04 Şubat 2024
Şule Bekrioğlu, Türkiye'nin çok az sayıdaki ilk kadın televizyoncularından. Cem Uzan'ın daveti ile TRT'den 1989 yılında ayrılarak InterStar'da çalışmaya başladı. Bekrioğlu, Cem Uzan'ın isteği üzerine 1994 yılında Kral TV'yi kurdu. Cem Uzan'ın sadece "İsmi Kral olacak" dediği bir müzik kanalını sıfırdan kurup ilk sene beklentilerin üzerinde bir gelir ve güç elde edilmesini sağladı. Kral TV'nin anayasasını yazan Bekrioğlu, 1999 yılına dek Uzan bünyesinde çalıştı. Bekrioğlu, "Laf Lafı Açıyor" ve "Kırmızı Koltuk" gibi önemli programların yaratıcısı olmasının yanında ilk özel radyolar Süper FM, Metro FM radyolarını kurmasıyla da tanınıyor. Kral TV Müzik Ödülleri, güzellik yarışmalarının ve EUFA maçlarının da yönetmenliğini yaptı. Türkiye'nin ilk multicam yönetmenlerinden de olan Şule Bekrioğlu ile 90'lı yılları her açıdan etkileyen Kral TV'nin en önemli zamanlarında yazdığı tarihi konuştuk.
- O dönemin müzik dünyasının belirleyicisi olan Kral TV'nin kurucu yöneticisisiniz. En baştan başlayalım mı?
İzzet Öz ve Uğur Dündar, TRT'de Hodri Meydan programını yapıyorlardı. Onların resim seçicisi olarak çalışıyordum. Bir gün İzzet abi beni aradı, "Seni Cem Uzan diye birisi arayacak" dedi. Ahmet Özal ile bir televizyon kanalı kurmak için ekip topluyorlarmış. Cem Bey beni aradı. Onunla Sürmeli Oteli'nin barında buluştuk ve konuştuk. Bana iş teklif etti. İlk etapta biraz korktum. Çünkü o dönem hiç özel kanal yoktu. Asil Nadir bir televizyon kurmuş ama batmış, devam edememişti. TRT'de 1989 yılında devlet memuruydum. İşsiz kalırsam gidecek başka yer olmadığı için tereddüt ettim.
- Sonra ne oldu?
Aradan 3 ay geçti. Cem Bey, bana bir ücret teklif etti. İyi bir ücret olunca, 2-3 sene işsiz kalsam da denemeye değer dedim. Ve Gayrettepe'deki Ada Bank'ın üstünde ilk ekip bir odada toplandık. Odada Mehmet Turan Akköprülü, Ekrem Çatay, Adem Gürses, genel müdürümüz Tunca Toskay, Gülgün Feyman, Rana Elik, Ümit Aktan, Bülent Karpat, Selma Rahvancı ve ben vardım. Odada televizyonculukla ilgili olan tek şey ise altında Betamax videosu olan bir televizyondu. Sonra, Cem Bey, Cağaloğlu'nda eski Ses dergisinin matbaasının olduğu binayı InterStar'ın televizyonu haline getirdi.
- Bu InterStar dönemi. Orada ne yaptınız?
Programların isimlerini ve içeriğini biz oluşturduk. Rana Elik, Gülgün Feyman, Ümit Aktan hep birlikte "kim ne izliyor"u tartışa tartışa bulduk. Orada uzun zaman haber ve sporda çalıştım. Sonra baktım habere çok dayanamıyorum, müzik ve eğlence programlarına geçtim. Selma Hanım'la birlikte kendi projemiz olan "Kırmızı Koltuk" ve "Laf Lafı Açıyor" programını oluşturduk.
- O programlar nasıl hayata geçti?
Cem Bey bize Amerika'dan bir talk show kaseti getirmişti. Sunucu Jim Carrey idi galiba, değişik bir suratı vardı. Burada buna Cem Özer uyar dedik. Rahmetli Cenk Koray'a gittim, "Cenk abi, bu bizim ilk projemiz, tutması gerek. İlk programda bana ağır toplar lazım" dedim. O da "Merak etme. Benimle Müjdat Gezen olur, aramıza da Hülya Avşar'ı alırız, çok güzel bir program yaparız sana" dedi. Hakikaten "Laf Lafı Açıyor" ile Cem Özer, Cem Özer oldu, biz de yönetmen olduk.
