01 Temmuz 2024 07:53
Sibel YÜKLER - Özgür ZEREN
T24 Haber Merkezi
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesine ilişkin dava, Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Aralarında eski Ülkü Ocakları yöneticileri Tolgahan Demirbaş, Emre Yüksel ve MHP'li avukat Serdar Öktem’in de bulunduğu 22 tutuklu sanıktan 8'i ilk duruşmada savunmalarını yaptı. Daha önce "MHP duruşmada hazır olacak" diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, duruşmadan önceki grup toplantısında sadece avukatlarının katılacağını bildirmişti. Duruşmada, MHP'nin iki avukatının katılma talepleri, "suçtan zarar görmedikleri" gerekçesiyle oybirliğiyle reddedildi. Karar, salonda alkışlarla karşılık gördü. Savunmalarda ise çelişkili ifadeler dikkati çekti. Sanıklar, bilirkişi raporuna da yansıyan telefon kayıtlarını reddederken, konum istediklerini ya da görüştükleri kişileri hatırlamadıklarını öne sürdü. Tetikçi Özyağcı ve duruşmada cinayeti azmettirdiğini söyleyen Doğukan Çep ile birlikte 7 sanığın da cinayetin planlanması ve sonrasında yaşananlarda Tolgahan Demirbaş'tan hiç bahsetmemesi de bir diğer dikkat çekici nokta oldu.
Duruşmada, Demirbaş, motokurye Vedat Balkaya ve tetikçi Özyağcı'yı İstanbul'dan Ankara'ya getiren özel harekât polislerinden Aşkın Mert Gelenbey gibi kritik sanıklar, emniyetteki ve savcılıktaki ifadelerini redderek değiştirdi. Emniyette işkence altında ifade verdiklerini, kendi ifadelerinin ise tutanağa geçirilmediğini öne süren sanıklar, benzer iddialarını savcılık ifadeleri için de öne sürdü.
Tolgahan Demirbaş ve Doğukan Çep ise Demirbaş'ın telefonundan özel bir programla kurtarılan yazışmalarla cinayet dosyasını kiritik bir aşamaya getiren bilirkişi raporunu reddetti, raporun ve kayıtların hatalı olduğunu öne sürdü. Demirbaş, bilirkişi raporundaki adreslerin hiçbirine gitmediğini de öne sürdü. Sanık Demirbaş, yine bilirkişi raporuna yansıyan Sinan Ateş’e ilişkin “İpi çekilmiştir” yazışmasını da "İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı, aforoz edildi anlamındadır” iddiasıyla savundu, raporu art niyetli buldu.
Cinayetin aylar önce planlanmadığını öne süren Demirbaş, tanımadığını öne sürdüğü Sinan Ateş ile ilgili planan tek şeyin 8 ay önce "camiadan tepki çektiği için evinin önüne asılacak pankart planı olduğunu" öne sürdü. Ancak raporu yazan gazeteciyi hedef gösterdi, "FETÖ iltisaklı algı operasyonuyla ülkücü camianın zan altında bırakıldığını" iddia etti.
Tetikçi sanık Eray Özyağcı, polise ve savcılığa verdiği ifadeyi değiştirerek, kendisini Doğukan Çep’in azmettirdiğini söyledi. Cinayeti organize eden Doğukan Çep ise mahkeme başkanının, "Sen mi azmettirdin?" sorusuna, "Ben azmettirdim" yanıtını verdi. Çep savunmasına da, “Ben bu davanın baş aktörüyüm, azmettiriciyim" sözleriyle başladı.
Tetikçi Eray Özyağcı, olay anını anlatırken Ateş'i öldürmediğini iddia ederek, “Sinan Ateş'i sadece ayaklarından vurdum, ben kimseyi öldürmedim efendim. En son şöyle bir ses duydum; ‘Reisi vurduk, reisi vurduk’ diyorlardı” diye savunma yaptı.
Doğukan Çep de Ateş'in yanında bulunan ve yaralandığı için davada müştefi sıfatıyla yer alan Ateş'in akrabası Selman Bozkurt'u mermisi olduğunu iddia etti: "Dava dosyam için Sinan Ateş'ten yardım istedim, benden para aldı, sonra telefonlarıma çıkmadı. Her şeyi ben ayarladım, azmettirici benim. 'Öldürün' demedim, ayağından vurdurduk ama öldü. O açı Selman'ın (Selman Bozkurt) açısı. Bence Selman'ın mermisiyle karnından vuruldu, Eray'a yazıldı."
Mahkeme, duruşmaya yarın saat 09.00'a kadar ara verdi.
Bilirkişi raporundaki detaylarSoruşturma kapsamında tutuklanan eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş'ın telefonundan kurtarılan yazışmalar, cinayetin aylar önce planlandığını gösterdi. T24’ün kamuoyuna duyurduğu Demirbaş’ın yazışmalarına ilişkin bilirkişi raporu, Sinan Ateş’in, Ahmet Yiğit Yıldırım’ın talimatıyla cinayetten dokuz ay önce takip edilmeye başlandığını ortaya koydu. Bilrikişi raporuna göre, Demirbaş, Ankara Emniyeti Cinayet Büro'da görevli olan ve bir dönem Ateş dosyasına da bakan komiser Mustafa Ensar Aykal'dan Ateş'in adresini, eski MİT görevlisi Çağlar Zorlu'dan da konumunu istedi. Bu yazışmalara, Demirbaş’ın komiser Aykal’dan, “Genel Başkan istedi de” diyerek, Ateş’in adresini istediği ve “Aynen reis, onun ipini çekmişler” yanıtını verdiği görüldü. Raporda, Demirbaş ve Emre Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli olduğu öğrenilen Audi marka çakarlı bir araçla tetikçiyi Bolu’ya götürdüğü kayıtlara girmişti |
Sanık Doğukan Çep, Sinan Ateş davasının önemli detaylarını ortaya çıkararak kamuoyunun aydınlanmasını sağlayan T24 muhabiri Asuman Aranca'yı da hedef gösterdi. Çep,"Halk TV, Sözcü gazetesi suikast dedi. Biz daha dosyaya vakıf değilken, gizlilik kararı olan dosyadaki bilirkişi raporlarını Asuman diye bir kadın yayınlıyor. Anlamış değiliz. Halk TV, Sözcü daha hiçbir şehit ailesinin haberini yapmış değil" şeklinde konuştu.
