Kültür-Sanat

AYM, Risale-i Nur yasağını iptal etti

AKP'nin verdiği önerge ile Risale-i Nur Külliyatı'nın devlet tekeline aldığı torba kanunu CHP Anayasa Mahkemesi'ne taşımıştı

11 Haziran 2015 17:37

Anayasa Mahkemesi (AYM), Risale-i Nur'ların basım ve yayımlanmasının devlet tekeline alınması ile ilgili yasayı oyçokluğuyla iptal etti. AKP'nin verdiği önerge ile Risale-i Nur Külliyatı'nın devlet tekeline aldığı torba kanunu CHP Anayasa Mahkemesi'ne taşımıştı.

Anayasa Mahkemesi Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndaki değişikliğin mülkiyet ve fikir özgürlüklerine aykırı olduğu gerekçesiyle yasayı iptal etti.

AKP, Soma'da 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan facia sonrası ‘madencilerin şartlarını' düzeltme iddiasıyla TBMM'ye getirdiği ancak farklı konulardaki 150 maddeyi de ‘torba kanuna' ekledi. Risale-i Nur'ların devlet tekeline alınması da bu torba kanunla birlikte yasalaştı.

CHP, torba kanundaki 23 düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğunu belirterek Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. İptali istenen maddeler arasında, Risale-i Nur Külliyatı'nın basımını devlet tekeline alan kanun maddesi de bulunuyordu.

 

CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi: Gizli sansür getirildi

 

CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında Anayasa Mahkemesi'ne yaptıkları iptal başvurusuyla ilgili bilgi vermişti. Hamzaçebi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndaki değişikliğin mülkiyet ve fikir özgürlüğüne aykırı olduğunu söyledi. Kanunun 87. maddesindeki Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda değişiklik öngören maddenin 63 yıldır yürürlükte olduğunu ve bugüne kadar bir sorun yaşanmadığını belirten Hamzaçebi, “Yeni düzenleme doğrudan doğruya mülkiyet hakkına, düşünce ve fikir özgürlüğüne engel. Zaten mevcut kanunda eser iki yıl piyasada yoksa devlet tarafından basımı yapılması öngörülüyor. Ancak yeni düzenlemede iki yıl şartı ortadan kaldırılıyor. Bu maddede, ‘istediğimiz eseri devletleştiririz' deniyor. Ayrıca devlet belki eserin içeriğini değiştirecek, gizli bir sansür de getirilmiştir.” dedi.

 

Başvuru Gerekçesi

 

Dava dilekçesinde, piyasada bulunan ve yokluğundan söz edilemeyen eserlerin tek yanlı belirlenen “münasip bir bedel” karşılığında kamuya mal edilmesinde kamu yararından söz edilemeyeceği, bu durumun hak sahiplerinin eser üzerindeki mülkiyet hakkını özüne dokunacak şekilde sınırlandıracağı, ayrıca ilgilenenler tarafından herhangi bir engelle karşılaşılmadan ulaşılabilir olan eserlerin topluma ulaşmasının tek elden, Devletin öngördüğü şekil ve ölçüde yapılacak olmasının, düşünce ve kanaatleri açıklama, yayma ve bunlara ulaşma özgürlüğüyle bağdaşmadığı ileri sürülerek bu hususu düzenleyen dava konusu kuralın iptali istenmiştir.

 

Mahkemenin değerlendirmesi şöyle:

 

Kararın gerekçesi1- Mülkiyet Hakkı Yönünden

 

Anayasa Mahkemesi, eser sahibinin mirasçılarının eser sahipliğinden doğan mali hakları ile manevi haklarının kullanım yetkilerinin kamuya mal edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale niteliği taşıdığı tespitinde bulunduktan sonra, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceğini vurgulamıştır.

Eser sahipliğinden kaynaklanan hakların kamuya mal edilmesinin, memleket kültürü bakımından önem taşıyan eserlerin kamuya ve dolayısıyla toplumun yararlanmasına sunulmasında devamlılığın sağlanması amacına dayandığı ve bunda kamu yararına aykırı bir yönün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Mülkiyet hakkına sınırlama getirilebilmesi için Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen güvencelere uyulması gerekliliğinin altını çizen Anayasa Mahkemesi, sınırlamanın ölçülü olup olmadığı üzerinde durmuştur.

Bu yönüyle dava konusu kuralla, kamuya sunumunda herhangi bir sorun yaşanmayan eserler üzerindeki hakların da, Bakanlar Kurulunca kamuya mal edilebilmesine imkân tanındığına işaret eden Anayasa Mahkemesi, mirasçının tasarruflarıyla kamusal erişimi sağlanabilen eserler üzerindeki hakların Bakanlar Kurulu kararıyla kamuya mal edilebilmesinin ve bu suretle malikin mülkiyetinden yoksun bırakılabilmesinin, değinilen amaca ulaşılması bakımından gerekli bir araç niteliği taşımadığını ifade etmiştir.

nayasa Mahkemesi ayrıca, dava konusu kuralda Bakanlar Kuruluna tanınan kamuya mal etme yetkisinin, memleket kültürü için önem taşıyan eserlerle sınırlandırılmış ise de “memleket kültürü için önem taşıma” kriterinin sübjektif yönünün ağır bastığını göz önünde bulundurarak, kuralın, öngörülen amacın dışına çıkılacak şekilde yetki kullanımına zemin hazırladığını ve bu haliyle amaca ulaşmaya elverişli olmadığını belirtmiştir.