- Kral'a geçişiniz nasıl oldu?
Birçok müzik, eğlence ve haber programı yapmaya başladık. Sonra ben bir yarışma programı yapacaktım. Uzan çağırdı, "Stüdyoya bir dekor yaptırmışsın ama o yarışmaya olmayacak. Ben müzik kanalı kurmaya karar verdim. Senin dekoruna da el koyuyorum. Adı da Kral TV" dedi. İlk tepkim "Çok kötü bir isim" oldu. Uzan, "Ben çok beğendim, halk da beğenecek" dedi. Ne zaman açılacağını sorduğumda 10 güne açarsınız diye yanıtladı.
- Ancak o esnada klip yok değil mi?
Türkiye'de klip yok! Eylül 1993 olması lazım. Daha önceden küçük bir reji olarak kullandığımız yeri ana kumanda haline getirdik. Benim yarışma için hazırladığım dekoru Kral TV'nin dekoruna göre boyattık. Bir de VJ lazım. VJ nedir bilen yok. Klip lazım, klip yok. Ben de bildiğiniz bütün isimlere gittim. Orhan Gencebay'dan tutun Sezen Aksu'ya en kafa isimlere gittim. Hepsi beni reddetti, "Şulecim, hele bir kanal yayına çıksın, görelim. Sonra biz sana gerekirse klip yapar göndeririz" dediler. Büyük hüsrandı! Hazırlıklar devam ederken ben de bütün Unkapanı'ndaki plakçıları aradım. Müzik kanalı kuracağımızı ve MTV gibi olacağını, klip yayınlayacağımızı, klip istediğimi söyledim. Ama herkese çok garip geldi, klip de nasıl klip?
- İlk klipler nasıl oldu?
Star'da bir eğlence programında Yonca Evcimik konuk olmuştu. Bana, "İlk klibi sen çeksene, Türkiye'ye bir örnek olur. Hem de klip neymiş öğrenirler dedi. "Abone" Türkiye'nin ilk klibidir. Yonca ile ekibi kurduk ve el yordamıyla, klibi çektik. Elde var bir!
Yayına bir iki gün kalmış. Hakan Peker vizyonerdir. Hakan'a program kayıtlarından klip gibi bir şey çıkarmasını söyledim, "Tamam" dedi. Ayrıca "Burak'a bir klip çekeyim, sana yollayayım dedi. Kenan Doğulu da vizyonerdir. "Yaparım Bilirsin"e klip çekeyim dedi ve yapıp yolladı. Böyle böyle oldu işte. Bu arada Hakan Peker star sanatçı ama diğerleri henüz star değil. Burak daha yeni çıkmış.
- İlk yayına çıkan VJ'iniz kimdi?
Kerem Doğutuna, Süper FM'de programcımızdı. Kral'ın ilk yayınına onu çıkardık. Hem görseli uygundu hem dönemin çok popüler bir ismiydi. Sonra Hop Dedik Ayhan'ı yayına koyduk. Çoğu isimler bilinmiyordu, hepsi biz yayına koyduktan sonra çok ünlü oldu. Ve el yordamıyla seçtik onları.
- Yayınlar nasıldı?
İlk günden itibaren 24 saat yayın yaptık. İlk bir sene sadece İstanbul'da canlı yayındaydık. Onun dışında yedi ilde daha banttan yayın yapıyorduk. Dolayısıyla bizim VJ'lerimiz gün ve tarih vermeden anons yapıyorlardı. Çünkü yayın biter bitmez en hızlı nasıl ulaşacaksa uçakla, arabayla bantlar yola çıkardı. Oradaki yayınlar başlardı. Bir yıl böyle gitti. Çünkü projeyi tuttursak uyduya çıkacaktık. Yola çıkarken ben bir kanalın bir yıl içerisinde giderleri ve gelirleri ne olacak, tahmini ne harcar tahmini ne kazanır hesabını yapmıştım. Bunun üç katını tutturunca uyduya çıktık.
- İlk tepkiler ne yönde oldu?
Sürekli "Bizim burada niye çıkmıyor" ya da "Başka klip yok mu" diye telefonlar alıyorduk. Kuaför salonları, doktor muayenehaneleri falan arıyorlardı. Çok talep gördük, reklam verenleri de ikna edince reklamlar arttı. Reklam verenler de önce bize çok sıcak bakmamışlardı aslında.
