18 Nisan 2024

Aylin Aslım: Olmayan bir kültürün hegemonyasını yaratamazsın

"Neyi başaramadılar biliyor musunuz? Yolu kültür sanatla hiç kesişmeyenlerin dahi hırsla arzuladığı o 'kültürel hegemonya'yı yaratmayı"

Aylin Aslım'ı 2000 yılının sonunda yayınladığı "Gelgit" albümü ile tanıdık. Ancak daha şanslı olanların onunla tanışması 90'lı yılların sonlarına ve Kemancı'ya denk düşer. Sanatçı, müzik dünyamıza o güne dek duymadığımız türden şarkıları ve etkileyici yorumu ile girdi. Ve o çeşitlilik hız kesmeden yeni şarkılar ve konserler ile dinleyicisi ile buluşmaya yıllardır devam ediyor.

Aylin Aslım'ın müziğinde şüphesiz İstanbul'un ve Beyoğlu'nun izlerini görmek mümkün. Sanatçı, müziğiyle kendisini samimi biçimde ifade ederken "daha iyi bir dünya" için sözünü de esirgemiyor. Aslım ile onu hayatımıza katan 90'lı yılları ve Beyoğlu'nu konuştuk.

Aylin Aslım (Fotoğraf: Kaan Beyoğlu)

- Beyoğlu ile ilk ne zaman tanıştın? Bu tanışmada hangi duygular vardı?

Ben Beyoğlu'nda ben oldum. Müziği, müzisyenliği orada yaşarken öğrendim.

- Hangi mekanlar, isimler, anılar Aylin Aslım'a eşlik ediyor?

90'ların başında daha lisedeyken bir yolunu bulup henüz kendine yeni gelmekte olan İstiklal Caddesi ve ara sokaklarındaki sinemaları, plakçı, her türlü tuhaf dükkân ve eskicileri, ikinci el giysi dükkânlarını gezerdim. Galatasaray Lisesi'nden sonrası henüz tekin değilken tek tük cesaret edilip açılmaya başlanan kafeleri keşfe çıkardım. Hayal Kahvesi'nde Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı'yı dinlemeye giderdim. Üniversiteye başladığım yıl Kemancı açıldı ve ben ilk grubumla Kemancı'da şarkı söylemeye başladım. Galip Tekin'le orada tanıştım, arkadaş oldum. Kısa bir süre sonra da Beyoğlu'na taşındım.

- Beyoğlu senin kişisel tarihinde ne anlama geliyor?

Lise yıllarımdan 2010'a kadar Beyoğlu'nu olabilecek en güzel şekilde yaşadım. Orada ben oldum. İlk şarkılarımı orada yazdım. Hava almaya sokaklarında dolanmaya çıkar, yolda sayısız tanıdıkla karşılaşır, sonra tekrar eve çalışmaya dönerdim. Farklı semtlerinde oturdum. 2000'lerin başında hâlâ sokaklarında saatlerce yürümeye doyamadığım bir bambaşka hayaldi Beyoğlu. Sonra "gentrification" (soylulaştırma) denilen süreç başladı.

- Peki 90'lı yıllar için neler söylersin?

Beyoğlu 90'lar ve 2000'lerde bana dünyanın merkezi gibi gelirdi. Bu bana hayat boyunca çok nadir hissettiğim bir tür aidiyet, güven, kendi merkezimde olma duygusunu verirdi. Kendim gibi olduğum ve dışlanmadığım bir yerde olmanın huzuru. "Kendi mahallem" diyebildiğim. Hep derdim ki, "İstanbul Türkiye'nin kalbi, Beyoğlu da İstanbul'un. Beyoğlu ölürse önce İstanbul'un sonra Türkiye'nin ruhu ölür."

Aylin Aslım (Fotoğraf: Kaan Beyoğlu)

- İlk ne zaman fark ettiğin Beyoğlu'nda değişimi?

