03 Temmuz 2024 09:18
Güncelleme: 03 Temmuz 2024 18:28
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesine ilişkin davanın duruşması, üçüncü gününde devam ediyor. Aralarında tetikçi Eray Özyağcı, azmettirici olduğunu söyleyen ve olayları organize eden Doğukan Çep, eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş, tetikçiyi Demirbaş'la birlikte Audi marka çakarlı araçla Bolu'ya götürdüğü belirlen eski Ülkü Ocakları yöneticisi ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Ümit Yıldırım'ın eski kalemi Emre Yüksel, Doğukan Çep'in cinayetten bir gün önce aradığı MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi Ufuk Köktürk ve Çep'in de avukatlığını yapmış MHP'li avukat Serdar Öktem'in de bulunduğu 22 tutuklu sanıktan 21'i ilk iki gün savunmalarını yaptı. Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, bugün son sanık Umut Ersoy'un dinlenmesinin ardından sanık avukatlarının beyanlarına geçildi. Avukatların savunmalarının ardından duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verildi.
Duruşmaya, sanıklar, taraf avukatları, Sinan Ateş'in eşi müşteki Ayşe Ateş ve diğer müştekiler Saniye Ateş, Selma Ateş, Sevda Ateş ve Selman Bozkurt ile yakınları katıldı. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, DEVA Partisi Sözcüsü İdris Şahin ve Genel Başkan Yardımcıları Mustafa Yeneroğlu, Mehmet Emin Ekmen ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Murat Bakan, CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP mileltvekilleri Mahmut Tanal ile Sibel Suiçmez de duruşmayı takip etti. Duruşmada Sinan Ateş’in annesi Saniye Ateş’in tansiyonu düştü. Saniye Ateş, tansiyon düşüklüğü ve kolunun uyuşması nedeniyle cezaevi içinde bulunan hastaneye kaldırıldı.
Sanıklar, dün Ayşe Ateş ve avukatlarının bulunduğu bölümdekilerle sözlü sataşmaya girdiği için bugün duruşma salonunda jandarma tarafından geniş güvenlik önlemleri alındı.
Duruşma salonunda yoklama alınırken, azmettirici tutuklu sanık Doğukan Çep, CHP'nin 7'nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından paylaştığı “bur-da-yım” mesajını taklit etti.
Mahkeme Başkanı duruşmada sorun çıkartan kişilerin bir daha salona alınmayacağını belirtti. Mahkeme Başkanı ayrıca siyasi parti temsilcilerinin bir daha Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır gibi salonda duruşmaya müdahale etmesi halinde "davaya siyasi müdahale" olacağı gerekçesiyle salona alınmayacaklarını kaydetti.
32. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmada, tetikçi Eray Özyağcı’nın avukatı Zeynettin Aktürk, “Eray Özyağcı’nın vuruş açısı çok açıktır. 1 metre mesafeden ateş eden bir insan öldürme saikiyle ateş ediyorsa başına ateş eder, ayaklarına etmez. Kamera görüntülerinde de ilk üç atışın ayaklarına yapıldığı görülmektedir. O esnada yanında bulunan Selman Bozkurt ateş edince de kaçarken onu omzundan yaralamaktadır. Otopsi raporundan anlaşılacağı üzerine mermi maktulün sağ üst tarafından girerek sağ alt taraftan çıkmaktadır. Otopsi raporu bize bir nebze delil sunmaktadır. Bu da kafasına isabet eden mermidir. Kamera görüntüleri olayı çok iyi açıklamaktadır. Bundan yola çıkarak ve otopsi ve olay yeri inceleme raporu ile birlikte değerlendirildiğinde Selman Bozkurt maktule doğru ateş etmektedir.” iddiasında bulundu.
Avukat Aktürk savunmasına şöyle devam etti:
“Müvekkilim olay yerinin 50-60 metre uzağında hayatına yönelik bir kasıt gördüğü için kendini müdafaa etmek için karşı tarafa ateş etmiştir ve ‘ben Selman Bozkurt’a ateş ettim, maktüle değil’ demiştir. Yine maktulün yanında bulunanlardan birinin ses kaydı olmasa da ‘Reisi vurduk’ ifadeleri vardır ve bir irkilme ifadesi vardır ve bu çok nettir. Anlattığımız deliller nazara alındığında maktulü öldüren merminin başkası tarafından ateşlendiği açıkça görülecektir. Müvekkilimin ‘silahla kasten yaralanma suçu’ndan sorumlu tutulmasını talep ediyoruz.
Ayrıca yanında yakını yaralanan birisi olay bittikten sonra yanından ayrılmaz. Oysa apar topar oradan silahlar alınıyor ve her ne hikmetse silahlar kaçırılıyor. Peki bu silahlar neden kaçırılıyor? Hangi düşünce ve hangi mantıkla bu silahlar kaçırılıyor? Bu hiç incelenmemiş. Bu şahısların ifadeleri alındı mı? Alınırken ne diye alındı? Olay olurken 3 kişi var müvekkilim de dahil Ahmet Keçik ve Selman Bozkurt’un ifadesi doğru şekilde alınmamıştır. Yazılı olarak da beyanlarımızı vereceğiz.”
Daha sonra Sanık Sinan Ateş'e yönelik "toplu halde, iştirak halinde tasarlayarak kasten öldürme" suçuna yardım etmekten yargılanan tutuklu sanık Umut Ersoy’un dinlenmesine geçildi.
Üzerine atılı suçları kabul etmediğini söyleyen Ersoy, “Polisler beni gözaltına aldıklarında neyle suçlandığımı söylemediler. Pendik Karakolu’na geldiğimde ise polisler bana şiddet uyguladılar. Ardından hastaneye gidip rapor aldık. Ankara’ya doğru yola çıktığımda da hala neden alındığımı bilmiyordum. İddianame çıkana kadar da neyle suçlandığımı bilmiyordum. Suat Kurt’u telefonla aradığım iddia ediliyor ama hiçbir şekilde kendisini tanımıyorum” dedi.