- Peki Kral'ın yarattığı ünlüler?
İlk bir sene içerisinde hiç ünlü olmayan, adını bile bilmediğiniz kişiler ünlü oldu. Çünkü ben Unkapanı'na, "Madem bu baba sanatçılar bize gelmiyor, ben kendi baba sanatçılarımız yaratacağım" dedim. O zamanlar Kanal D, Show TV yeni kurulmuştu. Ama tek bir şartım vardı. Şartım da o kişinin Kral'dan ünlü olduğunu ispat edebilmek için başka bir kanala çıkmamasıydı.
- Yapımcılar ne dedi bu şartınıza?
Hepsi "evet" dediler. Evet diyenlerin hepsi bizimle kazandı.
- Kimler o isimler?
Mesela Yıldız Tilbe, Mirkelam, Reyhan Karaca, Metin Arolat, İbrahim Erkal, Gökhan Tepe, Gökhan Özen en az 500 isim sayabilirim. Bunların hepsinde benim şartım vardı. Ondan sonra bu Kral'ın şartı oldu zaten.
- Kral'ın anayasası oluştu böylece. İlki sizde çıkacak, ikincisi ise belirli bir ücret ödeyecekti…
Evet, önce bize gelmiyorsa yayımlamıyorduk. Birincisi bizde çıkacaktı, ödeme ilk etapta yoktu.
- Ne kadar süre yoktu?
İlk iki sene yoktu. Ama sonra şöyle bir şey oldu. Kral'dan çok sayıda ünlü çıkmaya başlayınca talep de çoğalmaya başladı. Absürt taleplerdi bunların bir kısmı. Parayı bastıran geliyordu. Unkapanı'na gidip klibinin, şarkısının, stüdyonun parasını ödeyen adam klibini bize gönderiyordu. Plakçı da bize baskı yapıyordu. "Sana Tarkan'ı vermiştim, İbrahim Erkal'ı sen ünlü ettin ama bak yanında bunu da koymazsan bir daha sana vermeyeceğim" gibi konuşmalar oldu. "Bu talebi nasıl azaltabilirim" diye düşününce para alma fikri ortaya çıktı.
- Bu tamamen sizin fikriniz miydi?
Evet, aynen öyle.
- Nasıl paylaştınız Cem Uzan'la bu fikri?
Uzan'a söyledim paraya hayır demedi. "Alabiliyorsan al" dedi. Ben de aldım.
- Nasıl belirlediniz ilk etapta tarifeyi?
O zamanlar tabii dijital olmadığı için elle hazırlıyorduk 24 saatlik yayın akışını. İyi sanatçının önünde arkasında, kanalın çok izlendiği saatlerde kaç defa yayınlanacaksa ona göre bir ücret belirliyorduk. En az bir hafta olmak kaydıyla bize gelmelerini söylüyorduk. Bir hafta, 15 gün ya da bir ay nasıl bir promosyon istiyorlarsa... Ve nereleri istiyorlarsa ona göre bir yayın akışı düzenliyorduk. O yayın akışında yer almak için sıfır sanatçı ve bizim için kifayetsiz bir sanatçıysa para istiyorduk. Sözleşme yapıyorduk. Sonra bazı şirketler, "Biz sizinle toplu anlaşma yapalım" diye gelmeye başladı. Onda da benim onaylamadığım hiçbir şey o anlaşma dahiline giremiyordu. Çünkü gerçekten çok garip klipler de geliyordu.
- Nasıl seçiyordunuz?
O zamanlar RTÜK yoktu ama bizim kendi olduğu otokontrolümüz vardı. Gerek ahlaka uygun olması, pornografik olmaması, her yaş çocuğun seyredebilir olması gibi kriterlere dikkat ediyorduk. Bütün bunları kendimiz kendi anayasamıza göre belirliyorduk. Ekibim de ön eleme yapıp son olarak bana yolluyordu. Finalde ben izliyordum. Bir de sanatçı gibi sanatçı olmasına dikkat ediyorduk.
- Sanatçı gibi olmayan isimlerde vardı sanki?
