Ali Çınar, Türkiye'deki magazin programlarının en deneyimli ismi. Çınar, 1993-2000 yılları arasında başta ilk magazin programı "Paparazzi" olmak üzere çok sayıda programın yapımcılığını yaptı. Bir dönem ülke nabzının magazin programları ile atmasını sağlayan isimler arasında önemli bir yere sahip. Halen televizyonda yapımcılık yapan Ali Çınar, o günleri anlattı.
- İlk özel televizyonların kurulduğu zamanlar magazin programları çok etkili idi. Her haberde bir şarkı kullanılırdı değil mi?
Hepsinde müziği kullanıyorduk. Her albüm yapan kişi sizin malzemenizdi. Onlar için de bizim programlar bir vitrindi. Çünkü magazin programlarının en çok izlendiği dönemlerdi. Şimdilerde dizilerde kullanılan şarkı nasıl etki ediyorsa o zaman da magazin programlarında bir şarkı gündeme geliyordu. Bir şarkıyı patlatmak gibi misyonunuz ve gücünüz vardı.
- O dönem Kral TV de yeni kurulmuştu. Bir yandan da onun etkisi başlamıştı değil mi?
Kral gibi bir oluşum mihenk taşıdır müzik sektörü için. Başka kanallar da vardı ama en güçlü olanıydı. Bizim Kral TV ödülleri, Grammy gibiydi diyebilirim. VJ'ler hepsi de müziğin içinden gelen çocuklardı. Onların olumlu şeyler söylemesi de önemliydi sanatçı ve yapımcı için.
- Yıldız sanatçılarla ilişkiniz nasıldı?
Tarkan'ı ikna edip, gidip New York'ta Star TV için yılbaşı konseri çekebiliyordum. Bu kadar etkindik.
- Ünlü ettiğiniz sanatçılar var mıydı?
Ünlü etmek çok iddialı olur ama çabuk parlamasını sağlardı o programlar. Kral TV ile paslaşırdık. Kral'a konuk olan bir ünlüye Star bünyesindeki magazin programlarında da mikrofon uzatırdık. 90'lar müthişti hem star anlamında hem beste anlamında çok üretken, hızlı bir dönemdi.
- Size yapımcılar mı talepte bulunuyordu sanatçılar mı?
Her ikisi de olurdu, diyaloga bağlıydı. Çok yoğun bir iletişim vardı. Albüm hazırlığında iken yapımcılar daha çıkmamış şarkıları ilk kez bize dinletirdi. Biz de şarkıyı ilk kez bizim kanallarda yayınlanırdık. Zaten Kral TV ilk kez kendisine gelmeyen klibi yayınlanamazdı. Böyle bir güç vardı. Sanıyorum Ulus Müzik idi, Kral'ın gecesine bir problem olduğu için katılmayacağını açıkladı. Bir anda tüm kanallarda Ulus Müzik'e ambargo kondu. Bir saat sonra tüm Ulus Müzik sanatçıları ödül törenine geldi.
- Albümleri çıkmadan size dinletirler miydi?
Bizi ziyarete gelen yapımcılar eğer albüm pop tandanslı falansa çikolata, tatlı pasta getirirlerdi. Eğer arabesk, halk müziği falansa lahmacunlar çiğ köfteler gelirdi. Mesela Hilmi Topaloğlu "Alem Buysa Kral Benim" albümünü yapmıştı. Bizi ziyarete gelmişti. İki cebini dışarı çıkarıp bir 20 TL çıkarttı: "Son param. Her şeyimi buna yatırdım" dedi. Mahsun da sessizce oturuyordu.
Ahmet Kaya'nın Yorgun Demokrat albüm tanıtım toplantısından bir kare. Ali Çınar (en sağda)
- Çok talep gelince dengeleri kurmak zor olmuyor muydu?
Bende üç magazin programı olduğu için kolaydı işim. İnanmadığımız bir şey ise, ya olmaz diyorsunuz ya da eleştirel yaklaşıyorsunuz. Hani Hülya Avşar'ın stüdyo kayıt sırasındaki kötü sesi malzeme olmuştu. Kötüyse kötü. Müzik yazarlığı da yaptığım için o kasetleri objektif değerlendiriyordum. Beğenmediklerimizi magazin turu diye otuzar saniyelik haber turunda veriyordum. Bir yirmi saniye müziği ver geç. Yok saymadan değerlendiriyorduk.
- Ancak yok saydıklarınız da oluyordu. Ambargoların olduğu isimleri biliyoruz. Yukarıdan mı geliyordu bu isimler?
Evet tabii ki. Bize daha gayriresmî geliyordu. Biliyorsunuz o dönem, evlilikler vesaire var. Bize çok değil ama VJ'lere o konu da geliyordu. Şunu çalmayın, bunu çalmayın, diye.
- Size nasıl gelmiyordu? Esas magazin çok daha belirleyici idi.
Bizde mesela yasaklı sanatçı olabiliyordu. Diyelim kanalla mahkemelik olabiliyordu.