Duruşmanın yapıldığı Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nün etrafında yoğun güvenlik önlemleri alındı. Kampüs yakınında polis arama noktası kurulurken, girişte yoğun araç trafiği oluştu. Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş, duruşmaya 5 polis koruması eşliğinde ve çelik yelek giyerek geldi.
Ateş, çelik yeleği duruşma salonuna girişte çıkardı. Duruşmayı CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da takip etti. Ayşe Ateş, Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu, duruşmanın ilk bölümünü yan yana oturarak takip etti. Özgür Özel, ilk aranın verilmesinin ardından duruşmadan ayrıldı ve Ateş, Kılıçdaroğlu ile duruşmayı takip etmeyi sürdürdü.
Doğukan Çep, salona getirildiği sırada "Bay Kemal nerede" diye bağırınca, jandarma eşliğinde salondan çıkarıldı. Çep, daha sonra mahkeme başkanının talimatıyla yeniden salona getirildi.
16.35: Sinan Ateş cinayeti davasının duruşmasına yarın saat 09.00’a kadar ara verildi. Mahkeme başkanı, “8 sanık dinledik. Yarına kadar bitiririz” dedi.
16.10: Duruşmada, polislerden Aşkın Mert Gelenbey’in savunmasına geçildi.
Tetikçi Eray Özyağcı, 28 Aralık'ta özel harekât polisleri Muratcan Çolak ve Aşkın Mert Gelenbey'in kullanımındaki transporter araçla Ankara'ya getirilmişti. Gelenbey, Özyağcı’yı çocukluktan tanıdığını, son konuşmalarında Ankara’ya geleceğini öğrendiğini, bunun üzerine birlikte Ankara’ya gitmeyi teklif ettiğini öne sürdü. Gelenbey, "Muratcan Çolak'ın (diğer polis) yola çıkacağımızdan haberi yoktu. Bir süre sonra Ankara’ya gitmeyi teklif ettim. Böyle bir olay için gideceğimizden haberim yoktu” dedi.
Gelenbey, “Efendim tutanaklarda yanlışlık var. Eray’ın dedesinin hasta olduğuna inandım, bırakırken Suat Kurt’u gördük. Ben yanında olan silahları da görmedim. Eray’la vedalaştık, alkol aldım, abimle görüştüm, Muratcan uyanmadı, abimle vedalaştım yola çıktım. Sonra uyandırdım, arabayı Muratcan’a verdim. Gözümü açtığımda Bolu’daydık, Muratcan yine uyuyordu. Sürmeye devam ettim. Ben eşimi aldım, eve bıraktı, sonra Muratcan aracı bıraktı. Doğukan Çep’i tanımıyorum. Muratcan da tanımıyor” diye konuştu.
Mahkeme başkanı, Muratcan Çolak’ın ifadesinde Gelenbey’in de olduğu yerde ‘Dodo’ lakaplı Doğukan Çep’le tanıştığını söylediğini hatırlatarak, “Bak adam bir oturmada tanışmış, sen tanıyamadın mı?” diye sordu.
Gelenbey, “Aynı yerde bulunmuş olabiliriz ama hatırlamıyorum. Benim buradaki ifadem esastır. Günlerce işkence gördük, bu ülkede PKK’lılara yapılmayan işkence bize yapıldı. Çırılçıplak soyulduk. Emniyette söylemediklerim yazıldı, söylediklerim çarpıtıldı. Savcılıkta savcı Ayhan Ay, söylediklerimi tutanağa geçirmedi” dedi.
Gelenbey, mahkeme başkanının “Telefonunda Dodo diye Doğukan Çep nasıl kayıtlı o zaman?” sorusuna da “O numaralardan arayan hep Eray’dı” yanıtı verdi. Mahkeme başkanı bunun üzerine, “Tanımadan mı Doğu’yu kaydediyorsun?” diye sordu, ancak yanıt alamadı.
Ateş ailesinin avukatlarının soruları üzerine Gelenbey, “Siz Emre Yüksel ve Tolgahan Demirbaş’la görüşüp görüşmediğimi sıkıştırıyorsunuz. Hayır görüşmedim” dedi.
Bu sırada araya giren mahkeme başkanı, Gelenbey’e, “Mustafa Uzunlar, otopark sahibi. Enes Sayınlar isimli şahısla mesajlaşıyor. Buna göre siz aracı saat 04.00’te otoparka bırakmıştınız. Aynı Uzunlar, sizin için ‘İcraate gittiler’ diyor. Herhalde icraatten anladığı bir şey var. Bu adam bu lafı edebilirken sen bilmiyor muydun Eray’ın niçin Ankara’ya gittiğini?” diye sordu. Gelenbey, “Hayır” yanıtı verdi, mahkeme başkanı “Peki” diyerek soruyu bitirdi.
16.05: Sanıklardan Hakan Saraç da suçlamaları reddederek, beraatini talep etti.
15.28: Sanık Zekeriya Asarkaya'nın savunmasına geçildi.
Sanık Suat Kurt’un, tetikçi Eray Özyağcı’nın kalması için evini ayarladığı Asarkaya, “Suçlamaları kabul etmiyorum. Ben Sinan Ateş’n kim olduğunu bile olaydan sonra öğrendim. Bu kişileri tanımam etmem, resmen arada kandırıldım. Evimin karşısında kamera var, bilsem bunları misafir eder miyim? Her şeyin üzerine yemin ederim benim böyle bir cinayetin işleneceğinden haberim yoktur. Tahliye talebim ne demek, ben beraatimi talep ediyorum. Rahatsızım, hastalığım ilerledi” ifadelerini kullandı.
Asarkaya, “Ben Sinan Ateş’in adını ilk kez emniyette öğrendim. Vedat’la Eray gençlerdi, Suat biraz daha büyük. Ben rahat etsinler diye yanlarında fazla kalmak istemedim. Benden yardım isteyen Suat’tı, Suat 'benim param var, sana yük olmayayım, diğer arkadaşların durumu yok' dedi, onlar bende kaldılar. Suat otelde kaldı” dedi.
14.24: Sanık Tolgahan Demirbaş'ın savunmasına geçildi.
Eski Ülkü Ocakları yöneticisi sanık Tolgahan Demirbaş, FETÖ iltisaklı algı operasyonu yapıldığını, Ülkücü camianın zan altında bırakıldığını söyledi.
