Gündem

Yargıtay’ın Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak kararından: ‘Darbe kuvvetle muhtemeldi’

Yüksek Mahkeme’nin Altan kardeşler ve Ilıcak kararından tartışılacak yorumlar çıktı

08 Temmuz 2019 14:48

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edilen gazeteciler Mehmet Altan, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak ile ilgili verdiği ‘bozma’ kararını tamamladı. Kararda, Mehmet Altan’ın beraatine, Ahmet Altan ile Nazlı Ilıcak’ın ise ‘örgüte yardım’ suçundan ceza alması gerektiğine hükmedildi. Kararda, Mehmet Altan’ın beraatine gerekçe olarak Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin verdiği ihlal kararlarındaki unsurlar sıralanırken, bu kararların bağlayıcılığına vurgu yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nin dosyalarında hak ihlali bulmadığı Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın ‘anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs’ suçundan ceza almaları sağlayacak kanıt bulunmadığı vurgulandı.

Kararda, buna karşılık, iki gazetecinin bazı eylemlerinin gazetecilik sınırı dışında kaldığı ifade edildi. Bu görüşe gerekçe olarak da tartışılacak bir yorum yapıldı. Kararda, örgütün nihai amacının anayasal düzeni değiştirmek olarak belirginleştiği ifade edildi, bu maksatla devletin silahlı kuvvetlerine sızan mensuplarınca silahlı bir kalkışma/darbe gerçekleştirme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olarak görüldüğü vurgulandı. Buna karşılık sanıkların örgütün meşruiyetini sağlamaya dönük hareket ettikleri ifade edildi. Karar, iki gazetecinin darbe ihtimalinin kuvvetle muhtemel görüldüğü ortamdaki yazı ve açıklamalarına dayandırıldı. Bu görüş doğrultusunda, devletin neden darbeyi engelleyecek adımlar atmadığı konusunda ise bir görüş belirtilmedi.


TIKLAYIN: İşte Yargıtay'ın Altan kardeşler ve Ilıcak kararının tam metni


Cebir ve şiddet şartı

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin kararında, darbelerle ilgili şu yorum yapıldı:

“Ülkemizin çok partili hayata geçişinden sonra, köklü temelleri olmayan demokrasi serüveninde, henüz demokrasi kültürünün oluşmasına fırsat vermeden darbe yapma alışkanlığını sıradanlaştıranların, unvan ve statüleri ne olursa olsun, ihlal edilen hukuk düzeninin tesisi, toplumun demokratik geleceğinden emin olması, temel hak ve hürriyetleri ile mukadderatını tayin hakkının korunması bakımından, her suçlu gibi cezai bir yaptırıma tabi tutulması hukuk devleti olmanın gereğidir.”
Kararda, “devlet otoritesinin mevcudiyeti ancak siyasi iktidarın himayesiyle mümkündür” denilerek, “Belirli bir plan içerisinde uygulamaya konulan sistemli ve örgütlü bir bağlantı içinde organik bütünlük arz eden eylemler tehlike suçunun oluşması için yeterlidir” 

Kararda, terör örgütlerinin kamu otoritesini zayıflatıp, kaos yaratarak esas gayesi olan devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma ya da anayasal düzenini değiştirme amacına ulaşmaya çalıştığı ifade edildi. Bu nedenle suçun asli unsurunun cebir ve şiddet olduğu kaydedildi. Bu eylemi kolaylaştırmaya yönelik davranışların ise yardım suçunu oluşturacağı belirtildi.

Basın özgürlüğünün sınırı

Kararda, basın özgürlüğünün sınırları konusunda ise şu yorum yapıldı:

“Demokratik bir toplumdan beklenen, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin zaruri umdesi olan ifade ve basın özgürlüğünün, esas itibariyle siyasi otoritenin veya halkın çoğunluğunun onaylamadığı, sarsıcı rahatsız edici görüş ve düşünceleri de koruduğu kabul edilmektedir. Ancak toplum hayatında temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kaçınılmazdır. Düzensizlik, kargaşa ve huzursuzluk içinde gerçek özgürlüğün varlığından bahsedilemez. Hürriyetlerin sınırlandırılmadığı bir ortam, toplum hayatı ve kamu düzeni açısından tehlikeli olduğu gibi bireylerin kendi menfaatlerinin de aleyhinedir. Sınırları belirtilmeyen özgürlükler özgürlük vaadinden başka bir şey değildir. Mutlak haklardan olmayan ifade ve basın özgürlüğünün, gerek bilgiye ulaşmada/haber almada, gerekse düşünce ve kanaati açıklama ve yaymada sınırsız bir özgürlük vadetmediği de tartışmadan varestedir.”

