13 Mart 2025

Psikiyatrist Cengiz Arca: Sanatın aristokrat bir uğraş olduğunu düşünürsek Türkiye’yi Batılı ülkelerle kıyaslamak haksızlık olur

Psikiyatrist Cengiz Arca ile konser deneyiminin bireyler ve toplum üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkilerini konuştuk. Müzik, sadece bir eğlence aracı mı, yoksa kolektif bir iyileşme ve dayanışma alanı mı?

Psikiyatrist Cengiz Arca

Konserler, bir şarkıyı sadece dinlemekten çok daha fazlasını ifade eder. Kolektif bir deneyim, anı biriktirme, hatta bir kimlik inşası, konserlere katılım ekonomik ve toplumsal koşullarla nasıl şekilleniyor? İnsanlar müziği bir eğlence biçimi olarak mı, yoksa zor zamanlarda bir kaçış ve dayanışma alanı olarak mı görüyor? Artan bilet fiyatları, bu deneyimi belirli bir kesimin ayrıcalığı haline mi getiriyor? Psikiyatrist Cengiz Arca ile konserlerin bireylerin ruh sağlığı üzerindeki etkisini, kriz dönemlerinde sanatın nasıl bir işleve büründüğünü ve müziğin toplumsal dinamiklerle nasıl iç içe geçtiğini konuştuk.

- Konser bileti fiyatları her geçen gün artarken, bu durumun psikolojik ve sosyolojik etkileri neler? Müzik artık yalnızca üst gelir grubunun erişebildiği bir lüks haline mi geliyor?

Bu yaz bir arkadaşım Deep Purple konseri bileti aldı. Ancak gitmek için bir türlü uygun tarihi oluşturamadı. Bu tarz grupların bileti o kadar önceden satışa çıkıyor ve erken bitiyor ki. Uzun bir süre onunla beraber bu biletler ne olacak diye düşündük. İçimizde Deep Purple için ölüp biten pek kimse yoktu. Ayrıca hayat mücadelesi devam ediyor zaten, bileti bir arkadaşına hediye etse bile gideceği garanti kimse yok. Araştırırken bir internet sitesi buldu ve bileti 2-3 katı fiyatına satışa koydu. Çok kısa sürede satıldı. Zaten pahalı olan bilet, daha da pahalıya satıldı. Bu denli popüler grupların Türkiye’ye gelmeleri için onlara muhtemelen çok yüksek ücretler teklif ediliyor ve bu da bilet fiyatlarına yansıyor. Özellikle Arabistan’daki demokratikleşme dalgası ve Dubai’nin çok ciddi fırsatlar doğurması Türkiye’yi bu etkinlikler için daha az tercih edilebilir bir konuma soktu. Bu tarz gruplar ya da şarkıcılar daha az geliyor ve son derece yüksek biletler talep ediyor. Haliyle lüks bir harcama olduğunu söylemek oldukça kolay.

- Bu tip etkinliklere katılmak kişiler için farklı anlamlar mı içeriyor?

Günümüzde herkes kendi hikâyesini yeniden yazmak istiyor. Sadece bizde olan bir şey değil. Tüm dünyada narrative peşinde koşturup duran insanlar bu amaçla pek çok aktiviteyi tercih edebiliyor. Özellikle konserler, insana anlatacak değerli bir hikâye veriyor. Ben o şarkıyı şurada dinledim, şarkıyı söylerken şarkıcı şunları dedi gibi şeyler Spotify’dan dinlediğiniz bir şarkıdan çok daha fazlasını verir size. Konser alanına girmek için beklediğiniz sırada yediğiniz köfte ekmek öncekilerden çok daha güzel olabilir. Çünkü bunun bir hikâyesi vardır. Günümüzde herkesin biricik olduğu dünyada, herkes kendi biricik hikâyesinin peşinde. Bir şeyi anlatı değeri taşıyorsa kıymetli. Diğer yaşantılar sadece dolgu. Oysa hayat tümüyle bir bütün.

"Krizler insanlarda bir son duygusu yaratıyor, kapitalizmin de yapmaya çalıştığı şeylerden birisi bu"

- Ekonomik ya da toplumsal kriz dönemlerinde insanların eğlenceye yaklaşımı nasıl değişiyor? 

Bu soruya cevap vermek kolay. Krizler insanlarda bir son duygusu yaratıyor. Kapitalizmin de yapmaya çalıştığı şeylerden birisi bu. Birikim yapmana gerek yok. Çünkü birikim yapmanı gerektirecek bir gelecek yok. Yarın yok. Elinde sadece bugün var. Bugün harcadın harcadın, yarın dünyanın varolacağının bir garantisi yok. Bu durum insanlarda hemen bir şey yapma arzusunu tetikliyor. Birçok büyük markanın sloganı da reklam politikası da isimleri de bu yönde. Arzuyu doyurmak, hem de hemen şimdi! İste gelsin, hepsi burada, getir, tıkla gelsin, just do it vs. 