Demirbaş, "Kimseyi hiçbir suça azmettirmedim. Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Maktulle hiçbir husumetim yoktur. Kendisiyle bağım yoktu. Tesadüfen denk gelmişliğim yoktur. Sanıkları tanımam, onlar beni tanımaz, ayrı şehirlerde yaşayan insanlarız. Sizlere saygım üzerine, kutsal saydığım tüm inançlar üzerine yemin ederim ki böyle bir olay olacağından haberim yoktu. Olay olduktan sonra öğrenmiş bulunmaktayım.
Gizli kalması gereken bilgiler cımbızla çekilmiş, sistemli şekilde verilmiş, FETÖ iltisaklı basın mensuplarına ve sahte hesaplara servis edilmiş, bir algı operasyonu yürütülmüştür. Azmettiren sıfatı taşıyan birine sorulacak sorular sorgumda sorulmamıştır" dedi.
Tolgahan Demirbaş, şöyle devam etti:
"Yüksek lisans mezunu, iki dil bilen öğretmenim. Türkiye Şampiyonluğu elde etmiş milli sporcuyum.
Olaydan sonra Ankara’dan bile ayrılmadım. Savcılığa davet üzerine gittim, adli kontrol aldım. Bir yanlış olmasın diye yüzümü iki kere karakola gösterdim. Cep telefonumun içinden yok bilgi alınmış, bilgiler kurtarılmış, hepsi yalan. Suçlamaları reddediyorum. Bu dosyadan aklanacağıma inanıyorum. Yüce Türk adaletine sığınıyor, inanıyorum.
Ben cep telefonumu bu olayla bir bağlantım yok diye şifaen kendim teslim ettim. Bilgilerin hepsi olaydan 8 ay öncesine ait olaydır. Yaşanan üzücü olaylar nedeniyle maktule karşı camiada bir tepki oluşmuştu. Maktulün evinin önüne pankart asılacaktı. Herkes bu konuda bir çaba sarf etmiştir, ben de ettim. Cep telefonumdan çıkan bilgilerin maktule ait olduğu iddia ediliyor. Ben o bilgilerin maktule ait olduğunu bilmiyorum, kimseye atmadım. Maktule ait uçuş bilgilerini kimseye atmadım.
Bizim ülkemiz kabile devleti değildir. Ricayla emniyet müdürünü de arasan kimse kimsenin güncel konum bilgisini veremez. Ben bunu bir polis çocuğu olarak biliyorum. Telefondan çıkan, art niyetli olduğuna inandığım bilirkişi raporunda, olaylar 8 ay öncesine ait olduğundan, bu olayla ilgisi olmadığı su götürmez gerçektir.
Maktulle aynı camianın insanı olduğumuz için bana soruldu. Ankara’nın saygın eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal beni arada, ‘Çukurambar’da yaşanan olaydan haberin var mı’ diye sordu. ‘Haberim yok’ dedim, kapattım. Bilirkişi raporunda da 1 dakika 6 saniye yazmaktadır. maksimum 10 saniye sürmüştür. Tutuklandığım süre boyunca bir kere daha görüşmemiş, konuşmamışızdır. Bilirkişi raporundaki adreslerin hiçbirine gitmedim. Bu hususların hepsi görmezden gelinmiş.
Emre Yüksel’le aynı camiada olmakla birlikte tanışıklığımız vardır. Ben Emre’yle o gün sosyal faaliyet yapmak üzere, hep gittiğim, arkadaşıma ait olan çiftlik evine gitmeye karar verdim. Ben öğretmenliği bırakıp kamu görevliliğine geçmeye çalıştığımdan beri özellikle sık giderim, mangal, piknik yaparım. Emre Yüksel bir gün önce ruhsatlı tabancasını almıştı. Yüksel beni aradı, yanında bir arkadaşı olduğunu söyleyip ne yapacağımı sorunca çiftliğe geçeceğimi söyledim.
Atış da yapacaktı. Ben geçtim, merkezi yerden kendisine konum attım. Gecikeceğini söyleyince yolun karşısına geçtim, benzinliğe girdim, arabayla ilgili işlerimi yaptım. Emre Yüksel misafirinden ayrılamayacağını söyleyince çiftliğe geçtim. Sonra gelemediği için buluşmak için Ankara’ya döndüm, restoranda yemek yedik.
Ben sonra İstanbul’a geçtim, geldi beni aldı İstanbul’a gittik. Gece kaldık. (Mahkeme başkanı 'Ankara’da eğlenecek yer mi yok' diye sordu) Efendim biz hayatı böyle yaşayan insanlarız, yollarda geçiyor. Aklımıza geldi, gitmek istedik. Ben bir gece cumadan çıkıp Hakkari’ye de gittim.
Serdar Öktem’le suç tarihinde bir irtibatım olmadı. Serdar Öktem niye Ankara’ya geldi bilgim yok.
Ailem, ben, komplo teorileri içeren iftiralarla mağdur haldeyiz. Ben 4 yaşındaki oğlumu diplomat olur diye özel okula gönderiyordum. Şu anda babası yanında yok, 10 yaşında. İlk aylar 'yurtdışında, Bosna’da' dendi benim için. Tabii ki maktulün çocukları gibi mağdur değildir ama benim çocuğum da mağdur. Babasının cezaevinde olduğunu sosyal medyadan, haberden öğrendi."
Demirbaş, avukatların soruları üzerine şu cevapları verdi:
"Ben Mustafa Bey’e ev adresini sordum, dönüyorum dedi, dönmedi. Telefonunu yollayan Mustafa Bey değildir. Maktule ait eve, iş yerine gitmedim, görmedim. Tekrar ediyorum; bana konum bilgisini Mustafa Ensar Aykal vermedi.
Ben kimseye 'kalemi kırıldı' demedim. Oğlum yılbaşını geçirmek istediği için annesinden aldım. Oğlumla birlikte ablamların evine gittim. Evde eksik kalan gıdaları almak için markete çıktığımda birden etrafımı polisler sardı. Elimden telefonu aldı.
Beni gözaltına almaya gelen polislerden biri de Mustafa Ensar Aykal’dır, biz nasıl suç ortağı olabiliriz. Ayşe Hanım'la hiçbir alakam yok, biz sadece evin önüne pankart asmak istedik. Hiçbir ülküdaşımın hiçbir çocuk ve kadınla ilgisi olamaz.
Aytaç Bey’i (sanık Aytaç Ataç) 8-10 yıldır tanırım, Çukurambar’daki mekanların da sahiplerini aşağı yukarı tanırım. Çocuklarımız birlikte büyüdü, sahibi olduğu kafeye sıklıkla gideriz."