Şiddete teşvik edilmeyen düşüncelerin kamu düzenini korumak amacıyla da olsa sınırlandırılamayacağının anlatıldığı kararda, buna karşılık, “Hiçbir devlet, hiç kimseye birliği ve ülke bütünlüğünü bozacak bir hukuk düzeni kurmaz. Tartışma konusu suçlar bakımından, normun cezalandırdığı eylemlerin düşünce ve ifadeler değil ve fakat düşüncelerin gerçekleştirilme yöntemleri olduğu her türlü tartışmadan varestedir“ denildi.

15 Temmuz darbe teşebbüsü

Kararda, 15 Temmuz’da yapılanlar ve darbe girişiminin bilançosu sıralandıktan sonra, “15 Temmuz 2016 günü işlenen somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır” ifadeleri kullanıldı.

Kararda, sanıkların eylemiyle kalkışma arasında illiyet bağının bulunmadığı, darbe yapılacağı hususundaki bilgilerinin mevcudiyeti sabit kabul edilse dahi, bu durumun iştirak iradesine dahil olunduğu sonucunu doğurmayacağı vurgulandı. Daire içtihadına da yanlış anlam yüklenerek, sanıkların medya organlarında sarf ettikleri sözler ve kaleme aldıkları yazılarla “maddi cebri” ne şekilde gerçekleştirdiklerini izahtan eksik, hukuki olmayan gerekçe ile yazılı olduğu, bu nedenle anayasayı ihlal suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesinde isabet olmadığı kaydedildi.

AYM kararı Mehmet Altan’a beraat getirdi

Kararda, bu nedenle beraatine hükmedilen Mehmet Altan hakkındaki kanıtlar şöyle özetlendi:
“Üst düzey yöneticilik yapmakta iken örgütten ayrılan tanık beyanlarına göre FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’nün medya yapılanması ile, HTS kayıtlarına göre de örgütün üst düzey yöneticileri ile irtibat kuran, ikametinde yapılan aramada F serisi bir Dolar ele geçirilen, örgüte müzahir Bankasya'da hesabı bulunan ve münhasıran örgüt mensuplarınca gizliliğin temini için kullanılan Bylock üzerinden görüşen üçüncü şahısların mesaj içeriklerinde adı geçen, darbe girişiminden bir gün öncesinde Can Erzincan isimli televizyon kanalında diğer sanıklar Ayşe Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan ile gerçekleştirdikleri "Özgür Düşünce" isimli programda konuşma yapan, 17/12/2010 tarihli “Balyoz’un Anlamı” başlıklı ve 20/07/2016 tarihli "Türbülans" başlıklı köşe yazıları yazan…”

Kararda, Mehmet Altan’ın 8 Kasım 2016’da, tutuklandıktan sonra Anayasa Mahkemesi’ne, ardından da AİHM’ye başvurduğu, Anayasa Mahkemesinin, 11 Ocak 2018’de “özgürlük ve güvenlik hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlâl edildiğine karar verdiği” anlatıldı.

Anayasa Mahkemesi’nin 2010’da yayımlanan "Balyoz’un Anlamı" başlıklı bir makale; Can Erzincan TV’de 14 Temmuz 2016’da yaptığı konuşma, 20 Temmuz 2016 tarihinde yayımlanan "Türbülans" başlıklı makale için “darbeye zemin hazırladığı kanısına varılmasını sağlayacak olgusal dayanağın varlığının kanıtlanamadığı” sonucuna vardığı belirtildi. Yüksek Mahkeme’nin, Bank Asya’da bir banka hesabına ve ‘F’ seri numaralı bir Amerikan doları banknotuna sahip olmak konusunda ise "hayatın olağan akışına uygun olan ve ilgili tarafından sunulan açıklamaları çürütebilecek nitelikte herhangi bir somut olgunun tespit edilmediği” sonucuna ulaştığı ifade edildi. Üçüncü kişilerin ByLock üzerinden yaptıkları mesaj alışverişinin içeriğine ilişkin olarak da bu mesajların başvuranın bir suç işlediğini düşündürecek ciddi bir emare olarak değerlendirilemeyecekleri kanaatine ulaştığı kaydedildi.
Kararda, Anayasa Mahkemesi’nin, sanığın makalelerinden ve konuşmalarından başka herhangi bir somut unsura dayandırılmaması nedeniyle ifade ve basın özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratabileceğinin açık olduğu kanaatine vararak ifade ve basın özgürlüğünün ihlâl edildiğini saptadığı anımsatıldı:

