Uğur Yücel
Uğur Yücel, çocuk yaşlarda müzisyen olarak adım attığı sanat dünyasında oyuncu olarak zirve yaptı. Yaratma enerjisi onun peşini bırakmadı ve soluğu yönetmenlikte aldı. "Yazı Tura" savaş üzerine konuşmanın zor olduğu zamanlarda çektiği ilk filmi oldu ve çok konuşuldu. Çok farklı sanatsal edimlerle de uğraşan Uğur Yücel, 90'lı yılların sonunda "Eski Yeşil" isimli bir mekan açarak müzik ve sanata dair eşsiz bir alan oluşturdu. Yönetmeni olduğu "İkinci Bahar" dizisinin oyuncu seçmelerini orada yapan sanatçı, şimdilerde tanınan pek çok oyuncunun "Eski Yeşil"den bugüne ulaşmasına vesile oldu. Yücel, hayatının en üretken ve eğlenceli zamanlarını Beyoğlu'nda "Eski Yeşil"de geçirdi. Şu aralar "Neyzen" isimli oyunda Neyzen Tevfik'e can üfleyen Uğur Yücel ile "Eski Yeşil" özelinde Beyoğlu'nu konuştuk.
- Sizin için mekanların çok önemli olduğunu biliyorum. Nerdeyse her söyleşinizde yaşadığınız mekanlara ilişkin görüşlerinizi ifade ediyorsunuz. "Beyoğlu ile ilişkinizi dinlesek…
İlk gençliğimden itibaren çok eğlenceli bir Beyoğlu hayatım oldu. Her telden çaldık. Galata Köprüsü'nden başlar, Ayaspaşa Rus Lokantası'nda bir cephesi biter. Öte yandan Valikonağı'nın girişine, Dolapdere'nin dibine kadar uzanır. Beyoğlu hissiyatı geçmişimde rengarenk. Aynı zamanda koyu geceler yaşadık alanda. Yüzyıllardır gelenin geçenin suyuna kapıldığı bir akarsu. Herkesin kaçıp bir sokak arasında kaybolmak istediği bir alem. Esrarengiz olana dair her şey. Yüzyıllardır dünyanın gözbebeği olmuş bir kainat.
- Şu günlerde nasıl? Sanırım eskisi gibi içli dışlı değilsiniz, neden?
Ne içi kaldı ne dışı. Galiba geçmişine kederle ya da başkalarına çaktırmadan gülümseyerek bakacak bir pencere bulamadığım için uğramaktan kaçınıyorum. Böyle bir koca ağacın 20. yüzyıldan itibaren içten kurumaya başlaması ve son yıllarda ölümüne tanık olmak acı veriyor.
Olgun Şimşek ile Uğur Yücel Eski Yeşil'de
- Bir dönem Cihangir'de yaşadınız. Cihangir, Beyoğlu'ndan farklı mıdır?
İlk bekar evim 1982'de Kazancı Yokuşu'nun dibindeydi. Oğlum, Tavuk Uçmaz'da (Akyol) dünyaya geldi. Gümüşsuyu'na tüydük. Can'ın ilk mahallesi oradadır. Yirmi, otuz yıl evvel eğlenceliydi hayat orada. Ama şimdi soldu. Geçen gün yaşıtlarım sayılacak ve Beyoğlu'na bulaşmış arkadaşlarla tam da yitirdiklerimizi konuşuyorduk. Keder oldu masanın üstü. Bazen bir meyhaneci ölür, semt biter. Neyse, Cihangir benim çocukluğumda esrarengiz bir sessizlikteydi. Bizim köy (Kuzguncuk) gibi rengarenk değildi. Issızdı. Çok küçükken aile dostlarına giderdik. Sokaklarda oynayacak çocuk arardım yoktu. Eski evlerin bodrumları gibi loş, rutubetli, kasvet kokulu. Şimdiki Beyoğlu.
