18 Mayıs 2018 11:51
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı görevlerinde, yaklaşık 12 yıl boyunca Abdullah Gül'e medya ve iletişim konularında başdanışmanlık yapan gazeteci Ahmet Sever'in ikinci kitabı, ‘İçimde Kalmasın’ adı ve ‘Tanıklığımdır’ alt başlığıyla yayımlandı. 'Abdullah Gül ile 12 Yıl' başlıklı ilk kitabı yoğun ilgi gören ve yaklaşık 100 bin satan Sever, 'İçimde Kalmasın'da ilk kitabını hedef alan iddiaları yanıtladı, yeni bilgi ve tanıklıklarını paylaştı.
Ahmet Sever, "Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bir kenara itilen eski AKP ağır toplarının rakip bir parti kurmak için tek bir hamle yapmaları durumunda 'Gülenci' olarak damgalanıp hapse atılacaklarını” iddia eden ismin, AKP İstanbul Milletvekili, MKYK üyesi ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop olduğunu yazdı.
Destek Yayınları'ndan çıkan kitabında Sever, 27 Nisan e-muhtırasından sonra yapılan erken seçimin ardından, 11. Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar Gül ve Erdoğan arasında gelişen süreci de aktardı. AKP kamuoyu ve medyasında, ‘eşinin başörtülü olması nedeniyle darbe olabileceği’ gerekçe gösterilerek adaylıktan çekilmesi yönünde 'dönemin Başbakanı Erdoğan’ın görüşü' olduğu belirtilerek yapılan yorumlardan rahatsız olan Gül’ün, kendi önerisi üzerine basın toplantısı düzenleyerek ’adaylığını açıkladığını’ kaydeden Sever, 11. Cumhurbaşkanı’nın daha sonra “O gün o basın toplantısını yapıp adaylığımı açıklamasaymışım bugün cumhurbaşkanı ben olmayacakmışım” dediğini de aktardı.
2012 yılında Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nda yapılan değişikliklere, TBMM Alt Komisyonu’nda ‘daha önce görev yapan cumhurbaşkanlarının yeniden aday olamayacağı’na dair geçici maddenin eklenmesinin de dönemin Başbakanı Erdoğan’ın talimatıyla gerçekleştiğini kaydeden Sever, kitabında “Erdoğan’a çok yakın ama aynı zamanda Gül ile de iyi ilişkileri olan güvendiğim bir gazeteci; Erdoğan’a bir görüşmesinde açıkça, ‘Neden Sayın Gül’e böyle bir yasak koyma ihtiyacı duydunuz?’ diye sormuş. ‘Son anda çıkıp adaylığını koyabilir. O yüzden koydurdum yasağı’ cevabını vermiş. Bunun gerekçesini de şöyle izah etmiş: 2007 yılında cumhurbaşkanlığına adaylığında bana emrivaki yaptı ve benim onayımı almadan bir basın toplantısı ile açıkladı. Aynı şeyi tekrar yapabilir” diye yazdı.
Gül’e yönelik ‘yasağın’ bizzat dönemin Başbakanı Erdoğan’dan geldiği bilgisini, eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in aktarımlarına dayandıran Sever, 2014’te düzenlenen ve partinin yeni genel başkanının belli olacağı AKP kongresinin görev süresinin dolmasından birkaç gün önceye alınmasıyla Gül’ün partiye dönmesinin önünün nasıl kapatıldığını da yine Ergin’in ağzından aktardı. Kitapta yer alan bilgilere göre Sever’e, kongre kararının alındığı MKYK toplantısında kendisinin yanı sıra Hüseyin Çelik ve Abdülkadir Aksu’nun da zamanlama konusundaki çekincelerini dile getirdiğini söyleyen Engin, “Ancak, Sayın Erdoğan tartışmayı o noktada birden kesip, ‘Oylamaya geçiyoruz’ dedi ve konuyu kapattı” ifadelerini kullandı.