Son sanık Umut Ersoy’un dinlenmesinin ardından sanık avukatlarının savunmalarına geçildi. Sanık Vedat Balkaya’nın avukatı Cem Ali Kılıç, “Müvekkilimize ilk olarak 'Alacak verecek için yardımcı olabilir misin' diye soruluyor. Müvekkilim olay yerine 250-300 metre uzakta bekliyor ve sanık Eray Özyağcı tarafından hep olay yerinden uzakta tutulmaya çalışılıyor. Eylem planına dahil müvekkilime hiçbir bilgi verilmiyor. Eray Özyağcı motordan inerken müvekkilime ‘silah sesi duyarsan sakın kaçma’ diyor. Bu plana dahil olan birine bu söylenebilir mi? Fiil üzerinde ortak hakimiyeti yoktur, sadece araç konusunda yardımcı olup fiilin işlenmesini kolaylaştırmıştır. Tutuksuz yargılanmasına ve davaya bu şekilde devam etmesini talep ediyorum” ifadelerini kullandı.
Sanık Suat Kurt’un avukatı Demet Saatçioğlu, dosyadaki insan hakkı ihlallerine değineceğini kaydetti ve “Bir önceki gün gerilim oldu tam da avukat Serdar Öktem ifadesini bitirmek üzereyken oldu. Avukat olması nedeniyle sanık olarak yargılanan bir kişinin delil sunma yükümlülüğü olmadığını belirtmek isterim. Başka hiçbir sanığa ‘neden telefon şifresini vermedin?’ diye sorulduğunu duymadım. Komiser Bey de aynı sorulara maruz bırakıldı. Oysa kimsenin şifresini verme zorunluluğu yoktur.” dedi.
Saatçioğlu savunmasını şöyle sürdürdü:
“Dosyayla alakalı insan hakkı ihlallerinden bahsederken Türk yargı sisteminin daha iyi bir hale gelmesi için çözmemiz gereken sorunlar vardır. Dosyada kısıtlılık olurken basında bazı ifadelerin ve belgelerin yayınlandığını görüyoruz. Bu, hukuka aykırıdır. Tutukluluk meselesine gelecek olursak müvekkilim tamamen keyfi şekilde tutuklanmıştı. Müvekkilimin hakkında bilgiler masumiyet karinesi ihlal edilerek basına yansımıştır. Tüm sanıkların hepsi hücrede kalmaktadırlar ve tecrit altındadırlar.”
İddianameyi şeklen değerlendireceğini kaydeden avukat Demet Saatçioğlu, “Sinan Ateş ile ilgili kısım 4 sayfa, Selman Bozkurt ile ilgili kısımlar da yarım sayfa anlatılmıştır. Türkiye’nin gündemine oturan dosyada eylem ile ilgili bölüm 5 sayfa bile değildir. Burada Sinan Ateş ile ilgili bir soruşturma yürütüldüğünü belki söyleyebiliriz ama Selman Bozkurt ile alakalı bir soruşturma yürütülmemiştir. Müvekkilime Selman Bozkurt ile ilgili tek bir soru yöneltilmemiştir" dedi.
Saatçioğlu, şunları söyledi:
“Azmettirici Doğukan Çep bile Selman Bozkurt hakkında yargılanmazken benim müvekkilim Selman Bozkurt’u tasarlayarak öldürmeye teşebbüse yardımdan yargılanıyor. Bu dava açılmadan önce müvekkilimin suçları basında köşe yazısı haline getirildi. Ahmet Keçik ve Selman Bozkurt’un detaylı olarak ifadelerinin alınmasını talep ediyorum. Sinan Ateş’in kesin ölüm sebebi bile dosyada yoktur. Buna dair detaylı rapor alınmasını ve keşif yapılmasını talep ediyoruz.”
Suat Kurt’un diğer avukatı Fuat Saatçioğlu da bazı sanıkların ifadelerinin çelişkili olduğunu ancak müvekkili Suat Kurt’un emniyet, savcılık ve mahkeme huzurundaki beyanlarının tamamen aynı olduğunu vurgulayarak şu iddiaları dile getirdi:
“Bu da müvekkilimin samimiyetini ortaya koymaktadır. Müvekkilim kendi halinde yaşarken Doğukan Çep tarafından aranıyor ve sadece arkadaşı olduğu için hatıra binaen yardımcı olabilmek için eylemlerde bulunmuştur. Müvekkilim bir cinayet için gelmiş olsa yüzüne bir atkı kafasına bir bere taksa kimse şüphelenmezdi. Müvekkilimin suç işleme kastı yoktur, kimliğini saklama gereği duymamıştır.
Eray Özyağcı da sanığın olay yerinde olduğunu bilmediğini kaydetmişti. Dolayısıyla müvekkilim olayın planlanma aşamasında yoktur. Müvekkilim olaydan bihaberdir. Müvekkilim sadece Sinan Ateş'in camiden çıkıp ofisine doğru gittiğini söylüyor. Burada bir fiili hakimiyeti yok. Müvekkilim bunu söylemese de bu fiil zaten gerçekleşecekti. Benim müvekkilim suçlansa suçlansa sadece yardımdan suçlanabilir. Selman Bozkurt'un olaya dahil edilmesi ise tamamen tesadüfidir. Eray'a ateş ettiği için karşılıklı çatışmaya giriyorlar. Bu, Eray'ın bireysel eylemidir. Benim müvekkilim bu olaydan sorumlu tutulamaz, bir illiyet bağı da yoktur. Dolayısıyla Selman Bozkurt konusunda müvekkilimin tahliyesini talep ediyoruz. Müvekkilim çok samimi beyanlarda bulundu. İstemeden bu olayın bir parçası. Arkadaş kurbanı olmuştur. Biz bu olayın asli faili olamayız. Müvekkilimizin tahliye edilmesini talep ediyoruz."
