Kadir Demirel
Kadir Demirel, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi iken Hilmi Topaloğlu'nun keşfi ile Prestij Müzik tarafından Türkiye'nin "Banderas"ı olarak lanse edildi. Önemli müzik insanı Hasan Hüseyin Demirel'in de kardeşi olan Demirel, 1998 yılında Kral TV'de yayınlanan "Eminönü" şarkısı ile ünlü oldu. Prestij'in amacı o dönem çok popüler olan Anadolu rock müziğinde, beste yapıp gitar ve saz çalan "yakışıklı solist" formülü ile piyasada Kadir Demirel ile başarı kazanmaktı. Ancak beklenen olmadı ve Prestij'in istediği ivmeyi yakalayamayan Kadir Demirel, vazgeçilen isimler kervanına katıldı. Demirel'in müzik kariyeri 1999 depreminin de gerçekleşmesi ile başka yöne evrildi.
- Siz Unkapanı'ndan önemli isimlerin keşfini yapmış müzisyen Hasan Hüseyin Demirel'in kardeşi ve aynı zamanda keşfisiniz. En baştan başlayalım mı?
90'lar Yonca Evcimik'in "Aboneyim" şarkısının patlamasıyla birlikte popüler müzik sektörünün büyük bir endüstriye dönüşmesinin ilk adımlarıdır. Özal ekonomisinin müziğe yansıdığı günlerdir. Önce TRT vardı ve sonra Magic Box Star çıktı. Ben de o esnada Boğaziçi'nde okuyordum. Rahmetli abim Hasan Hüseyin'den dolayı müziğin içindeydim. Abimin Ahmet Kaya ile ev arkadaşlığı ve konserlerini yapmışlığı vardı. Haluk Levent'in ilk albümünü yapmıştı. Gökyüzü Sanat Merkezi'ni kurmuştu. Orada Yıldıray Gürgen ve "Arap Saçı"nın da bestecisi Özer Şenay ile çalışıyordu. O ekipte ben de aranjör yardımcısı olarak çalışıyordum. Haluk Levent'in ilk albümünü yaptık.
- Enstrüman çalıp beste yapmaya başlamış mıydınız?
Bağlama, piyano çalıyordum. Sonra ufak ufak besteler yapmaya başlayınca abim Unkapanı'nda 1995 yılında Demo Müzik'i açtı. Piyasayla ilk tanışmam böyle oldu. Yaptığım ilk besteyi de Yılmaz Morgül okuyunca profesyonel oldum.
- Para kazanıyor muydunuz?
Kazanılmaz mı? Bir besteden en az 2 bin dolar alınan dönemlerdi. Piyasa çok büyüdüğü için müthişti. Sektör büyük paralar kazanmaya başladı. Stüdyo kurdum, aranje işleri yapmaya başladık. Beste yapıp demo kaydediyordum. Solistliğimin geliştiği bir dönemdi. Bu arada "Eminönü" diye bir beste yapmıştım. Abim Prestij Müzik'te Hilmi Topaloğlu'na bu parçamı dinletmiş. Topaloğlu, dinledikten sonra "Buldum" diyor. Beni arayıp Boğaziçi'ne geldiler. Albüm yapacaklarını söylediler.
- Böylece Prestij Müzik'ten bir albüm yaptınız değil mi?
Beni Türkiye'nin Banderas'ı gibi konumlandırdılar ve bir anda patlayacağımı düşündüler. Prestij tepeden oynuyordu. Klipler çekiyorlardı, sanatçısını listelere birden sokarak meşhur ediyorlardı. O dönem hakikaten eline aldıkları kim varsa satıyordu. Ben de üretici olarak başladığım piyasada solist oldum.
- Klibinizin Kral TV'de gösterilmesinin etkisi nasıl oldu?
Bir anda meşhur oldum. Sokağa çıktığımda, otobüse bindiğimde insanlar bana bakıp, "Bu o çocuk değil mi" diyorlardı. 1998 yılının Eylül ayından itibaren nerdeyse her hafta 3-4 tane programa çıkıyorum. Prestij'in Kral ile anlaşması vardı. Ben de o anlaşmadan faydalanmış oldum. Eser de güzeldi. Prestij Müzik'in başında rahmetli Sevan Çamlıca'nın olduğu bir tanıtım ekibi vardı. VJ'ler de çok benimsemişlerdi beni. İnanılmaz bir promosyon vardı. Öyle bir promosyon bir daha Türkiye tarihinde olur mu bilmiyorum.