“Başbakan Erdoğan, bu işi Gül’ün görev süresi dolmadan bitirmeyi kafasına koymuştu. Gül cumhurbaşkanıyken AKP’nin genel başkanlığına tabanın değil kendisinin istediği birinin seçilmesini garantiye almak ve Gül’ü tamamen devre dışı bırakmak istiyordu” yorumunda bulunan Sever, Erdoğan’ın MKYK sonrası yanındakilere, Ergin, Çelik ve Aksu hakkında “Üç kendini bilmez” ifadelerini kullandığını da aktardı.
Kurucu kadrosunda yer aldığı AKP ile yaşadığı gerilim “Bu parti Tayyip’in partisi değildir” noktasına kadar varan, ancak Abdullah Gül’ün ‘çatı adaylığı’nın konuşulduğu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmenin ardından “Ben ne AK Parti ne de genel başkanın zarar göreceği bir noktada durmam. Ben iyi bir AK Partiliyim, Milli Görüş çizgisindenim bizim öğrendiklerimiz çizgimizin arkasında durmayı gerektirir” açıklamasında bulunan eski Başbakan Yardımcısı ve TBMM Başkanı Bülent Arınç’la ilgili tanıklıklarına da kitabında yer veren Sever; 2013 yılında, hükümet sözcüsü olduğu dönemde ‘Erdoğan’a küsmesi’ sebebiyle istifa kararı alan Arınç’ı ikna eden ismin de 11. Cumhurbaşkanı olduğunu yazdı. Sever, Arınç’ı geri dönmesi yönünde ikna etmesi için dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Kültür Bakanı Ömer Çelik’in Gül’ün kapısını çalarak ricacı olan isimler olduğunu da aktarımlarına ekledi.
Kitapta, perde arkası aktarılan olaylardan biri de, Ahmet Davutoğlu'nun, Dışişleri Bakanı'yken, Eylül 2013'te Fethullah Gülen ile yaptığı görüşmenin nasıl gerçekleştiği oldu. Davutoğlu'nun "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e bilgi vererek New York'tan geçtiği Pensilvanya'da Fethullah Gülen ile görüştüğü" açıklamasını reddeden Sever, bu konuda hem Gül'ün hem de Davutoğlu'nun Dışişleri bakanlıkları döneminde danışmanlıklarını yapan Büyükelçi Gürcan Balık'ın doğrudan tanıklığını okuyucularla paylaştı. Kitaptaki aktarıma göre Balık, “Maalesef Sayın Ahmet Davutoğlu doğruyu söylemiyor” ifadeleriyle Davutoğlu'nun dönemin Cumhurbaşkanı Gül'e bilgi vermediğini söyledi.
Sever, 296 sayfalık kitabında bir önceki kitabında da olduğu gibi çoklukla 11. Cumhurbaşkanı Gül ve çevresi ile, 'İyi başlayan ve çok kötü biten bir hikaye' diye nitelendirdiği AKP iktidarının üst kademelerinde yaşananları odağına alıyor. Aynı zamanda, ‘Abdullah Gül ile 12 Yıl’ın basılmasının ardından çoğunluğu iktidara yakın siyasetçi ve gazetecilerden gelen iddia ve eleştirileri de cevaplıyor.
Gül’ün danışmanlığını yaptığı dönemde ‘zenginleştiği’ iddialarını da yanıtlayan Sever, göreve geldiği 2003 yılındaki mal varlığına ve görevden ayrılıp da işsiz kaldığı dönemde bu mülkleri satarak geçindiği bilgisine de kitabında yer veriyor. Sever, ilk kitabının yayımlanmasından sonra Selin Ongun’a verdiği röportajda ’Ak trollerin başı’ olduğunu ifade etmesi üzerine davalık olduğu Cumhurbaşkanı Başdanışman’ı Mustafa Varank’a ve diğer Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarına da “Hodri meydan” diyerek mal varlıklarını açıklamaları çağrısında bulunuyor. Sever’in kitabının bazı bölümleri şöyle:
İngiliz Financial Times gazetesinin dış politika editörü Daved Gardner 2017 Nisan’ında yapılan referandum kampanyasını izlemek üzere Türkiye’deydi. Ankara ve İstanbul’da bir hafta boyunca “nabız” tuttuktan sonra Londra’ya döndü ve gazetesinde 12 Nisan’da uzun bir yazı yayımladı. Makalede, “Bu gerçek olamaz. Bu kadarı da mümkün değil” dedirten bir bölüm vardı ve aynen şöyle yazıyordu: “Hükümetin kampanya stratejistlerinden birine, Gül ve Davutoğlu veya Erdoğan tarafından kenara itilen eski AKP ağır toplarının rakip bir parti kurması halinde ne olacağını sorduğumda, gözünü kırpmadan yanıt verdi: Tek bir hamle bile yaparlarsa, Gülenci olarak damgalanır ve hapse atılırlar."