Ateş ailesinin avukatı, “Mersin’deki Çağrı Ünel olayı 15 Mart’ta yaşanıyor. Siz 10 Mart’ta Mustafa Ensar Aykal’ı pankart olayı için, konum için arıyorsunuz. Siz yaşanmamış olayı 5 gün öncesinden tahmin edip pankart asmak istiyorsunuz?” diye sordu. Demirbaş, “Bilirkişi raporu yanlış yazılmıştır o zaman” cevabı verdi.
Demirbaş, şöyle devam etti:
"Benim camiada yetkim yoktur. Ben şerefli camiama ömrümü verdim. Audi marka araç kamuya ait. Arabayı Emre'ye sorun. Benim bildiğim kadarıyla o araç, işi olan herkesin kullanabileceği bir araç."
Cinayeti dosyasında, yapılan araştırmalarda, Demirbaş’ın cinayetten dakikalar önce tetikçinin kaçırılacağı konumu Emre Yüksel’e gönderdiği ortaya çıkmıştı. Aynı konum bilgisi tetikçiyi taşıyan motokurye Vedat Balkaya’nın telefonunda da bulunmuş, daha sonra Demirbaş ve Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli olduğu öğrenilen Audi marka çakarlı bir araçla tetikçiyi aldığı ve Bolu’ya götürdüğü bilirkişi raporuna girmişti.
Demirbaş, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Bütün bunların hepsi komplo teorisidir. Devletimiz muz cumhuriyeti değildir. Bu yalnızca pankart asma olayı için sorulmuştu.
Ben emniyete alındığımda plakası, modeli, rengi bile olmayan bir araç gösterildi. Bu araca Eray Özyağcı’nın bindiği söylenmektedir. 'Bu eşkale yönelik başka aracın geçmediği değerlendirmekte olup, bu kişinin de Tolgahan Demirbaş olduğu düşünülmektedir' diye zan altında bırakıldım ben. Bilerek ve isteyerek algı yaratılmıştır. HTS’den sonra aktarım noktasına geçmek için bir sürü alternatif olduğu belirtilmesine rağmen, 'bizim tespitimiz bu' denilseydi anlardım. Her şey gözardı edilmiş, art niyetli bir tutumdur.
Mustafa Abi’ye ulaşamadığımda Oğuz Kaan’ı aradım. Merakından beni aradı. Kılıçarslan Yaman merakından aradı. ('Olcay Kılavuz da mı merakından aradı' sorusu üzerine) Olcay Kılavuz’la olaydan önce görüştüğümü hatırlamıyorum. Olay bir yere çekilmek istenmektedir. Bu kayıtlar yalandır, bu bilirkişi raporu bence hatalıdır."
Avukatların “İddianameye yeterince eksik hususla yazılmış. Bilirkişi raporları basına yansımış” sözleri üzerine mahkeme başkanı, “Bizim görevimiz basına yanmışız iddialar değil. Biz burada iddianameyi baz alıyoruz” diyerek avukatlara tepki gösterdi.
Demirbaş, bilirkişi raporunda Sinan Ateş’e ilişkin “İpi çekilmiştir” yazışmasının sorulması üzerine bu kez, “İpi çekilmiş demekten kastım, teşkilatla camia ile ilgisi kalmadı, aforoz edildi anlamındadır” yanıtı verdi.
Ardından Ateş ailesinin avukatı Ali Yücel, “Rahmetli Sinan Ateş’in avukatı ve arkadaşıyım. Siz benim adımı bilmiyorsunuz ama araç plakamı Aykal’a gönderiyorsunuz. O da ev adresimi ve kişisel bilgilerimi size iletiyor. Bu tarihlerde pankart asmak istiyordunuz. Benim de mi arabama pankart asacaktınız. Amacınız neydi?” diye sordu.
Demirbaş, “Sizinle bir alakası yok. Bana bir plaka geldi. Ben plakayı sordum. Neden sorulduğu hususunda herhangi bir ilgim yok” diye yanıt verdi.
14.20: Verilen aranın ardından duruşma yeniden başladı. Avukatların Doğukan Çep'i sorgusu devam ediyor.
14.15: Heyet gelmeden önce sanık sandalyesinden Halk TV yazarı gazeteci İsmail Saymaz’ı hedef alan sanık Doğukan Çep, elindeki evrakı göstererek “Bana torbacı demişsin, ben torbacı mıyım?” diye bağırdı. Sanık Suat Kurt da “Bana taciz yazmışsın, görüşeceğiz” dedi.
13.20: Mahkeme heyeti, duruşmaya 14.15'e kadar ara verdi.
12.01: Doğukan Çep'in savunması başladı.
Çep, şunları söyledi:
"2013 yılına dönmem lazım. 2013 yılında İstanbul Gülsuyu’nde Gezi olaylarında kırmızı fularlı kız Ayşe Deniz Karacagil, Sinan Sağırlı, Cebrail Günebakan’ı vurduk. Bunlar MLKP terör örgütü üyesi. En son ESP’nin derneğine giriyoruz 10 kişiyi vuruyoruz. O zaman ESP’nin başında Figen Yüksedağ var eş başkanı da Selahattin Demirtaş.
Gazi mahallesinden oradan buradan DHKP-C’liler geldiler mahalleye yürüyorlar. Hasan Ferit Gedik ölüyor. Gedik sosyalist bir gençmiş uyuşturucuya karşı yürüyormuş. Biz yakalandık, yargılanmaya başladık. Google Hasan Ferit Gedik yazın Allah için tabutun üstüne bakın. DHKP-C bayrakları. Biz bunları vurmuşuz, yargılanmaya başlamışız. Ayşe Deniz Karacagil, Gezi’ye gidiyor, Gezi de ağaç içinmiş ya. Ayşe Deniz Karacagil Gezi’den sonra Kandil’e gidiyor. Karayılan’ın yanında fotoğrafları var, Karayılan kızları sever. Sonra Ayşe Deniz Rakka’ya gidiyor, orada ölüyor.”
Mahkeme Başkanı “Sabahtan beri ne anlatıyorsun” diye araya girip Çep’e kızarak tepki gösterdi.
