3 Mayıs gündemine göz atınca üç haber dikkat çekiciydi:
PKK’nın kurultay iptali.
YPG’ye karşı birleşen Suriye güçleri.
Reuters’in 1 Mayıs’ı görüşü.
Bu üç haber, Mayıs boyu yörüngelerinde gelişen haberlerle birlikte okunduğunda görünen o ki felaket tohumu filizleniyor.
*
*
Malum anket sonrası sular ısınmıştı.
Başkanın ‘Çözüm sürecinde karşılıklı oturulan bir masa yok.’ Demesi üzerine Sırrı Süreyya Önder "Süreç an itibari ile hükmünü yitirmiştir." derken, PKK kongreyi toplamaktan ve hazırlık yapmaktan vazgeçtiğini belirtti.
Muzaffer Ayata, Özgür Gündem'de kaleme aldığı yazısıyla kararın gerekçesini açıklarken, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat da dün (5 Mayıs 2015) aynı dayanakla yazıyı destekledi.
Ayrıca Mustafa Karasu AKP’nin seçimde istediğine ulaşması durumunda Kürt işbirlikçileriyle Kürt halkına savaş açacağını iddia etti.
Ardından Binali Yıldırım azınlık hükümeti iddiasını ortaya attı.
Bu sırada Demirtaş’tan da iki açıklama gelmişti:
"Eğer barajı geçmesek de silahların devre dışı kalması için yine çaba sarfedeceğiz.
" Barajı aşamazsak sivil itaatsizlik başlatacağız''
Aslında HDP, bir örgüt temsilcisi değil, arabulucu ve elçi olduğunu, partinin TC partisi olarak aday olduğunu, barajı aşacaklarına inandıklarını, aşamamalarının soru işareti yaratacağını, bu koşullarda teröre yandaş olmayacakları gibi, azınlığını hedef alacak olan bir orduya da alet olmayacağını ifade ediyor.
Ağrı’ya yapılan ilk operasyon ve Tutak operasyonu da göz önüne alındığında bu açıklama berraklaşıyor.
Fakat devletin parti olarak adaylığını tanıdığı HDP halen bir terör örgütü muamelesi görüyor.
Mesela Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan HDP’nin şer cephesinin yeni taşeronu ve tetikçisi olduğunu iddia ediyor ve ‘’Evet, size yeni Türkiye’de yer yok.’’ diyor.
*
İkinci haberde Suriye birlikleri ‘yettim kardeşim’ diyerek YPG’ye karşı İŞİD’le birleşiyor.
Müslümanlığın kanseri İŞİD’in büyümesine dur demek lazım; ABD öyle söylüyor.
Dünya basınında İŞİD’in hükümetten destek aldığı kanısı zayıf değil.
2013 yazında özel hastanelerimize helikopterle getirilip tedavi edilmiş İŞİD komutanlarının resimleri Twitter’da az dolaşmadı.
Kimyasal saldırının ardından Türkiye, teröre destek veren ülke yaftasını yemenin eşiğine gelmişti.
Bu tehlike geçmedi.
Sonra bir ünlemle, İŞİD’in 300 Ezidi'yi katlettiği haberi geliyor.
Dün İŞİD’in ABD’deki Muhammed sergisine saldırısı ABD kamuoyunu haklı bir müdahaleye hazırlamak niyetinde.
Diğer yandan NY Times dün ‘Şanlıurfa'dan İŞİD kontrolündeki Tel Abyad'a taşınan gübreler bomba yapımında kullanılıyor' iddiasında bulundu.
Bu noktada bir yazımda çevirdiğim Amerika’nın Yeni Dünya Düzeni manifestosunu hatırlatmak isterim:
‟Tepkimiz ani misillemeler ve yalıtılmış darbelerden daha fazlasını içerecek. Amerikalılar, geçmişte görmüş olduklarımızın aksine, bir savaştan ziyade, televizyonlardan izlenebilecek; dramatik darbeleri, başarıları bile saklı gizli operasyonları kapsayacak, uzun süreli bir kampanya ummalıdır.