- Gelelim efsanevi Eski Yeşil'e. Beyoğlu tarihinin en önemli mekanlarından birisi olarak anımsanıyor. Sizin imzanızı taşıyan dönemde mekanın hikâyesinden başlayalım mı?
Çok hayat kazandım. Benzersiz geceler yaşandı.
Arto Tunçboyacıyan, Uğur Yücel ile Eski Yeşil'de konserde
- Hayatınızın hangi dönemindeydiniz ve bu işe girmeye nasıl karar verdiniz?
Bir kabare salonu açmak bizim yaşlardaki artistlere Sıraselviler Devekuşu Kabare Tiyatrosu'ndan sirayet etmiştir. Ben de hayal ediyordum. Hayaller bana hiç kazandırmadı. Hiç hayal etmediklerimden kazandım.
- Mekan sizi nasıl tavladı, dekorasyon gibi süreçler nasıl gelişti?
Mekanı tamamen değiştirdik. Hakan Ezer tasarladı dekorasyonunu. Duvar resimleri, eski balkonlardan çıkmış korkuluklar... Tuğlalar, üç tane opera tiyatrosunun koltuğu... Dolapdereli son kalan Ermeni ustanın yaptığı kakmalı minik bar... Antik bir piyano gövdesinin kiriş olarak vücut bulması... Tahta zemin, eski istasyon kanepeleri... Uzun zaman yuvam oldu orası.
İlhan Erşahin - Yahya Dai Eski Yeşil'de
- Mekan aslında eski bir Beyoğlu'nun yansıması gibiymiş. Hem anlatılanlar hem sizin söyleşinizde okuduklarım öncelikle barındırdığı müzikal çeşitlilik açısından çok çeşitli. Neler ve kimler vardı?
Ben tek kişilik gösteriler yapıyordum çoğunlukla ama şöyle bir sezon da oldu. Ben, MFÖ birlikte sahne paylaşıyorduk. Onlar müziklerini yapıyor ben de malum. Gösteri bitince rokforlu sarımsaklı kremalı penne makarna servis ediliyordu müesseseden. Sonra Aydın Esen Trio çıkıyordu. Sabaha doğru tüm ipini koparan artistler geliyordu. Çoğunlukla müzisyenler. Jam Session gün doğana kadar sürerdi. Sezen Aksu da küçük bir grupla çıktı, ben de aralarına giriyordum ortasında, vurmalı ve nefesliyle doğaçlama çalınıyordu. O da ilginç bir gösteriydi. Öte yandan Derya Alabora arkadaşlarıyla tiyatro yapıyordu. Ha mesela ilk Rebetiko orada görüldü. Atina'dan grup getirdim. Aylarca çalıştılar. Gençlik zamanlarımızda çok taverna vardı. Yunan müziği elbette yaygındı ama Rebetiko bambaşka bir kültürdür. Anadolu Rumlarının müziğidir ve zorunlu olarak Yunanistan'a göçen "Rebetçiler" ve "Amaneci"lerin itibar görmesi çok zaman almıştır orada. O gösteri bu göç yolunu anlatır aslında. Hâlâ Midilli'de yaşıyoruz o geceleri arkadaşlarla. Açık Radyo geceleri yapıldı uzun zaman. Samba, Jazz, Latin geceleri.
Aydın Esen - İlhan Erşahin Eski Yeşil'de
- Siz eski bir söyleşinizde "hobi merkezi" olarak tanımladığınız mekan aynı zaman da sürprizlerle dolu bir yer. İnsanların atıl durduğunu sandığı dönemde çok önemli bir dizinin sonradan çok tanınacak isimlerini orada seçmişsiniz değil mi?