Devam etmek istediğini söyleyen Çep, şöyle devam etti:
“Vurduğum Cebrail Günebakan ve Sinan Sağırlı da 'Kobani’ye gideceğiz' diye Suruç'a gidiyor. Halbuki bunlar MLKP’de silah eğitimi alıyor. Çocuklara hediye götüreceğiz diye Amara Kültür Merkezi’nde pankart açmışlar, orada IŞİD öldürüyor. Bu şekilde davalarım düştü. CHP’nin milletvekilleri gelir, davalarımı sever."
Çep, cinayetten önce Sinan Ateş'le aralarında geçtiğini iddia ettiği olayları şöyle anlattı:
"Evet ben azmettirdim. Çıktım cezaevinden. İki sene sonra ceza aldım. Tahliye oldum. Aranıyordum. Aziz Mahmut Hüdai Camisi’nde namaz kılıyor, zikre katılıyordum. Bir gün sabah namazı çıkışında Sinan Ateş geldi. Yan yana namaz kıldık, zikir yaptık. Ben de DHKP/C’li vurmuşum, yardım istedim. 2013’te Hasan Ferit Gedik’ten ceza almışım. ‘Bana yardım edebilir misin’ dedim. ‘Elimden geleni yaparım’ dedi.
Telefon numaramı verdim. Ayrıldık. 20 gün sonra aradım. ‘Sen bizim hayallerimizi gerçekleştirdin kardeşim, elimden geleni yapacağım’ dedi. Beklemeye başladım. 2020 yılında telefon çaldı ‘Dosyanı halledecekler, 1 milyon istiyorlar’ dedi. ‘Ben o kadar veremem’ dedim. ‘200 bin TL verelim, dosyanı halledecekler’ dedi. ‘Ayarlayayım’ dedim. Bir hafta 10 gün sonra aradım. 'Nereye getireyim’ dedim. ‘Ben seni akşam arayayım’ dedi. Taksim’de bir otele çağırdı. Otelin önünde parayı verdim, ayrıldım.
Bazen İstanbul’da birilerini soruyordu. Tanımadığımı söylüyordum. ‘Kardeşim bekliyoruz, haber vereceğiz’ dedi. 2021’de telefonum çaldı. ‘Kardeşim, bir 200 bin TL ödememiz lazım’ dedi. ‘Aynı kişilere ödemiyoruz’ dedi. 'Arayacağım seni' dedim. 4-5 günde ayarladım. ‘Kardeşim seni ayarlayacağım’ dedi. 3-4 gün sonra kendisi aradı. ‘Üsküdar’da sahile gelir misin’ dedi. ‘Gelirim’ dedim. Arabada oturuyorlardı. Arka koltuğa oturdum. ‘Kardeşim uzun sürecek ama hallolacak, acele etme’ dedi. Parayı verdim, çıktım. Hayatıma devam ettim. Tatile gidiyorum. Bodrum’a gidiyorum. Ayetelkürsi okuyor, gidiyordum.
Kasım ayı sonuna yaklaştık. ‘Paranın tamamını vermen lazım’ dedi. ‘Tamamını ayarlayamam’ dedim. ‘Ne ayarlıyorsan ver, eli kulağında, dosya çözüm aşamasında, vermen lazım’ dedi. Sağdan soldan, borç harç toparladım. Bir hafta içinde 200 bin TL ayarladım. ‘Kardeşim Ankara’ya gelir misin’ dedi.
Gittim, 'Ankara’dayım’ dedim, ‘Çukurambar Liva Pastanesi’nin konumunu yaz gel’ dedi. Ben gittim, geldi. Parayı verdim. ‘Eli kulağında bekle, merak etme, bundan sonra paranın tamamını ayarlaman lazım’ dedi. Çıktık dışarıya. ‘Burası benim ofisim’ dedi. Tam binanın önünde beyaz bir arabanın içini açtı, benim verdiğim parayı koydu. Bir tane Mercedes. Ayrıldım, İstanbul’a gittim.
Aralık başlarıydı. ‘Ne oldu' dedim. ‘Haber bekliyorum, kardeşim sabret’ dedi. ‘Olmuyorsa paramızı geri alalım’ dedim. ‘Çocuk oyuncağı mı, adamlara para verdim, nasıl geri alayım’ dedi. Arıyorum arıyorum açmıyor, açan adam açmamaya başladı. Ben de bir iki gün daha bekledim. ‘Ben bunu dedim ayaklarından vurucam, Ankara’ya gidiyorum’ dedim. Eray da yanımda. ‘Abi' dedi 'ben gider vururum.”
Mahkeme başkanının araya girmesi üzerine Doğukan Çep, “Ben öldürmeye gönderseydim, öldürmeye gönderdim derdim. Allah’tan başka kimseden korkum yok. Ölmesini de istemezdim, nasıl öldüğünü de bilmiyorum. Delikanlı gibi öldürdüm derdim. Sevip sevmemek önemli değil. Bunu öldür, öldürtme demem” dedi.
Çep, şöyle devam etti:
'Ben bunu vururum' deyince (Eray) voltayız biz… Suat abiyi aradım, 'abi benim bir işim var halleder misin' dedim. 'Bana bir iki gün Ankara’dan ev lazım' dedim. Cinayet desem bunlar benim telefonumu açmaz. 'Suat abi, Liva Pastanesinde oturdum, ofisi şurada, sadece çıkınca haberi ver'. Ben arkadaşımı, dostumu bile isteye yakmam, hain biri değilim.
Suikast yapmaya gelen insan arkadan vurur gider, yüzünü kapatır gider, karşıdan gelir göğsü gerer vurur. Suikast yapmaya gelen insan silahı böyle tutmaz. Nasıl öldü bilmiyorum, şok oldum, Suat abi şok oldu. Dünyam başıma yıkıldı, bütün film bitti. Dört gün sonra yakalandım. Halk TV, Sözcü gazetesi suikast dedi. Biz daha dosyaya vakıf değilken, gizlilik kararı olan dosyadaki bilirkişi raporlarını Asuman diye bir kadın yayınlıyor. Anlamış değiliz. Halk TV, Sözcü daha hiçbir şehit ailesinin haberini yapmış değil. Suat abi Allah korkusu olan bir insan, 'niye böyle oldu' deyince 'böyle olsun istemedim' dedim.
Bence büyük şaibe var. Şaibeli, araştırılmasını istiyorum. Ayağından vurduruyorum, yere düşüyor ama karnından kurşun var. Eray'ın yere düştüğünde karnından vurması mümkün değil. Karakolda mermiler farklı yazdılar. O açı Selman'ın (Sinan Ateş öldüğünde yanında olan ve omuzundan vurulan akrabası Selman Bozkurt) açısı. Bence Selman'ın mermisiyle karnından vuruldu, Eray'a yazıldı.
