Paris İklim Anlaşması’nı 2016’da imzalayan ancak taraf olma sürecini beş yıl bekleten Türkiye, bugün TBMM Genel Kurulu’nda yapılacak oylamayla anlaşmaya taraf olan 192’nci ülke olmaya hazırlanıyor. Gözler şimdi Türkiye’nin süreci nasıl işleteceğine çevrilirken, uyarılar da peş peşe geldi. Anlaşmayı onaylamanın yeterli olmadığının altını çizen CHP’li Murat Bakan, “Derhal yeni bir niyet beyanı verilerek, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunda ne kadar azaltım hedeflediğimizi açıklamak zorundayız” dedi. İklim ve Politikalar Araştırma Derneği Başkanı Baran Bozoğlu da “Türkiye’nin Yeşil Mutabakat kapsamında verdiği taahhütleri yerine getirmesi gerekiyor. Uygulama için de siyasetten arındırılmış, liyakatli yapıların olduğu güçlü bir Çevre ya da İklim Bakanlığı gerekiyor” dedi.
Türkiye, emisyon taahhüdünde “artıştan azaltım” yaptı
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda, Paris İklim Anlaşması’nı ekim ayında TBMM’nin onayına sunmayı planladıklarını duyurmasının ardından başlayan süreç, bugün TBMM Genel Kurulu’nda yapılacak oylamayla son aşamaya geldi. Anlaşmanın onayının ardından ise Türkiye adına yeni bir süreç başlayacak. Paris İklim Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün 2020 yılında sona erecek olması sebebiyle, 2015 yılında Fransa’nın Paris kentinde gerçekleştirilen 21. Taraflar Konferansı’nda (COP21) kabul edilmişti. Paris Anlaşması’nı 22 Nisan 2016 tarihinde New York’ta imzalayan ancak bu tarihe kadar taraf olma sürecini başlatmayan Türkiye; Eritre, Libya, Irak, İran ve Yemen’le birlikte anlaşmaya taraf olmayan 6 ülkeden biriydi. Ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmayı hedefleyen Paris İklim Anlaşması kapsamındaki Niyet Beyanı’nı 2015 yılında Birleşmiş Milletler’e sunan Türkiye, 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarının 2030 yılında hiç önlem alınmadığı taktirde 1 milyar 175 milyon tona çıkacağını belirtti. Beyanda, bu miktarın 929 milyon tona azaltılacağı ifade edilirken Türkiye, beklenen artıştan yüzde 21 oranında azaltım yapacağını taahhüt ettiğini ifade etmiş oldu.
3 milyar dolarlık fon tartışması
Anlaşmaya taraf olmama gerekçesi olarak ise Ek-1 listesinde yer almasını gösterildi. 1992 yılında imzalanan BM İklim Değişikli Çerçeve Sözleşmesi kapsamında gelişmiş ülkelerin yer aldığı Ek-1 listesinde bulunan Türkiye, dünyanın büyük ekonomilerinin gelişmekte olan ülkelere sağlayacağı 100 milyar dolarlık Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanmak istedi. Ancak, Ek-1 listesinde yer alması buna engel olan Türkiye, gelişmekte olan ülkelerin yer aldığı Ek-2 listesine geçme talebi BM tarafından reddedilince de anlaşmaya taraf olma sürecini de uzattı. Bu talebin halen karşılanmamış olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir anda anlaşmaya taraf olacaklarını açıklaması, “Dünya Bankası ile Avrupa Kalkınma Bankası’ndan sağlanacak 3 milyar dolarlık iklim fonunda anlaşma sağlandığı için mi Türkiye karar değiştirdi?” sorusunun gündeme gelmesine neden oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda bu kararı açıklamasının ardından 28 Eylül’de de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye’ye 500 milyon Euro'nun üzerinde kaynak sağlayacak “Yeşil Ekonomi Finansman Programı” projesini onayladığını duyurdu.