Yargıtay kararında, AİHM’nin AYM’yi haklı bularak, Türkiye’yi tazminata mahkum ettiği kararı da özetlendi. Kararda, bu kararlara göre, müsnet suçlar ve/veya silahlı terör örgütüne üye olmak, örgüt adına suç işlemek ya da hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım etmek suçlarının işlendiğine dair yeterli ve inandırıcı delil niteliği taşımadığı ifade edildi. Bu nedenle Mehmet Altan için beraat kararı verildi.

Ahmet Altan ve Ilıcak’a 'yardım' cezası

Kararda, “örgüte yardım” suçundan cezalandırılması istenen Ahmet Altan hakkındaki kanıtlar da şöyle sıralandı:

“Darbe girişiminden sonra kapatılan, örgütün manipülasyonlarında kullandığı Taraf gazetesinin kurucusu ve genel yayın yönetmeni olan, terör örgütünün yayın organı olan, ‘haberdar.com’ isimli haber sitesinde yazarlık yapan, 03/03/2015 tarihli “Ben Buradayım Benimle Konuşun” başlıklı, 12/05/2016 tarihli "Mutlak Korku" başlıklı, 14/06/2016 tarihli "Ezip Geçmek" başlıklı ve 10/07/2016 tarihli "Montezuma" başlıklı köşe yazılarını kaleme alan, HTS kayıtlarına göre örgütün üst düzey yöneticileri ile iletişim-irtibatı bulunan, 14 Temmuz 2016 günü Can Erzincan isimli televizyon kanalında diğer sanıklar Ayşe Nazlı Ilıcak ve Mehmet Hasan Altan ile gerçekleştirdikleri "Özgür Düşünce" isimli programda konuşma yapan sanık…”

Kararda, örgüte yardım suçundan cezalandırılması istenen Nazlı Ilıcak hakkındaki kanıtlar da şöyle özetlendi:

“Örgüte ait veya müzahir yayın organlarında uzun zaman yazarlık yapan, 2012 yılında "Her Taşın Altında 'The Cemaat'mi Var?" isimli kitabı örgütün görünür meşruiyetini sürdürmek için yazan, kullandığı twitter sosyal paylaşım platformu hesabını darbe girişimi günü dahil olmak üzere terör örgütünün kamuoyu oluşturmak amacı doğrultusunda kullanan, üst düzey yöneticilik yapmakta iken örgütten ayrılan tanık beyanlarına göre FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün medya yapılanması ile HTS kayıtlarına göre de örgütün üst düzey yöneticileri ile irtibat kuran, ikametinden elde edilen not defterlerinde örgüt mensupları ile ilgili notlar bulunan, darbe girişiminden bir gün öncesinde Can Erzincan isimli televizyon kanalında diğer sanıklarla "Özgür Düşünce" isimli programda konuşma yapan sanık…”

Kararda Altan ve Ilıcak için anayasayı ihlal suçuna fail olarak iştirak ettiklerinin kanıtlanamadığı, suça azmettirmenin koşullarının oluşmadığı vurgulandı. Silahlı örgüt üyeliği konusunda da dosyada kanıt bulunmadığının anlatıldığı kararda, “esas itibariyle kamuoyunca da tanınan siyasi-ideolojik kimlikleri itibariyle savunmaları hayatın olağan akışına uygun düşen gazeteci sanıklar” denilerek, bu konudaki savunmaları esas kabul edildi.

Ancak gazetecilik faaliyeti kapsamında gerçekleştirdikleri makale ve konuşmalarının eleştiri içeren muhtevasından ayrık olarak, önce dini bir kült, ardından bir terör örgütüne dönüşen, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya çalışan FETÖ/PDY'ye yardım ettikleri belirtildi.

