Donos, "Farklı kronik hastalıklar ile ağız sağlığı arasındaki bağa ilişkin araştırmalarda, diş eti hastalıkları yaygın şekilde öne çıkıyor" diyor ve ekliyor:
"Diş eti hastalığının, neredeyse 1,1 milyar insanda, yani dünya nüfusunun %11,2'sinde mevcut olan en yaygın altıncı kronik hastalık olduğunu görüyoruz."
ABD'deki Mayo Kliniği, diş eti hastalığını, "dişleri çevreleyen yumuşak dokuları etkileyen ciddi bir diş eti enfeksiyonu" olarak tanımlıyor.
Periodontitis de denilen bu hastalık tedavi edilmezse, dişleri destekleyen kemiği yok edebilir, bu da dişlerin gevşemesine veya düşmesine neden olabilir.
Donos, çift yönlü bir ilişkiden bahsettiklerini söylüyor ve devam ediyor: "Bu, periodontal hastalığı olan kişilerin diyabet geliştirme riskinin daha yüksek olduğunu ve diyabetli hastaların da diş eti hastalığı olabileceğini gösteriyor" diyor.
Birçok bilimsel çalışmaya göre, bu ikisi arasındaki ilişki öylesine yakın ki, tip 2 diyabetli kişilerin iyi bir ağız bakımı olması, şeker hastalığının büyük yan etkiler olmadan kontrol altına alınabilmesi anlamına geliyor.
"Ağzı bir bağışıklık organı olarak görmeliyiz: eğer ağız sağlığı tehlikeye girerse, bu vücuda iltihaplanma ve hatta normalde ağızda yaşayan ancak vücudun diğer bölgelerine geçmeleri halinde tehlikeli olabilecek bakterilerin aktarımı olarak yansıyabilir. "
Tip 2 diyabet, diş eti hastalığı ile bağlantılı tek hastalık değil. Vücuda gelişigüzel yayılan periodontitis bakterileri damarlar yoluyla vücutta dolaşarak kalbi etkileyebilir.
Donos, "Bu bileşenler kalp krizi ile sonuçlanabilecek pıhtı oluşumuna yol açabilen plaklar oluşturabiliyor" diyor.
"Ağzımız vücudun geri kalanına yayılmaları halinde tehlikeli olabilecek patojenlerle dolu. Bu anatomik yolun gerçek olduğu ortada" diye konuşan Donos, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Zamanla ağzımızın fiziksel bariyerini aşan bu bakteriler, kan dolaşımı yoluyla vücudun geri kalanına ulaşır ve bu da hastalıklara veya mevcut hastalıkların kötüleşmesine yol açabilir.''
Kanıtlar önceki vakalardaki kadar sağlam olmasa da, bazı araştırmacılar bu bakteriler ile yaş ilerlemesine bağlı bilişsel gerileme arasındaki olası ilişkiye dair işaretler elde etmeye başladı.
Bu araştırmalardan birini Cambridge Üniversitesi'nden Dr. Vivan Shaw yaptı.
İleri yaşta diş sağlığı
Doktor Shaw araştırmalarında 21 veya daha fazla dişi olan yaşlı insanların, bundan daha az dişi olanlara göre daha az bilişsel bozulma gösterdiğini keşfetti.
Shaw, "Bu aynı zamanda beslenme sorunuyla da ilgili: Eğer daha az dişiniz varsa, kesinlikle daha kötü bir diyete sahip olursunuz, bu da daha fazla bilişsel gerileme demek" diyor.
Lloyd-Jones ise daha doğrudan bir bağlantıya işaret ediyor ve "Diş eti hastalığının kötüleşmesiyle ilişkilendirilen belli organizmalar var" diyor:
"Özellikle gingivalis olarak bilineni çok ilginçtir. Sinir hücrelerini öldüren nörotoksinlerle kaplıdır. Bu organizma sadece ağızda kalmıyor, iltihaplı diş etlerimizi terk edip vücuda yayılıyor”
Doktor Lloyd-Jones, Alzheimer hastalarının hem beyninde hem de beyin omurilik sıvısında bu organizmanın tespit edildiğini aktarıyor.
Profesör Donos'a göre ağız ve vücudun diğer sistemleri arasındaki bu ilişki, periodontal hastalıkların önlenmesinin önemini belirginleştiriyor.
"Ağızda gelişen kanser hariç, tüm ağız hastalıkları önlenebilir ve bir dereceye kadar tedavi edilebilir" diyor.
Donos, iyi bir ağız sağlığı için, bakım ve güvenilir bir diş hekimi tarafından takibin önemli olduğunu söylüyor.
Dr. Shaw’a göre, diş hekimleri vücudun farklı sistemleri arasındaki bağlantıyı gözlemleyebilir ve semptomları yakalayabilir.
Buna örnek olarak da hamilelik sırasında meydana gelen hormonal değişikliklere bağlı ağız bakterilerinin güçlenmesi gösteriliyor.
Shaw, anne ve bebeği riske atabilecek bir duruma karşı, uygun bakımın sağlanmasının önemli olduğunu söylüyor:
“Bu bizi çok endişelendiriyor çünkü erken doğum ve düşük riskini artırıyor.”
Lloyd-Jones'a göre en önemli şey, ağzımız hakkındaki düşüncelerimizi değiştirmek:
“Ağzımızı, bakım gerektiren bir bağışıklık duvarı olarak da görmeliyiz. Bu bariyer, ağzımızda yaşayan, bizimle birlikte gelişen mikroplara karşı bizi korumaya çalışıyor.”