CHP’li Murat Bakan: 5 yıl sonra imzalamak zorunda kalındı
TBMM Çevre Komisyonu’nda yapılan görüşmelerde de CHP’li milletvekilleri bu yönde görüşlerini dile getirdi. Toplantının ardından T24’ün sorularını yanıtlayan CHP İzmir Milletvekili ve Çevre Komisyonu CHP Sözcüsü Murat Bakan, “Türkiye, 2016 yılında imzaladığı Paris İklim Anlaşması’nı 5 yıl sonra onaylamak zorunda kaldı” ifadesini kullanarak şunları söyledi:
“Zorunda kaldı; çünkü bunun ağır ekonomik sonuçlarının olduğunu gördüler. Biz asıl nedenin; iklim krizinin gezegenimizi ve ülkemizi bir felakete sürüklüyor olmasından duyulan endişe olmasını isterdik. Ancak iktidarın böyle bir bilinci ne yazık ki yok. Öncelikli motivasyonları para. Eğer bu konuda Kasım ayında Glasgow’da düzenlenecek COP26 öncesi bir adım atmazlarsa sonuçlarının Türkiye için ağır olacağını gördüler. Paris Anlaşması’nı imzalamak Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde en azından iklim konusunda dışlanmasını önleyecek. Zira artık uluslararası siyaset ve ekonomi politikaları, iklim krizi ve bununla ilgili alınan pozisyon üzerinden şekilleniyor.
"Derhal yeni bir niyet beyanı verilmeli"
Türkiye anlaşmayı onaylıyor ancak bu yeterli değil. Paris’i imzaladıktan sonra derhal yeni bir niyet beyanı verilerek; 2030 yılına kadar ne kadar azaltım hedeflediğimizi, hangi tarihte karbon nötr hale geleceğimizi de açıklamak zorundayız. Aksi takdirde dünyada yeni oluşan karbonsuz ekonomik düzenin dışında kalacağız. Bu da artık tamamı iklim fonuna dönüşen finansal fonlara ve kredilere Türkiye’nin ve Türk iş insanlarının ulaşamayacağı anlamına geliyor. Türkiye’nin karbondan çıkış için de somut tarihler vermesi ve bununla ilgili adımları atması gerekiyor. Dünya hızla fosil yakıtlardan çıkıyor. Bilhassa kömürden. Sınırda karbon vergisi, döngüsel ekonomi gibi Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın çıktıları da ayrı bir hazırlık gerektiriyor.
"İktidarın böyle bir bilinci yok"
Ve bu konuda da çok yavaş hareket ediyoruz. Paris’i onaylamak büyük bir adımdır. Ancak sonrasında neler yapacağınız sizin doğaya ve geleceğe nasıl baktığınızla ilgili olacak. Maalesef iktidarın böyle bir bilinci olduğunu düşünmüyorum. Bir yandan Paris’i imzalayıp, diğer yandan yeni kömürlü termik santraller açmaya devam edemezsiniz. Fabrika bacalarındaki filtreleri denetlemezseniz, atık yönetimindeki denetimsizlikten doğan boşluklarından faydalanan işletmelere göz yumup sularımızı kirletip denizlerimizi müsilaja boğarsanız, dünyanın çöpünü ülkemize getirip sonra onları dere yataklarına, denizlerimize boşaltır ya da toprağa gömerseniz, tarımsal sulamayla yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızı yok ederseniz, dere yataklarını yapılaşmaya açarsanız, bin yıllık ağaçları maden uğruna otoyol uğruna katlederseniz, imzaladığınız Paris Anlaşması’nın da iklim kriziyle mücadelenin de bir anlamı kalmaz.”