Azmettirici Doğukan Çep’in avukatı Emine Tosun, “Müvekkilime darp ve cebir izine rastlanmadığına dair bir rapor tanzim edilmiş ancak medyada bile boy boy yaralı fotoğrafları yer almaktadır. Bu yüzden bu raporun altında imzası bulunan doktorlar hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz. Bu dosyada ağır insan hakları ihlali vardır.” ifadelerini kullandı.
Tosun, şunları söyledi:
“Sinan Ateş’in vücudundan çıkan mermi parçalarının Eray Özyağcı’dan çıkıp çıkmadığının tespiti yapılamamıştır. Bu yüzden kamera kayıtlarına baktığımızda Ahmet Keçik olay yerinden dakikalar içerisinde silahları alıp olay yerinden kaçıyor. Ahmet Keçik ile Sinan Ateş’in hoca öğrenci ilişkisinden daha fazla bir manevi bağı olduğunu açık görüyoruz. Buna rağmen Sinan Ateş yere yığılırken nasıl kaçabilir? Bir tampon yapmaz mısınız? Bir yardım istemez misiniz? Bu davranış şu soruları akla getiriyor: Acaba Sinan Ateş’in vücudundan çıkan mermiler başka silaha ait de o yüzden mi kaçırılıyor?
Sinan Ateş’in kafasından girip çenesinden çıkan merminin atış açılarına göre Eray Özyağcı’dan çıkmasının imkansız olduğunu görüyoruz. Bu atış ancak Sinan Ateş’e yüzü dönük bir kişi tarafından gerçekleşebilir. Olay yerine baktığımızda yüzü Sinan Ateş’e dönük Eray Özyağcı dışında bir kişi daha bulunmaktadır. Bu da Selman Bozkurt’tur.
Sinan Ateş’in birçok tehdit aldığına dair dosyalar sunuldu. Bu yüzden Sinan Ateş bir değil iki silahla dolaşıyor. Olay yerinde 12 kovan bulunuyor. Olay yerine ikinci defa dönmüş bir kişi var, o da Ahmet Keçik. Dosyada pek çok şeyin örtbas edildiği gerçek. Adaletin sosyal medyada, siyasi partilerde sağlanmayacağını düşündüğümüz için adaleti buradan istiyoruz. O yüzden Ahmet Keçik’in girdiği binanın kamera görüntülerinin incelenmesini talep ediyoruz.
Ahmet Keçik kimdir? Öğrenciyim diyor ama maşallah çok iyi silah kullanıyor. Bu kişiye dair SGK dökümlerini istiyoruz. Selman Bozkurt, Ahmet Keçik ve hatta Sinan Ateş hakkında daha önce bir dosya olup olmadığının, bu kişilerin arasındaki ilişkilerin ne olduğunun araştırılmasını istiyoruz.
Ahmet Keçik, şüpheli olarak alınmış ama dosyadan çıkarılmış. Ne zaman çıkarılmış göremiyoruz. Deliller tarafsız ve hatasız değildir. Bu yüzden verilecek hükümler de heyet ne kadar tarafsız olursa olsun doğru olmayacaktır.
Bu dosyadaki otopsi videoları isteniyor ama dalga geçer gibi fotoğraflar gönderiliyor. 'Bu fotoğraflara bakarak otopsinin uygun tespit edildiği tespit edilemez' diyor uzmanlar. Bu videolarda ne var da mahkemeye getirilmiyor. Eray Özyağcı, sterling marka mermi kullandığını söylüyor. Mermilerin hangi silahtan çıktığı da karıştırılmış. Umarım sadece maddi hatadır.
Ayrıca müvekkilimin eylemi sadece yaralamaya yöneliktir. Ani gelişen olaylar nedeniyle çıkan çatışma sonucunda ölüm gerçekleşmiştir. Netice sebebiyle müvekkilimin ağırlaştırılmış yaralama suçu ile yargılanması gereklidir. Bu eylem, ‘Paramı getir, yoksa seni ayağından yaralayarak karizmanı çizerim’ saikiyle gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Müvekkilimin ölüm sonucunu istemediği ortadadır.
Müvekkilimin Sinan Ateş ile fotoğrafı da basında oldukça yer bulmuştur, bunu size de sunacağız. Buradan da zaten müvekkilimin Sinan Ateş ile tanışıklığı olduğu ortadadır ve beyanlarında bu yüzden samimi olduğu açıktır. Ayrıca koskoca akademisyen diyebilirsiniz Sinan Ateş hakkında, ancak bilirkişi raporunda yer alan mesajı okumak istiyorum Sinan Ateş’in. ‘Daha yeni bir kişinin kafasını gözünü kırdırdım yetmez mi?’ şeklinde mesajı var Sinan Ateş’in. Biz bu belgeye baktığımızda, Sinan Ateş’in hukuksuz işler yaptığını görüyoruz. Haliyle bu işleri akademisyen çevresinden isteyerek yaptıramaz, firari olan, suça karışan isimlere yaptırabilirsiniz ancak. Müvekkilimin ağırlaştırılmış yaralama suçundan yargılanmasını talep ediyoruz."
Avukat Emine Tosun'un savunmasının ardından duruşmaya saat 11.20'ye kadar ara verildi.