Eray motordan indi, ‘Vurdum’ dedi. Biri bağırmış ‘Abiyi vurduk, abiyi vurduk’ diye. Ben bunlara ‘ölmüş' dedim, 'ayağından vuracaktınız hani’ diye bağırdım çağırdım. Ölmesini istemedim. Bastığımız mermi Sterling. Bastığımız mermiyi biliyoruz, aptal değiliz."
Tetikçi sanık Eray Özyağcı da, “Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. 'Bu işin içinde iş olmasın' dedim” savunması yapmıştı.
Çep, avukatların soruları üzerine savunmasına şöyle devam etti:
“Sinan Ateş’le facetime numaramdan iletişim kurdum. Hat takmıyorum telefona, Facetime üzerinden iletişim kurdum. Sinan Ateş ilk tanıştığımızda Ülkü Ocakları başkanıydı, ben onunla camide karşılaştım. Benim Ülkü Ocakları’yla bir bağlantım yok, bilmem etmem. Yardım istedik.
Karakolda 'suikast yaptın, hükümeti falan filan' diye dayak yedik. 18 ay bir dosya açılmaz mı? 7’nci ayda savcı Durdu Özer telefonları göndermiş. 18 ay yattık ya, ayağından vurdurduk.
Eray şimdi erkek ya, benim başımdan geçen olayları ismimi vermemek için kendi başından geçmiş gibi anlatıyor, erkeklik yapıyor. Her şeyi ben ayarladım."
Çep, avukatların, bir dönem Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı da yapmış olan MHP’li avukat sanık Serdar Öktem’i nereden tanıdığı ve Sinan Ateş’e verdiğini iddia ettiği paralara ilişkin sorularını da şöyle yanıtladı:
"2013’te Hasan Gedik davasında Serdar Öktem avukatımdı, DHKPC’lilere karşı beni savunuyordu. ‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın’ dedi. Adamları ben yaktım. Benim silahlarım var. Bir tane silahım 200 bin TL eder zaten. Bana polisin biri ‘Oğlum bunları satsaydın yürürdün’ dedi. Bu paraları; aracılık yapıyorum, tahsilat yapıyorum. Bunları yaparken ben ezilenlerin, mağdurların yanındayım."
Ateş ailesi avukatıyla Doğukan Çep arasında şu diyalog geçti:
Avukat: Eray için 'ayağına vuracaktı, suikast yok' dedin. Sadece ayağına sıkacak kişi nasıl 46 mermiyle geziyor?
Çep: Ben 'öldürün' demedim, 'ayağına vurun' dedim. Manyak öyle geziyor.
Mahkeme başkanı: Yeter, kes sesini!
Avukat: Neden alacak için tetikçi tuttunuz?
Çep: Aslında benim parmağım iyi çalışır, iyi vururum. 'Ben giderim abi' dedi. Suikast yapacak adam ayağına vurur mu?
Avukat: Ateş’in Mersin İzmir Limanı kokain ticaretini belgelerle kamuoyuna açıklayacağı şeklinde kulağınıza gelen bir şey var mı?
Doğukan Çep: Benim haberim yoktu.
Avukat: Dosyadaki yazışmalarda 'Sinan Ateş’in kalemi kırıldı' deniyor. Sizin şahsi alacağınız için Emniyet, Özel Harekat niye sizi bu kadar koruyor?
Doğukan: Abla, baz diyorsun ya sinyal diyorsun ya. Birinci gün arıyorum, bulamıyorum. Sonra İstanbul’daymış. Biri baz verse niye bulamayayım. Kolombiya, Mersin, bir şey biliyorsam Allah belamı versin.
Çep, "Hasan Ferit Gedik davasında cezanız Yargıtay tarafından onanmış. Onanmış bir dosyada nasıl bir yardım istediniz?" sorusuna cevap vermedi.
11.45: Suat Kurt'un savunması devam ettiği sırada, sanık sandalyesinden geriye dönen sanık Doğukan Çep, basın bölümünde oturan gazetecilere gülerek başını salladı.
11.30: Sanık Suat Kurt’un savunmasına geçildi.
Müşterek fail suçlaması ile cinayet suçlamasını kabul etmediğini söyleyen Kurt, “Büyük üzüntüyle ifademi verdim. Doğukan Çep aradı, ‘Bir alacak verecek davasından bir kardeşimle ilgili sıkıntı var, Ankara’ya gider misin abi. Sana adres vericem, bu adreste şahıs kaçta gidiyor, kaçta geliyor bilgi istiyorum' dedi. Eray’ı karşılayan, Zekeriya ile evi ayarlayan benim” dedi.
Tetikçi Özyağcı, duruşmanın başındaki savunmasında kendisini, yakalandığı Ankara’daki evde kimin karşıladığı sorulunca, 'Suat abi karşıladı' demiş, “Adresi ve konumu kimden aldınız?” sorusuna ise 'Doğukan Çep' yanıtı vermişti.
Mahkeme başkanı, “Sormadın mı alacak verecek davasında niye adres soruyorum, takip ediyorum” diye sordu. Kurt, “Rahmetli kaçta giriyor, kaçta gidiyor diye baktım” diye cevap verdi. Mahkeme başkanının sorusunu yinelemesi üzerine Kurt bu kez, “Bana 'dövülecek, en fazla ayaklarından vurulacak' denildi Doğukan Abi tarafından. Ben MHP ile Ülkü Ocakları’yla bağlantım yok. Vurulacak biriymiş, bilmem” dedi.
Mahkeme başkanının “Doğukan sana 'vurulacak' dedi yani” diye araya girmesi üzerine, Kurt savunmasına şöyle devam etti:
“Dövülecek, en fazla ayaklarından vurulacak dedi. Eray’ın vurulacağını telefonda konuştuklarında öğrendim. Ayın 26’sında Ankara’ya gittim. Kendi kimlik bilgilerimle otele yerleştim. Doğukan adres bilgilerini attı, girişini çıkışını ilettim. İfademdeki her şey doğrudur. 27’sinde cezaevine girdim, 28’inde çıktım. Ben cinayet işleneceğini bilsem kendi kimlik bilgilerimle otelde kalmam. Bu kadar aptallık etmem herhalde.