Arada gözümüzden kaçan, gerçekten müzisyen olmadan ünlü yaptıklarımız da var. İtiraf etmek lazım. Ama çoğunluğu gerçekten müzisyendi. Kulakta kalan şarkıları olmaları bizim için önemliydi. Mesela menajer Zeki Aköz geldi, dedi ki, "Benim bir sanatçım var. Şahin abi, sen beğenirsen albüm yapacak" dedi. "Kimmiş" diye sorunca "Çocuğu da alayım, geleyim ben bir gün" dedi. Aldı geldi, çocuğun adı Mustafa Sandal. Bir kasetten başka bir şey yok. Şarkı "Bu kız beni görmeli bana kazak örmeli", dinledim ve "çok iyi" dedim.
- Herkesten para aldınız mı?
Hayır. Aslında ahlak çerçevesinde bir düzen kurabilmek için para aldık. Yoksa mesela biz Reyhan Karaca'dan, Metin Arolat, Rafet El Roman'dan hiç para almadık. Anlatabildim mi? Mesela Doğuş'tan para aldık. Doğuş benim için sanatçı olmaması gereken isimlerden biriydi. Ekranımı kirleteceksem hiç değilse parasını ödüyor olsun dedim. Mansur Ark'tan aldık. Yani herkesten almıyorduk. Ekrana uygun bulmadıklarımızdan para aldık. Gülben Ergen'den aldık. Neden aldık? Gülben Ergen'i tam bir müzisyen, sanatçı görmediğimiz için aldık anlatabildim mi? Yani gerçekten sanatçı potansiyeli olan hiç kimseden almadık.
- Enteresan bir olay oldu mu hiç?
Kral'ı kuralı üç sene olmuş, odamda oturuyorum. Güvenliği nasıl aştığını bilmediğim 40 yaşlarında bir adam odama girdi. Kafama silah dayadı. "Ben Tarkan olacaktım. Klibimi çektim, plakçıya yayın için paramı da verdim. Ama sen yayımlanmıyormuşsun. Onun için geldim, şimdi yayınlanma da görelim" dedi. Adam klibini yapmış göndermiş ama para da verse yayımlamayacağımız biri. O plakçıyı, adamın yanında aradım: "Siz bu kişiden para almışsınız, bize de para verdiğini söylemişsiniz. Ama biz senden bunun için para almadık ve bu projeni reddettik" dedim. Plakçı bana "Ablacım boş ver, zaten ondan bir şey olmaz" dedi. Bu sırada o kişi de bunu duydu. Bunun üzerine ben de "Sen şimdi git, paranı ondan tahsil et kardeşim suçlusu ben değilim" dedim.
- Aileye yakın olarak yakın olduğu için ünlü olanlar olduğu iddiası var. Özellikle Yeşim Müzik'ten çıkıp Kral TV 'de ödül alanlar. Hatta Yeşim Hanım da bunu beyan etmişti. Böyle şeyler konusunda size içeriden notlar gelir miydi?
Baskı olurdu tabii ki ama direkt Cem Bey'den baskı olmazdı. Genelde Hakan Bey'den baskı gelirdi. Yeşim'den dolayı ama Yeşim de sektöre ters davranışlarda, isteklerde bulunmadı. O biraz da medyanın abartması oldu. Yeşim'i sevenlerin ve sevmeyenleri çarpışması oldu. Yeşim beni arayıp da böyle bir şey dememiştir hiç. Diyemezdi, bunu bilirdi. Ben öyle bir yönetici hiç olmadım. Benim yönetimime Cem Bey de çok müdahale edemezdi. Hakan Bey ufak ricalarda bulunurdu. Ekibime söylenirdi sekreteriyle, direkt bana değil. Çünkü benim kabul etmeyeceğimi bilirdi.
- Siz ne yapardınız?
Aklıma uygun bir şeyse evet derdim. Çünkü sonuçta bu kendi evinizde tablo asmak gibi. Tabloyu istediğiniz duvara asabilirsiniz. Ama o tablo o duvara asılmaya uygun değilse de ev sizin de olsa asmazsınız. Dolayısıyla o evi ben işletiyorsam o tablo oraya uygun değilse de asmam. Hiçbir zaman da asmadım. Kimse diyemez ki Şule orayı yönetirken böyle şeyler yaşandı, yaşanmadı. Tavrımı patronlar da bilirdi. Biraz sert bir duruşum vardır benim.
- Kral TV de klibi yayınlansın diye üç tane ev satan bir kızdan bahsettiler. İşin böyle bir dramatik tarafı da var aslında. Ciddi bir maddi bedel ödeyip. İstediğini alamayan insanlar var. Bunlar sizin kulağınıza geliyor muydu, geliyorsa neler hissettiniz?