Örgüt açıklığa kavuşmuştu

Örgütün eğitim-öğretim faaliyetleri, sivil toplum ve meslek kuruluşları, yerel ve uluslararası ticari işletmeler, basın-yayın ve medya organları gibi legal yapılar ve Abant Toplantıları, Türkçe Olimpiyatları benzeri prestijli organizasyonlar üzerinden oluşturulan sempatizan halkasından insan ve maddi kaynak devşirdiğinin açıklığa kavuştuğu kaydedildi.

Örgütün nihai amacının anayasal düzeni değiştirmek olarak belirginleştiği ve bu maksatla devletin silahlı kuvvetlerine sızan mensuplarınca silahlı bir kalkışma/darbe gerçekleştirme ihtimalinin kuvvetle muhtemel olarak görüldüğü vurgulandı. Böyle bir dönemde örgütün, anayasal düzene karşı icra edeceği kalkışma öncesindeki sürece mutad siyasi muhalefet görüntüsü vermeye çalışmak ve örgütün sempatizan sınıfını oluşturan geniş halk kitleleri nazarında sözde meşruiyetini korumak amacına hizmet eder mahiyetteki eylemlerin gazetecilik faaliyeti kapsamında değerlendirilemeyeceği ifade edildi. Bunun da hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yardım etmek suçunu oluşturduğu vurgulandı.

Üç sanığa 'örgüt üyeliği'

Kararda, dosyanın diğer sanıklarından Zaman Gazetesi’nin pazarlama direktörü Yakup Şimşek, Zaman Gazetesinin görsel yönetmen-grafik tasarım sorumlusu Fevzi Yazıcı, "Samanyolu Haber" televizyonunda ''Bağzı Şeyler'' isimli programın sunucusu Şükrü Tuğrul Özşengül'ün, örgüt üyeliği suçunu işledikleri kaydedildi. Bu sanıklar hakkında da anayasal düzeni ihlal suçundan ceza verilemeyeceği belirtildi.

Bundan sonra ne olacak?

Yargıtay’ın Mehmet Altan hakkındaki ‘beraat’ hükmü CMK gereği kesin hüküm niteliği taşıyor. Yerel mahkeme aksi bir yorum yapmazsa Mehmet Altan hakkındaki dava beraatle sonuçlanmış olacak. Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın tahliyesini Yargıtay reddetti. Her iki gazeteci yerel mahkemede bir kez daha yargılanacak. Yerel mahkeme Yargıtay kararına direnmezse tutuklu bulundukları süre iki yılı aşan sanıkları, davanın hemen başında tahliye edebilecek. Her iki gazeteci, TCK ve TMK hükümleri gereği ağırlaştırılmış müebbet yerine 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle yargılanacak. Bu cezanın alt sınırından cezaya mahkum edilmeleri ve cezada indirim yapılması durumunda, infaz hükümleri gereğinde yattıkları süre cezaya neredeyse denk geliyor. Beraat etmeleri durumunda ise iki gazeteci devletten ‘alacaklı’ hale gelecek ve tutuklu kaldıkları süre için tazminat isteyebilecek. Yerel mahkeme, Yargıtay kararına direnir, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını tekrarlarsa, iki gazeteci için son sözü Yargıtay Ceza Genel Kurulu söyleyecek.

 

Yargıtay’ın terör suçları yorumu

Kararda, terör suçlarına ilişkin Yargıtay’ın görüşleri tek tek özetlendi. 16. Ceza Dairesi’nin bu suçlarla ilgili yorumları, özetle, şöyle aktarıldı:

Anayasayı ihlal:  Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için, cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukuki anlam ve içeriği, bilinen bir husustur. Bu nedenle, Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir veya tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Maddede, maddi unsur olarak "teşebbüs edenler" ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi, cezalandırma için yeterlidir. Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin netice elde etmeye elverişli olup olmadığının hakim tarafından takdir edilmesi gerekir.