Duruşmada Sinan Ateş'e yönelik “toplu halde, iştirak halinde tasarlayarak kasten öldürme" suçuna yardımdan azmettirici olarak yargılanan Ülkü Ocakları Genel Merkez Yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın avukatı Murat Ofli, “Müvekkilim olayın herhangi bir yerinde ne azmettirici ne de yardım edendir. Olayın en başından itibaren dosyada gizlilik olmasına rağmen müvekkilimin sosyal medyadan yargılanması yapılmıştır. Bugün sadece maktul Sinan Ateş’in faillerinin yargılanması değil 18 aydır masumiyet karinesinin ihlal edildiği müvekkilimin de hakkının arandığı yerdeyiz'' diyerek savunmasına başladı.
İddianamenin hatalı olduğunu ileri süren avukat Ofli, şunları söyledi:
“Dosyada azmettirici olduğuna dair somut bir delil yok. Buna rağmen müvekkilim 18 aydır tutukludur. Tolgahan Demirbaş’ın konum atmasının olayla bir ilgisi yoktur. Zaten Eray’ın ve Vedat’ın konumları müvekkilimin attığı konumla yanı değildir. Eray Özyağcı’nın bindiği aracın şoförü sabitken hatalı ve eksik araştırılan PTS kayıtlarında hatalı değerlendirmeler yapılmıştır. Dosyadaki araç müvekkilimin aracı değildir. Vedat’ın inip Eray’ın araca bindiği saatte benim müvekkilim Gökçehöyük’te bulunan bahçededir. Bahçede çalışan Afgan çalışanlarca bu doğrulanmaktadır ancak bunlar dosyaya kazandırılmamıştır. Biz bunların da dosyaya eklenmesini istiyoruz.''
Mustafa Ensar Aykal ile Tolgahan Demirbaş’ın telefon görüşmesi hakkında da savunma yapan avukat Ofli, şöyle devam etti:
''Söz konusu bilirkişi raporu hatalıdır. Bu raporda mahkeme gibi yargılama yapılmıştır. Bu bilirkişi raporunun da yeniden alınmasını talep ediyoruz.
Dosya kapsamından anlaşılacağı üzerine de müvekkilim olayı planlayan failleri tanımamakta ve hiçbir iletişimi de bulunmamaktadır. Bu yargılamada suçlu ve suçsuzun ayırt edilmesi gerekmektedir. Azmettirme iddiası dayanıksızdır. Bu iddianın soyut olduğu dosyaya bakınca da anlaşılmaktadır. 8 ay öncesine ait yazışmalar, görüşmeler olaya bağlanmıştır. Müvekkilim Tolgahan Demirbaş’ın aracında parmak izi araştırması yapılmış ancak bu dosyaya girmemiştir. Aracını yıkamadığı tespit edilmiş ancak bu da dosyaya girmemiştir. Müvekkilimin aleyhinde olan deliller dosyaya konulmuş ama lehte olanlar dinlenilmemiştir. Bahçedeki çobanın, yatılı bulunan Afganların, Çorbacı Mülayim’in yeniden dinlenmesini istiyoruz. 18 aydır tutuklu bulunan müvekkilimin tahliye edilmesini talep ediyorum.''
Sanık Tolgahan Demirbaş’ın bir diğer avukatı Elif Beyza Aykut, ''Eksik araştırma yapıldığı için üzerinde suç şüphesi bırakılmıştır. Sanık Eray Özyağcı ile benim müvekkilimin bulunduğu konum farklıdır” açıklamasını yaptı.
Tutuklu sanık Zekeriya Asarkaya’nın avukatı Doğan Delice, “Müvekkilimin beyanlarını dosyadaki tüm deliller doğrulamaktadır. Kendisi 70 yaşındadır. Sosyal statü ile birlikte aldatılmaya en müsait kişidir. Kendisi yalnızca Hakan Saraç ile bir dönem cezaevinde kaldığı için arkadaşlarını evinde misafir etmiştir. Müvekkilimin kesinlikle suç işleme niyeti bulunmamaktadır. Müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum” diye konuştu.
Delice’nin ardından tutuklu sanık Hakan Saraç’ın avukatı Kemal Memiş, “Benim müvekkilim bilmeden, herhangi bir kastı olmadan cezaevi arkadaşı Suat Kurt’un onun da cezaevi arkadaşı Doğukan Çep’in yoğun baskısı doğrultusunda istemeden böyle büyük bir olayın içine girmiştir. Bu dosya hukuki boyutundan çok artık siyasileştirilmiş ve ciddi manada toplum baskısı altında süren bir sürecin girdabı içinde sürüklenmektedir” ifadesini kullandı.
Müvekkili ve kendisinin uzunca bir süre neyle suçlandığını bilmediğinin altını çizen avukat Memiş, “Avukat görüşme kabinlerinin dahi dinleniyor olması bizde büyük bir endişe yaratmaktadır. Bu boyutta bir dosya farklı mecralara taşınarak bizim dahi hedef göstermemizle karşı karşıya kalıyoruz. Maalesef bu tür davalar Türkiye’de yıllardır olan türden davalardır. Ancak bir Türkiye Cumhuriyet vatandaşı olarak siyasi kimliğine bakılmadan herkes için çalışmaların yapılmasını temenni ederdik. Hukuk yerini bulsun, adalet yerini bulsun, gerekirse kıyamet kopsun'' diye konuştu.
''Bu dosyaya dair ciddi bir önyargı söz konusu” diyen avukat Memiş, şu iddialarda bulundu:
“Maktulün kimliği normal bir vatandaş olsaydı elbet bu kadar baskı olmayacaktı. Ancak dosyanın içindeki küçük bir vatandaşın da haksızlığa uğramasını kabul edecek değiliz. Müvekkilim dosyada ismi geçen sadece 3 şahısla irtibatı, telefon görüşmesi var olay öncesinde. Hakan’ın iyi niyeti suiistimal edilmiştir.