O dönemde de nötrdüm, şimdi de. Buna üzüldüm mü? Hayır. Bu beni ilgilendirdi mi? Hayır. Neden? Çünkü Unkapanı'nda şöyle bir sistem çalışır. Türkiye'de ünlü olmayan kişiler müzik şirketlerinin ilk başta bir nevi malı olur. Paraları yoksa ne albüm yapabilirler ne stüdyo kiralayabilirler ne klip çekebilirler ne de yayımlayabilirler. Bu bugün de böyle. Bunu yapmak istiyorsanız bu bedeli ödemeniz gerekir. Bu bir tercihtir. Ha bir butik açmak için her şeyinizi satıp o butiğe yatırmışsınızdır ama tutmamıştır butik. Ama maalesef bu camiada şöyle bir şey vardır. Herkes tabii ki çok ünlü olacağını, çok albüm satacağını düşünür. Yapımcı, senden bir şey olmaz demez. Aslında o kişide iş yoktur, bunu plakçı en baştan beri biliyordur. O adama şarkılar aldırır, stüdyolara sokar, albümler yaptırır, klipler çektirir ve en son bize gelir. Zaten o esnada o batacağı kadar batmıştır. Üstüne bir de Kral TV çıkar. Ben de müzik yapımcısı olsam, bana böyle gelen müşteriye hayır demem.
- Çeşitli sebeplerden ambargo uygulanan isimler var mıydı?
Kişisel ambargo hiçbir zaman olmadı. Ambargo demeyelim ama az yayımlanma yaptığım insanlar olmuştur. Size anlaşma yaptığımız için özel promosyon hazırlamışım ama siz eseri benimle aynı anda tüm kanallara, radyolara yollayarak anlaşmayı bozmuşsunuz.
- Ailenin ambargoları var mıydı?
Bence yoktu. Oluyordu istekleri, olmuyordu demeyeceğim. Onları koruyormuş gibi davranmayacağım. Mesela şunu yaptığım doğrudur. Diyelim Cem Bey birilerini çok sevmiyordur. O kişiyi Cem Bey'in televizyon izlediği saatlerde yayın akışına koymayıp diğer saatlere koyduğum olmuştur. Aslında o kişinin bir suçu yoktur. Cem Bey bir davet vermiştir, bu davette o sanatçıyla çalışmak istemiştir. Sanatçı o gün uygun değildir. Cem Bey de buna sinirlenmiştir. Siniri de üç gün sonra geçer. O üç gün için o kişiyle biz niye ters düşelim. Cem Bey de mal sahibi, patron. Onu da kırmak istemem. Siniri geçecek ayrıca.
- Güzel anlattınız çok teşekkür ediyorum ama bir dönemi aslında domine ettiğinizi kabul ediyor musunuz?
Evet kabul ediyorum. Bazı kişileri ekrana çıkartmayıp bazılarını çıkarttığımı kabul ediyorum.
- Türkiye'de aslında sosyolojik olarak da bir müzik kültürünün inşa ettiniz. Belki o esnada hiçbirimiz farkında değildik. Gücünüzü ne zaman fark ettiniz?
Kral'da 3-4 seneyi geçirdikten sonra oldu. Çünkü ilk üç sene hakikaten bir sektör yarattığımızı fark etmemiştik. Yani klip yönetmenliği, klip prodüksiyonu, klibin ses ve ışık yaratımı, klip kostümleri, klip tasarımı gibi şeyler yoktu ki. Birdenbire böyle bir meslekler oldu. İnsanlar klip yönetmeni oldular.
- Bu alt yazılarda sizin fikriniz miydi, mesajı atıp istekte bulunmak?
Ondan iyi para kazandık. O da tabii Telsim. Çünkü bir telefon hattı kiralıyordunuz, orada gelen mesajı geçiriyorduk. Bize bir ek gelir kaynağı oluyordu.
- VJ'leri nasıl seçtiniz?
