aydıntuğ, annesini kasten öldürmek suçundan yargılanıyordu. Ailesinin nasıl iki kampa ayrıldığı, dava sürecinde iyice ortaya çıktı: Baba Semih Aydıntuğ, eski eşi için üniversitede düzenlenen cenaze törenine katılmamıştı. Anne Olcay Tiryaki’nin arkadaşları, baba tarafının Başak’ı annesine karşı kışkırttığını söylüyordu. Babaanne Sebahat Aydıntuğ ve babasının kuzeni diş hekimi Yavuz Sinan Aydıntuğ mahkemede gelinlerinin asabiyetinden ve Başak’a olan ilgisizliğinden bahsettiler. Anneanne Lütfiye Kalabay ise, karşı cephede tek başınaydı: Bir avukat tutarak torununun en ağır cezayı alması için davaya müdahil olarak katılmıştı. Sonunda Başak, geçen hafta müebbet hapse mahkûm oldu. 21 yaşında, her şeyi varmış, her istediğine ulaşabilirmiş gibi görünen bir kızken nasıl katile dönüşmüştü?
Uzun sarı saçlı genç kız 24 Mart 2008 saat 04.00 sıralarında Ankara Planlamacılar Sitesi’ndeki bir evin kapısını gümbür gümbür çalıyor, "Annem annem annem parçalandı" diye bağırıyordu. Komşusu koştu ve kızın annesini boğazı kesilmiş halde yatağında buldu. Kızın söylediği gibi eve hırsız girmediği kısa sürede anlaşıldı. Prof. Dr. Olcay Tiryaki’nin katili, "Annem parçalandı" diye bağıran 21 yaşındaki Bilkent Hukuk öğrencisi Başak Aydıntuğ’du. Geceyarısına kadar birlikte mutfakta oturmuş, öğlen aldıkları simiti kemirmişlerdi. Pek konuşmamışlar, evin ikisinin de en sevdiği bu bölümünde biri bilgisayarda çalışmış, diğeri ceza hukuku sınavı için not tutmuştu.
Bir süre sonra son iki yıldır artık mutat hale gelen tartışmalarından birini yaptılar. Anne Olcay Tiryaki kızını sorumsuz buluyor, dersleriyle ilgilenmediği ve çok para harcadığı için öfkeleniyordu. "Sorumsuzsun, çalışmıyorsun, nerelerde kimlerle gezip tozuyorsun?", "İki gündür okulun kütüphanesinden çıkmıyorum, bana iftira atma!"
Hakaretler edildi, ev Olcay Hanım’ın yatağa girmesiyle sessizliğe büründü. Ama Başak’ın siniri dinmiyordu. Mutfaktan et kesmek için kullandıkları keskin bıçağı alıp odasına girdi. Annesinin boğazına birkaç kez sürdü. Öldüğünü anladıktan sonra terastaki kendi odasına çıktı. Aynı bıçağı kendi boğazında ve ensesinde de gezdirdi. Durdu, kendini öldürmekten vazgeçmişti. "Ben de ölürsem annemin soyu tükenecek. Bir tane üvey kardeşi var, onun da çocuğu yok" diye düşündü. Kurtulmak için eve hırsız girdi süsü verdi: En alt kata indi, kan bulaşmış taytını önce yıkadı, sonra bir kovaya biraz deterjan koyarak suya bastı. Okuduğu polisiye romanlardaki gibi kusursuz bir cinayet işlediğini, kurtulabileceğini mi düşünmüştü? Uzun süredir sağlıklı düşünemiyordu. Birkaç saat önce karşılıklı simit yediği annesini öldürmek? Tıp dünyasında saygı gören profesör anne babanın Bilkentli kızı bu hale nasıl gelebilir?
Kamplara ayrılmış bir aile
Üç yıl önce gittiği psikiyatrın, en son ne zaman mutlu olduğunu hatırlıyor musun sorusuna "İlkokulda herhalde" diye cevap vermişti. TED Koleji’nde lise ikiye kadar sorunsuz, başarılı bir öğrenciydi. Fakat sonra annesiyle babasının 20 yıllık evliliği şiddetli tartışmaları kaldıramadı, bitti. Semih Bey evi terk edip anne babasının yanına taşındı.
