*Ömer Faruk Gergerlioğlu
“İnsan hakları bir gün size de lazım olabilir.” diyorum, 4 polisin ortasında, evimden zorba yöntemler kullanılarak alınmış, sağlık muayenesi için yoldayız. Bana hakaret ediyorlar, altta kalmıyorum, cevaplarını veriyorum. Uzun saçlı polis yumruğunu kaldırıyor, yüzüme indirme tehdidini gösteriyor, boyun eğmiyorum. “Terörist, terbiyesiz, b...k” diyor. “Asıl terörist insan kaçıranlardır, işkence edenlerdir.” diye haykırıyorum. Ayrım yapmayan bir insan hakları savunucusu olarak yoluma devam edeceğimi söylüyorum ve suç duyurusuyla bütün bunların hesabını soracağımı, bir gün meclise dönecek milletvekilliği gasp edilmiş bir kişiye bunu yaptıklarını söylüyorum. “Bizi tehdit mi ediyorsun?” diye bağırıyor öndeki polis. “Evet, hukukla tehdit ediyorum, bizim başka hangi dayanağımız vardır ki?” diyorum onlara.
Artık ellerindeyim, istediklerini yapabilirler. Darp edebilir, sağlıkla ilgili doktor tavsiyesini geciktirebilir, hakaret edebilir, evrakta tahrifat yapabilirler. Vatandaşın güvenliğini sağlamakla görevli olanlar ne hale gelmiş? İntikam, nefret hisleri hakimdi onlarda.
Hastaneye geldiğimde Dr. Bey darp raporu düzenledi. Meclisten getirildiğimde de aynı hastane aynı doktor idi. Onun karşısına yine darp edilmiş olarak getiriliyordum. “Nasılsın?” diye sorduğunda göğsümde ağrı olduğunu hissettim. “Biraz O2 alayım.” dedim. O2 açarak beni müşahedeye aldı.
Açılamıyordum. Doktor tekrar muayene edince çarpıntım olduğunu anladı ve ayrı bir bölüme alarak EKG ve TA ölçümü yaptırdı. Nabız 148 idi ve doktor tedirgin olarak kalp krizi araştırması olan Troponin için kan aldırdı. Durumu takip ediyordu ve yükselen tansiyonum için verdiği dilaltı ve Aspirin ilaçlarından sonra Kardiyolog ile görüştüğünü ve Anjiyo çekilmek üzere sevkim için karar aldığını söylüyordu. Geniş kan tahlilleri tekrar aldırıyordu ama acilde bile başımda bekleyen polisler acele ediyor, biran evvel doktor tavsiyesi dışında başka bir şey yapmak istiyorlardı. Doktor ile son görüşmeyi yaptırmadan bana “Doktorun hastası var, gidiyoruz.” dediler. “Doktor ile görüşeyim, kalp krizi göstergesi Troponin çıkmadan bir doktor beni sevk etmemeliydi, burada bir hata var, böyle olmaz, meslektaşım bu yanlışı yapmaz.” diyorum ama aceleyle arabaya bindiriyor beni polisler.
Adliyeye varıyoruz ama karşısına çıkmam gereken savcının yanına götürmüyorlar beni. Arabada bir polis arkadaşları arabaya geliyor ve “bravo, iyi iş çıkardınız, elinize sağlık” diyor onlara. Anlaşılan darp edilmem, gördüğüm çirkin muamele onları memnun etmiş.
Aldığım ilaçlar ve ağız kuruluğumu gidermek için içtiğim su nedeniyle küçük abdestime sıkışıyorum. Araçtayız ve ihtiyaç belirttiğim halde WC’ye götürmüyorlar. “Bekle, bir başka yere gideceğiz.” diyorlar. Zaten ağız kuruluğu nedeniyle bakılan kan şekeri sonuçları açıklanmamış, kendimi iyi hissetmiyorum, sıkışıyorum ve halen WC’ye götürmüyorlar. Sonunda “Yahu altıma kaçıracağım, lütfen beni WC’ye götürün” diyorum. Nihayet adliye içi WC’ye götürüyorlar. Tuvalete girmemi engelliyorlar illa pisuvara yapacaksın dayatmasında bulunuyorlar. Sanki tuvaletten bir yere kaçacağım? WC’den çıktığımda eşyalarımı not alıp alıyorlar. O sırada avukatlarımı görüyorum. Şahsi avukatım ve parti avukatım tesadüfen beni görüyorlar, WC’ye gitmek için alt kata inmişler. Yoksa onlara nerede olduğum hakkında bilgi veren bir savcı ve polis yok ortada! Avukatlarıma bana yapılan ihlalleri, darp ve hakaretleri anlatıyor ve polis tutanağını kabul etmiyorum, tutanağa şerh düşerek bunları yazıyorum.
Hastaneye gitmemiz gerekirken adliyeye getirilmiş, tüm tıbbi usul çiğnenmişti. “Niye bunu yaptınız?” diye sorduğumda, “Adliyeden sonra sevke gideceğiz.” dediler ama yola çıkınca bir müddet sonra Sincan Cezaevine doğru gittiğimizi anladım ve yine itiraz ettim ama nafileydi, ellerindeydim.
Bana karşı yapılan bu muameleler 2.5 yıllık milletvekilliğimdeki polis ihlallerine karşı durmamdandı. Bana karşı oldukça öfkeli olduklarını her söz ve fiillerinden anlıyordum. Sincan cezaevine vardığımda yine küçük abdeste sıkışıyordum ve yine geciktiriliyordum. Cezaevinde uzun süren işlemlerden sonra bu kez ambulansla ancak sevke götürülüyordum. Anlaşılan polisler ve diğer yetkililer her sağlık riski göze alarak ve düşmanca hislerle beni geciktirerek cezaevine bırakmış ve gayet rahat bir şekilde ayrılmışlardı!
Hastaneye geldiğimizde girişte vekil arkadaşlarım ve oğlum Salih, jandarmalar vardı. “Hastaneye gitmem gerekirken cezaevine götürdüler, bu rezalettir.” diyordum. Beş buçuk saatlik gecikmede kalp krizi geçirip ölsem sorumlusu kim olacaktı? Doktorlar iyi davrandı, güler yüzlüydü. Anjiyo kararı aldılar. Anjiyo iyi çıktı. Yoğun bakıma alındım. EKG çekilirken bile yoğun bakıma girip başımda bekleyen jandarmaya “Yaptığınız bu nedir? Ayıptır.” diyorum. “Emir böyle” dedi. Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımda servise naklimi beklerken gelip giden bir rütbeli asker sonrasında taburculuğuma karar verildiğini öğrendim. Yoğun bakım odasından çıkmadan kelepçe taktılar, aslında bir sürü jandarma vardı ama kelepçe takıp kaçırır gibi hızla arka kapıdan bir araca bindirdiler. Meğer ön kapıda bekleyen avukat, vekil ve yakınlarımı atlatmakmış niyetleri.
Vekilliği haramilikle gasp edilmiş bir milletvekilinin 2 Nisan 2021 akşamı evinden alınıp, saatlerce yaşatılan ihlaller sonrası konulduğu cezaevine gidişinin öyküsü budur. Kamuoyu bilsin ki, çiğnenen sadece benim haklarım değildir, halkın hakları çiğnenmiştir, çünkü ben hala halkın vekiliyim!
* Dokunulmazlığı kaldırılan ve HDP'den seçildiği Kocaeli Milletvekilliği düşürüldükten sonra tutuklanan Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun Sincan Cezaevi'nden gönderdiği yazı.