14 Mart 2025

Mehmet Atlı: Kürt müzisyenlerin büyük çoğunluğu düğün sanatçısı olmaya mecbur!

Diyarbakır’da yaşayan müzisyen Mehmet Atlı, Kürt sanatçıların sahneye çıkabilmek için yalnızca yeteneklerini sergilemelerinin yeterli olmadığını, aynı zamanda yasaklar, ekonomik engeller ve ötekileştirme ile de mücadele etmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. “Büyük konserlere dahil edilmiyoruz, sektörde görünmeziz” diyen Atlı, Türkiye’de Kürt müziğinin müzik endüstrisindeki konumunu değerlendiriyor

Mehmet Atlı

Küresel sahnede Amerika ve İngiltere gibi ülkeler, farklı köklere sahip isimlere yatırım yaparak dünya yıldızları çıkarırken, Türkiye’de müzik sektörü güçlü ayrıştırıcı politikaların gölgesinde kimliği bir filtre olarak kullanıyor. Kürt sanatçılar için konser vermek, albüm çıkarmak ya da festivallerde yer almak yalnızca sanatsal bir süreç değil, aynı zamanda var olma mücadelesi. Ana akım müzik piyasasında, kimliğini açıkça ifade eden etnik kökenli bir sanatçının ünlü olması neredeyse imkânsız. Kısacası, kendi dilinde üretim yapmak isteyen sanatçılar sistemli bir şekilde oyun dışında bırakılıyor.

Diyarbakır’da yaşayan Kürt müzisyen Mehmet Atlı, bu durumun bilinçli bir tercih olduğunu söylüyor: “Ana akım medya ve bizimle ilgili sektörel ortam devletten bile daha devletçidir. O yüzden kapitalizmin olağan arz-talep ilişkileri bile normal seyrinde işlemez.” Peki, Kürt sanatçılar neden büyük organizasyonlarda yer bulamıyor? Türkiye’de müzik sektörü, yetenekten çok kimlik üzerinden mi şekilleniyor? Atlı, sahne arkasındaki asıl gerçeği anlatıyor.

- Diyarbakır'da yaşayan bir müzisyen olarak üretim yapmak ile ilgili karşılaştığınız büyük zorluklar neler?

Müzikal üretimin evim ve arkadaş çevrem arasında gelişen boyutları ile ilgili bir zorluk yok. Daha büyük metropollere nazaran zorluk, piyasaya yönelik prodüksiyonların gerekli kıldığı gelişmiş stüdyo ortamları, farklı enstrümanları çalabilen müzisyenlere ulaşma vb. noktalarda yoğunlaşıyor.

"Kürt kimliği muhatap olduğu baskıları genellikle sınırları aşan, esnek, akıcı tabiatı sayesinde aşabilmiştir"

- Peki konser vermek ve albüm çıkarmak konusunda ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?

Tüm konuşacaklarımıza genel bir bağlam olması itibariyle söylüyorum. Bizim sorunlarımız, adına, bana göre yanlış bir adlandırma ile “Kürt Sorunu” denile gelen devasa makro politik sorunlarla yakından ilgilidir. Bu, İsmail Beşikçi’nin ifadesi ile “Kürtlerin başına geçirilen lanetli çoraptır”. Özetle; özellikle 1. Dünya Savaşı sonrası bölgemizde oluşan harita, Kürtleri ve yaşadıkları coğrafyayı dört egemen ulus devlete pay etmiş ama Kürt kimliği bu dört devlet tarafından da baskı altına alınarak gelişimi engellenmiştir. Başlıca sorunumuz bu kimliğe matuf bir ulus devletin olmayışı nedeniyle hem bir devlet desteğinden mahrum hem de dört devletin kösteğine muhatap olmuş bir alanda, Kürt kültürü alanında sanat icra etmemizle ilgilidir. Bu tarihsel, politik ve toplumsal bağlamı akılda tutarak, hem herhangi bir müzisyenin bu kültürel iklimde yaşadığı türden genel sorunlardan hem de Kürtlere özgü özel sorunlardan söz edilebilir. Konserlerle ilgili başlıca sorun salon bulma sıkıntısı, keyfi yasaklamalara maruz kalabilme durumumuz ve genel müzikal maceramızın Kürt sorununun seyrine angaje halidir. Yani, genel siyasal ortam biraz iyileşme, normalleşme emareleri gösterince normalleşen; diğer durumlarda sorunun seyrindeki şiddete bağlı olarak kriminalize edilebilen, baskı altına alınabilen bir alan bizimkisi. Albümlere gelince; değişen teknolojik formatlar yeni imkanlar sağladığı için nispeten rahat bir alan sayılabilir. Denebilir ki Kürt kimliği muhatap olduğu baskıları genellikle radyo, TV, kayıt teknolojileri gibi imkanların, sınırları aşan, esnek, akıcı tabiatı sayesinde aşabilmiştir. Albüm yapmakla ilgili sorunlar genelde ekonomik ya da yukarıda sözünü ettiğim türden, stüdyo, müzisyen vb. bulabilmekle ilgili sorunlar.

