22 Kasım 2022 10:33
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce "darbeci" dediği Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin Katar’da el sıkıştığı fotoğrafa ilişkin olarak, "Sayın Cumhurbaşkanımızın Sisi ile kurduğu temas doğru bir temastır." değerlendirmesini yaptı. Bahçeli, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la da görüşülmesi gerektiğini belirtti.
Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli, "HDP, TBMM'ye sızmış düşman bakiyesidir. Böylesi parti görünümlü bir örgütün siyaset hayatımızda bulunması haksızlıktır. Bu bölücü kapatılmasın da Hazine'den aldığı paraları terör örgütüne akıtmaya devam mı etsin? AYM'nin hâlâ neyi beklediğini sormayalım mı?" dedi.
Bahçeli şunları kaydetti:
"20 Kasım 2022 Pazar günü “2023’e Doğru: Aday Belli, Karar Net” temasıyla planladığımız Samsun Açık Hava Toplantımızı vatandaşlarımızın muazzam katılımıyla gerçekleştirdik. Allah’a şükrediyorum ki, dava ve gönül seferberliğimiz milletimiz nezdinde mükafatların en güzeliyle taltif ve takdir edilmektedir. Toplantı yaptığımız meydanlar dolup taşmaktadır. Konvoylarımız eşsiz muhabbet gösterileriyle selamlanmaktadır. 4 Eylül 2022 tarihinde Sivas’ta yaktığımız meşale gittiğimiz her yerde körüklenip 2023 hedeflerimize ışıklar salmaktadır. Büyük mutasavvıf Şems-i Tebrizi demişti ki: “İnanan bilir ki özlemlerin sonu vuslat, hüzünlerin sonu tebessümdür.
İnşallah vuslatımız yakındır, sabırla ifa ve ikmal ettiğimiz çalışmalarımızın sonu da hepimizin yüzünü güldürecek kadar hayırlı olacaktır. Attığımız her adımı sevgiyle, sebatla, şükürle ve inançla perçinliyoruz. Sevmeyene karıncanın yük, sevene ise fillerin karınca olduğunu çok iyi biliyoruz. Biz bu ülkeyi çok seviyoruz.
Her insanımızı yüreğimizle ve ülkülerimizin sıcaklığıyla kucaklıyoruz. Masalarda değil, meydanlardayız; zalimlerin menüsü değil, zaferlerin meftunuyuz. Türk milletini huzurlu ve müreffeh bir geleceğe taşımanın amacındayız. Milliyetçi Hareket Partisi’ne yargısız infaza heves edenlere demokrasinin ve sandığın kaç bucak olduğunu göstermenin azmindeyiz. Haklı ve tarihi mücadelemizde kesinlikle gevşemeyeceğiz.
Duyanlar duymayanlara anlatsın, Milliyetçi Hareket Partisi algı oyunlarını bozarak geliyor. Milliyetçi Hareket Partisi iftira düzeneklerini yıkarak geliyor. Milliyetçi Hareket Partisi kiralık kalem sahiplerini yenerek geliyor. Milliyetçi Hareket Partisi sahtekârlığın ve soytarılığın rumuzu olan anket şirketlerini bozguna uğrata uğrata geliyor. Hiçbir engele takılmadan, hiçbir karanlık senaryoya aldırmadan, inanmış adımlarla hak ettiğimiz müstakbel ve müstahkem başarıya ulaşmak için gece demiyoruz, gündüz demiyoruz, en ufak yılgınlık göstermiyoruz. Yüz yıl evvel, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türk vatanını kurtaran Türk milliyetçiliğinin, yüz yıl sonra aynı fikri mukavemet ve muhtevasıyla Cumhur İttifakı’nın milli ve ahlaki ilkeleri çerçevesinde Türk ve Türkiye yüzyılının imar, inşa ve ihyasında büyük rol oynayacağına gönülden inanıyoruz. Hiç kuşkum yok ki, elbette yapacağız, hep birlikte başaracağız. Gelecek ay yıldızlı al bayrağın altındadır. Geleceğin süper gücü Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhur İttifakı ise Türk milletinin gelecek umudu, beka ufku, birlik ve beraberlik şuurudur.