Mevcut deliller çerçevesinde müvekkilim hakkında kolektif bir suç şüphesinin olmadığı yönünde karar verilmesini talep ediyoruz. Delilleri karartmak gibi bir niyeti de yok. Cezaevinde kaldığı süreci de değerlendirerek ciddi sağlık sorunları da olduğu için uygun görülecek olan adli kontrol çerçevesi içinde tahliyesini talep ediyoruz."
Tutuklu sanık özel harekat polisi Aşkın Mert Gelenbey'in avukatı Alp Kemal Gözel, "Müvekkilimin evine tabiri caizse dalınıyor ve hiçbir arama kararı gösterilmiyor. Burada elde edilen verilere göre de sorular soruluyor. Ancak bu işlemin hukuka aykırı olduğu ve hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan delillerin sanık lehine esas alınmayacağını belirtiyoruz. Müvekkilim özel harekat polisi olduğu için diğer sanıklardan farklı olarak çırılçıplak soyulmuş ve işkenceye uğramıştır" iddiasını öne sürdü.
Müvekkilinin amacının abisini ziyaret etmek ve bir ''kaçamak'' yapıp İstanbul'a geri dönmek olduğunu dile getiren avukat Gözel, "Müvekkillerimizin beyanlarının doğru alındığından da emin değiliz. Ayrıca dün 'pavyonda 1 saat mi eğlenilir bunun için mi geldiniz?' diye soruldu. Gelinir efendim, neden gelinmesin? Ayrıca silah kullanmayı öğrettiği iddia ediliyor müvekkilim hakkında. Ben bunu da kabul etmiyorum. Ayrıca müvekkilim kastedilen toprak yoldan de geçmiyor. GPS nereye yönlendirirse oraya gidiyor" dedi ve savunmasına şöyle devam etti:
"Müvekkilimin tutukluluk süresi artık bir tedbir olmaktan çıkmış ve ceza haline gelmiştir. Müvekkilimin bu kadar uzun süre tutuklu kalması hukuksuzdur. Makul sürede yargılama yapılmaması halinde herkes serbest bırakılma hakkına sahiptir. Müvekkilimin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasını ve yapılacak yargılama sonucunda da beraatini talep ediyorum."
Duruşmada Sinan Ateş'e yönelik “toplu halde, iştirak halinde tasarlayarak kasten öldürme" suçuna yardımdan yargılanan özel harekat polisi Murat Can Çolak’ın avukatı Rıza Çengel savunma yaptı ve şunları söyledi:
''Müvekkilim iş arkadaşı Aşkın Mert’i tanımaktadır. Diğer isimlerle bir bağı yoktur ve tanımamaktadır. Müvekkilim zaten araçtan hiç inmemiş ve uyuya kalmıştır. Bile isteye suça yardım etmekle bilmediği bir insana bilmeden yardım etmek suçu farklıdır. Müvekkilimin tahliyesini ve nihayetinde beraatini talep ediyorum.''
MHP’li sanık Ufuk Köktürk’ün avukatı İlker Kocaoğlu, şunları söyledi:
''Eylemin gerçekleşmesine yönelik bir savunmamız yok, çünkü bir dahli yok müvekkilimin. Bir siyasi partinin il yöneticisi olduğu ve birtakım kişilerle çekildiği fotoğraflar gösterilerek suçlu ilan edilmiştir. Sadece 4 bin liralık bir para gönderimi vardır davayla ilgili. Bir an için müvekkilimin bu olaya bilerek para gönderdiğini kabul etsek, eşinden göndermezdi ve onun yerine bankamatikten, başkasının hesabından gönderirdi. Müvekkilime avukat Serdar Öktem ile görüşmeleri de sorulmuştur. Açık söylüyorum o gün Köktürk beni de aradı ve miras konusu hakkında şeyler sordu. Avukat Serdar Öktem’i de bu yüzden aradığını biliyorum. Sadece cezaevinden arkadaşı Doğukan Çep’e bir miktar para gönderdiği ve sosyal medyadan bir siyasi partiye üye olduğu haberleri nedeniyle 19 aydır tutukludur. Tahliyesini talep ediyorum.''
Sanık Mustafa Uzunlar’ın avukatı Yağız Bekircan Çebi de müvekkilinin sadece arabasını kiraladığı için yargılandığını iddia etti ve "Müvekkilim doğrudan ve kasten bu olaya dahil olduğuna dair soyut ve somut bir bağ yoktur. Ne olayın öncesinde ne de sonrasında olayla ilgili kişilerle bir bağı bulunmamaktadır. Müvekkilimin hücrede kalması hukuka aykırıdır. Müvekkilimin beraatini düşünceniz aksi yöndeyse adli kontrol hükümleri uygulanarak serbest bırakılmasını talep ediyorum” dedi.
Tutuklu sanık Osman Bayraktar’ın avukatı Yeşim Özen de şu savunmayı yaptı:
''Tüm deliller müvekkilimin atılı suçun işlenişinde herhangi bir yardımı dahi yoktur. Huzurdaki 16 sanık müvekkilimi tanımadıklarını belirtmiştir. Müvekkilim hakkında hiçbir somut delili dosyada görmemekteyiz. Kendisi tetikçiyi Ankara’ya götüren aracı kiraladığı için yargılanmaktadır. Müvekkilim aracın kiralanmasından dahi bihaberdir. Bu dosyada müşteki tarafından bile müvekkilimin kendisine tek bir soru yöneltilmemiştir çünkü en masumlar arasında bizim müvekkilimiz Mustafa Uzunlar başta gelmektedir. Müvekkilimin siyasi ideolojik bir kimliği de yoktur. Bir buçuk senedir hiçbir suçu olmamasına rağmen tutukludur. Biz yapılacak adil yargılama neticesinde müvekkilimizin beraat edeceğine inanıyoruz ve bu yüzden tutuksuz yargılanmasını ve tahliyesini talep ediyoruz.''
