Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, sokağa çıkma yasakları ve çatışmaların ardından incelemelerde bulunmak Güneydoğu'ya giderek, rapor hazırlayan STK'ları eleştirdi. Erdoğan, "Onların malum, neymiş, STK’larıymış. Raporlar yayımlamışlar. Bir defa bu raporları yayımlayanların ayrıca üzerine gidilmesi lazım. Neyin raporunu yayımlıyorsun ya" diye konuştu.
Son olarak Cizre'ye giden Özgürlükçü Hukukçular Derneği,Mezopotamya Hukukçular Derneği, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı ve Asrın Hukuk Bürosu'ndan avukatlar, ön inceleme raporunu yayımlanmıştı. Raporda; "bazı cesetlerin yakıldığı, gözleri çıkarılmış bedenlerle, başsız cesetler görüldüğü" ifade edildi. Çatışmaların yaşandığı bölgede yer alan bazı evlerde,"kadınların iç çamaşırlarının ortaya atıldığı, kullanılmış prezervatiflere rastlandığı, bodrumdan çıkarılan cenazelerle ilgili yapılan otopsi raporlarındaki ifadeye göre ‘envanterde olmayan silahların' kullanıldığı" belirtilmişti.
Erdoğan, "Yeni Türkiye" hedeflerini anlatırken, "Ya 2023 hedeflerimizin peşinden gidip ülkemizi bir üst lige çıkaracağız ya da 90'lardaki gibi bitip tükenmek bilmeyen krizlerin içinde olacağız" dedi.
Ya baş eğeceksiniz, ya baş vereceksiniz. Hakimiyet kurmaya kalkarsanız, bu bedeli ödemeyi de göze almak zorundasınız. Ben elimde silahımla, bombamla, patlayıcılarla, büyükşehirlere saldırıp canlı bombalarla her türlü eylem yapayım. Devlet bana karışmasın. Ee, başka? Benim girdiğim binalara girilmezse bir şey olmaz. Böyle bir anlayış dünyanın neresinde görülmüş, böyle bir şey olabilir mi?
Polis Teşkilatının kuruluşunun 171. yıl dönümü nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde polisleri kabulünde konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
"Arkamdan niye başka türlü konuşuyorsunuz"
Her zaman ifade ettiğim gibi Türkiye bölgesindeki hadiselerin hiçbirine gözlerini kapatma, bigane kalma hakkına sahip değildir. Çünkü ülkelerimiz arasındaki sınırlar başkadır. Bu insanlarla kardeşlik hukukumuzu belirleyen sınır bambaşkadır. Suriye’de her gün varil bombaları ve en ağır silahlarla katliama uğrayan kardeşlerimize sahip çıktık, devam ediyoruz.
Bu insani dram karşıda Türkiye’nin tüm insanlığın onurunu kurtardığı, uluslararası toplantılarda, ABD’de kimiyle ayak üstü sohbetlerde dedikleri ne biliyor musunuz; “Sizin bu yaptığınızı kimse yapamaz. 3 milyon insan ev sahipliği yapıyorsunuz.” İyi güzel de, arkamdan niye başka türlü konuşuyorsunuz. Ses çıkmıyor. Bunlar böyle. Biz yaptıklarımızı onlar memnun olsun diye yapmıyoruz. Güzel bir kelam-ı kibar var ya; “At denize, balık bilmezse, halik bilir.” Rabbimiz her şeye şahittir. Bu millet alan el olmaktan çıktı elhamdilülah veren el oldu. 13 yıl önce alan eldik. IMF para verirse bir şeyler yapacağız, vermezse ne yapacağız. Bu soruyu soruyorduk. Şimdi IMF’ye dahi yardım etme konumuna gelen bir ülke olduk. MB rezervlerini güçlendirdik, gücümüzü buradan almak suretiyle, acaba AB bize para verir mi, buna bakmadık. 10 milyar dolar içerideki resmi yardımı verdik Suriyeli kardeşlerimize. 3 milyon insan hamdolsun bizim bütçemizden besleniyor.
Avrupa’dan gelir mi, buna bakmadık. Şu anda verilen sözler var, verilen sözlerden falan gelen bir şey yok. Bugün dünyanın neresine gidersek gidelim, bu insani duruşumuzun büyük bir takdir topladığına şahit oluyoruz.
Washington’a yarım saat mesafede Maryland’de Türk-Amerikan Kültür ve Medeniyet Merkezi’nin açılışını yaptık. ABD’nin dört bir yanından gelen farklı etnik kökene sahip kardeşlerimiz bizle aynı hissiyatı paylaşarak, hele hele Suriye ve Iraklılar, gözleri yaşlı olarak teşekkürleri farklıydı. Sadece Suriye meselesinde değil, Irak’ta, Bosna’da, Kafkasya’da, diğer yerlerde kardeşlerimiz sıkıntıya düştüğünde gönlümüzü ve kapımızı her zaman açık tuttuk. Bizde misafir bereketiyle gelir. Rızkını beraberinde kendi getirir.
Milletimiz bu merhamet pusulasını daima kendine rehber edinmiştir. Aynı insani duruşun başka ülkeler tarafından gösterilmediğini de acı bir şekilde görülüyoruz. DAİŞ, PKK gibi terör örgütlerinin ellerinde katledilen insanlar, anca kendilerinden olunca dünya medyasında yer bulabiliyorlar. Yatıyorlar kalkıyorlar, "Paris, Brüksel" diyorlar, "Ankara, İstanbul" demiyorlar, bu manidar. Kriz kendi kapılarına dayanınca çözüm arayışına girdiler.