2023 yılında adayımız belli, kararımız nettir. Cumhurla Cumhuriyet tam olarak kenetlenmiştir. Onun bunun ağzına bakan, ona buna el avuç açan siyasi güruhun önümüze taş koyması, mücadelemizi sekteye uğratması, kararlı duruşumuzu sarsmaya kalkışması beyhudedir, boşuna gayrettir. 2023 yılında Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümü cumhurun demokrasi zaferiyle kristalleşecek, hitamında Türkiye’mizin hızına hiç kimse yetişemeyecektir. El ağzıyla kuş tutmanın gafilliğiyle avunan zillet partilerinin başkanları bu süreçte sadece havlu atmayacaklar, geride kalan hayatlarını kireçlenmiş vicdanlarıyla, kifayetsiz zihniyetleriyle ve bundan mülhem hüsran verici travmatik çalkantıyla geçirmek durumunda kalacaklardır.Biz Türk milletinin hadimiyiz. Biz Türkiye’nin, Türk dünyasının ve Türk milletinin hatır bilen, haya bilen, hakikat bilen, hakkaniyet bilen haysiyetli neferleriyiz, aziz milletimize mensubiyetten şeref duyan sevdalı yürekleriz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Buradan açık hava toplantılarımıza katılan tüm dava arkadaşlarıma, tüm vatandaşlarıma şükranlarımı bilvesile sunuyorum.
Allah-u Teala’nın ilk emri okudur, ilk yarattığı da kalemdir. Kalem o andan itibaren kıyamete kadar olacak her şeyi yazmakla emrolunmuştur. Aklı kalemden, kalemi ahlaktan, ahlakı ilimden, ilmi imandan ayrı görmek, ayrı düşünmek zannederim çok zor, hatta imkansızdır. Kalemsiz kelam yetim, kelamsız kalem yitiktir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde, ilim ve alimleri sevenlere katiyen günah yazılmayacağını buyurmuştur.
Bizim inanışımızda, alimin ölümüyle alemin ölümü bir tutulmuştur. İlim ve hikmet sahibi, alim ve arif şahsiyetli büyüklerimiz tarihin her döneminde milletimizin yüz akları olmuş, Türk-İslam aleminin mümtaz karakterleri olarak anılmışlar ve saygı görmüşlerdir. “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözüyle, “ilim Çin’de de olsa gidip alınız” öğüdü maddi ve manevi temellerimizin nasıl bir iradi ve fikri cevherle zenginleştirildiğinin somut ve yalın göstergesidir. Öğrenmek kalp sefasıdır, öğretmek ise kadir ve kabiliyet sefaretidir.
Ruhu büyük olanların, yaşadığı dönemlere sığmayıp çağlar üstüne sıçrayanların mutlaka rahle-i tedrisinden geçtikleri bir öğretmenleri, bir büyükleri, dağ gibi arkalarında duran bir hocaları vardır ve bu durum kaçınılmaz bir hayat gerçeğidir.
İlk kalemi elimize aldığımızda, ilk harfi beyaz sayfalara yazdığımızda, ilk heceyi okuduğumuzda hayat boyu devam edecek, yaklaştıkça uzaklaşacak, uzaklaştıkça çekim gücünü artıracak bir süreç de başlamış olacaktır.
Nerede durup nerede sonlanacağını Allah’ın bildiği bu fani hayatın en büyük mucizesi akletmek, buna dayanarak öğrenmek, bundan daha da mühimi sabırla öğretmektir.
Tarihin mimarı tek tek insanlardan mürekkep milletler, milletlerin ve medeniyetlerin mimarı da öğretmenlerdir. Öğretmen demek dünya demektir.Takdir edeceğiniz üzere, karamsarlığın ve ümitsizliğin köküyle küstahlığın ve cehaletin kaynağı bir ve aynıdır. Öğretmen ise cehaletin avcısı, ümitlerimizin kamçısı, öğrenme susuzluğumuzun pınarı, kendimizi ve çevremizi tanıma arayışımızın rehber pırıltısıdır. Biliyoruz ki, eğitim ve öğretim dediğimiz çok boyutlu hayat, satırlar ve sınıflar arasında değil, gönüller arasındadır. Öğretmen de gönülleri buluşturan, geleceğimizin hamurunu yoğuran ön yüzümüz, öncü kaşiflerimizdir.
Öğretmen, gerçekte ona yakın olanları ve öğrencilerini doyuran, teselli eden, ileriye dönük dağınık ve başıboş hareketlerine çeki düzen verip programlayan, seven, sevdiren, güzeli gösteren, iyiyi öğreten, akıl ve ahlak uyumunu temin edip hayatla birleştiren yüksek misyonun unvanıdır.