Mehmet Atlı

"Ahmet Kaya’yı boğan atmosferden bir milim öteye gidilemedi"

- Kürt müziği, Türkiye'deki ana akım müzik endüstrisiyle ne kadar iç içe? Bu bağlamda bir dışlanma ya da ötekileştirme hissediyor musunuz?

Kısmen içinde kısmen de bahsettiğim problemler nedeniyle dışında. Hem bir öteki hem de görece özerk. Yıllar yılı “ülke bölünecek!” paranoyasıyla yürütülen politikalar, tam aksine devlet eliyle ayrıştırılmış, kutupsallaştırılmış toplumsal alanlar, kamuoyları yarattı. Milyonlarca insanın konuştuğu dili ve taşıdığı etnik aidiyeti yok saymakla yok olmuyor gerçekler. Acı faturalarla karşınıza tekrar tekrar çıkıyor. Bu yok sayma siyasetinin bir bedeli, Kürtlerin kendi mecralarında kendi modernleşme deneyimlerini hayata geçirmek ve kendi kamuoyunu oluşturmak biçiminde tecelli etti. Müzik bunun en bariz ve canlı örneklerinden biridir. Evet, T.C. devleti vatandaşlarıyız, onun yasalarına, kurumsal işleyişlerine tabiyiz, MESAM, MUYORBIR gibi meslek kuruluşlarına üyeyiz ama hep ayrıksı bir varoluşu, bir temsil krizini de taşıyarak. Doğrusu, Ahmet Kaya’yı boğan atmosferden bir milim öteye gidilemedi desem yeridir, zira, Türkiye’de ana akım medya ve bizimle ilgili sektörel ortam devletten bile daha devletçidir. O yüzden kapitalizmin olağan arz-talep ilişkileri bile normal seyrinde işlemez, bu ideolojik prangalar ve öğrenilmiş, belletilmiş cahillik ve çaresizlik ortamında.

- Türkiye ve dünyada Kürt müziğinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yurt dışındaki dinleyici kitlesiyle kurduğunuz bağ nasıl şekilleniyor?

Kürt müziğinin geleceği Kürt kimliğinin temsil sorunlarını aşabileceği politik gelişmelerle ilgili, dolayısıyla, ne söylesem politik bir okuma yapmış olacağım. Dilerim iyi yönlerde, hak ve adalet yönünde olur diyebileceğim ancak. Youtube ya da diğer dijital mecralardan albüm yayınları, sınırları bir ölçüde önemsizleştirmiş durumda. Ama ulus devlet sınırları yerli yerinde duruyor. Yurtdışındaki dinleyicilerle bağımız, bu dijital mecralar, sosyal medya platformları ya da tamamen kişisel ilişkilerin belirleyici olduğu informel kanallarla oluyor. Nadiren de olsa Avrupa ülkelerinin resmi ya da yarı resmî kurumları üzerinden de konser, festival, şenlik vb. organizasyonlara davet aldığımız oluyor. Ama hepsinden öte Kürt kimliğinin modernleşme macerası ve Kürtlerin yaşadığı ülkelerden kaynaklı etnik, ekonomik vb. problemler hatırı sayılır bir Kürt diasporası da üretmiş durumda ki asıl onun kurumsallaşmaları ve aktiviteleri üzerinden şekillenen bir müzik ortamı bize sahne açıyor çoğu zaman.