Mesela Bülent, o dönemki yardımcım bana bir gün, "Bir oyuna gittim, garson rolünde bembeyaz yüzünü boyamış Japon Japon çıkan bir çocuk var. Tiyatroda oynuyor, isterseniz bir gün gelin görün" dedi. Oyuna gittim beğendim. Gel başla dedim. Yine değişik bir yüz çıkartmak istiyordum. Siyahi bir ten arıyorduk. Defne Joy Foster'ı gördüm. "VJ'lik yapmak ister misin" diye sorunca kabul etti. Deneme yaptık, baktık iyi. Geceleri de daha büyük yaş grubuna hitap etmek için Yıldo, Aldo ve Dodo gibi isimlerle anlaştık. Gece üçe kadar canlı yayın yapıyorduk. Bir nevi insanlarla alo sohbet hattına dönüştü. İnsanlar sohbet ettikten sonra müziğini istiyordu. Bizimle sabah beşe kadar yayında kalıyordu.
- Çok kazandırdınız...
Evet, kesinlikle bunu söyleyebilirim. Bu konuda hiç mütevazı olmayacağım. Kral TV'de de mesela bir Mustafa Sandal'ın, Reyhan Karaca'nın ünlü olacağını da kestirmiştim.
- Buradan o günlere baktığınızda "Keşke bunu böyle değil, şöyle yapsaydık" dediğiniz oluyor mu? Şu an Şule Bekrioğlu o koltuğa geri dönse gene aynı şekilde mi ilerler?
Gene aynı olurdu.
- Kral TV Müzik Ödülleri'nde belli isimlere ödül verilmesinden sizin haberiniz oldu mu?
Evet tabii ki bu hususta çok kavga etmişizdir. Ama mesela orada şöyle şeyler de oldu. Siz liste açıklıyorsunuz. İnternetten oylama yapıyorsunuz. Çeşitli IP adreslerinden girmek üzere ekip kiralayan plakçılar var. Bir bakıyorsun, adını hiç duymadığınız adam Sezen Aksu'dan daha önde. Böyle şeyler de yaşandı. Bizim sanatçımız da sahtekâr, plakçımız da sahtekâr. Bu sahtekârlık içerisinde Kral TV'nin de yaptığı bazı şeyler var mı? Evet var. Bir sanatçıyı aday göstermek istiyordum. Bandrollerini istedim. Bana 5 milyon bandrol gönderiyor. Oysa 300 bin bandrol almış. Korsan mısın yani? Anlatabildim mi? Kral TV doğru mu, eğri mi? Kimin neresi doğru, eğri ki?
- 90'lı yıllar sizce niye bu kadar başarılı oldu? Neden herkesin dilinde bir 90'lar var?
Bence bizim yarattığımız imajın bunda çok etkisi var. Çünkü müzik, sanatın insana en çabuk ulaştığı kolu. Etkisi yüksektir. Ve biz bunu görselle ilk defa buluşturduk. İnsanların giyim, yaşam, rol modeli oldu klipler. Biz o ahlaka çok uygun davrandık. Dikkat edin, 90'lı yılların klipleri şarkıları belden aşağı ya da erotik değildir. Çıplaklık varsa da görsele hitap eder. Müzik kalitesi bence çok yüksektir.
- Size teşekkür edenler var mı hâlâ, sizinle karşılaştığında siz olmasaydınız ben olmazdım diyenler?
Tabii ki hatırşinaslar da var, tanımayacak olanlar da var. Kenan Doğulu'yu hatırşinastır. Reyhan Karaca hatırşinastır. Vefasızlara isim istiyorsanız Mahsun Kırmızıgül vefasızdır. Fellini oldu artık Mahsun. Bizim Mahsun'u buluş hikâyemiz prestijdeki gibi değildir. Çok farklıdır. Mahsun'u da Özcan'ı da aslında Cem Uzan ünlü etmiştir. Herkesin hayatının bir hikâyesi var. Ama bazıları hikâyelerinin bazı bölümlerini hiç yaşanmamış kabul etmek istiyorlar. Ve bunu bilenleri sevmiyorlar. Utanılacak bir şeyin yok çünkü senin hayatının gerçeği orası.
- O dönemde bazı magazin programlarında, radyolarda çalışanların para karşılığı sanatçıları yayına alarak, bir çeşit onların tanıtımını yaptıkları iddiaları vardı?
Evet maalesef radyolarda oldu bu. Kral TV'de benim yönetimim sırasında yoktu, bunu söyleyebilirim. Radyolarda ne kadar engel olmaya çalışsanız da bu yaşanmadı mı dersiniz yaşandı evet maalesef. Ama bu şeyden de kaynaklandı, Unkapanı kültürlü bir yapım topluluğu değildi ki. Sonuçta kültür önemli bir şey.