Önce Eşkıya zamanı gündüzleri prodüksiyon mekanıydı sanki. Seçmeler, provalar… Ben de parçasıydım işin. Sonra İkinci Bahar'ın oyuncu, mekan seçimleri. Provalar. Karanlıkta Koşanlar. Ne zamanlarmış be. Alacakaranlık dizisi oradan çıkmadır. Yazı-Tura filminin her şeyi oradan. Ruhudur o mekan o filmin. Ben seçmelerden, ortaya çıkanlardan kendime pay çıkarmayayım. Her proje kendi ruhuna uygun insanı bulur. Ben sadece bir şeylere vesile oldum.
Uğur Yücel, Haluk Bilginer ve Köksal Engür Karanlıkta Koşanlar dizi setinde Eski Yeşil'de
- Tıpkı daha sonra Ata Demirer gibi isimlerin de kendilerini göstermeleri gibi. Kimler vardı orada?
Oradan kimse çıkmadı aslında. O filmler, diziler çıkardı insanları. Ama kimler müdavimiydi dersen yüzlerce değerli insan. Uzay Heparı, Özkan Uğur, Levent Altındağ. Geç saatte gelirlerdi. Doğrudan sahneye çıkardı gelen. Onno ve Arto Tunçboyacıyan, Neşet Ruacan, Can Kozlu, Jozi Levi. Jozi sahnede klavye ve vurmalı çalardı benim gösterilerde. Özkan kulübe girip kimseye selam vermeden sahneye dalardı. En çok kendi eğlenirdi. Hepimizi keder içinde bırakıp gittiler. Uzay, Özkan, Levent, Onno. Hepsi birer gezegendi.
Ejder Kapanı Film setinde Uğur Yücel, Kenan İmirzalıoğlu ile sahneyi seyrediyor.
"Beyoğlu, geri dönülmez bir akşamın ufkundaymış meğer o günlerde"
- İşler ne zaman değişti ve nasıl veda ettiniz?
Yapımcısı olduğum işlerde para kaybettim. Mesela Yazı - Tura da ciddi kayıptı. Lüzumsuz özenlerim heveslerim yüzünden hiç aklı başında bir tüccar olamadım. Neyse gelelim Eski Yeşil finaline. Beyoğlu Belediyesi bir sabah kepçeyle gelip damını çökertti.
Bu kadar. "Buraları bambaşka bir hale getireceğiz" dediler. Dedikleri muazzam bir tasarıymış. Dediklerini yaptılar. Beyoğlu, geri dönülmez bir akşamın ufkundaymış meğer o günlerde. Bitirdiler projelerini sonunda. Bambaşka bir dünya oldu.
"İçimdeki kalabalık dışarıdaki yalnızlığımı kaldıramıyor"
- Siz bir yönetmen ve oyuncu olarak da Beyoğlu'nda bulundunuz. Çok önemli filmleri ve karakterleri sinema tarihinde armağan ettiniz. Nasıldı Beyoğlu'nda çalışmak? Neler yaşadınız?
Yönetmen, oyuncu, karakterler, sinema tarihine armağanlar… Şunu demem lazım: Uzun yıllarım tekne kamarasında, turnelerde, otellerde geçti. Çoğunlukla yalnızdım. Bu söylediğin unvanlarla yaşamaz hayatın bilgisine vakıf olup kederine yananlar. Çok güzel hayatım oldu. Erken kaybettiğim sevdiklerime yanmak dışında. Ama kimi insanın tek kişilik hücresi vardır nerede olursa olsun. Geçende bir arkadaş sormuştu "Bu çok iyi olmuş dediğin bir şey var mı hayatında?" Bazen sadece iyi yaptığım yemeğe diyorum; "Çok iyi olmuş". Ama hayata armağan ettiğim hiçbir şey yok ve hiç pozisyonum yok. Böyle bir gezinti kibirli geliyor kimi yoksunlara. O yalnız yalpalamaktır. Yazmışım atölyemin duvarına bir gece: "İçimdeki kalabalık dışarıdaki yalnızlığımı kaldıramıyor."