- Büyük organizasyon şirketleriyle çalışma deneyiminiz oldu mu? Bağımsız müzisyenler için bu şirketler nasıl bir kapı açıyor ya da ne tür bariyerler koyuyor? Bu şirketler Kürt müzisyenleri ana akım festivallere ve büyük konserlere dahil etme konusunda nasıl bir tutum sergiliyor?

Büyük organizasyon şirketleri ile yolum pek kesişmedi. Nedeni sermayenin bu netameli alandan uzak duruşu, “Kürt pastasını” kendi pazarı olarak görmemesi ve bu alanın bugüne kadar fazlasıyla politik olmak zorunda kalması ile ilgili. Ancak son on yıllarda kimliğimiz ve özellikle dille ilgili baskıların tedricen bertaraf edilmesi vesilesiyle kendimizi bir anda dilini ve “raconlarını” bilmediğimiz bir piyasa gerçeği ile de karşı karşıya bulduk. Yani daha önce sadece Kürt politik çevrelerinin söz sahibi olduğu ya da etkinlikte bulunma sorumluluğu hissettiği bir alan, giderek “sivilleşti”, çoğullaştı ve devasa bir apolitik kitlenin de Kürt dilini sahiplendiği bir tür piyasaya da dönüştü. Bunu fırsata çevirenler de var ve giderek Kürt müzisyenleri arasında da şaşaalı, bol akçeli işleri kotarabilenler var. Ama ben biraz daha “eski” koşulların belirlediği bir figür olduğum için böylesi ağların dışındayım. Ne var ki ben “bile” değişen teknolojik gelişmeler ve değişen toplumsal bağlamın zorlaması ile firmalaşma yoluna gittim. Kendi konserlerimi organize eden, şarkılarımı dijital mecralara sunan bir firmam var. Şartlar sanatçıları “markalaşmaya ve firmalaşmaya” zorluyor. Bunda aracı kurumların -örneğin Unkapanı’nın- yıllar yılı sürdüre geldikleri sömürü ilişkilerinin de payı var.

Mehmet Atlı

"Devlet bizim alana 'kör, sağır'"

- Devlet destekli büyük organizasyonlarda veya belediye festivallerinde sahne almak konusunda yaşadığınız engeller var mı?

Aramızda bir bağ yok, devlet bizim alana “kör, sağır”. Ya da bu alanla ilgili olduğu anlarda da fazlasıyla tarafgir. “Komünizm lazımsa onu da ben getiririm” diyen bir devletçi kültür TRT 6 gibi biricik bir girişiminde dahi zorlayıcı olmaktan geri duramıyor ve Kürt sosyolojisini ha bire zorluyor, “makbul vatandaş” olma doğrultusunda. Bu da kitlemizi büsbütün soğutuyor bu gibi mecralardan. DEM parti dışındaki belediyeler de bize kör ve sağır; kafayı kuma gömme siyasetine devam. DEM Parti belediyeleri ise daha önceleri bazı festival vb. girişimlerde bulunmuşlardı ancak kayyum atama uygulamaları nedeniyle bu imkân da büyük oranda sekteye uğradı diyebilirim.

- Büyük organizasyon şirketleriyle çalışan sanatçılar için kaşe belirleme süreci nasıl işliyor? Kürtçe müzik yapan sanatçılar, benzer popülerlikteki Türkçe müzik yapan sanatçılara kıyasla daha düşük ücretlerle mi karşılaşıyorlar?

