Hakan Özyıldız*
Bankacılık, tasarrufu olanların parasını kredi ihtiyacı olanlara aktarmaksa, bu topraklarda her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Bir yandan dünyada yaşanan gelişmeler diğer yandan içerideki sosyo-ekonomik dengelerdeki oynaklıklar günlük iş ortamını güçleştiriyor.
Kredi tarafında yaşananları şimdilik bir kenara koyalım.
Bugün mevduatlar bakalım.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 2005 yılından buyana mevduat bilgilerine mudi sayısını da ekleyerek yayımlıyor. Mevduatın vade ve türlerine göre bakıldığında, ortalama vadenin üç ay civarında olduğunu anlıyoruz. Diğer bir deyimle, mevduat sahipleri (mudiler) eğer bankanın sunduğu şartları beğenmezlerse, üç ay sonra paralarını çekip başka bankaya ve/veya finansal kuruluşa götürebiliyorlar.
Böylesi bir yapıyla, mudiden kısa vadeli mevduat alıp, şirketlere çok uzun vadeli kredi verilemeyeceğini söyleyebiliriz.
Mevduatın diğer bir yapısal sorunu daha var:
2016 yılı sonu itibariyle bankalardaki 1,5 trilyon liralık mevduatın yüzde 54’ü, 120.805 kişi ve kuruluşa ait. Diğer bir deyimle, mudilerin yüzde 0,16 (binde 16)’sı mevduatın yarısından fazlasına sahipler. Neredeyse tam bir oligopolistik yapı. Küçük bir azınlık, mevduat piyasasını şekillendiriyor. Deyim yerindeyse, bankalar bu şirket ve kişileri memnun edebilmek, mevduatları tutabilmek için kırk dereden su getiriyorlar.
Hepsi bir yana, gelir dağılımındaki bozulmanın, milyonluk hesaplardaki çoğalmanın ana etkeni olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Diğer bir nedeni döviz tevdiat hesaplarındaki artıştır. Mudiler daha çok döviz hesabı açtıkça, kur artışının etkisi ve hesap TL olarak gösterilince, milyonluk hesaplar artıyor.
Özetle, milyon lira üzerindeki mevduatlar bankacılık sektörü için önemli.
Ancak 2005-2016 yıllarını karşılaştırınca, bu tür mevduatların bankalar arasındaki dağılımda bir değişiklik göze çarpıyor.
Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, 2005 yılında milyon TL üzeri mevduatların yüzde 52’si yerli özel, yüzde 42’si kamu bankalarındaymış. Yabancı bankalar sadece yüzde 4, katılım bankaları ise yüzde 1,7’lik paya sahiplermiş.
Geçen yıl sonunda resim oldukça değişmiş. Yerli özel bankaların payı yüzde 42’ye, kamu bankalarının payı yüzde 30’a düşmüş. Buna karşılık yabancı bankalar, milyonerlerin hesaplarını kendilerine çekmeyi başarmışlar ve paylarını yüzde 26’ya çıkarmışlar. Katılım bankaları da paylarını bir kat büyütmüşler.
Bu değişimin bir nedeni bazı bankaların hisselerinin el değiştirmesi ve BDDK’nın o bankayı “yerli özel” sınıflandırmasından “yabancı” sınıflandırmasına değiştirmesi olabilir. Bunun ne kadar etkili olduğunu tahlil edebilmek için tek tek banka bilgilerine sahip olmak lazım. O da bende yok.
Ancak bunlar mudilerin banka tercihlerindeki kaymasını açıklamaya yetmiyor. Değişimi takip etmekte ve nedenlerini detayıyla anlamakta büyük yarar var. Bankacılık bir güven müessesesi olduğuna göre tercihlerdeki değişimi tam olarak açıklamak gerekir.
Son söz: Güvensizlik başlayınca dostluk kaybolur. (Epicure)
Bu yazı Para Analiz'den alınmıştır