İnsan ilişkilerinin sevgi ve dayanışmaya dayalı kaynaklarının kuruyup maddi esaslara doğru süratle kaydığı günümüzde, öğretmenlerimizin öğrencilerine yakın ilgi ve alakası bana kalırsa Allah’ın müstesna bir hediyesidir. Öğretmeni sevmek insanın kendisini sevmesidir. Öğretmen her insana çöldeki memba suyudur. Ruh safiyeti ve derinliği kazanmanın ilk yolu sınıflarda parlayan müşfik ve muhterem aydınlık simalarla mümkündür. Nitekim öğretmenlerimiz ivazsız ve garazsız büyük ruh mimarlarıdır.
Ve onlara karşı kalbimiz minnet hisleriyle doludur. Çözülen Osmanlı İmparatorluğu’ndan dirilen Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte asıl ve gerçek mihmandar da öğretmenler olmuştur. İnsanın araştırma ve merak alanının sınırı yoktur. Her insanın iç alem ve medeniyeti başka başkadır. Akla koyulan ambargolar, zihne iliştirilen yaptırımlar eş zamanlı olarak serbest düşünceyi kısıtlamanın yanında insanları da önyargıların kalıplarına hapsetmektedir. Mutlu ve huzurlu, kaygı ve korkudan sıyrılmış, geçim derdini yenmiş, sosyal ve ekonomik refaha erişmiş bir öğretmen milletimizin en kudretli gücüdür. Bu güç geleceğin koordinatlarını çizecek, gelecek nesilleri yetiştirecektir. Öğretmenin hayatı, ailesi ve öğrencileri arasında olmak suretiyle en az iki koldan akış halindedir. Bu akışın tıkanması, bu akışta görülen daralmalar ve sorunlar öncelikle yarınlarımızı riske atacaktır.
Bizim gelecekten tasarruf etmeye, geleceği hiçe saymaya, geleceğin üzerine kırmızı kalem çekmeye ne hakkımız, ne haddimiz, ne de yetkimiz vardır. O halde öğretmenlerimize ne yapsak, hangi hakları versek bin defa helal olsun diyorum, bu mücadelede üzerimize ne düşüyorsa yapmanın mertçe sözünü veriyorum. 3 Şubat 2022 tarihinde TBMM’de kabul ettiğimiz, 14 Şubat 2022 tarihinde de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Öğretmenlik Meslek Kanunu” çok ciddi bir kazanım ve gelişmedir.15 Ocak 2023 tarihinden başlamak üzere, eğitim ve öğretim tazminatlarının yükselecek olmasının yanı sıra 3600 ek göstergeye de hak sahibi öğretmenlerimiz resmen kavuşacaklardır.
Şimdiden hayırlı olsun diyorum. Öğretmenlerimizin her daim yanında olacağız. Atanamayan hiçbir öğretmen bırakmayacağız. Ücretli, sözleşmeli veya bir başka ad ve tanım altında hiçbir öğretmen kalmamalı, hepsi kadroya geçirilmelidir. Kanaatimiz ve kararlılığımız budur. Çünkü öğretmenin hayatı Türklüğün yekpare kimliğidir. Kutlu geçmişimizi nurlu bir geleceğe taşıyan, Türk insanının has çizgilerini tek tek tespit edip ortaya çıkartan, çıkmasına doğrudan hizmet eden öğretmenlerimizdir. Kuşkusuz fedakarlık simgesi olan öğretmenlerimizin haklı taleplerini biliyor ve çözümü için de elimizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu ifade ediyorum. Ancak biz bardağın daha çok dolu tarafına bakıyoruz. Boş kısmının da zamanla el birliğiyle dolacağına inanıyor ve Cumhur İttifakı olarak bunu gerçekleştireceğimizi düşünüyorum.
24 Kasım 1928 tarihinde yayımlanan “Millet Mektepleri Talimatnamesi” gereğince, ülkemizin her köşesinde Millet Mektepleri açılarak, yeni harflerle okuma-yazma seferberliği başlatılmış, Aziz Atatürk de bu çalışmalara "Millet Mektepleri Başöğretmeni” sıfatıyla katılmıştır. Millet Mekteplerinin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından buyana Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.
Başta görevi başında hain terör saldırıları sonucunda şehit düşen, ayrıca bir sebeple hayatını kaybetmiş bütün öğretmenlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, çalışan veya emekli tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, saygılar sunuyorum.