Orası kesin. Bizimkisi hiçbir zaman normalleşememiş bir alan. Maddi konular hep geri planda kalmış -ya da öyle olmak zorunda kalınmış- sorunlar bizim için. Mesele hep bir politik varlık yokluk meselesi, bir dil ve kültür davası olarak süre gelmiş. Ancak yeni nesil bu konularda biraz daha “uyanık” ya da biraz daha seçici ve eli serbest olma noktasına gelinebilmiş. Büyük firmaların sponsorluk desteği asla söz konusu değil ancak gönüllü kimselerin çok sınırlı destekleri var. Böyle olunca da ancak sattığınız biletlerle sağlanan bütçenin salon, teknik, yol, konaklama, vergiler vb. masraflar düşüldükten sonra kalan az bir kısmı müzisyenler arasında pay ediliyor.

- Festival ve büyük konserlerde gelir paylaşımı konusunda nasıl bir sistem var? Kürtçe müzik yapan sanatçılar, sponsorluklar veya organizasyon desteği konusunda dezavantajlı olduklarını düşünüyorlar mı?

Dediğim gibi Kürtlerin kendi mecraları dışında bir festival ya da organizasyon dünyası ile pek bir teması yok. Genellikle politik içerikli organizasyonlarla ya da kafe-bar vb. sivil ortamlarla muhatap; buralarda da fazla pazarlık şansı yok, çok sınırlı bir bütçeden “şöhreti oranında” pay alma var. Büyük çoğunluk ise “düğün sanatçısı” olmaya mecbur. En kelli ferli isimler bile. Varsa biraz ekmek; düğünlerde var çünkü. Bilmem tablonun vahametini anlatabildim mi?

Müzik endüstrisine iki bilet: Konserlerin perde arkasında neler yaşanıyor?

Kerim Selçuk: Tamamen bağımsız festival yapmak mümkün değil, devamlılık için destek mekanizmaları oluşturmak gerekiyor

Gökhan Tunçişler: Konser işinde yıllardır para aklanıyor, artık legalize hâle geldi!

Jehan Barbur: İşimi meşrebimce yapmak istediğim için ticari tarafta hep problem yaşadım!

BKM Uluslararası Etkinlikler Yöneticisi Zeynep Boyner: Risk almadan büyük prodüksiyonları seyirci ile buluşturmak mümkün değil!

İKSV Caz Festivali Direktörü Harun İzer: Genç seyirciyi konserlere çekmek zorlaştı; popüler isimlerin Türkiye’ye gelmesi hâlâ kolay değil!

CES Production’ın kurucusu Volkan Bozacı: Cem Adrian açık ara en fazla konser yapan sanatçı; konser vermeyen unutulur!

Haluk Ataklı: Fiziksel albüm satışlarının düşmesiyle sanatçılar konserlere asılmaya başladı, piyasada acayip rakamlar dönüyor

 

Yazarın Diğer Yazıları

Psikiyatrist Cengiz Arca: Sanatın aristokrat bir uğraş olduğunu düşünürsek Türkiye’yi Batılı ülkelerle kıyaslamak haksızlık olur

Psikiyatrist Cengiz Arca ile konser deneyiminin bireyler ve toplum üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkilerini konuştuk. Müzik, sadece bir eğlence aracı mı, yoksa kolektif bir iyileşme ve dayanışma alanı mı?

Haluk Ataklı: Fiziksel albüm satışlarının düşmesiyle sanatçılar konserlere asılmaya başladı, piyasada acayip rakamlar dönüyor

Hammer Müzik’ten Haluk Ataklı ile konser organizasyonlarının geçmişten bugüne dönüşümünü, artan maliyetleri, rock sahnesinin geleceğini ve organizatörlerin karşılaştığı riskleri konuştuk. Ataklı durumu şöyle özetliyor: “Türkiye’de işler dünyadan farklı işliyor, sponsorluk zorlaştı. Büyük isimlerin kaşeleri akıl almaz seviyelere ulaştı. Ama asıl sorun bilet fiyatları değil, kötü giden ekonomi” 

CES Production’ın kurucusu Volkan Bozacı: Cem Adrian açık ara en fazla konser yapan sanatçı; konser vermeyen unutulur!

CES Production’dan Volkan Bozacı, yıllık 200’den fazla konser veren Cem Adrian’ın başarısını, konser vermeyen sanatçıların unutulmaya mahkum olduğunu ve müzik endüstrisinin ekonomik gerçeklerini anlatıyor

"
"