24 Mart 2025 09:37
Güncelleme: 24 Mart 2025 09:39
Mahfi Eğilmez
Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildikten hemen sonra gözaltına alınarak soruşturma başlatılması ve ardından tutuklanması birkaç gün içinde oldu. Beklenen gelişmelerdi bunlar çünkü siyasal iktidar bunların olacağını haftalar öncesinden çeşitli kanallarla duyurmuş, kamuoyunun nabzını ölçmüştü. Ne var ki nabız ölçüleri her zaman doğru sonuçlar vermeyebilir. Kamuoyunun bu kararlara tepkisi siyasal iktidarın beklediğinin çok üzerinde oldu.
Şimdi gelelim ekonomide hasar tespitine.
Siyasal iktidar bu yaşadığımız haftada attığı adımlarla ekonomide inanılması güç riskler yarattı: BIST TÜM Endeksinin değeri 1,9 trilyon lira düştü. Piyasa değer i en fazla düşen şirketler sıralamasında bankalar önde geliyor. Piyasadan yabancı çıkışları oldu, yerli yatırımcılarda da dövize geçişler hızlandı. Gösterge Faizinin oranı yüzde 37,09’dan yüzde 44,60’a yükseldi, dolayısıyla Hazinenin borçlanma maliyeti 7,51 puan arttı. Türkiye’nin risk primi (CDS primi) 250 baz puandan 383 baz puana yükseldi. Bu artış, dış borçlanma maliyetimizi ciddi şekilde artırmış oldu. TCMB, bu türbülansta kurun fırlayıp gitmesini önlemek için piyasaya milyarlarca dolar tutarında döviz satışı yaptı. Bu adımlar TCMB’nin ciddi rezerv erimesi yaşamasına neden oldu. Rezervlerin durumunu TCMB verileri açıklandığında Perşembe günü göreceğiz. TCMB Para Politikası Kurulu, carry trade yoluyla gelen yabancı yatırımcıların ve dolar bozdurup Türk Lirası mevduata geçen ya da tahvil satın alan yerli yatırımcıların yeniden dövize dönmelerini önlemek amacıyla olağan dışı bir toplantı yaparak gecelik borç verme faizini yüzde 44’den yüzde 46’ya yükselti. Böylece faiz koridorunu genişletmiş oldu. TCMB bu kararla birlikte haftalık repo ihalelerine ara vermeyi de kararlaştırdı. Bu durumda gecelik borç verme faizi TCMB’nin bu dönemdeki politika faizi konumuna geçmiş oluyor ki bu durum TCMB’nin faizi yüzde 46’ya yükselttiği anlamına geliyor. TCMB, bu adımlara ek olarak likidite senedi de ihraç edecek.[i] Bu bir haftalık sürede kamu bankaları ve kurumları aracılığıyla boyutunu tam olarak belirleyemediğimiz hisse senedi alımları yapılarak borsa endeksinin daha fazla düşmesi engellenmeye çalışıldı. Yurt dışından Türkiye’deki siyasal gelişmelere ve yatırım ortamında oluşan olumsuzluklara yönelik ağır eleştiriler geldi. Bu gelişmeler böylece devam ederse ileride Türkiye’nin kredibilitesi hakkında karar verecek olan reyting kuruluşlarının kararlarını da olumsuz etkileyecek gibi görünüyor.
Özetle bu haftaya başlarken görünüm böyle. Önümüzdeki dönemde neler olur? Bu konudaki tahminlerimi paylaşayım.
Ben 1968 olayları başladığında üniversitedeydim. 4 yıllık öğrenim dönemimiz sürekli boykotlarla geçti. Boykotlar o dönemde bitmedi 1970’ler boyunca sürdü. Oysa Avrupa’da çeşitli ülkelerdeki benzer öğrenci eylemleri birkaç yıl içinde sonlandı. Çünkü Avrupalı yöneticiler, başlangıçta olmasa bile bir iki yıl içinde olayları analiz ettiler ve haklı eleştirilere göre düzeltmeleri yaparak uzlaşma yolunu buldular. Bizimkiler ise hep kendilerinin haklı olduğunu, öğrencilerin anarşi çıkarmaktan öte bir iş yapmadığını düşünerek eleştirileri dikkate alıp sistemi düzeltmeye yönelmediler. O nedenle de bizde öğrenci eylemleri yıllarca sürdü. Bu deneyim bize gösterdi ki protestolar bir kez üniversitelere girdi mi kolay kolay bitmiyor. Bu çerçeveden bakınca geçtiğimiz hafta yaşadıklarımızı geçici olgular zannedip ona göre tavır almak doğru olmaz, bu durum kanımca uzunca bir süre artık Türkiye’nin olağan görünümü olacaktır. Buradan çıkışın yolu ekonomide önlem almak değildir. Kuşkusuz onlar da gerekli ama yeterli değil. Buradan çıkışın yolu yargının bağımsızlığının sağlanması, ahbap çavuş demokrasisinden gerçek demokrasiye geçilmesi, liyakate göre atamalar yapılması gibi ekonomiyle doğrudan ilgili görünmeyen ama aslında tam olarak ilgili olan düzenlemelerin yapılmasından geçiyor. Kritik soru şudur: Siyasal iktidar bu benim gördüğümü görüp de durumu düzeltmek için adımlar atacak mı? Bugüne kadar sergilediği yaklaşımlar, siyasal iktidarın bu adımları atmayacağı hatta tam tersi adımları atmaya devam edeceği görünümünü veriyor.
Hatasını kabul etmeyen ve hatayı hep başkasında arayanlar çözüm üretemez.
Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel blogundan alınmıştır
© Tüm hakları saklıdır.