(...)
Bunu kimin söylediğini öğrenmem gerekiyordu. Daved Gardner’in çok yakın bir arkadaşı benim de dostumdu. Onun bir bilgisi olduğunu tahmin ettiğimden kendisini aradım, bir kahve içmek üzere buluştuk. Konuyu kendisine açtığımda, “Biliyorum, haberim var” dedi ve anlattı:
“Daved, Ankara’dan İstanbul’a geldiğinde beni kahvaltıya davet etti. Çok şaşkındı, duyduklarına inanamamıştı. O sözleri söyleyen kişinin AKP’nin önde gelen isimlerinden Mustafa Şentop olduğunu bana ifade etti.
****
“2012’de, Gül’ün bir daha seçilemeyeceğine dair yasak konulmasını bizzat Erdoğan istemişti. Oysa Erdoğan o dönemde ve sonrasında kamuoyuna karşı hep “kardeşlik hukuku”ndan söz ediyor ve Gül ile aralarındaki ilişkiye kimsenin fitne ve fesat karıştıramayacağını söylüyordu.
Ama bu arada “kardeşine” kişiye özel yasa ve yasak çıkarıyordu. Bu olaydan bir süre sonra, Erdoğan’a çok yakın ama aynı zamanda Gül ile de iyi ilişkileri olan güvendiğim bir gazeteci; iznini almadığım için ismini veremiyorum bu konuda bana son derece çarpıcı bir bilgi aktarmıştı. İsmi bende saklı bu gazeteci, Erdoğan’a bir görüşmesinde açıkça, “Neden Sayın Gül’e böyle bir yasak koyma ihtiyacı duydunuz?” diye sormuş. “Son anda çıkıp adaylığını koyabilir. O yüzden koydurdum yasağı” cevabını vermiş. Bunun gerekçesini de şöyle izah etmiş: “2007 yılında cumhurbaşkanlığına adaylığında bana emrivaki yaptı ve benim onayımı almadan bir basın toplantısı ile açıkladı. Aynı şeyi tekrar yapabilir.”
Çok ilginç, bu bağlamda asıl güvensizlik Erdoğan’a karşı Gül’de vardı.
(...)
O dönem kulislere Gül’ün yerine eşinin başı açık olan Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün aday gösterileceği, askerlerin de Gönül’e sıcak baktığı bilgisi yayılmaya başlamıştı. Bütün işaretler, Başbakan Erdoğan’ın çıkacak gerginlikten ve muhtemel bir darbe girişiminden çekindiğini, Gül’ü desteklemekten vazgeçtiğini ve başka bir aday arayışına yöneldiğini açıkça gösteriyordu.
Gül için her geçen gün çember daralıyor, altındaki zemin kayıyordu. Seçim zaferine ve milli iradeye rağmen bu noktaya gelinmesi Gül’ün canını çok sıkmıştı. Ona göre, seçmen türlü oyunlarla tıkanan Çankaya yolunu açmıştı. Vazgeçmesi halinde, aynı seçmen, “Korktun ve çekildin. Yarın yüzüme nasıl bakacaksın?” demeyecek miydi?
O zor günlerden birinde, kendisine bir öneride bulundum: “Efendim görüyorsunuz sizi adaylıktan vazgeçirmek için her yolu deniyorlar. Her gün daha fazla mesafe alıyorlar. Bu oyunu bozmanın bir tek yolu var. Bir basın toplantısı düzenleyin, tüm kanallar canlı yayındayken adaylığınızı açıklayın; bitsin bu iş.”