Mehmet Yüce’nin avukatı Duran Göçer, “Dosyadaki pek çok sanık gibi benim müvekkilimin de neden tutuklandığı dahi bilinmemektedir. Müvekkilim motor ve motor araçları satan dükkan sahibi bir kişidir. Ducati marka motoru pek çok platformdan satışa çıkarmıştır. Bu şekilde Vedat Balkaya kendisine ulaşmıştır. Müvekkilimin yapmış olduğu bir motor satışının hayatından 18 ayını alacağını bilmediği bir dosya ile karşı karşıyayız. Müvekkilimin dosyasına bakıldığında sanık olacak hiçbir husus yoktur ve buna rağmen tek kişilik bir hücrede kalmaktadır. Tahliyesini ve beraatini talep ediyoruz" dedi.
Tutuklu sanık eski MİT personeli Çağlar Zorlu’nun avukatı Sümeyra İlpeşin ise şu iddiaları dile getirdi:
“Müvekkilim Tolgahan ile arkadaş ortamında tesadüfen tanışıyor ve uydurma iki adres veriyor. Tüm bu adresler medyada sanki müvekkilim tarafından bulunmuş gibi yansıtılmıştır. Benim müvekkilim yeri geldi güncel yeri geldi eski MİT personeli olarak medyada yer aldı. Soruşturmanın tüm aşamalarında bu adreslerin doğru olmadığını defalarca söyledik. Sanki olayı gerçekleştiren faile maktulün adresi benim müvekkilim tarafından verilmiş gibi yansıtılmıştır. Hem dosya içinde hem de dosyayla hiçbir ilgisi olmayan medya mensupları tarafından böyle lanse edilmiştir.
Benim müvekkilimin tutuklu olma nedeni MİT ise lütfen devlet kurumu olan MİT’e yazalım ve bu sorgular yapılsın mı öğrenelim. Hem benim müvekkilim hem de bir devlet kurumu olan MİT bu şüpheden kurtulsun. Müvekkilimin huzurda bulunan tek bir sanık ile iletişimi var o da olaydan 9 ay önce. Ancak ne hikmettir ki benim müvekkilim sanık Tolgahan Demirbaş’tan dahi önce tutuklanma kararı çıkartılarak tutuklanmıştır. Benim müvekkilimin baştan savma adreslerle nasıl bir yardım kastı olabilir? Bir buçuk yıldır bu insanlar dertlerini dahi anlatamadan çok uzun süre beklediler. Benim müvekkilim dosyanın aydınlanması için kendi rızasıyla telefonunu ve şifresini de verdi. Benim müvekkilimin 1 dakikalık özgürlüğü ne medya baskısından ne de siyasi baskıdan önemlidir. Tahliyesini ve beraatini talep ediyorum."
Duruşmada Sinan Ateş'e yönelik “toplu halde, iştirak halinde tasarlayarak kasten öldürme" suçuna yardımdan yargılanan Aytaç Ataç’ın avukatı Hüseyin Beyhan, “Bu dosyada olayın vehametinden kaynaklanan sebepler nedeniyle ilgili ilgisiz onlarca insan tutuklanmıştır ve yüksek güvenlikli cezaevinde tek kişilik hücrelerde kalmaktadırlar” dedi. Sanık Ataç’ın dosyanın başından sonuna kadar suça yönelik bir fiilinin ortada olmadığını savunan Beyhan, şunları öne sürdü:
“Müvekkilimin bir çiftliği var. Bu çiftliğe herkesin girebildiği, içinde 1200 koyunun olduğu, buğday tarlasının olduğu çok geniş bir alan. Burası bir işletme. 4-5 çobanın olduğu bir yer. Müvekkilim buraya pek çok insanı davet etmiştir. Buraya ben de gittim. Hayatın olağan akışına uygundur o yüzden Tolgahan Demirbaş’ın buraya gelmesi. Müvekkilim ‘son mesajları sil’ mesajı nedeniyle tutuklandı ama bunun da olmadığını söyledi zaten Çağlar Zorlu.
Gazetelerde herkes bir tiyatro yazdı. Bizim ulaşamadığımız bilgilere onlar ulaştı. Merhumun ailesinin yaşadığı acıları başkasına yaşatarak kurtulamazsınız. Benim müvekkilim çocukları ve ailesi de çok zor durumda. Tutukluluk itirazlarımıza cevap verilmedi. Sadece müvekkilimiz 130 dilekçe yazdı. Müvekkilim açısından dosyada bir delil olmadığı için savunma da yapamıyorum. Müvekkilim sabit ikamet adresine sahiptir. Delilleri karartma şüphesi yoktur çünkü aleyhine delil yoktur. Sinan Ateş’e ne olduğuna ilişkinin internet araması çok normaldir çünkü iş yerine yakın bir yerde olmuştur. Müvekkilimin tutuklu bulunması hukuka uygun değildir, adli kontrol talebiyle tahliyesini talep ediyorum.”
Dosyada müvekkili Ataç’ın lehine olacak şeylerin bulunmadığını söyleyen Aytaç Ataç'ın diğer avukatı Barış Can da “Emniyet’te çiftlikte çalışanların ifadeleri alındı ve ben de oradaydım. Ama bu ifadelerin tutanakları dosyada yok. Bunlar bilerek mi eklenmemiştir, yanlışlıkla mı, bilinmemektedir. Aytaç Ataç’ın maktulle bir husumeti ve herhangi bir siyasi partiye üyeliği yoktur. Cinayetten önce ve sonra bir aranma dosyada delil olarak gösterilmektedir.” dedi.