Avrupa Birliği-Türkiye zirvelerinin en önemli gündem maddesi bu konuydu, terör ve geri kabul anlaşması. 19 Mart tarihinde biliyorsunuz Avrupa Birliği ile Türkiye arasında bir mutabakat imzalandı. Bunun en önemli sonucu yasa dışı göçün yasal göçle ikame edilmesidir. Ayrıca, yine en önemli sonuçları arasında müzakere sürecindeki tıkanıklıkları aşarak, vatandaşlarımızın Haziran ayında Schengen bölgesine vizesiz ziyaret edebilmesi yer alıyor.
Suriyeliler de Avrupa Birliği ülkelerine eş zamanlı olarak legal yollardan gönderiliyor. Yani bire bir, kabul edilen her illegal göçmen işte ülkemizdeki Suriyelilerin legal yollardan Avrupa'ya gönderilecektir. Bu bizdeki 3 milyon göçmenin Türkiye'den gitmesi anlamına gelmeyecektir. Bu göçmenler bizim belirlediğimiz listelerden alınan göçmenlerdir, bu sayı 72 bin sayısına ulaşınca duracaktır, bizde 3 milyon Suriyeli göçmen var. 282 bini konteyner ve çadır kentlerde. Avrupa Birliği ülkemizin yükünü hafifletmek için bize bir söz verdi. Önce 3 milyar, 2018'de verilmek üzere ikinci bir 3 milyarla 6 milyar katkı sağlayacak. Avrupa Birliği, bu şekilde insani sorumluluğunu sağlamış olacak.
Mesele Ege’deki faciaların önüne geçmek. Biz denizlerden 100 binin üzerinde insan topladık. Birileri de botları patlatarak o göçmenlerin ölümüne sebep oldu. Bakıyorsunuz, baştan beri birileri bu meseleyi felaket tellallığı yaparak çarpıtmaya devam ediyor. Türkiye tampon bölgeye dönecekmiş gibi aslı astarı olmayan yalanlarla milletimizi tedirgin etmeye çalışıyorlar. Geri kabul anlaşmasının sorgusuz, sualsiz iadeyi mümkün kıldığını iddia ediyorlar. Böyle bir şey yok. Geri kabul ancak ilgili ülkenin onay ve rızasıyla yapılır.
Bizde suçluların iadesi anlaşması var. Suça bulaşmış, teröre bulaşmış hükümlülerin iadesini istiyoruz. Ancak çoğu zaman bu suçluları dahi iade etmiyorlar. Geri kabulde de durum aynıdır. Takip edilmesi gereken bir süreç, belli şartlar var. AB adımları atmaz, taahhütleri yerine getirmezse, Türkiye de anlaşmayı uygulamaz. Benim şahsımdan geçecek onaylarda asla onay olmaz. Mutabakat metni neyse ona göre olur. Durum böyleyken, konunun yalan yanlış bilgilerle çarpıtılmasından üzüntü duyuyoruz. İnşallah Türkiye bu süreçten de alnının akıyla çıkacaktır.
Polisimizin kafası rahat olacak, evinde huzur içinde yaşayacak ki işini en iyi şekilde yapabilsin. Bu durumda polislerimizle ilgili pek çok önemli düzenleme, iyileştirici çalışma yapıldı. Hala yapılması gereken işler olduğunu biliyorum. Emniyet teşkilatımızı daha ileriye taşıyabilmek için her çalışmayı destekliyorum, desteklemeye de devam edeceğim. Özellikle paralel yapının büyük zarar verdiği istihbarat gibi, TEM gibi, kaçakçılık gibi yerlerde yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Özellikle bu yapı içindeki kardeşlerime sesleniyorum, başınızı iki elinizin arasına alın, düşünün. “Ben kime hizmet ediyorum, nereye hizmet ediyorum, kime kulluk yapıyorum?” Bunu ne olur iyi düşünün. Çünkü, biliyorsunuz bizim temel ilkemiz hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz. Budur. Onun için, bu hesabın başlangıç noktası burasıdır. Ölüm ötesinde gerçek hesap vardır. Orada hepimiz zaten şaşmaz bir terazide hesaba çekileceğiz. Onun için de birileri diyor ki, birileri bize şah damarımızdan daha yakın. Bu çok tehlikeli bir ifadedir. Bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’tır. Bu bizim uluhiyet anlayışımızı zedeler. Bizim uluhiyet anlayışımızda Allah’a eş yoktur. Bu ifadeler Allah göstermesin, insanın ayağını kaydırır. Buna asla fırsat vermemek gerekir. Bu teşkilatımızı tenzih ediyorum ama bunlara fırsat vermeden bu yola devam etmek gerekir. Bu anlayışta sapma olursa tehlike orada başlar, artık tereddüdü bir kanara bırakmalıyız. Yeniden yapılanma sürecini bir an önce tamamlayarak ülkemizin ve milletimizin ihtiyaçlarına en üst seviyede cevap veren bir çalışma düzenini oturtmalıyız.
"Ya 2023 hedeflerinin peşinden gideceğiz
ya da 90'lardaki krizlerin içinde olacağız!"
Ya 2023 hedeflerimizin peşinden gidip ülkemizi bir üst lige çıkaracağız ya da 90'lardaki gibi bitip tükenmek bilmeyen krizlerin içinde olacağız. Çok genç polis arkadaşlarım var. 20 yıl, 25 yıl öncesi Türkiye’nin ne konumda olduğunu tabii ki tam bilmiyorlar. Biz o dönemleri çok iyi yaşadık, çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla şu an inşa edilen yeni Türkiye, farklı bir Türkiye...