Kısa bir tereddütten sonra kararını verdi. Dışişleri Bakanlığı’nın basın toplantısı salonunda saat 14.00’te adaylığını açıklayacaktı. Makam aracıyla bakanlığın önüne geldiğimizde, Gül durdu ve şunları söyledi: “Başbakan’a basın toplantısı hakkında bilgi vereyim. Kararımı televizyonlardan öğrenmesi ayıp olur.”
Erdoğan, Gül’ün adaylığını açıklayacağını bilmiyordu.
(...)
Erdoğan’ın, Gül’ün kendisine emrivaki yaptığını söylediği olay bu...
Halbuki Erdoğan’a kalsa, 2007 yılında Gül kesinlikle cumhurbaşkanı seçilemeyecekti. Seçim sonuçlarına rağmen, Gül’ün adaylığını desteklemekten vazgeçmiş ve başka bir aday arayışına girmişti.
Zaten, Abdullah Gül de cumhurbaşkanı seçildikten bir süre sonra makamında Büyükelçi Gürcan Türkoğlu ve benim yanımda, “O gün o basın toplantısını yapıp adaylığımı açıklamasaymışım bugün cumhurbaşkanı ben olmayacakmışım” diyecekti.
***
MKYK üyesi olan Sadullah Ergin telefonda tam o sırada toplantıda yaşananların perde arkasını anlattı; o bakımdan çok değerliydi:
“Başbakan Erdoğan toplantı sürerken Ak Parti olağanüstü kongresinin 27 Ağustos’ta yapılmasını karara bağlamak için oylamaya geçilmesini istedi.
Ben hemen elimi kaldırarak söz istedim.
2012 yılında, Sayın Abdullah Gül’ün bir daha seçilemeyeceğine dair karar alarak bir mahcubiyet yaşadığımızı, bu mahcubiyeti daha üzerimizden atamadan ikinci bir mahcubiyet yaşamamamız gerektiğini dile getirdim.
Kongrenin iki üç gün geciktirilmesinin, yani Sayın Gül’ün görev süresinin bitiminden sonra yapılmasının partimize hiçbir zarar vermeyeceğini, 27 Ağustos’ta gerçekleşmesi halinde, Sayın Gül’ün önünü kesmek için özellikle öne alındığı gibi bir algının doğacağına işaret ettim.
Benden sonra, Hüseyin Çelik ve Abdülkadir Aksu da söz alarak, Cumhurbaşkanı Gül’ün MKYK sürerken yaptığı, ‘Partime döneceğim’ açıklamasını gündeme getirdiler ve bu koşullarda kongrenin Gül’ün görev süresi dolmadan bir gün önceye alınmasının, parti tabanına izahının da zor olacağını ifade ettiler.
Ancak, Sayın Erdoğan tartışmayı o noktada birden kesip, ‘Oylamaya geçiyoruz’ dedi ve konuyu kapattı.”
***
Başbakan Erdoğan çelişkiyi düzeltmek bir yana, basın üzerinden görüşlerini dile getirdi diye Arınç’a çok öfkelenmişti. Erdoğan Başbakanlık’taki ilk karşılaşmalarında Arınç’a son derece sert tepki göstermiş ve yaralayıcı ifadeler kullanmıştı. Arınç da küskün ve kırgın bir şekilde istifa kararı alıp evine çekilmişti. Arınç’ın geri dönmeye niyeti yoktu. Kapısını çalanlar eli boş dönüyordu. Çünkü bu ikisi arasında yaşanan ilk gerginlik değildi. Gezi olayları sırasında da benzer bir sorun yaşanmış, Erdoğan’ın azarlamaları nedeniyle Arınç istifanın eşiğine gelmişti.
Arınç’ı geri döndürmek için üç bakan Gül’ün kapısını çalmıştı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Kültür Bakanı Ömer Çelik, Gül’ün devreye girmesini rica etti. Gül, telefonla Arınç’ı aradı ve uzun bir görüşmenin sonunda, istifa kararından vazgeçirdi.