Sinan Ateş’in katledildiği 30 Aralık günü, cinayetten 2,5 saat önce saat 11.00 civarında Demirbaş’ın Ataç’ı aradığı ve ‘Bugün çiftliğe gidecek misin?’ diye sorduğunu, Ataç’ın ise ‘Gitmeyeceğim’ yanıtını verdiğini kaydeden Can, “Çiftliğe gitmesinde bir mahsur yoktur Tolgahan Demirbaş’ın. Belki yılda 30-40 defa ben de Tolgahan da o çiftliğe gitmiştir ve beraber gitmişliğimiz de vardır. Tutukluluk artık müvekkilim adına bir ceza haline gelmiştir. Müvekkilimin serbest bırakılmasını, uygun görüldüğü takdirde adli kontrol hükümlerinin uygulanarak serbest bırakılmasını talep ediyoruz” dedi.
Serdar Öktem’in avukatı Oğuzhan Bilgin de “Siyasi figürlerin ve oluşturulan baskılara rağmen huzurdaki sanıkların tamamı samimi beyanda bulunmuştur. Bunun da mahkemenizce önemi olduğunu düşünüyorum.” diyerek savunmasına başladı. Bilgin, iddianamede yer alan Serdar Öktem’in sevk ve idaresindeki 06 DB 7018 plaka sayılı araç ve 34 NR 6144 plaka sayılı araç hakkındaki iddialara dair, “06 DB 7018 plakalı aracın iddianame düzenlenmeden bile Serdar Öktem’in kontrolünde olmadığı bilinmektedir. Bu yüzden iddianame olarak önümüze getirilen evrak yok hükmündedir. 34 NR 6144 plakalı araçta ise şoför koltuğunda değil yan taraftadır ve hakkındaki iddiaları öğrenmek için emniyete gittiği araçtır. Bunca insan tutuklu vaziyette, ne hikmetse 18 aydır savcılık makamı sanık Serdar Öktem’in PTS kayıtlarını temin etmiyor. Çünkü bu kayıtlar geldiğinde suçsuz olduğu ortaya çıkacaktır. Bilirkişi raporunda müvekkil Serdar Öktem’in tamamen İstanbul’da olduğu ve hiçbir sanıkla ortak baz vermediği sabit hale gelmiştir.” savunmasını yaptı.
“Dünden bu yana telefon şifresi durumunun sosyal medyada çarşaf çarşaf tartışılan Serdar Öktem’in telefonunu vermeme nedenini zaten hastalığı gerekçesiyle açıkladı” diyen Bilgin “Olmayan delillerle insanlar provoke edilerek bir sonuca ulaşılmaya çalışılıyor. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Biz hukuk gereği müvekkilimizin hiçbir adli kontrol şartı uygulanmadan tahliyesini talep ediyoruz.” dedi.
Sanık Öktem’in bir diğer avukatı Batuhan Mastı da “Bir oyun biz dizi çekiliyor. Yönetmenin Cevheri Güven, senaryoyu yazanlarında Cumhuriyet savcıları olduğunu görüyoruz ne yazık ki reklamını da gazeteciler yaptı. Tahliye talep ediyorum” beyanında bulundu.
Doğukan Çep’e olay öncesinde 4 bin lira havale eden tutuklu sanık Ufuk Köktürk’ün avukatı İlker Kocaoğlu da savunma yaptı. Avukat Kocaoğlu, eylemin gerçekleşmesine yönelik bir savunmalarının olmadığını, sebebinin de müvekkilinin olaya dahil olmaması olduğunu söyledi. Avukat Kocaoğlu savunmasında, "Müvekkilim, bir siyasi partinin il yönetici olduğu ve birtakım kişilerle çekildiği fotoğraflar gösterilerek suçlu ilan edilmiştir. Sadece 4 bin liralık bir para gönderimi vardır. Bir an için müvekkilimin bu olaya bilerek para gönderdiğini kabul etsek eşinden göndermezdi ve onun yerine bankamatikten, başkasının hesabından gönderirdi. Müvekkilime avukat Serdar Öktem ile görüşmeleri de sorulmuştur. Açık söylüyorum, o gün Köktürk beni de aradı. Miras konusu hakkında şeyler sordu. Avukat Serdar Öktem’i de bu yüzden aradığını biliyorum. Sadece cezaevinden arkadaşı Doğukan Çep’e bir miktar para gönderdiği ve sosyal medyadan bir siyasi partiye üye olduğu haberleri nedeniyle 19 aydır tutukludur. Tahliyesini talep ediyorum" dedi.
Diğer sanık avukatlarının da savunma yapması ardından duruşmaya yarın devam edilmek üzere ara verildi.
Duruşmanın ikinci gününde tutuklu sanıklar Emre Yüksel, Ufuk Köktürk, Serdar Öktem, Murat Can Çolak, Mustafa Uzunlar, Osman Bayraktar, Mehmet Yücel, Çağlar Zorlu, Aytaç Ataç, Caner Günay, Alper Atay, Erdem Karadeniz ve Mustafa Ensar Aykal savunma yaptı. Davanın son sanığı Umut Ersoy'un avukatının duruşmada olmaması nedeniyle avukat beyanlarının alınmasına geçildi. İlk iki günde tutuklu 22 sanıktan 21'inin de savunması alınmış oldu.