- İlerleyişiniz nasıl oldu?
Artık Kral TV TOP 20 listesinde yükselmeye başlamıştım. Listeye 14'üncü sıradan girdim. Bir anda patlamadı ama süreç içinde ünlü oldum. O sırada büyük bir rekabet de vardı tabii. Prestij'in beklentisi benim daha büyük bir patlama yaratmamdı. Bekledikleri gibi olmadı. Olmayınca başka isimlere yöneldiler.
- Müziğiniz nasıldı? Piyasanın beklentilerini karşılıyor muydu?
Anadolu rock müziğinin birinci dönem devamı gibi tasarlamıştım. Soundum biraz daha yeniydi çünkü bağlamayla gitarı buluşturmuştum. Anadolu halk kültüründen de besleniyordum. Boğaziçi'nde okuyan aşık ozan geleneğini bilen bağlama ve gitarda çalan birisiydim. Çok güzel tepkiler de aldım. O sene iyi çıkış yapan aday adayı oldum. Ödülü ise Atilla Taş aldı.
- Kliplerin oynatılması için verilen rakamlardan haberiniz var mıydı?
Rakamları duyuyordum 10 bin, 20 bin dolarlar deniliyordu. Ve Kral ile Star TV'yi de kullanıyordunuz. Uzan, medyanın dışındaki yatırımlarıyla bir zenginleşme ve güç elde etmişti. O gücü de kullanıyordu. Adamına göre muamele çekiyordu. Prestij Müzik ile başka ilişkileri de vardı. Mesela Alişan'ın ilk albümü patlamadı. Sonra ona "Aynalı Tahir" diye bir dizi çekildi mesela. Yani niye çekildi? Parayla satın alınmayacak ilişkiler de vardı orada.
- Klibinizi kim çekmişti?
Kral TV'nin kliplerini çeken Beyaz Cam diye bir ekip vardı. Hakan Yonat ve Kemal Başbuğ ciddi bir ekip kurmuşlardı. Büyük paralar da alıyorlardı. İnsanlar mecburen yani Kral'da klipleri gösterilmesi için onlara çektiriyorlardı. Benim klibi Hakan Yonat çekmişti. Hakan Yonat bana çektiği klipin aynısını zaten Kıraç'a falan da çekti. Onun da önünü açmıştı aslında benim klip.
- Siz çok para kazandınız mı?
Para işleri ile rahmetli abim ilgileniyordu. Albüm için yaptığımız masrafı çıkarmışlardı diye biliyorum. Çünkü çok büyük bir masraf yapmışlardı bana. Hakikaten o promosyonu 100 bin dolara yapamazsınız. Tam ben bir yere gelmiştim, deprem oldu. Depremde bütün planlar etkilendi.
- Şimdi neler yapıyorsunuz?
Bir stüdyo kurdum orada müzik çalışmaları yapmaya devam ediyorum. Beste, düzenleme, müzik yönetmenliği ve ayrıca dersler de veriyorum.
- Bugünden o günlere baktığınızda neler görüyorsunuz? Hem kendi özelinizde hem Kral TV'nin temsil ettiği dönem özelinde…
O günlerde hayalleri, düşleri olan ve dünyayı değiştirmek isteyen genç bir insanın sanat alanında üretimlerini yaygınlaştırmak için o macerasında ona eşlik edip, toplumla buluşmasını sağlayan önemli bir mecrada yaşanılan bir dönemi görüyorum. Trajediyi de içinde barındıran bir dönem. Benim insanlarla buluşmamda hızlandırıcı bir etkisi oldu. Arka plana bir müzikolog baktığımda ise gördüğüm şey ise 90'lı yılların serbest piyasa ekonomisinde kitle iletişim araçlarının dördüncü kuvvet olduğu zamanlar. Kral TV de popüler kültürün Türkiye'de yeşerdiği o dönemde çok önemli bir araç, bir silahtı aslında. İnsanların hayallerini gerçekleştirdiği ama aynı zamanda da trajedileri ile güç ve hegemonya ilişkilerini çok katı şekilde barındıran ilginç bir yapı. Kendi adıma da bir deneyim diyebilirim.
Yarın: Baki Gövtepe anlatıyor...