29 Nisan 2018 20:30
"Ben hayal kurmam, hedefler koyarım."
Twitter'daki Julian Yee adlı kullanıcı profilinde hemen dikkat çeken bu iddialı sözler, genç bir sporcuya ait.
O iddiayı doğrularcasına pek çok kişinin "imkansız" gördüğü bir şeyi başaran, kar ve kışın mevcut olmadığı bir ülkeyi bu yıl ilk kez Güney Kore'nin PyongChang kentindeki Kış Olimpiyatlarına taşıyan 20 yaşındaki Malezyalı buz patenciye...
Yee, Cuma sabahı yerel saaatle 11.00'de (TSİ 04.00) erkekler kısa programında yarışmak üzere ilk kez Olimpiyat halkalarıyla bezenmiş buz pistine adımını atarken, hem kendisi, hem de ülkesi için tarih yazmış oldu.
Aslında Julian Zhi Jie Yee'nin buzdaki başarı grafiği son iki yıldır hep yükseliyordu. Ama dünya, onu gerçek anlamda ilk kez geçen hafta görkemli biçimde yapılan açılış töreninde ülkesinin bayrağını taşırken tanıdı.
Üstelik Olimpiyat meşalesini de, kent sokaklarında koşarak stadyuma taşıyan bir kaç seçkin atletten biri olma sevincini tattıktan hemen sonra...
Ben ise Julian Yee'yi, ondan çok daha önceki Kanada ziyaretlerimde şahsen tanıma imkanını bulmuştum.
Yee'nin Barrie kentinde antrenman yaptığı yer, kızımı sık sık buz pateni dersleri alması için götürdüğüm ünlü Mariposa Paten Okulu.
Şimdiye kadar Elvis Stojko ve Brian Orsar gibi tanınmış isimlerin de aralarında bulunduğu 20'yi aşkın Olimpiyat ve dünya şampiyonu çıkaran bu okul Türkiye'yi 2006'daki Torino ve 2010'daki Vancouver Olimpiyatları'nda temsil eden ilk buz patencisi Tuğba Karademir'i de yetiştirmiş.
2013-2017 yılları arasında beş kez Malezya şampiyonu olan, ikisi Dünya Şampiyonası olmak üzere yedi ISU (Uluslararası Buz Pateni Birliği) yarışmasında da ülkesini temsil edip finale kalmayı başaran Yee, Malezya'daki sınırlı imkanlarla daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayınca, iki yıl önce Kanada'ya taşınmaya karar vermiş.
Oraya gidişlerimizde kızıma ders veren Alman antrenör Michael Hopfes ve okulun efsanevi kurucusu Douglas Leigh, Yee'nin de baş antrenörü durumundalar.
Malezyalı sporcunun Olimpiyatlara katılma hakkını geçen Eylül ayında Almanya'nın Oberstdorf kentindeki yarışmada kazanmasıyla birlikte, hayatında da yepyeni bir sayfa açıldı.
O zamana kadar ailesi ve hayranlarının maddi desteği dışında hiçbir devlet yardımı almamasına rağmen pek çok ilki başaran Yee, artık Olimpiyat televizyonunun kamera ekibi tarafından adım adım izleniyor ve nihayet peş peşe gelmeye başlayan sponsorluk tekliflerini değerlendiriyor.
Onu ve antrenörü Hopfes'ı, Kore'ye hareket etmeden hemen önce yoğun antrenmanlar ve TV çekimleri arasında söyleşi yapmaya ikna ediyorum.
"Nasıl oldu da, kar ve kışla ilgisi olmayan tropik bir ülkede buz pateni yapma fikri aklınıza geldi" şeklindeki soruma, alışık bir gülümseme ile yanıt veriyor.