Teröristleri, ne huzurları ne de sığınakları kalıncaya dek köklerinden mahrum ederek aç bırakacağız. Onları birbirlerinin karşısına dikecek, terörizme yardım ve yataklık eden milletleri takip edeceğiz.
Bugün her bölgede, her milletin vereceği bir karar vardır: Bizimle misiniz yoksa teröristlerle mi?
Bugün itibariyle, terörizmin yanında duran veya desteklemeye devam eden her millet, Amerika Birleşik Devletleri tarafından düşman rejim varsayılacaktır. ”
George W. Bush, 20.09.2001
*
Üçüncü habere gelince;
Türkiye gündemini yalnızca yayınlanan Reuters 1 Mayıs görsellerinin ardındaki imgesel mesajdan okuyacak olsak, Türkiye’nin de Suriye’nin içine düştüğü iç savaşın eşiğinde olduğuna kani oluruz.
Her ne kadar Türk basın-yayını 1 Mayıs’ı göremediyse de, bu görseller aynen Suriye gibi, iç karışıklık ve terörün hızla Türkiye’nin de hücrelerine yayıldığı gösteriyor.
Türkiye’nin özgürleştirilmesi gereken ülkeler listesine girmesine adeta ramak var.
*
Bugün Hıdırellez, bahar büsbütün geliyor. Orta Doğu’da bahar meltemi eserken sular da ısınıyor.
Bir taraftan Suriye, akın akın Türkiye’ye göçüyor.
Öte yandan Almanya’ya yapılan sığınma başvurusu hiç bu kadar olmamış. Almanya’ya en çok, Sırbistan, Makedonya ve Bosna Hersek’ten başvuru yapılıyor.
Ukrayna da ısındı, bu insanlar sıcaktan mı kaçıyor?
ABD’ye en yoğun başvuruyu Suriye, Irak, Afganistan, Sırbistan ile Kosova ve Eritre vatandaşları yapmış.
Türkiye Almanya ve ABD’den sonra sığınma talebi alan 3. ülke.
Bu istatistiğe Suriye’den yapılmış sığınmalar henüz dahil değil.
Başkan ‘’Kürt sorunu yoktur’’ diyor. Olabilir; bugün hakikaten de sadece Türkiye’de ve sadece Kürt ve Ermeni sorunu yoktur, ama bu iki sorunun fişekleyeceği bir savaş sorunu var.
Dünyada bir mülteci sorunu var. Arının dumandan kaçtığı gibi mülteci savaştan kaçar, bu insanların burnuna ne tütüyor?
Davutoğlu bu hafta, ‘’ABD ile “Esad'sız Suriye" konusunda hemfikiriz. Ancak şu anda ABD'nin önceliği İŞİD'le mücadele. Eğitilip donatılacak güçler, hem İŞİD hem de rejim güçleri ile mücadele edecek. Rejimin üzerinde siyasi baskı arttırılacak. Cenevre Deklarasyonu çerçevesinde siyasi çözüm için masaya oturulması için çalışılacak. Esad'sız çözüm net. Ama Esad'ın nasıl gönderileceği konusunda farklı farklı düşünceler var. İran var, Rusya'nın desteği var. Ama Kerry, “Esad'la bir Suriye düşünmüyoruz" diyor.
Geçen hafta 123 Amerikan askerinin Suriyeli ılımlı muhalifleri eğitmek üzere, silahlarıyla Türkiye'ye geldiği iddialarını "asılsız ve hatalı" diyerek yalanlayan ABD Savunma Bakanlığı Pentagon sözcüsü Elissa Smith "Güvenlik gerekçeleri nedeniyle eğitim merkezleri veya çok uluslu eğitim ekibinin bileşenlerine dair herhangi bir bilgiyi kamuoyuna açıklamıyoruz" eklemesiyle ilk yanıtını çürüttü.