Kanunilik ilkesi: “Kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç sayılmadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zamanda kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır ceza verilemez" şeklinde ifade edilen kanunilik ilkesi, çağdaş ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisidir. Yorum yaparken de, hatırdan çıkarılmaması gereken en önemli evrensel ilkelerden birisi de kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesidir. Uygulayıcı önüne gelen somut olayda, soyut ve genel nitelikteki kanunu uygularken yorum yapacaktır. Ancak eylem için adli ceza öngörülmediğini anladığı durumlarda, fail hakkında soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına, kovuşturma aşamasında ise beraat kararı verecektir. Aksi düşünce keyfiliğe yol açaçaktır. Bilindiği gibi, hakim genel ve soyut nitelikteki, kanun maddesini somut ve özel olaya uygularken çoğu zaman yoruma ihtiyaç duymaktadır. Bazı durumlarda hukuk kuralları bu kadar açık seçik olarak düzenlenmediğinden yorum yöntemine başvurulmaktadır. Yasanın yeterince açık ifade edilmemesi halinde uygulayıcı kanun koyucunun gerçek iradesini bulmak için zihni faaliyette bulunabilir. Yorum yapılırken kıyas yasağının gözetilmesi kanunilik ilkesinin sonucudur. Kanunda açık bir şekilde suç olarak tanımlanmamış olan bir fiilin, bununla bazı yönlerden benzerlik gösteren başka bir fiil ile ilgili suç tanımı kapsamında değerlendirilmesine kıyas denmektedir. Bu açıklamalar doğrultusunda; öncelikle, terör örgütleri, anayasal düzene karşı suçların unsur ve nitelikleri, bu suçlar yönünden eski ve yeni ceza yasanın mukayesesi, teşebbüs sorunu, illiyet bağı, iştirak hükümleri ve sanıkların savunmada ileri sürülen hukuki kurumlar ile kusurluluğu etkileyen nedenlerin genel değerlendirilmesi yapılacaktır.

Örgüt Üyeliği: Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Tek taraflı irade beyanıyla örgüte üye olmak imkanı bulunmamaktadır. Örgüt yönetiminin açık ya da zımni bir kabulü olmalıdır. Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur. Suçun manevi unsuru, doğrudan kast ve "suç işlemek amacı/saiki"dir. Örgüte giren kişinin, girdiği örgütün suç işleyen, suç işlemeyi amaçlayan bir örgüt olduğunu bilmesi gerekir. Tüm faillerin kastının suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte katılmak olması gerekirken hepsinin de aynı suçları işlemek amacında olması gerekmez.

Örgüt Adına Suç İşlemek: Kişiler örgüt hiyerarşisinde yer almamakla beraber örgüte duydukları sempatinin etkisiyle örgüt adını kullanarak suç işleyebilirler. Bu halde örgüt üyesi olmayan kişinin örgüt adına suç işlemesinden söz edilebilir. Örgüt adına işlenen suç karşılıksız olabileceği gibi bir menfaat karşılığında da işlenmiş olabilir.

Örgüte Yardım Etmek: Suç örgütleri veya silahlı terör örgütlerine yardım suçunun ancak doğrudan kastla işlenebileceği, yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etmesi gerektiği, örgüt üyelerine yapılan yardımın da örgüte yapılmış gibi kabul edilmekle birlikte örgüt üyesinin mensup olduğu örgütün bilinmesi ve bu yardımın da insani mülahazalarla değil örgütün amaçlarını gerçekleştirme gayesiyle yapılması hususunda ortak bir kanaat mevcuttur.

 

FETÖ yapılanması ve gazeteciler

Kararda, FETÖ/PDY yapılanması da özetlendi. Buna göre örgütün Dikey Yapılanma-Yedi Katlı Piramit şeklinde örgütlendiği kaydedildi. Kararda, şöyle denildi:

“Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur. Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, ordu, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir. Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir:

* Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.

* İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.

* Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.

* Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.

* Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evliliklerinin örgüt içinden olması zorunludur.

* Altıncı Kat, Has Tabaka: Fethullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.

* Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.

Görünen yüzü gerçek sananlar

Bu tabakalar dışında örgüte sempati besleyenlerden oluşan alt tabaka vardır. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuz düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Örgüte zaman zaman maddi yardım yaparlar. Devamlı olmamak şartıyla örgütün bazı faaliyetlerine de katılırlar. Bunlar örgütün iç yüzünü bilmeyen, görünüşteki yüzünü gerçek sanan kimselerdir. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır.

Fethullah Hoca arşı

Yedi katmanın en üstünde “Fethullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur.  Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.

               

 

TIKLAYIN: Yargıtay'dan Altan Kardeşler ve Ilıcak davasındaki cezalar için bozma kararı