Sıradan bir boşanma hikayesi de olabilirdi bu, ama bir nevi kabile savaşına dönüştü. Başak annesinin onu anlamadığını, "Seni adam edeceğim" fikriyle birçok kural koyduğunu düşünüyordu. Babasıyla birlikte babaannesi ve dedesinin yanında kalmaya başladı.
Annesi, boşanma sürecinde Başak’ın babasının tarafını tuttuğunu içerleyerek anlatıyordu arkadaşlarına. Babaannesi de Olcay Hanım’ın İbni Sina Üniversitesi Hastanesi’nde dekan yardımcısı olduğu için çok meşgul olduğunu, kongre kongre gezdiğini, bu nedenle kızıyla hiç ilgilenmediğini düşünüyordu. Örneğin cinayet gecesinin sabahı Erzurum’daki bir kongreden dönen Olcay Tiryaki, Başak’a ulaşamayınca babaannesini aramış, babaanne Sebahat Hanım, "Sürekli meşgulsun, otur da biraz kızına annelik et" demişti. Babaannenin iddiasına göre, buna sinirlenen Olcay Hanım eski kayınvalidesine "Orospu!" diyerek suratına kapatmıştı.
Emekli hazine avukatı anneanne Lütfiye Hanım ise esas kızı için üzülüyordu. Torunu Başak’ın derslerine olan ilgisizliğini, müsrif hayat tarzını tasvip etmiyor, babaannesinin evinde annesine karşı doldurulduğunu hissediyordu. Onun için Başak artık torunu değil, eski damadının kızı olmuştu. Cinayetten sonra verdiği ifadelerde Başak anneannesi ve annesinin ona kızdığında "Arnavut orospusu!" diyerek hareket ettiğini söylüyordu. Yani Başak hangi eve gitse bir öncekiyle ilgili ağır sözler işitiyordu. Polise verdiği ifadede de söylediği gibi evler arasında sıkışıp kalmıştı.
Kim olmak istediğini bilmiyor
Babasının sevgilisiyle ev tutup babaannenin evinden ayrılması sıkıntısını iyice artırdı. Babasının kadınlar tarafından kandırıldığını, kendisine haksızlık ettiğini düşünüyor, öfkeleniyordu. Geceleri uyuyamaz olmuştu. Arkadaşlarıyla görüşmek istemiyor, dışarıya çıktığında paniğe kapılıyor, televizyon seyredip kitap okumaktan başka bir şey yapmıyordu. Okuduğu kitaplardaki her karakterde kendini buluyordu çünkü kim olduğuna bir türlü karar veremiyordu.
Dava dosyasına da yansıdığı kadarıyla, 2005’te gittiği psikiyatr, onun anne babaya aşırı bağımlı olduğunu, buna karşılık nerede kalacağını, nereye ait olduğunu bilemediğini tespit etti. Başak, üniversite birinci sınıfta dersleri tamamen boşladı. İkinci dönem mide kanaması geçirince kaydını da dondurdu. Bazen annesinde, bazen Güven Mahallesi’ndeki babaannesinde kalıyordu. Annesiyle sürekli tartışıyordu. Hatta bir keresinde temizlikçi Asiye Hanım, anne kız arasındaki şiddetli bir kavgaya şahit olmuştu: Evin üst katından bağırma sesleri geliyordu. Odaya girdiğinde Başak’ı annesinin üstüne çıkmış boğazını sıkarken bulmuştu.
O seyahat ne güzeldi
Ayrılıktan sonra babası ve annesinin iletişimi çok azalmıştı. Olcay Hanım bir keresinde eski eşi Semih Bey’i "Çocuğun geleceğini konuşalım" diye çağırmış ama Semih Bey gitmemişti. Cinayetten sonra verdiği ifadede Olcay Hanım’ın kendisine saldıracağından çekindiği için gitmediğini söylüyordu. Çiftin mutabık kaldıkları tek konu Başak’ın okul ücretini bir dönem birinin, bir dönem diğerinin ödemesiydi.