Savaş çanları çalıyor.
*
Önümüzde bir seçim var,
Görünen o ki bu hükümet ne pahasına olursa olsun kalacak.
Eldeki imkanlara bakılırsa buna karşı çıkmak pek mümkün olmayacak.
Türkiye kritik bir seçime doğru ilerlerken hükümet çözüm sürecine ket vuran diktatör bir tutum içerisinde.
Güvenlik yasası çıktı ve 1 Mayısta prova edildi.
Bu yasa kapsamında karşı çıkan herkes üç aydan 6 yıla kadar tutuklu yargılanabilir desek yanlış olmaz.
Ayrıca ‘paralel’ olduğu iddia edilen her türlü yayın organının engellenebileceği, bu yayınları yayanların da suça ortaklık etmişcesine yargılanabileceğini söyleyebiliriz.
Nitekim, hükümet harekete geçti:
Dün Cem Küçük 'Beklemeye gerek yok, Fethullahçı Terör Örgütü’nün medyası ve mallarına el koymanın yasal zemini var!..' diyerek şöyle buyurdu:
‘’Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Türkiye’nin 1 numaralı düşmanı olan paralel yapıya “Fethullahçı Terör Örgütü” adını verdi. Terör örgütünün medyası olmayacağı için bu konuda artık gereken yapılmalı. Herhangi bir yasal boşluk bulunmuyor. 2 Şubat 2013 tarihinde biraz da ABD’nin bastırmasıyla bir kanun geçti. 6415 sayılı “Terörizmin Finansmanı Hakkında Kanun” akılda kalan birçok soruyu cevaplandırıyor.’’
*
Basit bakarsak ‘Yeni Dünya ABD’nin başkanlık sistemi, Osmanlı halifelik sisteminden devşirilmiş bir modeldir’ derdim ben.
Koalisyon olamıyor çünkü başkanlık sisteminde anlaşılsa dahi, bölgeye kimin başkan olacağı şaibeli.
Başkanlığın Osmanlı usulü olanı mı, ABD usulü olanı mı gelecek? Başkanlık Doğu yakasının mı Batı yakasının mı olacak?
Asıl sorun burada düğümleniyor gibi dursa da, tarafların ve eşleşmelerin nihai yolu aynı yere çıkacak gibi göründüğüne göre, mesele iki kutup meselesi olmaktan çok daha ötede durmaktadır, bu tek kutup nereye varacak?
İŞİD’in yayılışı harita üzerinden izlendiğinde mesele biraz daha aydınlanıyor.
ABD Barzani görüşmesinde ABD Kürt halkına desteği sürdüreceğini belirtmiş.
Hal böyleyken seçmen olarak sormakla yükümlü olduğumuz sorular var: Tam olarak, nedir Yeni Türkiye? Manifestosu nedir? Bunu duymak isteriz.
Yeni Türkiye kurucusu AKP, ‘Yeni Suriye’ (Reuters 5 Mayıs Suriye değerlendirmesinde yer aldığı şekliyle) için Yeni Dünya Düzeni’nin aygıtı mıdır?
ABD ektiği İŞİD mayınlarını topladığında toprağa kim hakim olur?
AKP Suriye’ye karşı ABD’ye toprağımızı açınca İŞİD’e karşı mı durur?
İŞİD Türkiye’ye yönelirse o zaman ne olur?
Peki Kobane’ye ne olur? Türkiye’ye ne olur? ‘Yeni Kürdistan’ nasıl ve ne kadar olur? Tüm karmaşanın ucu Türkiye’ye nasıl dokunur?
İŞİD alt edilemezse, edilir de toprak paylaşılamazsa Türkiye desteğinden şüphe edilir mi? AKP bunu nasıl aşar?
HDP barajı aşarsa bu cephede nasıl yer alır?