Buzla ilk tanışmasını, aslında önce kendisi paten kaymayı öğrenmek için buz derslerine yazılan annesi Irene'e borçlu olduğunu, dört yaşındayken iki erkek kardeşiyle birlikte paten öğrenmeye başladığını ve yıllarca antrenmanlarını bir alışveriş merkzi içinde yer alan küçük bir buz pisti üzerinde yapmak zorunda kaldığını anlatıyor.
Olimpik boyutlardaki gerçek anlamda buz pistiyle ilk kez yurtdışındaki yarışmalarda karşılaşan Yee, 2011'de 13 yaşında Dünya Gençler Şampiyonası'nı kazanan en genç patenci ünvanını almış ve o zamana kadar ağabeyine ait olan rekoru kırmış.
2016-17 Dünya Şampiyonaları, Dört Kıta Şampiyonası ve Asya Kış Oyunları'nda Malezya'yı temsil eden ilk sporcu olmuş.
Geçen yıl da Kuala Lumpur'da ISU bünyesinde düzenlenen Güneydoğu Asya Oyunları'nda birinci gelerek, ülkesine altın madalya kazandırmış.
"Ama geçen yıl boyunca ulaşmaya çalıştığınız en önemli hedef, Olimpiyat hakkını kazanmaktı, değil mi" diye sorduğumda başını sallıyor ve bunun için ilk şansının Mart ayında Helsinki'de yapılan Dünya Şampiyonası olduğunu, ama yarışmayı 22'inci sırada bitirdiği için iki kişilik farkla bu fırsatı kaçırdığını hatırlatıyor.
Eylül'de Almanya'nın Oberstdorf kentinde yapılan Nebelhorn Kupası'ndaki son şansını ise iyi kullanmış ve orada çıkardığı güzel performansla Olimpiyatlara gidecek yedi kişi arasına girmeyi başarmış.
Bu noktada Yee'nin çok ilginç bir öyküsü daha var. Sekiz yıl önce daha 12 yaşındayken tam da bugünkü Olimpiyatlara ev sahipliği yapan PyongChang'a davet edilip "Olimpiyat Rüyası" programına katılmış ve bunu başarıyla tamamlayıp sertifikasını almış.
"Kore hükümetinin Olimpiyatlara ev sahipliği yapma umudu ile 2006'dan bu yana organize ettiği ve yaşları 11-15 arasında değişen genç katılımcılar arasından, ileride Olimpiyatlara katılacak birilerinin çıkmasına esin kaynağı olmasını amaçladığı bir programdı. Özellikle kışın bulunmadığı Güney Afrika, Brezilya, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden katılımcılar davet ediliyordu. Benim gibi bir Malezyalı'nın, oraya katıldıktan tam sekiz yıl sonra Olimpiyatlara katılma hakkını kazanması da, Koreliler açısından övünç kaynağı oldu" diyor.
Yee'ye, yanıtının çok merak edildiğini düşündüğüm sorulardan birini yöneltiyorum: "Sizin gibi dünya klasında, elit bir sporcu olmak için ne yapmam gerekir, diye soranlara ne yanıt verirsiniz? Başarınızın sırrı nedir sizce?"
Biraz düşündükten sonra "bence bir sır yok" diyor ve devam ediyor:
"Bu hakikaten sporcuya ve bunu ne kadar çok istediğine bağlı. Bir şeyi zorla yapıyorsanız, bunun bir değeri olmaz. Onu kendiniz istemeniz ve ileriye gitmek için kararlı olmanız lazım. Bazıları belli bir noktaya gelip vazgeçiyor, "benden bu kadar" diyorlar. Bir de zamanlama her şey demek. Bazen zaman sizin lehinize olmayabilir. Bunu kabul edip yolunuza devam etmelisiniz. Ama vazgeçin demiyorum, kesinlikle pes etmeyin. En önemli şey, kendiniz. Eğer bir şeyi başarmayı aklınıza koyarsanız, onu yapabilirsiniz. Ama bunun için gerekli çabayı harcadığınızdan emin olun, çünkü hiçbir şey ayağınıza gelmez, onu sizin gidip almanız gerekir."