- Konser gibi toplu etkinlikler, zor zamanlarda kitleler için bir kaçış noktası olmaya devam edebilir mi?

Bu soruya cevabım da evet. Birkaç çok büyük felaket sonrasında dahil olduğum bazı söyleşilerde şunu gözlemledim. (Bu tarz söyleşiler genelde daha entelektüel ve kültürel şeylerle alakalı olduğu için konserlere ve tiyatrolara oranla daha az iptal ediliyor.) Genelde sandığımdan daha fazla insan böyle olayların arkasından etkinliklerde yer alıyor. İnsanlar böyle zamanlarda bir arada olmaya daha önem veriyor. Bir şarkıyı tek bir ağızdan söylemek, bir grubun parçası olarak hissetmek her zamankinden daha büyük önem taşıyor. 

- Kültürel sansürün arttığı bir dönemde, müzik dinleme ve konserlere katılma pratikleri nasıl evriliyor? Yasaklar ve engellemeler karşısında kitleler farklı eğlence biçimlerine mi yöneliyor? İnsanlar sosyalleşmekten kaçınmaya mı başlıyor, yoksa tam tersine, dayanışma duygusuyla daha çok mu bir araya geliyor?

Bu soru zor bir soru. Yasaklar ve engeller genellikle arzuyu güçlendirir. Büyük öteki size bir şeyleri yapamazsın dediğinde insanların aklına genelde ‘’bunu da mı yapamam’’ gibi bir soru gelir ve hızlıca kendine yeni bir yol bulur. Eksik bırakılan doyumlar insanların başka etmelerine de yansıyor. Konserlerde ‘’bir daha bir daha’’ diye sık duyarız. Kitle yeterince doymadıysa arzusunu dile getirmekte tek başına bir insana göre daha güçlüdür.

"Batılı topluluklara kıyasla daha az rasyonel olmayı tercih edebiliriz"

- Baskı altındaki toplumlarda eğlence ve sanat, bireylerin ruh sağlığı ve psikolojik iyi oluşu açısından nasıl bir rol oynar? Türkiye’de insanlar bu zorluklarla başa çıkmak için hangi psikolojik savunma mekanizmalarına başvuruyor?

Sanat insanın içindeki kaotik duyguları dışa vurmanın en kolay yollarından biridir. Kişi dile getiremediği, anlamlandıramadığı şeyleri resimle, müzikle daha kolay anlatabilir ya da daha önce anlatılmış bir şeyin parçası olarak kendini hissedebilir. Sanatın bu yönünün evrensel olduğunu düşünüyorum. Sanatın aristokrat bir uğraş olduğunu düşünürsek Türkiye’yi Batılı ülkelerle kıyaslamak haksızlık olur. Türkiye feodal köklerin daha yaygın olduğu, daha kolektif bir geçmişe sahip. Bu bağlamda bizler zorluklar başa çıkmak için genellikle sosyal sermayemize başvuruyor olabiliriz. Batılı topluluklara kıyasla daha az rasyonel olmayı tercih edebiliriz. Bu topraklarda insanlar felaketlerle baş etmeyi de o kadar iyi beceriyor ki Türk tipi bir savunma mekanizmasından da bahsedebiliriz. Birbirine sarılma, elini tutma, ekmeğini paylaşma. Bundan bir sonraki aşamada ise genelde biraz unutkanlık devreye giriyor. Hesap verme kültürü ne yazık ki bu süreci tamamlamıyor.

- Antik Yunan’da müzik, sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda ruhu iyileştiren ve toplumu bir araya getiren bir unsur olarak görülüyordu. Günümüz Türkiye’sinde müziğin ve eğlencenin hala benzer bir işlevi yerine getirdiğini düşünüyor musunuz? Toplum, müziği kolektif bir iyileşme ve özgürleşme aracı olarak kullanabilir mi?