Eray’ı öyle tanımam etmem, bir iki kez görmüşümdür.
Doğukan’ı aradım, 'rahmetli olmuş' dedim. 'Maalesef abi' dedi. Bu üzüntüme buradaki Mustafa komiser de şahittir. (Eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal) Çok üzüldüm, cinayet olacağını bilseydim otelde kalır mıydım. Çok üzüldüm, ifademi de öyle verdim. Ben cinayeti öğrenince kaçtım zaten. Gebze’ye gittim."
Kurt, avukatın "Siyasi bir kimliği olduğunu biliyor muydun?" sorusuna, "Yok nereden bileyim, bilmiyorum. Cezaevinden pandemi izninde çıkmışım, bir daha niye böyle bir şeyin içine gireyim. Yandı infazım, mağdur olduk. Ben silah falan görmedim hiçbir yerde" cevabı verdi.
Tetikçi Özyağcı savunmasında, azmettirici Doğukan Çep'e "Ben senin için Sinan Ateş'i gider ayaklarından vururum' dediğini söyleyerek, "Sonra Suat Abi’yi (Kurt) aradım, ‘Kalacak yer lazım’ dedik. Doğukan Abi ile beraber otoparka gittik. Otururken bana ‘Her şeyi ayarladım, Ankara’ya gitmem kaldı’ dedi" ifadelerini kullanmıştı.
Cinayet dosyasına göre, keşifçi Suat Kurt'un haber vermesi üzerine Vedat Balkaya'nın motosiklet ile olay yerine bıraktığı Eray Özyağcı, cuma namazından akrabası Selman Bozkurt ile dönen Sinan Ateş’i beş kurşun sıkarak öldürdü. Otopsi raporunda 5 kurşundan 4'nün öldürücü nitelikte olduğu vurgulandı.
Ateş cinayetinin keşifçisi olarak geçen Suat Kurt ise avukatların sorgusu üzerine, “Taksiye binerken çok silah sesi duydum, 10-15 tane silah sesi duydum” iddiasında bulundu.
Avukatın, “Sorgunuz sırasında ‘Sinan Ateş’in konum bilgilerini Doğukan Çep’e ileten benim’ dediniz. Siz bu adresi nasıl buldunuz kardeşim, nereden tespit ettin?” diye sordu.
Kurt, “Doğukan bana verdi diyorum. Bana kardeşim demeyin” diye tepki gösterdi.
11.24: Mahkeme heyeti salona geldi. Duruşma, aranın ardından yeniden başladı.
11.23: İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ile eski Ülkü Ocakları Genel Başkanları Atila Kaya, Suat Başaran, Hakan Ünser ve Alişan Satılmış, ilk bölümde olduğu gibi duruşmanın ikinci bölümünde de yan yana oturdu.
11.22: CHP Genel Başkanı Özgür Özel, duruşma salonundan ayrıldı. Eski CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş, duruşmanın ikinci bölümünü de yan yana oturarak izleyecek.
11.20: Verilen aranın sona ermesiyle sanıklar yeniden salona getirildi.
11.00: CHP genel Başkanı Özgür Özel, verilen arada kameraların karşısına geçerek açıklamalarda bulundu.
Özel, "Ettiği telefonları hatırlamayan, aldığı talimatları hatırlamayan, verilen konumları hatırlamayan, görüştüğü kişileri hatırlamayan ama birilerinin bağlantısını ortadan kaldırmak için yeni şeyler hatırlayan bir tetikçi ve azmettirici gördük. Esas azmettiricilerle bağı ortadan kaldırmak için üst düzen bir çaba gördük" dedi.
"İddianamede adı geçmesi gereken eski milletvekilleri hali hazırdaki çeşitli yöneticiler, bir siyasi partinin cinayetten önce sonra telefon irtibatı kurulan yöneticilerinin adı dahi geçmiyor. Bütün arabaların plakaları var bir arabanın yok, o aracın içinden hangi genel başkan iniyor o aracı ona kim tahsis etmiş bütün Türkiye biliyor. Biz bu sisin inmesine, bu cinayetin alelade bir cinayetmiş gibi bir cinayetmiş gibi üstünün örtülmesine seyirci kalmayacağız" diyen Özel, dava sonuçlanana kadar olayın takipçisi olacaklarını belirterek, "Türkiye’yi sise boğmaya çalışıyorlar, bundan sonrası için gözdağı vermeye çalışıyorlar, buna sessiz kalınmayacak! Herkes bundan emin olsun" ifadelerini kullandı.
10.54: Mahkeme heyeti, duruşmaya 11:20'ye kadar ara verdi.
10.45: Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanları Atila Kaya, Suat Başaran, Hakan Ünser ve Alişan Satılmış, duruşmayı İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ile birlikte takip ediyor.
10.25: Sanık Vedat Balkaya’nın savunması başladı. İddianameye göre, Ateş’i öldüren tetikçi Eray Özyağcı, kendisini bekleyen motokurye Vedat Balkaya’nın kullanımındaki motosikletle, Gölbaşı’nda atıl durumda bulunan bir benzin istasyonuna bırakılmıştı.
Balkaya, ifadesinde "Beni Kocaeli'nde bir ormana götürdüler. Fena dövdüler, ismini bilmediğim bir adamın ismini vermemi istediler. Çırılçıplak kaldım. Aynı üç gün boyunca Ankara Emniyet'te yaşadım. Ben işin aslını ilk Kocaeli Emniyeti’ne götürülünce öğrendim. Ben böyle bir şey olacağını, birinin vurulacağını bilseydim asla girmezdim. Ben kandırılarak getirildim, alet edildim. Ben bir alacak davası olduğunu, araç gerektiğini söyledikleri için yardım ettim" dedi.
Mahkeme başkanı, “İfadende vurulma olayından haberdar olduğunu, hazırlık aşamasından haberdar olduğunu söylemişsin” deyince motorkurye Balkaya, emniyetteki ifadesini reddederek işkence altında ifade verdiğini iddia etti. “Bunlar benim cümlelerim değil, polis çarpıttı, çoğu çarpıtma” diyen Balkaya, tahliyesini talep etti.
10:10: Mahkeme Başkanı avukatlara söz vererek, Özyağcı'ya ilişkin soruları aldı. Özyağcı, “Ben yalnızca Doğukan Abi’mi korumak istedim” dedi.