Kiraların uzaya çıkması, bakkal, kuaför, çiçekçi gibi mahalle esnafının kira ödeyemez hale gelip tek tek "popüler" kafelere dönüşmesi ile. Her köşede magazinciler, saçma sapan haller. Beyoğlu'nun ilk ölümü bu oldu. "Beyoğlu Kimin Oğlu" şarkımı o dönemde yazmıştım.

- Değişen Beyoğlu ile gidenler oldu. O dönem sen neler hissettin? Gidenlerden miydin kalanlardan mı? 

Ben 2009'da Beyoğlu'nu terk ettim. Sonra da İstanbul'u. 2000'lerin ortasından itibaren şu mâlum "kültürel hegemonya"yı yaratmak için işe tüm geçmişimizle birlikte bu anlattığım Beyoğlu'nu yok etmeye koyuldular. Benden önce ve benimle birlikte müzisyen, tiyatrocu, sinemacı, şair, ressam ve çizer kim varsa neredeyse herkese kucak açmış Beyoğlu'nu Körfez Arapları'nın AVM'si haline getirmek için müthiş bir çaba içine girdiler ve başardılar. Sanki biz orada hiç yaşamamışız gibi: Ne Kemancı var ne ilk ve tek gerçek Hayal Kahvesi, ne Emek Sineması ne müzik stüdyoları, konser mekânları, mizah dergileri, ne de o tek tek uğrayıp çay içip sohbet ettiğim eskiciler. Ama neyi başaramadılar biliyor musunuz? Yolu kültür sanatla hiç kesişmeyenlerin dahi hırsla arzuladığı o "kültürel hegemonya"yı yaratmayı. Olmayan bir kültürün hegemonyasını yaratamazsın çünkü.

Aylin Aslım

- Güncel seçim sonuçları için Beyoğlu özelinde neler söylersin?

Beyoğlu Belediye Başkanlığı'na İnan Bey'in seçilmesi tahmin edersiniz ki ben ve benim gibi gençliği ve en güzel yılları Beyoğlu'nda geçmiş diğer birçok insan için çok farklı bir anlam ifade ediyor. İçimiz çok yaralı, ama 90'larda nasıl olduysa, Beyoğlu kendini iyileştirecek kadim bir semt. Bunun mümkün olduğuna hâlâ inanıyorum.

- Bundan sonrasına dair umut içeren duyguların var mı?

Semte ve geçmişine hak ettiği özen ve saygı gösterilirse, ilmek ilmek işlenirse belki bazı şeyler geri alınabilir. Ama mesela o masalsı halinden bir Laz müteahhit pastasına dönüştürülen Narmanlı Han'ı ya da Emek Sineması'nı geri getirebilir miyiz? Hayır tabii ki. Kültürel doku kendini yenileyebilir belki ama o müthiş ve tarihî sembol olmuş binaları yeniden var etmemiz mümkün değil maalesef.


Yarın: Uğur Yücel anlatıyor...

Yazarın Diğer Yazıları

Karadağ: Hayaller ve gerçekler

Karadağ, adalet sistemin yetersizliği ile adı çeşitli suç davalarına karışmış isimlerin de gözünden kaçmıyor. Son yıllarda başta Sedat Peker, Faruk Fatih Özer, İlker Baş, Volkan Reçber gibi isimler ziyaretleri ya da vatandaşlıkları ile gündeme gelmişti

Karadağ’a ait olmak

Karadağ'da 2019 yılından ev alan Mehlika Alemdağ: Hiçbir yere tam anlamıyla ait hissetmemiş biri olarak, burayı gördüğümde “Sanırım Karadağ’a ait olabilirim” dedim; çok sıcak, huzurlu bir yer

Budva'da hayat: Üç girişimcinin deneyimleri

Karadağ’da dövme stüdyosu açan İbrahim Buğday, ülkenin fırsatlarla dolu olduğunu söylerken kahvaltıcı işleten Mesut Öbge, Karadağ'a yerleşmek isteyenlerin planlı ve hesaplı olması gerektiğine dikkat çekiyor. Hediyelik eşya dükkanını işleten Yener Çevik de turist sezonunda trafiğin yoğunluğundan dolayı ulaşımın zorlaştığını belirtiyor.

"
"