Ahlaklı insan, sorumluluk bilinci yüksek insan demektir. Bu bilinç hali vicdana işlerlik katmakla birlikte, üstlenilen görevlere de işlevsellik kazandıracaktır. Bir sorunun başka bir sorunla çözüldüğü ise görülmemiştir. Sorumsuz ve sorunlu kişilerin bir defa dürüst ve samimi olmaları ham bir hayaldir. Tutarsızlığın, ilkesizliğin ve ilkel dürtülerin pençesinde ömür tüketen hastalıklı zihniyetlerin değerler hiyerarşimize devamlı saldırı halinde bulunmaları esasında tedavülde bulunan karanlık bir senaryonun varlığına bariz delildir. Sesi çok çıkanların haklı görülmesi, avazı çıktığı kadar bağırıp kötü niyetlerini örtbas edenlerin meşru sayılması, dahası bunların koro halinde insanlık onurundan bahsetmeleri hem imkansız hem de izansız bir beklentidir.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek akıl tutulmasıdır. Hep aynı yoldan giderek ayrı bir yola çıkılacağını sanmak gaflettir. Aynı ezberleri tekrar ederek değişik anlamların doğacağını ummak eğer aptallık değilse biliniz ki şaşkınlık ve dağınıklıktır. Bölücü çevrelerin, terör örgütlerinin, onlara yardım ve yataklıkta eşik tanımayan lekeli işbirlikçilerin ağızlarından düşürmedikleri kavramlar hepimizin ve herkesin malumudur. Sıkıştıkları her saha ve zeminde demokrasi propagandası yapan bölücü ve yıkıcı odaklar, aslında anarşizme ve despotizme saplanmış meşrep ve mizaçlarını gizlemenin telaşına kapılan bayraksızlardır.
Barıştan, haktan, hukuktan bahsedip bu değerlerin hilafına yapmadıkları iğrençlik ve ihanet bırakmayanlar her seferinde çürük tahtaya çivi çakmakla uğraşan vatansızlardır. Bir kavrama sık sık müracaat etmek ona itibar ve itimat edildiğinin göstergesi olamayacaktır. Yalanı gerçekle besleyen gri propaganda ustalarına aldanacak da hiç kimse kalmamıştır. İnsan haklarını en çok terennüm ve telaffuz edenler, bu hakka en fazla zarar veren zırva kişilerdir.
Zehri zemzem suyu diye servis edenlerin, hıyaneti hak kılıfıyla gizleyip örtenlerin foyası artık meydanda, ipliği de pazardadır. Müslüman Türk aynı delikten iki defa ısırılamaz. Isırmaya çalışanların da ya dili ya da kafası kopacaktır. Hak kavramının bir hukuki bir de manevi tarifi vardır. Hukukta, hak kendi içerisinde kamusal haklar ile özel haklar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Özel haklar ise mutlak haklar ile nisbi haklar adı altında iki kategoride ele alınmaktadır. Hak, hukuken korunan ve sahibine bu korunmadan yaralanma yetkisi tanıyan bir değer kavramıdır. Kur’an-ı Kerim’de 247 yerde geçen hak kelimesi ayeti kerimelerin çoğunda batılın zıddı olarak anlam ve yer bulmuştur. Hak, haklınındır, hakkedenindir, bunun ismi de Merhum Hocamız Prof.Dr. Erol Güngör’e göre adalettir.
Türk kültür hayatının, bunun yanında Türk milliyetçiliğinin muteber yüzlerinden birisi olan Merhum Hocamız Prof.Dr. Ahmet Süheyl Ünver, Türklerin adaletle bir memleketi yani bir mekanı değil, zamanı fethetmeyi bildiklerini söylerken bir yönüyle koskoca tarihimizi özetlemiştir.
Bu kapsamda hakkı adaletten tefrik etmek mümkün değildir. Şimdi gelelim asıl mevzumuza, asıl meramımıza. İhanet bir hak değildir, kötülük bir hak değildir, suç işlemek bir hak değildir, insan öldürmek bir hak değildir, bunların hepsi hukukun direkt konusudur.
Biz kişi hak ve hürriyetine, yine kişisel mahiyette ifade ve düşünce serbestliğine bir başkasının güvenlik ve hürriyet sınırlarını ihlal etmediği sürece amasız, önşartsız bağlıyız, saygılıyız ve pek tabii sadığız.
Fakat bu haklar kişisel olmaktan çıkıp kolektif bir özelliğe büründüğü andan itibaren itirazımız ve karşı çıkışımız kaçınılmazdır. Küfür bir hak değil, bir ahlak sorunudur. Terör bir hak değil, ağır bir insanlık suçudur. Geldiğimiz bu aşamada merakımız şudur: Temel hak ve hürriyetler ekseninde mangalda kül bırakmayan çevrelerin asıl varmak ve ulaşmak istediği yer neresidir?