Türkiye Kürt’lerinin bir toprak ayrılığı istemediğini biliyoruz, Kobane’ye destek vereceğini de. Böyleyken sonuç ilki gibi mi olur yoksa böylesi daha mı iyi olur?
Fikrim ve dileğim meclis çatısı altındaki bir temsilin, topluluğunun talebi doğrultusunda toprak bütünlüğüne odaklanacak olmasıdır.
Peki ya MHP ve CHP ne der? Onlar ki aynı sorulara tabidir, onlar bu resmin neresinde durur?
Yön bulmak için cevapları bilmek durumundayız.
*
Öte yandan havada Zerdüştler, Kuranlar, Diyanet işleri, Kudüsler, Selahaddin Eyyübiler, Haçlılar ve Museviler uçuşurken mesele yine geldi üç din düğümünde kilitlendi.
Din yoluyla muhalefete yapılan saldırı çok orantısız. Kabe meselesi ahmaklığın sınırlarında yorumlanıyor ve merhamet salık veren bir din acımasızca kullanılıyor. Haşa, onlar ahmak değil, ahmak yerine konan halktır.
Muhalefetin analitik zekası, hatta Demirtaş’ın ismi dahi bu amaca malzeme oldu.
Analitik analizden gelir, onun da kökü ana-l-dir; işlemek ve boşaltmak babında; hükümette analiz yapmak, tersinden anlamak/anlatmak oldu.
Durum her şekilde aynı çözümde düğümleniyorsa, seçeneklerin en korkuncu dahi bence cehaletten korkunç olamaz ve şahsım, muhattap alabileceğim kadar analitik bir zekayla yönetilmek isterim.
Orta Doğu; kimine göre dinlerin kimine göre insanlığın yurdu, kimin olacak?
Hepsinin, herkesin değilse, ben Zerdüşt’ü yeğlerim.
*
Dünya küresel bir krizde. Artık Afrika, Arap yarımadası Uzak Doğu düğümünün tam ortasına; OrtaDoğu düğümünün merkezi noktasına gelindi. Farkında mısınız?
Her ne kadar Suriye sorunu masada çözülecek dense de, Roboski’ye asker yığınağı niye? Kürt sorunu masası gibi bu masa da yıkılırsa kimin askeri, anereye yığılacak?
Şimdi tüm insan evlatları, seçimini bu şıkları bilerek yapmalı.
Bu surette her yanıt geçer not alacak.
Türkiye’nin seçimi ülkelerden, sınırlardan, millet ve topluluklardan partilerden yana yapılacak bir seçim değil, savaştan ya da barıştan yana yapılacak.
Bugün sorgulanacak merci hükümet değil, hükümetlerdir.
İnsanlık, 3. Dünya savaşına hayır demek üzere ayakta durmalı, hep birlikte, üzerine uygulanan güce karşı ayakta kalmalıdır.
Henüz ve hala, ilk ikisinin bilinçaltının iyileşmesine uğraşılan bugünde, dünya 3. Dünya Savaşını taşıyamaz, insanlık bozguna uğrar.
Belki de iyi seçim düşman ilan edilenle barışmak.
3. Dünya insanlığının güçten ya da insanlıktan yana, yaşamdan ya da ölümden yana yapacağı, bireysel ama küresel bir seçim olmalıdır bu. Çünkü insanlığın binyıllar süren yegane mücadelesidir; kölelikten insanlığa doğmak.
Bu seçimde insanlıktan öte kazanacak ve insanlıktan öte kaybedecek başka hiç bir şey yok. Bu seçim insanlığın sınavı olacak.
Dilerim 7 Haziranda Mayıs insanlık baharının bayramı olsun, tarih boyu sürmüş evrim adımlarının devrime varışı olsun.
Tüm halkların emekçilerin ve işçilerin, çalışanların ve çalışamayanların, çalışamayarak hayatta kalmaya çalışanların, tüm insanlığın Mayıs'ı kutlu olsun.