Esas sualine gelirsek; Eşkıya'da az çalıştık Beyoğlu'nda. Herkes olaylar Beyoğlu'nda geçiyor zannetmiştir ama ana mekanımız aynı mimari dokuda olan Balat- Fener- Haliç'ti. Yazı Tura'da Tarlabaşı'ndaydık; İstanbul bölümünde. Nasıl çekmişiz o günlerde o sahneleri. Şaşıp kalıyoruz bakarken. 2000 yılı Tarlabaşı. Fonda görülen ve oynayan çoğu karakter gerçekti.
Uğur Yücel
"Beyoğlu'nun kokusu, geçmişi sinmiş midir Başkan'a?"
- Son seçimlerde Beyoğlu özelinde sonucu nasıl değerlendirirsiniz?
Bilmiyorum. Ne diyeyim? Parti mi kazandı şahsiyet mi; yani oranın başına geçecek adamın birikimi nedir? Belediye başkanları müteahhit ruhlu, tavırlı insanlar. Yapı, ihale, ruhsat üzerinden yürüyorlar. Mesela; bir önceki başkanı kastetmiyorum Adalar Belediyesi'nin.… Adam yüzme bilmiyor kürek çekmemiş Adalara özgü balıkları deniz mahsullerini, çiçeğini, ağacını, mantarını bilmiyor, belediye başkanı oluyor. Şimdiki Adalar başkanı bunların hepsini biliyormuş. Sokakta görsem tanımam ama Adalı arkadaşlar bilir diyorlar. Adalı, çevreci, koşucu, dalgıçmış. İyi o zaman. Ben orada yaşıyorum da laf ondan oraya geldi. Beyoğlu'na gelirsek. Beyanat adamı gibi konuşuyorum, uzatmayayım. Başkan partinin adamı mı sahiden Beyoğlu adamı mı? Bu önemli. Sadece semtte oturması da yetmez mesela en az otuz beş yıldır önünden geçtiği eski binaların çoğunun bina fasatında mermer oyma insan suratları (ki çoğu absürt çılgınlıktadır) üzüm salkımları, sütuncuklar hiç ilgisini çekmiş midir adamın? Yoksa şurası ne güzel tavuk dönerci olur haa hayalinde biri miydi Markiz'in önünden geçerken? Bey-shawarma! Sahiden güzel sanatlar, tarih, restorasyon, edebiyat, sinema tiyatro konusunda her sanatsevere heyecan verecek bir kültür adamını yanına alması lazım başkanın. Orası sonradan ortaya çıkmış çirkinlik abidesi bir ucube ilçe değil. Kaybedilmiş bir eser. Ruhuna vakıf olmak ve ayrıntılarda gravürcü gibi duruş almak lazım. Beyoğlu'nun kokusu, geçmişi sinmiş midir Başkan'a? Çünkü Beyoğlu bir Patetik Sonattır, kulak verirsen için parçalanır.
"Bizler tarafından kimsesizler mezarlığına gömülmüş bir abideyi, İstanbul'u simgeler"
- Beyoğlu ve İstiklal Caddesi neyi sizce simgeliyor?
Şiirsel mekan tanımlaması:
Yaşlanıp yok olmak üzere yalnız bırakılmış yaşlı bir sahne yıldızını.
Tersanede jilet olmayı bekleyen bir boğaz vapurunu.
Binlerce yıldır insanları esaret altına almış
ve bizler tarafından
kimsesizler mezarlığına gömülmüş bir abideyi, İstanbul'u simgeler.
Son cümle gerçekti.
- İnsanların "eski güzel günlere dönme" arzusu ve eğilimi hakkında neler söylersiniz?
Hangi eskilere? Eskiyi özleyenler toprağa bakıyor.
"Bir daha Beyoğlu mevzuu yok!"
- Beyoğlu'nda yapmayı en çok sevdiğiniz şeyleri dinlesek…
Şimdi semtine uğramıyorum. Sahiden eski günlere bakınca bir üzüntü. Hiç girmeyeyim. Bir daha Beyoğlu mevzuu yok!