Sözde büyük Kürdistan’ın kurulması bu çürümüşlere göre bir hak mıdır? Emperyalizmin maşası olmak, küresel cinayetlere sessiz kalmak, insan onurunun ayaklar altına alınmasına tepkisiz durmak bir hak mıdır? Yoksa bir hayasızlık mıdır? ABD’nin 10 Kasım 2022 tarihinde, Litvanya’da “Dünya Özgürlükler Kongresi”ni toplayıp hedef ülkelerin muhaliflerini aynı potada buluşturması, mesela Enes Kanter isimli tescilli teröristin oraya katılması, bu çerçevede Cumhurbaşkanımızın iftiralara maruz kalması bir hak mıdır? Yoksa düşmanca bir kampanya mıdır?
"LGBT’yi desteklemek, Türk ve İslam’ın kıymet hükümlerine husumet cephesi açmak bir hak mıdır? Yoksa bir sapkınlık mıdır? İstiklal Caddesi’nde bombayla bebek arabası devirmek, Ecrin ve Yağmur evlatlarımızla birlikte 6 insanımızı katletmek bir hakkın konusu mudur? Yoksa şerefsizliğin mi göstergesidir? Televizyon ekranlarında sabitleşmiş sahte ve sabit fikirli sözde yorumculara, kerameti kendinden menkul cehil uzmanlara, aydınım diye ortalıkta gezinip fecrimizi ve nefesimizi kesmeye odaklanmış şarlatanlara bilmediğimiz hangi hak ve hukuk zemininde katlanmak, dayanmak mümkün ve muhtemeldir? Türkiye düşmanlarıyla mücadele, ihanete beden olmuş grup, örgüt, oluşumlara direnme hem hakkımız hem de sonuna kadar görevimizdir. Türk milleti hakkını yedirmeyecek, haksızlığa boyun eğmeyecektir. Eğer hakkımızı aramazsak, eğer hakkımızdan vazgeçersek, eğer hain emellerin hak söylemlerinin altında kalırsak önce şerefimizden, sonra da vatanımızdan mahrum olacağımız bir tarih gerçeği halinde karşımıza çıkacaktır. Merdivenden tırmanırken çok dikkatli olmak durumundayız.
Ezkaza, Allah muhafaza, bu esnada düşersek, unutmayınız ki, ya ayağımızı yanlış bir yere basmışızdır, ya dengemizi kaybetmişizdir, ya başımız dönmüştür, ya da birileri taammüden itmiştir. Türk milletinin her ferdi temiz doğup temiz yaşamaktadır. Milletimizin her güzel insanı iyi kalpli, halimselim fıtratlıdır. Biz harmanda savrulan denelerden olmayacağız. Tarlamızı hiç kimseye sürdürmeyeceğiz.Hakkımız, Hakk’ın lütfudur, bundan ödün vermeyeceğiz. Terörle ve terörizmle kesintisiz mücadele hakkımızdır. Bu hak milli güvenliğimiz, milli bekamız, milli varlığımız için hayat memat konusudur. Tek bir teröristin yaşamasına dahi artık göz yumamayız.
Terör örgütleriyle, yemlendikleri arpalıklarla, arkasında duran ahlaksızlarla tarihi bir hesaplaşmanın içindeyiz.
19 Kasım 2022 gecesi icra edilen Pençe-Kılıç Harekatı Türkiye’nin ve Türk milletinin hukuki ve meşru bir hakkıdır. Bu harekata karşı gelen, bu harekatın durdurulmasıyla ilgili dünyaya çağrı yapan HDP, TBMM’ne sızmış düşman bakiyesidir. Böylesi parti görünümlü bir örgütün siyaset hayatımızda bulunması haksızlıktır.
Bu bölücü şebeke kapatılmasın da Hazine’den aldığı yardımlarla teröristlere para aktarmaya devam mı etsin? Buna göz mü yumalım? Fahiş adaletsizliğe sesimiz çıkmasın mı? Anayasa Mahkemesi’nin hala neyi beklediğini sormayalım mı?
HDP, Türk siyasetine tuzaklanmış zaman ayarlı bombadır. Bu bomba ya bombacıların elinde patlayacak ya da patlatılacaktır. 2023 yılında bölücü siyasete artık son verilmelidir. İlle de siyaset yapalım diyorlarsa, toplasınlar büyük kongrelerini, iltihak ve irtica etsinler tek yumurta ikizleri Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Nasıl olsa siyasetleri aynıdır, tıynetleri aynıdır, niyetleri aynıdır, melanet hedefleri de aynı kavşağa açılmaktadır. Buradan baktığımızda CHP’yi HDP’den, HDP’yi de CHP’den ayrı görmemiz, ayrı tutmamız hayal ötesi bir durumdur. Öldürülen teröristlere baş sağlığı dilemek, Türk askerini suçlamak, Türkiye’nin karşı cephesinde konuşlanmak bir hak değil, habisliktir, hainliktir, hafifmeşrepliktir. HDP ile iş tutup aynı iptidai gayeler etrafında toplanan herkes bu sözümün aracısız muhatabıdır.