***
Gülen buluşması: Maalesef Davutoğlu doğruyu söylemiyor
Davutoğlu-Gülen görüşmesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları vesilesiyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün New York’ta bulunduğu sırada gerçekleşmiş. Davutoğlu bu görüşmeyle ilgili sorulara, “Doğrudur. Bu ziyareti, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ve o tarihte Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yaptım” yanıtını vermişti.
O gün bir konferans için Azerbaycan’da bulunan 11. Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’ye dönüşünde havalimanında gazetecilerin bu konuya ilişkin sorularını yanıtlarken, Davutoğlu’nu yalanlamıştı: “Benimle ilgili kısımda yanlışlık var. Ben sonradan öğrendim.”
Konunun burada kapanması beklenirken, Davutoğlu’ndan gerilimi artıran ve nezaket sınırlarını aşan bir açıklama daha gelmişti: “Hafızalar yanılıyor tabii... Sayın Gül’e saygım sonsuz ama benim zihnim berrak. Böyle bir görüşmeye gideceğimi önceden kendisine söyledim. Tabii, aradan süre geçti, hafıza yanıltıcı olabilir.”
Gözlerin çevrildiği Gül ise cevabını Fehmi Koru’nun köşe yazısı üzerinden vermişti: “Benim de zihnim berrak. Ayrıca konu hakkında önceden haberdar edilmediğim için, öğrendiğimde duyduğum ve etrafımla da paylaştığım rahatsızlık yüzünden de unutmam mümkün değil.”
(…)
Bu olayın en önemli ve belki de Cumhurbaşkanı’nın heyetindeki tek tanığı Büyükelçi Gürcan Balık’tı. Balık, Dışişleri Bakanlığı döneminde Davutoğlu’nun özel danışmanı olarak görev yapmış ve hep en yakınında bulunmuş isimlerden biriydi. Paris’te UNESCO nezdindeki Büyükelçilik görevinden erken dönmüş ve Davutoğlu’nun ısrarlı ricaları neticesinde Gül’ün Dışişleri Başdanışmanı olmuştu.
Bu karşılıklı yalanlamalardan bir süre sonra İstanbul’da Taksim’de yolda yürürken tesadüfen Gürcan Balık ile karşılaştık. Bir kahveye oturduk. Sohbet sırasında kendisine 2013 yılının Eylül ayında New York’ta tam olarak neler yaşandığını sordum. "Maalesef Sayın Ahmet Davutoğlu doğruyu söylemiyor” diye söze girdi ve devam etti:
“Sayın Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantıları sürerken, Fethullah Gülen ile görüşmeye gitmek istediğini söyledi. Ben de Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ü bilgilendirip izin almasının doğru olacağını söyledim. ‘Benim konuşmama gerek yok. Sen bilgi ver’ karşılığını verdi. Ben ikisinin arasında ve çok zor durumda kaldım. Sayın Cumhurbaşkanı, bu görüşmeden Türkiye’ye döndükten sonra bilgi sahibi oldu.”
Ahmet Sever, 1960 yılında Konya’da doğdu. Halen T24'te yazan Sever, Brüksel Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. 1983-1998 yılları arasında Milliyet gazetesinin Brüksel muhabirliğini yaptı. Mehmet Ali Birand’ın “32. Gün” ekibinde yer aldı. BBC, Köln ve Almanya’nın Sesi radyolarında çalıştı. 1998 yılında Türkiye’ye dönerek Milliyet ve CNN Türk’te haber müdürü olarak görev yaptı.
2003 yılı Ocak ayından 2014 yılı Ağustos ayına kadar Abdullah Gül’ün basın başdanışmanlığı görevini yürüttü. Görevden ayrıldıktan sonra kaleme aldığı "Abdullah Gül ile 12 Yıl" büyük yankı uyandırdı, kısa sürede 100 bine yakın satış rakamına ulaştı.
© Tüm hakları saklıdır.