- Kral'a veda etme sürecinizi de konuşalım mı?
Kral'dan ayrılmamın en büyük sebebi Cem Bey'in politikaya girme kararıdır. Orada çok ayrı düştük. Çünkü Kral TV'ye haber saati kondu. Star'la birlikte habere bağlanmaya başladık. Kanalın başındasınız ve o başında olduğunuz kanal bir başkasının yönlendirmeleriyle bir şeyler söylüyor. Biz haber kanalı değiliz. Burada yollarımız ayrıldı. Bence politikaya girmemeliydi. Çünkü şunu unutmamak gerekiyor. 90'lı yılların bu kadar popüler olmasını başlatan adam 89'da Star'ı kurmaya karar veren Cem Uzan'dır. Bugün 90'lar hâlâ konuşuluyorsa Cem Uzan'ın yaptığı bu yatırımlar sayesindedir.
- Vedanızı nasıl ifade ettiniz, nasıl karşılandı?
Tartışarak ayrıldım Uzan'dan. "O zaman gelme" dedi, ben de bir daha gitmedim.
Yarın: VJ Bülent anlatıyor...
TIKLAYIN | Kral'a bakmak: 90'lı yıllarda müzik
Şule Bekrioğlu kimdir? İzmir 9 Eylül Üniversitesi Resim ve Grafik Bölümü mezunu. TRT'de 1986 -1989 yılları arasında resim seçici olarak mesleğe başladı. Cem Uzan'ın daveti üzerine 1989 yılında Star TV (Magic Box), Teleon, Kral TV, Super FM, Metro FM, Joy FM, Blue FM, Kral FM gibi radyo ve televizyonların kuruluşunda yer aldı ve genel yayın yönetmenliklerini yaptı. Star ekranlarında ülkenin güzellik yarışmalarını ve Kral TV Video Müzik ödül törenlerini ilk kez yayınladı. Türkiye'de 1992-1999 yılları içerisinde yayınlanan Champion Leag maçlarının multicam yönetmenliklerini yaparak kadın futbol maç yönetmeni olarak bir ilke imza attı. İstanbul Üniversitesi, Kültür Üniversitesi ve Okan Üniversitesi’nde sinema, televizyon ve TÜRVAK'da radyo ve televizyon yapımcılığı ve yönetmenliği üzerine dersler verdi. Mavi Medya yapım şirketini kurarak binlerce sayıda projeyi hayata geçirdi. 2004 yılında Türkiye'de gerçekleştirilen Eurovision Şarkı yarışmasının prodüktörlüğünü yaptı. Son olarak Sözcü TV'nin olduğu onlarca özel TV'yi kurdu. 2023 yılında ise Kenan Doğulu'nun İzmir'de verdiği Cumhuriyet'in 100. Yılı Konseri'nde yapımcı ve yönetmen olarak yer aldı. |
Guangming Daily gazetesinin davetini aldığımda Çin ve özellikle Sincan Özerk Bölgesi üzerine yazmanın zor olacağının farkındaydım. Yolculuk öncesi hazırlıklarımı yaparken amacım sorularıma yanıt bulabilmekti. Bu nedenle bölgede gezerken gruptan ayrılıp telefonumun çeviri programı ile insanlarla iletişim kurmaya çalıştım. "Uygurlar burada rahat yaşıyor mu?" soruma aldığım yanıt hep aynı oldu: "Evet". Bu yanıtın doğruluğu konusunda bir güvence veremeyeceğimin farkındayım. Zaten böyle bir iddia ile gitmedim...
Urumçi’den Kaşgar’a uzanan kapsamlı gezide Sincan Özerk Bölgesi’nde farklı üretim tesisleri ile kültürel mekanları görme imkanı bulduk. Bölgenin geniş coğrafyasında etnik grupların yaşamlarına tanık olurken pek çok Uygur, Kazak ve Han Çinlisi ile sohbet etme imkanımız oldu. Hem tarihin hem coğrafyanın içinde uzun bir yolculuk.
İstanbul birbirinden ünlü isimlerin konserlerine ev sahipliği yapıyor. Ancak Bonus Parkorman'ın bu yazın en etkileyici ismini yani Massive Attack'ı ağırladığını söylesek yanlış olmaz. Massive Attack, İstanbul'da bir kez daha müziklerini anlamlandırmak için politikayı cesurca kullandı
© Tüm hakları saklıdır.