İstiklal Caddesi’nde kirli bir organizasyon olduğunu, bu kanlı saldırının 2023 seçimleri için siyasi bir mahiyet taşıdığını iddia ve ifade edenler bu milletin evladı olamazlar, bu vatanın sahibi olamazlar, al bayrağın gölgesinde de duramazlar. CHP’nin bazı yöneticilerine bakıldığında, İstiklal Caddesi’nde bomba patlatan teröristleri ve örgütlerini aklama ve arındırma çabasında oldukları fark edilecektir. Belge var mı diye sormaları, terör saldırısını muamma olarak tanımlamaları vahim bir çarpıklıktır. İP’in bazı yöneticilerine bakıldığında, aynı tavır ve tutumla hareket ettikleri görülecektir. Bunlar terör örgütlerine bir nevi cephae taşıyan köksüzlerdir. Sorarım sizlere, bu iki partinin HDP’den ne farkı vardır?
Bir CHP’li çıkıp, teröristin PKK üyeliği muamma diyebiliyor. Bir İP’li çıkıp, ne delil var diye sorabiliyor. Bir başka ucube de İstiklal Caddesi saldırısını hükümetin düzenlemiş olabileceğini iddia edebiliyor.
PKK/YPG’li teröristler yakalanmış ve her şeyi itiraf etmişken, zillet ittifakının teröristlere avukatlık yapması, terörizmin dümen suyuna girmesi utanç verici bir alçalmadır.
Teröriste tek bir şey söylemeyen veya söyleyemeyen CHP’li grup başkan vekilleriyle bazı milletvekillerinin HDP ile el ele tutuşup terörle mücadelede muazzam işler yapan İçişleri Bakanımıza saldırmaları, hükümeti karalamaya çalışmaları siyasi namus ve milli onur yokluğunun apaçık işaretidir.
İçişleri Bakanımıza alçak diyen, haksız suçlamalarda bulunan, surda gedik açmak için çırpınan, kale duvarlarını yıkmak için dinamit görevi yapan, PKK/YPG adına saldıran terörsevicilerin topu aşağıların aşağısıdır, alçaktır, namerttir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne iftira atanların alayı birden düşman saflarında paralı askerliğe talip olmuş müptezellerdir.Teröristlerin yapamadığını holiganları ve fanatik yandaşları yerine getirmek için kuyruktadır. Terör örgütlerinin sözcülüğe meyletmek, onların üslubuyla devlete ve hükümete hakareteler sıralamak haramzadeliktir.
Türkiye’miz; bu yıkıcı ve vahim gelişmelerle beraber, bugün zillet partilerinin neden olduğu; ekonomik sızma, tehdit ve sömürme, kültürel ve tarihi değerlerimize sabotaj, varlığımıza yönelik stratejik tehdit, devlet kurumlarına yönelik kuşatma, milli yapımıza yönelik saldırı, inançlarımıza yönelik aşağılama, yoğun bir propaganda ablukası, gizli servislerin örtülü operasyonu ile karşı karşıyadır.
Hamd olsun hepsini, her seviyede karşılamaya hazırız, buna da muktediriz. Biz devletimizin de, hükümetimizin de, güvenlik güçlerimizin de, milletimizin de her şart altında yanındayız, hodri meydan canımızla, kanımızla arkalarındayız. Buradan teröristlere ve destekçilerine açık açık sesleniyorum:
Ölünüzü, dirinizi, her gün birinizi, bir gün hepinizi müstahak olduğunuz sonuçlarla billahi yüzleştireceğiz.
Taviz yoktur, teslimiyet yoktur, geri dönmek yoktur, geriden bakmak yoktur, hakkımızı, hukukumuzu ve huzurumuzu çiğnetmek asla söz konusu olmayacaktır.
Pençe-Kılıç Harekatı teröristlerin kafalarına demir yumruk gibi inmiştir.
Terör örgütünün barınakları, sığınakları, mağaraları, tünelleri, depoları, inleri tahrip ve imha edilmiştir. Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki; Kandil, Asos, Hakurk ile Ayn el Arap, Tel Rıfat, Cizire ve Derik bölgelerinde tespit edilen 89 hedefe havadan kılıç darbeleriyle müdahale edilmiş, 140 km’lik bir derinlik istikametinde arka arkaya sortiler yapılmıştır. İşin özünde bizim terörle mücadelemiz küresel güçlerle mücadeledir.