Müzik doğaçlamadan uzaklaşarak son derece yapılandırılmış bir halde karşımıza çıkıyor. Adorno’nun da en büyük eleştirisi bu. Müzik adeta bürokrasi gibi son derece kuralları olan bir sanat haline geldi. Bu haliyle özgürlükten bahsetmek güç olabilir. Bugün dinlediğim birçok klasik müzik eseri aslında spontane şekilde çalınan eserler. O günden bugüne çok şey değişti. Üzerine düşünmek gerekiyor. Günümüz Türkiye’si dinlediği müziklerle bir araya geliyor mu emin değilim. Müzik sosyolojisi dersleri aldığım sırada arabesk müziğin köyden kente göç sırasında nasıl etkili olduğunu öğrendiğimde oldukça şaşırmıştım. Kentin periferine göç edenler, işe gitmek için dolmuşları dolduruyor ve dolmuşlarda onların acılarını dile getiren Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses çalıyordu. Müziğin belli sınıflarda farklı etki yaptıklarını söylemek mümkün. Kolektif etkisi olmakla beraber buradaki kolektivizm tüm ülkenin bir araya gelmesi değil, birbirine benzeyenleri bir araya getirmesi olabilir. Size benzer acılar yaşayan ve bununla baş etmeye çalışan birilerini görünce insanın da acısı bir miktar hafifliyor. Eskiden sınıfsal bir ayrım olarak karşılaştığımız müzik türleri şimdi bir miktar jenerasyonel ayrımlarla dikkat çekiyor. Gençler arabeskle bezeli rap müziğine yoğun ilgi gösteriyor. Birçokları bu müziği yozlaşmanın ve lümpenliğin bir yansıması olarak görmekle beraber benim bu konuda net bir fikrim yok. Bu tarz bir müziğin özgürleşmeye ve iyileşme nasıl bir etkisi olduğu konusunda şu an kararsızım.

Müzik endüstrisine iki bilet: Konserlerin perde arkasında neler yaşanıyor?

Kerim Selçuk: Tamamen bağımsız festival yapmak mümkün değil, devamlılık için destek mekanizmaları oluşturmak gerekiyor

Gökhan Tunçişler: Konser işinde yıllardır para aklanıyor, artık legalize hâle geldi!

Jehan Barbur: İşimi meşrebimce yapmak istediğim için ticari tarafta hep problem yaşadım!

BKM Uluslararası Etkinlikler Yöneticisi Zeynep Boyner: Risk almadan büyük prodüksiyonları seyirci ile buluşturmak mümkün değil!

İKSV Caz Festivali Direktörü Harun İzer: Genç seyirciyi konserlere çekmek zorlaştı; popüler isimlerin Türkiye’ye gelmesi hâlâ kolay değil!

CES Production’ın kurucusu Volkan Bozacı: Cem Adrian açık ara en fazla konser yapan sanatçı; konser vermeyen unutulur!

Haluk Ataklı: Fiziksel albüm satışlarının düşmesiyle sanatçılar konserlere asılmaya başladı, piyasada acayip rakamlar dönüyor

YARIN: Diyarbakır’da yaşayan müzisyen Mehmet Atlı, Kürt sanatçıların sahneye çıkabilmek için yalnızca yeteneklerini sergilemelerinin yeterli olmadığını, aynı zamanda yasaklar ve ötekileştirme ile de mücadele etmek zorunda kaldıklarını anlatıyor...

Yazarın Diğer Yazıları

Mehmet Atlı: Kürt müzisyenlerin büyük çoğunluğu düğün sanatçısı olmaya mecbur!

Diyarbakır’da yaşayan müzisyen Mehmet Atlı, Kürt sanatçıların sahneye çıkabilmek için yalnızca yeteneklerini sergilemelerinin yeterli olmadığını, aynı zamanda yasaklar, ekonomik engeller ve ötekileştirme ile de mücadele etmek zorunda kaldıklarını anlatıyor. “Büyük konserlere dahil edilmiyoruz, sektörde görünmeziz” diyen Atlı, Türkiye’de Kürt müziğinin müzik endüstrisindeki konumunu değerlendiriyor

Haluk Ataklı: Fiziksel albüm satışlarının düşmesiyle sanatçılar konserlere asılmaya başladı, piyasada acayip rakamlar dönüyor

Hammer Müzik’ten Haluk Ataklı ile konser organizasyonlarının geçmişten bugüne dönüşümünü, artan maliyetleri, rock sahnesinin geleceğini ve organizatörlerin karşılaştığı riskleri konuştuk. Ataklı durumu şöyle özetliyor: “Türkiye’de işler dünyadan farklı işliyor, sponsorluk zorlaştı. Büyük isimlerin kaşeleri akıl almaz seviyelere ulaştı. Ama asıl sorun bilet fiyatları değil, kötü giden ekonomi” 

CES Production’ın kurucusu Volkan Bozacı: Cem Adrian açık ara en fazla konser yapan sanatçı; konser vermeyen unutulur!

CES Production’dan Volkan Bozacı, yıllık 200’den fazla konser veren Cem Adrian’ın başarısını, konser vermeyen sanatçıların unutulmaya mahkum olduğunu ve müzik endüstrisinin ekonomik gerçeklerini anlatıyor

"
"