Alman antrenör Hopfes da aynı fikirde. "Onun iniş ve çıkışlarında hep yanındaydınız. Sizce başarısındaki sır ne" diye sorduğumda şu yanıtı veriyor:
"Evet, gerçekten de iniş ve çıkışlarımız çok oldu, ama hiçbir zaman pes etmedik ve hep yanlışlarımızdan ders almaya çalıştık. Sanırım Julian'ın sırrı, hiçbir zaman vazgeçmemesi. En büyük hedefi Olimpiyatlara gitmekti. İdman koşullarının çok zor olduğu Malezya gibi bir ülkeden gelip, bu hedefe ulaşabileceğine pek çok kimse inanmadı. Ama o, eğer çok çalışırsa ve bunu gerçekten isterse, kışın olmadığı bir ülkeden gelse bile amacına ulaşmanın mümkün olduğunu herkese kanıtlamak istedi."
Julian Yee, başarısında ailesinin de büyük rol oynadığını düşünüyor.
Annesine çok şey borçlu olduğunu, onu her zaman yanında hissettiğini vurguluyor ve "o olmasa bunların hiçbirini yapamayacağını" söylüyor.
Babasının ise her zaman paten salonunda olmadığını ve çoğunlukla buz pateniyle ilgilenmediğini belirten Yee, "Ama benimle çok ilgilidir. Ne zaman yarışmaya çıksam beni seyreder. Sorgulamaz ve tüm aile fertleri gibi o da bana büyük destek verir" diyor.
Yee'ye göre bu sporda antrenörler de çok önemli. "Antrenmanları sizin için kolaylaştıran, ne yönde gideceğiniz konusunda yol gösterenler insanlar, onlar" diyor ve devam ediyor:
"Yapılabilecek hataları önceden biliyorlar, dolayısıyla aynı hataları tekrarlamak zorunda kalmıyorsunuz. Size verdikleri destek çok önemli ve en az sizin kadar azimli olan antrenörlere ihtiyacınız var. Antrenörünüzle bir ekip olarak çalışmanız, onun için aranızda uyum olması şart. Ben şimdiye kadar çalıştığım bütün hocalardan tam destek gördüğüm ve onlarla derhal uyuştuğumuz için çok şanslıyım. Malezya'daki ilk antrenörüm gibi Kanada'da Michael da, hem buz üstünde hocam, hem buz dışında çok iyi arkadaşım. Mariposa'daki Douglas Leigh ve diğer hocalarım da öyle, hepsi çok tecrübeli ve yaptıkları işte uzman olan kişiler."
Tam bu noktada antrenörü Hopfes'a dönüyor ve soruyorum: "Peki sizce iyi bir buz pateni hocası, öğrencisinin başarısında nasıl bir rol oynamalı? Olimpiyat sporcusu yetiştirmek için 'sihirli bir formülünüz' var mı?
Kendisi de 1990'larda Almanya şampiyonalarında gümüş ve bronz madalyalar kazanan ve Dünya Şampiyonaları'nda ülkesini temsil etmiş olan antrenör Hopfes'a göre, öyle bir formül yok.
Belki yol gösterici bazı ilkeler olabileceğini, ama her patencinin farklı olduğunu, o nedenle de hedeflerine ulaşmak için herbirine farklı muamele yapmak gerektiğini belirtiyor ve ekliyor:
"Çünkü bir antrenör olarak, her zaman öğrencinizin hedeflerine mümkün olduğu kadar ulaşmasını desteklemeye çalışmalısınız. İyi bir teknik hoca olduğunuz kadar, ona kişisel açıdan karşılaşacağı zorluklar konusunda da yardımcı olmalı ve onu dinlemek için kulak vermelisiniz."