Bozoğlu: Fosil yakıttan çıkış için planlama gerekiyor
İklim ve Politikalar Araştırma Derneği Başkanı Baran Bozoğlu da, Türkiye’nin BM’ye sunmuş olduğu niyet beyanını yenilemesi gerektiğine dikkat çekerek, bir an önce fosil yakıtlardan vazgeçilecek sürecin planlanması gerektiğinin altını çizdi. Taahhütlerin yerine getirilmemesi durumunda karbon vergisi nedeniyle ekonomik anlamda zorluklar yaşanacağına işaret eden Bozoğlu, şunları söyledi:
“Paris Anlaşması için ülkelere dair yerine getirilmesi gereken birtakım kriterler var ancak anlaşmanın herhangi bir yaptırımı yok.
İhracatta sıkıntılar yaşanabilir
Fakat bunu Yeşil Mutabakat uygulaması kapsamında ekonomik koşullar nedeniyle Türkiye’nin vermiş olduğu taahhütleri yerine getirmesi gerekiyor aksi taktirde AB ülkelerine ihracatta sıkıntılar yaşanacak. Sanayicilerin birtakım dönüşümlere girmesi gerekiyor. Karbon emisyonlarını azaltan teknolojiler kullanmaları gerekecek. Örneğin tekstil sektörünün kullandığı buhar için ısıtma kaynağının fosil yakıttan uzaklaşmaları gerekiyor. Bütün ağır sanayilerinde karbon emisyonunu düşürecek çalışmalar yapmaları gerekiyor. Karbon vergisi Türkiye’de şu an uygulanmıyor ancak bu anlamda bir mekanizma kurulmazsa AB’ye ihraç ettiğimiz ürünlerde o vergi AB’ye verilmek zorunda kalınacak. Kendi ülkemizde bu mekanizmayı kurmamız gerekiyor ki; Türkiye’nin kendi parasına yurt dışına mal gönderirken bir vergi olarak onlara gitmesin. Kendimiz eğer bu mekanizmayı kurabilirsek, karbon emisyonlarını azaltırsak ciddi bir vergi yüküyle karşılaşmayız. Ama mutlaka ulusal finansman gerekebilir. Bu, son tüketiciye vergi olarak yansıtılabilir. Bunun farklı yöntemleri de mutlaka tartışılmalı. Başka mekanizmalar da karbon borsası gibi aynı zamanda çeşitli teşvikler gibi yaklaşımlarla alternatif metotlar değerlendirilebilir. Bu durumda Türkiye’nin parası AB’ye gitmez ve kaynak olarak ülkemizde değerlendirilebilir. Bunların hepsi şu an masada.
"Liyakatli yapıların olduğu güçlü bakanlık gerekiyor"
Günlük hayatımızda daha dikkatli atıkları daha doğru yöneten bir hale dönüşebiliriz. Yarın olmayacak ama birkaç yıl içerisinde çok dikkat çekici gelişmeler olacağını, pil ve enerji depolama teknolojisinde ciddi gelişmeler olacağını düşünüyorum. Dikkat edilmesi gereken şey, Paris Anlaşması olsun veya olmasın Türkiye’nin kendi çevre mevzuatıyla aslında daha sağlıklı çevrede yaşama hakkı ve iklim değişikliğiyle mücadele sağlanabilirdi ama bugüne kadar tam olarak uygulama yapılmadı. Bugün Ankara Siteler’de nefes alınmayan bir bölge var. Ama ne il çevre müdürlüğü ne de ilçe çevre müdürlüğü bu konuya el atmıyor. Denetim yapılması, engellenmesi gerek. Dolayısıyla anlaşmaya taraf olmak ya da mevzuatın varlığı sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Yani bu anlaşma Meclisten geçti diye sera gazı emisyonları hemen azaltmaya gidilmeyecek. Uygulamayı görmek gerek. Uygulama için de siyasetten arındırılmış, liyakatli yapıların olduğu güçlü bir Çevre ya da İklim Bakanlığı gerekiyor. Bu yapı konulmazsa bu anlaşmaya taraf olmak bizi sonuca götürmeyecektir.”