Son olarak dava konusu kuralda, mülkiyet haklarından yoksun bırakılan kişilerin “…münasip bir bedel talep etme hakları…” saklı tutulmak suretiyle kamu yararı ile bireysel yarar arasında adil bir denge kurulmaya çalışılmış ise de kamuya mal edilen hakların ekonomik değerinin doğrudan hak sahibine ödenmesi yerine talep hakkı tanınmakla yetinilmesinin, Anayasa'nın 35. maddesinde öngörülen mülkiyet hakkı güvenceleriyle bağdaşmadığına vurgu yapan Anayasa Mahkemesi, tüm bu hususları göz önünde bulundurarak dava konusu kuralla fikri mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın ölçülü olmadığı sonucuna ulaşmış ve kuralın Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğuna karar vermiştir.

 

2- İfade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğü yönünden

 

Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün, kişinin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına geldiğini belirtikten sonra düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek her türlü aracın anayasal koruma altında olduğunun altını çizmiştir.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 27. maddesinde güvenceye bağlanan bilim ve sanat özgürlüğünün, her türlü bilim ve sanat eserinin oluşumu, tanıtımı, yayılması ve kamuya sunulmasına yönelik faaliyetlerin, devlet veya devlet dışındaki üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın serbestçe yürütülebilmesini ifade ettiğini vurgulamıştır.

Zihni çabanın ürünü olan fikir ve sanat eserlerinin kamuya sunulması ve yayılmasının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine işaret eden Anayasa Mahkemesi, fikir ve sanat eserinin, sahibinin ölümünden sonra kamuya mal edilmesinin, mirasçıların eserin kamuya sunulması ve yayınlanmasının biçim ve araçlarını belirleme serbestîsini sınırlayacağından dava konusu kuralla ifade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğüne müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşmıştır.

İfade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğünün, çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temeline dayanan demokratik toplumun vazgeçilmez öğelerini teşkil ettiği saptamasında bulunan Anayasa Mahkemesi, demokratik bir toplumda bu özgürlüklere müdahale edilebilmesinin ancak zorlayıcı nedenlerin varlığına bağlı olduğunu ifade etmiştir.

Kararda, mülkiyet hakkı kapsamında görülse de fikri hakların aynı zamanda demokratik toplumun vazgeçilmez bir unsurunu teşkil eden ifade hürriyetiyle yakından ilişkili olduğu, dolayısıyla bu haklara yapılan müdahalenin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı değerlendirilirken, salt ekonomik bir değer ifade eden mülkiyete konu diğer varlıklardan farklı bir değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiş, bu kapsamda fikri haklara yapılacak müdahalenin demokratik toplum bakımından gerekliliğinin farklı bir yaklaşımla ele alınması zorunluluğuna vurgu yapılmıştır.

Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi, zihni çabanın ürünü olan fikir ve sanat eserinin kamuya sunuluş biçim ve araçları ile ölçüsünün belirlenmesinin eser sahibinin ölümünden sonra öncelikle mirasçılarının tasarrufunda bulunmasının, ifade hürriyetinin ayrılmaz bir parçası olan düşünce ve kanaatleri yayma hakkının bir gereği olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, eser sahibinin mirasçılarının haklarına yapılacak müdahalenin ancak zorlayıcı nedenlerin varlığı hâlinde haklı bir temele dayanabileceğini hatırlattıktan sonra, bu kapsamda bir zorunluluktan söz edilebilmesi için hukuki veya fiili birtakım sebeplerle eserin kamuya sunumunda ve kamusal erişiminin sağlanmasında önemli sorunlarla karşılaşılmış olması gerektiğine işaret etmiştir.

Dava konusu kuralın, halen kamuya sunumunda herhangi bir sorunla karşılaşılmayan eserlerin de kamuya mal edilmesine imkân sağladığını belirten Mahkeme, kamu otoritelerinin imkân ve katkıları olmaksızın erişimi sağlanabilen eserlerin kamuya mal edilmesinin zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığının söylenemeyeceğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesi, sonuç olarak, sahibi vefat eden her eserin memleket kültürü bakımından önemli görülerek kamuya mal edilmesi sonucunu doğurabilecek şekilde Bakanlar Kuruluna takdir yetkisi tanınmasının, ifade özgürlüğü ile bilim ve sanat özgürlüğüne demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayan bir müdahale teşkil ettiği kanaatine ulaşarak dava konusu kuralın Anayasa'nın 13., 26. ve 27. maddelerine aykırı olduğuna karar vermiştir.

Bu basın duyurusu Genel Sekreterlik tarafından kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hazırlanmış olup bağlayıcı değildir.

 

İlgili Haberler