Olcay Hanım, çok endişelendiği için 2007’de başka bir psikiyatrdan randevu aldı. Görüşmelerden birine o da katıldı. Karşılıklı beklentilerini birbirlerine anlattılar. Sonra da bir haftalık yurtdışı seyahatine çıktılar. Okuldan, hastaneden, işten güçten, tüm sorunlardan uzak güzel bir tatil yaptılar.
Bu mutluluk kısa sürdü. Çünkü Ankara’da aynı gerginlik, parçalanmışlık ve bedbinliğiyle hayat onları bekliyordu. Başak, memnun edemediği annesi, dahil olamayacağını düşündüğü yeni bir hayatın peşine düşen babası, artık pek görmediği anneannesi ve annesinden hiç hazzetmeyen babaannesinden tamamen koptu. Onlar farkına varamadan kendi karanlık ve öfkeli dünyasında kayboldu.
Başak’ın cinayetten çok önce yapılan psikiyatrik değerlendirmesinden notlar
Ocak 2005 Anne babaya çok bağımlı. İyi niyetli şeyler yaptıktan sonra mutlaka self-destrüktif (kendine zarar veren) şeyler yapıyor. Başak, kendini çok muhteşem görüyor.
Mart 2005 Aileye aşırı bağımlı. Anneye kızgın. Nerede kalacağını bilemiyor. Babaanne ve dedeyle birlikte kalıyor, seneye babasının yanına taşınmayı planlıyor. Annesinin onu anlamadığını, kendisinin de annesine zarar verdiğini söylüyor. Geceleri uyuyamadığında ilaç alıyor. Çok mükemmeliyetçi olmaktan yakınıyor. Meslek seçimi konusunda hala kararsız.
Nisan 2005 Geceleri biri beni izliyor diye uyanıyor. Dedesini kaybetmekten korkuyor. "Onu kaybetmek çok acı verecek, onun yerine kendime küçük küçük acılar vererek alıştırıyorum. Aşılama gibi" diyor. Önceki görüşmede kendisinin boğazını kesme teşebbüsü olduğundan söz etmişti. Annesi bunu doğruladı. Annesine dikkatli olması uyarısında bulunuldu.
Temmuz 2007 (başka bir psikiyatr) Randevuyu annesi aldı. Başak, annesinin onun vurdumduymaz olduğunu düşündüğü için randevu aldığını söyledi. Bir hafta kadar önce annesiyle kavga etmiş, evden çıkıp arabayla İstanbul’a gitme girişimi olmuş. Babanın haberi olmasıyla yoldan geri dönmüş. Şu anda 29 yaşında biriyle birlikte ama onu sevmiyor. Aradığı şey dostluk, yakınlık ve birinin onunla ilgilendiğini hissetmek. Antidepresanını aniden kestikten sonra annesiyle tartışmış ve onun üstüne saldırmış.
Tanı: Hasta çok mantıklı konuşuyor ve kendisinin çok farkında ancak belirgin duygusal oynamalar yaşıyor. Bazen düşünmeden davrandığını, sonra yaptıklarından çok pişman olduğunu söylüyor. "Durup dururken öfke krizleri yaşıyorum. Sevdiğim şeylere zarar veriyorum, sevdiğim insanlara bağırıyorum. Sonra da üzülüyorum."
2007 (son görüşme) Kendisinin nasıl bir insan olmak istediğiyle ilgili belirgin bir kafa karışıklığı var. Dürüst ve iyi bir insan olmak istediğini ama iyi niyetli davrandığında da insanların onu enayi yerine koyacağını düşünüyor. Nasıl biri olduğuna karar veremediğinde depresyona giriyor, hem anneyi hem babayı suçluyor. Dış görünüşüne aşırı önem veriyor. Bundan sonraki görüşmelere hasta gelmedi. Telefonla arandığında yanıt alınamadı.