PKK/YPG’yi eğitip donatan, para ve silah yardımıyla destekleyen başta ABD olmak üzere, fail ülkeler Türkiye’nin karşısındadır. Pençe-Kılıç Harekatı’ndan bir gün önce, ABD’nin Özel Kuvvetler Komutanın teröristlerin sözde mezuniyet törenine katılıp nasıl olduğu belli olan sözde başarılarından dolayı gurur duyduklarını açıklaması yalnızca skandal değil, müttefiklik hukukuna saplanmış yeni bir hançerdir.
Klasikleşmiş bir ifadeyle söylersek, Türkiye’nin iç politikası, ABD’nin dış politikasıdır. Devşirilmiş zillet ittifakı da bu dış politikanın tutsak alınmış uydusudur. PKK/YPG terör örgütünü kara gücü olarak isimlendiren, petrol kuyularında nöbete diken, bütçesinden yüksek meblağlarda kaynak ayıran ABD, Türkiye’ye açık cephe açmıştır. Biz bu cepheyi görüyoruz, reste rest diyecek mertliği ve yürekliliği sonuna kadar da gösteriyoruz. Pençe-Kılıç Harekatıyla ilgili ABD’ye bilgi verilip verilmediğinin izini süren bir İP’li milletvekilinin sivri ve sinirleri geren mütemadi beyanatları bir bakıma ABD’ye yakılan yeşil ışığın, sallanan ve selamlayan kirli elin teyididir. Kalemizi içten çökertmek isteyen Amerika’nın gayri meşru paryalarına Türk milletinin asaletiyle cevap vereceğimizden, 2023’te bunların hakkından demokrasinin imkanlarıyla geleceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Cumhur İttifakı Çanakkale müdafaasıdır, Türkiye’yi geçmeye çalışanlara müsaade etmeyecektir.Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizi duayla ve gönülden destekliyoruz. Dökülen her kanın hesabının sorulacağına inanıyoruz. Hesap vakti teröristlerin toprağa düşme vaktidir. Hiçbir hain kaçamayacak, kurtulamayacak, son pişmanlık da fayda etmeyecektir. Terör örgütünün saldırılarını görmeyip Türkiye’yi suçlayanların bahtı bağlanmış, basiretleri kapanmış, aidiyet damarları kurumuştur.
Dün Gaziantep’in Karkamış ilçesine PKK/YPG’li teröristlerin Suriye’den düzenlediği roketli saldırıda maalesef 2 evladımız şehit olmuş, 19 evladımız da yaralanmıştır. Önceki gün de Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı bölgesine roketli saldırıda bir askerimiz ile 7 polisimiz yaralanmıştır. İstiklal Caddesi’nde yapılan kanlı saldırının hesabı nasıl sorulmuşsa, Karkamış ve Öncüpınar Sınır Kapısı bölgesine yapılan saldırıların hesabı da misliyle sorulacaktır. Terör saldırılarında hayatlarını kaybetmiş kardeşlerime Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, başımız sağ olsun diyorum. Tedavi altında bulunan kardeşlerimize de şifalar diliyorum. Tek bir terörist bırakmayacağız. Havadan başlayan operasyonların kara gücümüzle desteklenip tamamlanmasını da umut ediyor, bunu temenni ediyorum. 2023 yılında bu melanetin, bu musibetin kökünü bütünüyle kurutacağız. Milletimiz müsterih olsun, Türkiye Cumhuriyeti çok güçlüdür.
Tarih boyunca nice badireleri yendik, nice tuzakları bozduk. Kürt kökenli kardeşlerim de oynanan şer oyunların farkındadır. Ne PKK’nın, ne YPG’nin, ne HDP’nin Kürt kökenli kardeşlerimle hiçbir bağ ve bağlantısı yoktur, olmamıştır, kesinlikle de olmayacaktır.
Milli birlik ve dayanışma ruhuyla, mazisi bin yıla dayanan kardeşlik şuuruyla her zorluğun, her zulmetin, her zalimliğin üstesinden geleceğimizi dostlarımız da, düşmanlarımız da akıllarından bir an olsun çıkarmamalıdır.
Erdoğan, “darbeci” dediği Sisi ile Katar’da selamlaşmıştı
Sayın Cumhurbaşkanımızın Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yle Katar’da kurduğu temas doğru bir temastır, bize göre arkası getirilmelidir.