İddianamede neler var, kimlere hangi ceza isteniyor?Arkadaşı Selman Bozkurt ile bir binadan çıktığı sırada motosikletli 2 kişinin silahlı saldırısına uğrayan ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden Ateş ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianame, cinayetten yaklaşık 1,5 yıl sonra mahkemece kabul edilmişti. İddianamede, Sinan Ateş'in olay sırasında yanında olan ve omuzundan yaralanan Selman Bozkurt ile Ateş'in eşi Ayşe Ateş, "müşteki" sıfatıyla yer alıyor. Ancak Ayşe Ateş'in ifadesi iddianamede yer almıyor. 22 sanıklı iddianamede, tetikçi Eray Özyağcı ile onu olay yerine getirerek kaçıran Vedat Balkaya ve Suat Kurt'un müşterek fail olarak "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılmaları talep edildi. İki ismin, Ateş'in yanında bulunan Selman Bozkurt'a yönelik ise "tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan 13'er yıldan 20'şer yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları istendi. Özyağcı'nın ayrıca "ruhsatsız tabanca bulundurmak ve taşımak" suçundan 1 yıldan 3 yıla, Tolgahan Demirbaş'ın ise "zincirleme şekilde kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme" suçundan 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi. Sanıklardan ''silahlı eylemi organize ettiği'' iddia edilen Doğukan Çep ve şüpheli eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş'ın ise cinayete azmettirmekten ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Sanıklardan Zekeriya Asarkaya, Hakan Saraç, Ufuk Köktürk, Mehmet Yüce, Mustafa Uzunlar, Aşkın Mert Gelenbey, Murat Can Çolak, Osman Bayraktar, Caner Güney, Umut Ersoy, Çaglar Zorlu, Aytaç Ataç, Emre Yüksel, avukat Serdar Öktem, Erdem Karadeniz, Alper Atay, eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal'ın "iştirak halinde işlenen suça yardım ettikleri" gerekçesiyle cezalandırılmaları istendi. Bu 17 sanığın, "tasarlayarak kasten öldürmeye yardım" suçundan 15'er yıldan 20'şer yıla kadar hapsi istenirken, eski cinayet büro amiri Aykal'ın ayrıca kamu görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanarak maktule ait kişisel bilgileri hukuka aykırı olarak temin ettiği gerekçesiyle 3 yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. 17 kişinin dosyası ayrıldıCinayete ilişkin 22 tutuklu sanık hakkında dava açılırken, 17 şüphelinin de dosyası ayrıldı. Dosyası ayrılanların arasında hakkında yurt dışı çıkış yasağı konulan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım ve Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı Ömer Şanlı, Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Burak Kılıç ile Ülkü Ocakları Ankara İl Başkan Yardımcısı Suat Yılmazzobu, eski Çubuk Ülkü Ocakları Başkanı Gürsel Horat, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde komiser olarak görev yapan Talha Atalay ve eski MHP Mersin Milletvekili ve eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz yer alıyor. Soruşturma sürecinde savcılar değiştirildiCinayetin işlendiği sırada Ankara Adliyesi’nde uzlaştırma savcısı olarak görev yapan Ayhan Ay nöbetçiydi. 1. Dış Bölge olarak belirlenen yerlerdeki şüpheli olaylara 24 saat boyunca savcı Ay bakıyordu. Ay’ın nöbeti esnasında Ateş cinayeti gerçekleşti. İş bölümü gereği ölümlü olaylara ilişkin dosyalar nöbetçi savcıda kaldığından, Ateş cinayeti soruşturması da savcı Ay’da kalacaktı. Ancak soruşturmanın seyri değişti. Özellikle Tolgahan Demirbaş’ın, cinayetten bir gün sonra, 31 Aralık 2022 gecesi gözaltına alınması sırasında Kılavuz’un evinde yaşanan kriz, emniyet tarafından savcıya “boş dosya” gönderilmesi nedeniyle derinleşti. Demirbaş, “boş dosya” nedeniyle serbest kaldı. Savcı Ay, daha sonra yapılan tespitler ışığında emniyete yazı yazarak, Demirbaş’ın “mevcutlu" (polis eşliğinde) şekilde adliyeye getirilmesini istedi. Buna karşın emniyet ise savcılığa “adresinde bulunamadığı” yanıtını vererek, Demirbaş’ı getirmek istemedi. O tarihlerde dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun devreye girdiği, mevcutlu getirme yazısı için “kapısının altından geri atın” dediği öne sürüldü. Bütün bu gelişmeler üzerine 17 Ocak 2023 tarihinde, yani cinayetten 19 gün sonra dosya milliyetçi kesime yakın olduğu bilinen Başsavcıvekili Durdu Özer’in koordinatörlüğüne verildi. Özer’in yanı sıra dosyaya Savcı Ay ile birlikte çalışmak üzere savcı Durmuş Ali Kaya da eklendi. Bilirkişi raporundaki detaylarSoruşturma kapsamında tutuklanan eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş'ın telefonundan kurtarılan yazışmalar, cinayetin aylar önce planlandığını gösterdi. T24’ün kamuoyuna duyurduğu Demirbaş’ın yazışmalarına ilişkin bilirkişi raporu, Sinan Ateş’in, Ahmet Yiğit Yıldırım’ın talimatıyla cinayetten dokuz ay önce takip edilmeye başlandığını ortaya koydu. Bilrikişi raporuna göre, Demirbaş, Ankara Emniyeti Cinayet Büro'da görevli olan ve bir dönem Ateş dosyasına da bakan komiser Mustafa Ensar Aykal'dan Ateş'in adresini, eski MİT görevlisi Çağlar Zorlu'dan da konumunu istedi. Bu yazışmalara, Demirbaş’ın komiser Aykal’dan, “Genel Başkan istedi de” diyerek, Ateş’in adresini istediği ve “Aynen reis, onun ipini çekmişler” yanıtını verdiği görüldü. Raporda, Demirbaş ve Emre Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli olduğu öğrenilen Audi marka çakarlı bir araçla tetikçiyi Bolu’ya götürdüğü kayıtlara girmişti |
© Tüm hakları saklıdır.