Türkiye’de ana akım medya, siyasi cephelere paralel giderek daha keskin bir biçimde ayrışıyor. Bir yanda hükümeti destekleyen ’yandaş medya’, bir yanda daha önce hükümet yanlısı bir tutum izleyen, şimdi ise Erdoğan ve AKP karşıtı cephede yerini alan Gülenci medya, öte yanda da hükümetin baskısı altında nefes almakta zorlanan merkez sağ ve sol yelpazedeki medya var. Bir de ana akım medyadan sistem dışına itilmiş gazetecilerin girişimiyle kurulan ve daha çok internet bazlı faaliyet gösteren 'alternatif medya' bu bölünmüşlüğün içinde kendisine yer bulmaya çalışıyor.
Ancak alternatif medya da kutuplaşan siyasi çizginin etkisiyle kendi içinde bölünmüş durumda. Bu grup içinde de bir kesim diğerini AKP dönemindeki antidemokratik uygulamaları eleştirmekte geç kalmakla suçluyor ve bu nedenle bir araya gelip tek ses olmakta zorlanıyorlar. Bu ayrışma ve baskılara rağmen nesnelliğini korumaya çalışan gazetecilerin sesinin ise tirajlara ve televizyon reytinglerine bakıldığında, sınırlı bir kesime ulaşabildiği görülüyor.
Gezi Parkı protestoları, ana akım medyada en keskin kırılma noktasını oluşturmuştu. Gösterilerle ilgili haberlere uygulanan otosansürü eleştiren gazetecilerin ve yöneticilerin hemen hemen neredeyse tümü işten atıldı ve Türk basınında kartopu gibi büyüyen bir işsiz gazeteciler ordusu oluştu. İşte bu gazeteciler şimdi kendi kurdukları farklı platformlarda seslerini duyurmaya çalışıyor.
P24 girişimi
Bu oluşumlardan biri de eskiden ana akım medyanın tanınmış, ancak şimdi sistem dışına itilmiş olan gazetecileri tarafından kurulan P24 girişimi. Uluslararası kuruluşların fonlarıyla hayata geçirilen bu girişim, bağımsız gazeteciliği desteklemeyi amaçlayan mesleki bir örgütlenme.
Platformun kurucularından Yavuz Baydar, kuruluş hedeflerini anlatırken Gezi protestolarından sonra bin 500 ila 2 bin gazetecinin işşiz kaldığını belirterek Türkiye’de gazeteciliğin başına gelenlerin bir bela halini aldığını ifade ediyor. İşsiz gazetecilerin özellikle dijital medyaya adeta sığındığını, kendilerinin de ilk aşamada T24 adıyla bir haber portalı kurduğunu anlatan Baydar, P24’ün asıl hedefinin medya izleme ve gözlem raporları hazırlamak olduğunu dile getiriyor. Aynı zamanda genç gazetecileri eğitmek için seminerler veren platform, kamuoyunda gazetecilik mesleğinin ilkeleri konusunda farkındalık yaratmaya da çalışıyor.
P24’ün yaklaşan seçim dönemiyle ilgili hazırlıklar yaptığını belirten Baydar, medyadaki boğulma halinden böyle bir çıkış yolu bulduklarını, gazeteciler arasındaki cepheleşmenin, ideolojik siperler etrafında kümeleşmenin de en büyük mesleki sıkıntı olduğunu kaydediyor.
'Her şey göstermelik'
Milliyet Gazetesi Ombudsmanı Belma Akçura da basın içindeki cepheleşmeyi 'aşiret kültürü'ne benzetiyor. “İnsanlar kendi çevrelerinden üç - beş kişiyle bir araya geliyor, AB fonlarından yararlanıyor ama gerçek anlamda bu işin hakkını veremiyorlar. Herşey göstermelik” diyen Akçura, bu oluşumlara inancının olmadığını belirtiyor. P24’ün muhalif duruma düşen gazetecilere ulaştığını düşünmediğini ifade eden Akçura, birçok arkadaşının P24'ten haberi bile olmadığını kaydediyor. Ancak Akçura, Türk basının içinde bulunduğu durum karşısında bu tür oluşumlara yine de ihtiyaç olduğunu sözlerine ekliyor.
Cumhuriyet Gazetesi‘nden Ahmet Şık da bağımsız medya demenin mevcut, genel geçer ana akım medyaya karşı bir duruş sergilemek olduğunu belirterek basındaki can çekişme nedeniyle ortaya çıkan alternatif medyanın bunu başaramadığını söylüyor. Şık, “Oradaki yayınlara baktığımızda alternatifi olduğunu iddia ettiği ana akım medyanın haberlerini kopyalayıp kendi internet sitesinden ya da yayın yaptığı organ üzerinden okuyucuya, izleyiciye aktarmak üzerine kurulu bir model var orada da. Dolayısıyla ne kadar alternatif ya da ne kadar nesnel olduğu tartışılır“ diye sözlerini sürdürüyor.
Basına yönelik baskılar
Türkiye’de basına yönelik baskılar AKP iktidarı öncesinde de vardı. Hem ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayan yasal düzenlemeler hem de iktidarın çıkarları, sayısız gazeteciyi geçmişte de mağdur duruma düşürdü. Her iki dönemi de gazeteci olarak gözlemleyen, ayrıca AKP döneminde henüz basılmamış kitabı nedeniyle cezaevine giren Ahmet Şık, eski baskı sisteminin şimdikinden farkını şöyle anlatıyor:
“Baskı geçmişte de vardı. Ama geçmişteki iktidarlar bu kadar güçlü bir çoğunluğa sahip olmadığı için bu kadar kolay baskı kuramıyorlardı. Şu anda hükümetin bunu kullanması ve medyadaki sermaye yapısının da devletle kurduğu girift ilişkiler, bu baskıyı kurmayı daha da kolaylaştırdı. Dolayısıyla iktidara yönelik eleştirilerin hiç yer bulamadığı bir dönem başlamış oldu. Ama en kötü olan, medyanın güç odakları ile kurduğu ilişkiler nedeniyle baskıyı kolaylıkla sindirip o yola giriyor olması.“
Medya patronlarının iktidarla kurduğu ilişkilerin otosansürü sistematik hale getirdiği Türk basınında nesnel habercilik kayboluyor. Belma Akçura, Türkiye’de gizli, görünmeyen bir elin baskısının gazeteciler üzerinde her zaman olduğunu belirtirken, Yavuz Baydar da haber merkezlerinin açık hava cezaevlerine dönüştüğünü söylüyor.