- Mahkemesi olmadığı halde çıkartılmayan isimler yok muydu?
Mutlaka olmuştur. Bazen kendimiz de koyabiliyorduk o şeyleri. Benim kadın muhabirimi tartakladığı için bir popçuya yasak koydum. Hatta itiraf ediyorum tüm İstanbul'da onu aradım. Bir sürü kişiyi araya sokmaya çalıştı. Bir tarikat olayına bulaşmış bir popçuyu da, tarikat olayını da ben ortaya çıkardım. Beni günah keçisi ilan etmeye çalıştı.
- O kişi Çelik miydi?
Onu da İstanbul'da çok aradım.
- Televizyon programları ve yaptıklarınız çok etkiliydi. Sektörde satışı ve sanatçının kaderini etkiliyordu. O gücü hissediyor muydunuz o esnada?
Şöyle hissediyorsunuz neredeyse: Türkiye'deki hatta Avrupa'daki Türklerin yaptığı her organizasyona davetlisiniz. Çok iyi ağırlanıyordunuz. O konuda da kimseye ezik kalmamak için bütün muhabirlere öğütlemişimdir. Yaşça küçük de olsam şöyle bir ağabeylik yapıyordum. "Arkadaşlar gazeteci olarak buradasınız, şahsen değil" diyordum. Mini bardan içtiklerini bile ödemeleri gerektiğini söylüyordum. Çünkü o zaman suistimal de çok oluyordu. Suistimal derken, yani sizin kaleminizi köşenize ya da elinizdeki mikrofonu logonuzu satın almaya, kiralamaya çalışıyorlardı.
Ali Çınar
- Para karşılığında haber yapan muhabirler, radyo programcılar var mıydı?
Vardı. Diyelim ki A kanalında bir muhabir ya da müzik yazarı, ama bakıyorsunuz oradan maaş alıyor. Önemli bir kurumda çalışıyor, ama bilmem kimin basın danışmanlığını yapıyor. Bu nasıl olur? Aleni de yapanlar vardı. Yöneticisi de ses çıkarmıyorsa yapacak bir şey yoktu. Etik değildi.
- İyi olmayan isimler de sadece parayı bastırdıkları için ünlü oldu mu?
Hayır, üç beş kişi vardır. O kadar değil. Eğer yetenek yoksa zor. Emre Matraş isimli bir popçu var. Onun kadar klip çeken, onun kadar tanıtım için para harcayan kimse yoktur. İşte pahalı besteler satın almaktan, pahalı söz yazarlarına şarkı yazdırmaktan ya da her şarkıya klip çekmekten bahsediyoruz. Olmadı. Yoksa olmuyor yani. Medyanın etkisi var mı? Doğru kullanırsınız evet. Mesela ben, herkes Hülya Avşar'ın peşinden koşarken Ergüder Yoldaş'ı kovalıyordum. Ergüder Yoldaş kimdir diyeceksiniz ama bilen bilir. Çok iyi sanatçı idi.
Ali Çınar
- Bir gecede ünlü olanlar çok sattı mı?
Mirkelam bir gecede ünü olmuştu. Bütün kanallar aynı anda yayınladı. O sırada reel albüm satışlarını iyi takip ediyorum. Geçmişte müzik dergilerinde çalıştığım için bana tüm Türkiye'nin dağıtımcılarından haftalık resmi ve korsan satış verileri geliyordu. Mirkelam o tanıtıma çok satmamıştı. Tanıtım bombası patladı ama albüm satışı başlarda o kadar yoktu. Sadece ismi bilindi. O ay içinde Kahtalı Mıçı, korsanda en çok albümü satan sanatçıydı. Mesela Kahtalı Mıçı haberi yaptık ve o gün iki ayrı yapımcıdan kaset teklifi aldı. Gücü söylemek için bu örneği verdim. O güç vardı ama nasıl kullandığın önemliydi. Değişik gücü vardı magazinin.
- O dönem bazı dramatik olaylar da duymuştuk. Ev satıp klibinin yayınlamasını sağlamaya çalışan…
Böyle hikâyeler var. Tam üç ev satan bir kız tanıyorum. Klip yaptı ama olmadı. Ses yoktu çünkü. Şimdi Uzan'ları korumak için söylemiyorum ama elinizde bir güç varsa, güçlü bir mecra varsa onu kullanabilirsin. Bu bir ticarettir. Konuya öyle de bakılabilir. İlla burada yayınlanmak zorunda değilsin. Git başka yerde yayınlat.
- O zaman yapılanlara dönüp baktığınızda etik buluyor musunuz?
Şu an medyayı etik buluyor musun desen, o günden bu yana hiçbir şey değişmedi derim. Otokontrol yaparak söylüyorum; siyasal duruşu ne olursa olsun hiçbir medya kuruluşu için etikten, adaletten ve mesleki ideallerden bahsedemeyiz. Medyamızı bu anlamda suçluyorum.
Yarın: Bülent Forta anlatıyor...