Ya başarıda yeteneğin rolü? Julian Yee, bazı kişilerin "artistik ya da sportif yeteneklerle doğduğunu" kabul ediyor, ama kendisini onlardan saymıyor:
"Örneğin benden önce buz pateni yapan ağabeyimle kıyaslandığında yetenekli biri değilim. O doğal bir sporcu ve müzikte de doğuştan yetenekli. Dolayısıyla benim için yetenekten çok sıkı çalışma sözkonusuydu. Güçlü yanım da bu; kendimi hep daha ileriye götürmek için çabaladım. Sıkı çalışmak, yeteneğin önüne geçer, ben de öyle yaptım."
Hopfes da, "Eğer bir öğrenci pateni seviyor, bunun için çaba gösteriyor ve kendisini bu işe adıyorsa, o zaman mücadelenin yarısı kazanılmış demektir. Diğer yarısı ise, yetenektir. Eğer bu iki parça birleşir ve biraz da şans olursa, o zaman başarı gelir" diyor.
Buz pateni eğitimi almaya istekli olan, hocası ve diğer öğrencilere saygı duyan her öğrenciyle çalışmak isteyeceğini belirten Hopfes, ailelerin rolüyle ilgili bir uyarıda da bulunuyor:
"Bazen çocukların paten kaymasını isteyenler, sadece onların anne ve babaları oluyor ki, bu çok ideal bir durum değil. Bence ebeveynler, çocuklarını buz pateni salonuna getirip götürme işini ve konunun maddi boyutunu üzerlerine almalılar. Paten kaymakla ilgili her konuyla antrenörler ilgilenmeli."
Yee'ye "günlük çalışma temponuz, gıda ve uykunuz nasıl" diye sorduğumda, günde en az üç saat buz üstünde olduğunu, ardından da buz dışında sıkı bir egzersiz, dans ve kondüsyon çalışması yaptığını öğreniyorum.
Gıda konusunda çok dikkatli davranmadığını, genelde kendi yemeğini kendi pişirdiğini ve içine ne girdiğine de fazla kafa yormadığını söylüyor.
Hafta içinde yedi saatlik bir gece uykusu aldığını da belirtiyor.
Peki Malezyalı yıldız Olimpiyatlardan sonra ne yapacak?
Gelecek ay Milano'da Dünya, ardından da Malezya Şampiyonası'nda yarışacağını, ama eğitimin de çok önemli olduğunu ve sonbaharda Kanada'da üniversiteye başlayacağını vurguluyor.
Paten kaymaya devam edeceğini, ama bunu üniversite hayatı ile dengeleyeceğini belirten Yee, "Siz de ileride antrenörlük yapacak mısınız?" soruma, "Olabilir, benim geçtiğim zorluklardan geçmek zorunda kalmamaları için genç sporculara her zaman yardımcı olmak isterim" yanıtını veriyor.
Yee, son olarak Türkiye'de buz pateni yapan gençlere neler önerdiğini sorunca şöyle diyor:
"Türkiye'nin buz pateni alanındaki yolculuğu da Malezya'nınkine benziyor, ama siz Avrupa'dasınız, buz pateninde gelişmiş olan pek çok ülkeye yakınsınız. Patencileriniz oralara, örneğin Almanya gibi ülkelere rahatlıkla gidip, onların rehberliğinden faydalanabilir. Hiçbir şey imkansız değil. Her zaman çocuklara söylüyorum, benim gibi olmayın, benden daha da iyi olun."
Hopfes de, "Julian'la hepimiz gurur duyuyoruz" dedikten sonra öğrencisinin Olimpiyat hakkını Almanya'nın Oberstdorf kasabasında kazanmış olmasının, kendisi için çok özel bir anlamı olduğuna işaret ediyor.
Nüfusu sadece 9 bin olan Oberstdorf'ta patenci olarak 4,5 yıl yaşayan Hopfes, kariyerinin son yarışmasını da yine Oberstdorf'da yapmış. O nedenle bu kasabayla çok derin bir bağ kurmuş ve hoş anılar biriktirmiş.
© Tüm hakları saklıdır.