Bununla da kalınmamalı, Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile de görüşme vasatı açılmalı, terör örgütlerine karşı ortak bir irade oluşturulmalıdır. Türkiye’nin Mısır, Suriye ve Irak’la tarihten gelen çok güçlü bağları vardır ve bilinmektedir. Biz doğrudan ikili görüşmeleri başlatamazsak bozguncular aramızı iyice açacaklardır. Ülkemizin komşularıyla yapıcı, müspet, geliştirici ve samimi diyaloglar kurması aynı zamanda 2023’ün hedefleriyle de müzahirdir.
Ayrıca CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Borsası’na yönelik suç oluşturan açıklamalarını kabul etmemiz, olağan görmemiz düşünülemeyecektir.
Yatırımcıları korkutan, İstanbul Borsası’nın cazibesine ve saygınlığına gölge düşürmeye tevessül eden Kılıçdaroğlu sorumsuzdur, şuursuzdur. İstanbul Borsası’nın yükselişi devam edecek, önü de ardına kadar açık olacaktır. Borsa’ya bizim güvenimiz tamdır. İstanbul Borsası yerli ve yabancı yatırımcılar için en güvenli limandır.
Bu arada zincir marketlerde gün aşırı yapılan zamların toplumsal ve ekonomik huzurumuza tahammülsüzlük olduğu kanaatindeyiz. Ticaret Bakanlığımızın fırsatçıların üzerine kararlılıkla gideceğinden, keyfi ve hatta sinsi bir plan dahilinde fiyat etiketlerini şişirenlerden adli ve idari manada hesap soracağından kuşku duymuyoruz. Vatandaşlarımızın kesesine dokunan kim olursa olsun karşısındayız. Sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ’yle irtibat ve ilişkisinin titizlikle araştırılması gerektiğine de inanıyoruz.
Milletimizin sırtına zam kamburu yerleştirmek isteyenler her yerde bizi karşılarında bulacaktır. Bu açgözlülere müsamaha gösterilmemelidir. Ekmeğimizden çalan, sofralarımızın tadını kaçıran, mutfaklarımıza karabasan gibi çöken kim varsa iki yakasından tutmak devletin asli vazifesidir, bu vazife de bihakkın yerine getirilecektir. Bizim siyaset ve düşünce temelimizce, Bilge Kağan’ın öğüdü vardır, Dedem Korkut’un bilgeliği.
Yunus Emre’nin sevgisi vardır, Hacı Bektaş’ın erdemi. Fatih’in vizyonu vardır, Mehmetçiğin cesareti. Atatürk’ün liderliği vardır, Türkeş Bey’in çağrısı. Cumhur İttifakı olarak, zalimin karşısında, mazlumun yanındayız.Biz acımasız küresel sömürünün arasından milli sanayimizi yükseltmek istiyoruz. Bali’de geçen hafta toplanan G-20 Zirvesi’nden hemen sonra açıklanan Sonuç Bildirgesi’nde ifade edilen savaş çağı riskine karşılık, bölgemizde ve bütün dünyada barışın tesis edilmesini istiyoruz.
Küresel yağma düzeninin oyununu bozup kendi kaynaklarımızı kullanmak istiyoruz.Yazılmış senaryoları reddedip kendi onurlu geleceğimizi belirlemek istiyoruz. Vatanımızı huzurla yaşanan bir istikrar merkezi yapmak istiyoruz. Kardeşliğimize sahip çıkmak istiyoruz. Bağımsızlığımızı korumak istiyoruz.Türkiye’mizi Lider Ülke yapmak istiyoruz. Bunun için nefes alır gibi çalışıyoruz, inançla ve irfanla çabalıyoruz, buna da sonuna kadar devam diyoruz."
Erdoğan, "Türkiye Körfez ülkeleriyle ilişkileri normalleştirdi. Mısır’la da çözüm noktasında diplomasi çalışmaları var. Siz ‘Vakti, saati geldiğinde Esad’la da görüşebiliriz’ demiştiniz. Bu açıklamanızın ardından Rusya ‘Böyle bir görüşme olursa, ev sahipliği biz yapabiliriz’ demişti. Bu iki ülke ile ilgili son gelişmeler ne durumda?" sorusuna, "Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz. Şu anda Türkiye olarak bu konularda sıkıntılı olduğumuz ülkelerle ilişkileri yeniden ele alabiliriz. Hele hele Haziran seçiminden sonra bir sil baştan yapabiliriz. Ve buna göre de yolumuza inşallah o şekilde devam edebiliriz." yanıtını vermişti.
© Tüm hakları saklıdır.