Özyağcı, kendisini, yakalandığı Ankara’daki evde kimin karşıladığı soruldu. 'Suat abi karşıladı' dedi. Adresi ve konumu kimden aldınız sorusuna ise 'Doğukan Çep' yanıtı verdi.
Vedat Balkaya’nın motoru nereden temin ettiğine dair bilgisi olup olmadığı sorusuna, 'Doğukan Abi'nin parasıyla aldık' dedi.
Özyağcı, kendisini kaçtığı yerden alan kişinin “Mustafa Kemal”' adında bir kişi olduğunu öne sürdü. Ancak iddianameye göre, Özyağcı'yı alan kişi Tolgahan Demirbaş. Özyağcı, Tolgahan Demirbaş yerine “Mustafa Kemal” dediği bir şahıstan bahsederek, kendisini kaçıran ve Gölbaşı’ndan İzmir’e götüren kişinin de bu kişi olduğunu iddia etti. Demirbaş’ın adını asla vermeyen Özyağcı, Mustafa Kemal isimli kişinin kimlik ve adres bilgilerine sahip olmadığını öne sürdü.
Ancak iddianameye göre, Ateş’i öldüren tetikçi Eray Özyağcı, kendisini bekleyen Vedat Balkaya’nın kullanımındaki motosikletle, Gölbaşı’nda atıl durumda bulunan bir benzin istasyonuna bırakıldı. Bu esnada benzinlikte kendisini Citroen C-5 marka bir araç bekliyordu. Bu araca binen Özyağcı, daha sonra yine Gölbaşı’nda bir noktaya bırakıldı. Daha sonra buradan alınarak önce Bolu’ya, ertesi gün de İstanbul’a götürülen Özyağcı, 6 Şubat depremlerine kadar kayıplara karıştı. Özyağcı’yı benzinlikten alarak kameraların bulunmadığı bir noktaya bırakan aracın Tolgahan Demirbaş’a ait olduğu belirlendi. Yapılan araştırmalarda Demirbaş’ın cinayetten dakikalar önce tetikçinin kaçırılacağı konumu Emre Yüksel’e gönderdiği ortaya çıktı.
10:08: Sanık Doğukan Çep’e söz verildi. “Ben bu davanın baş aktörüyüm, azmettiriciyim. İfade vermek istiyorum” dedi. Mahkeme başkanı, "Sıranı bekleyeceksin" uyarısında bulundu.
09.40: Cinayetin tetikçisi olarak dosyada yer alan sanık Eray Özyağcı, savunma vermeye başladı.
Özyağcı, Doğukan Çep'in anlaşmazlık nedeniyle kendisini Sinan Ateş'i vurmak için Ankara'ya gönderdiğini, kendisini de olay yerine Vedat Balkaya'nın götürdüğünü söyleyerek, “Aradım aradım ulaşamadım, bir dosya için bana söz vermişti, sözünü tutmadı. Bir para göndermiştim" dedi. "Ben senin için Sinan Ateş'i gider ayaklarından vururum' dediğini söyleyen Özyağcı, "Sonra Suat Abi’yi (Kurt) aradım, ‘Kalacak yer lazım’ dedik. Doğukan Abi ile beraber otoparka gittik. Otururken bana ‘Her şeyi ayarladım, Ankara’ya gitmem kaldı’ dedi" ifadelerini kullandı.
Mahkeme başkanı Özyağcı'ya, ifadesi ile savunması arasındaki çelişkileri sordu. Sanık Özyağcı, söylemediği şeylerin ifadeye yazıldığını öne sürdü.
Tetikçi Özyağcı, olay anını anlatırken, “Doğukan 'Sinan'ın yanında iki kişi var, sadece ayaklarından vur, uzaklaş' dedi. Ben sadece Sinan Ateş’in sağlı sollu ayaklarına ateş ettim efendim. Bana yanındakiler ateş etti. En son şöyle bir ses duydum: ‘Reisi vurduk, reisi vurduk’ diyorlardı” diye savunma yaptı.
Mahkeme başkanı ise “Kamera kayıtlarını izledim, sana doğru koşuyorlardı. Kim reisi vurduk diye bağıracak sana” diye sordu. Özyağcı, “Ben duyduklarımı söylüyorum vallahi efendim” dedi.
Özyağcı, savunmasına şöyle devam etti:
"Doğukan Abi’yi aradım, ben ayaklarından vurdum ama ‘Reisi vurduk’ diye arkadan ses geldiğini söyledim. 'Bu işin içinde iş olmasın' dedim. Sonra Doğukan Abi beni arayıp, ‘Oğlum Sinan Ateş ölmüş, ben size ayaklarından vurun demedim mi’ diye kızdı. Ben öldürmedim, ben yapmadım abi dedim. Kızdı, bağırdı, çağırdı.
İfadelerimde Doğukan Abi'yi (Doğukan Çep) korumak için yalan söyledim.
Üç tane savcı benim ifademi almaya başladı. Durmuş Ali Kaya, 'Bize hikaye anlatma, biz bu işin siyasi olduğunu biliyoruz. Sana Devlet Bahçeli talimat verdiyse söyle, bize iki üç MHP’linin adını ver, içeride de dışarıda da seni koruyacağız. Sana birkaç araç fotoları göstereceğim, bunları onayla yeter' dedi. 'Ben bunlara alet olmam, bunlar yalan dolan' dedim.
'Ben hiç tanımadığım insanlara iftira atamam' dedim. Bana fotoğraflar göstermeye başladılar.
'Ben bu dosyanın kalemşörüyüm, sana göstereceğim' dedi. Öyle bir ifade alıyor ki, abimi korumak için ne yazıyorsa yazsın dedim. Şunları imzala dediler, imzaladım. Sonra da cezaevine gönderdiler. Bana gösterilen araç ve insan fotoğraflarını televizyonlarda gördüm, meğer onlar Ülkü Ocakları'na aitmiş. Allah'a şükrettim beni bunlara alet etmedin diye. Doğukan Çep, benim abimdir, ben sadece abimle Sinan Ateş arasındaki anlaşmazlık yüzünden ayaklarından vurdum. Ben kimseyi öldürmedim."
Özyağcı, 'tahliye talebin var mı' sorusuna da 'hayır' yanıtı verdi.
09.33: Sanıklara soruldu, sanıklar MHP avukatlarının davaya katılma talebini kabul etti, sanık müdafileri 'takdir mahkemenindir' dedi. MHP avukatlarının dilekçesi ve dilekçedeki 1 adet flash bellek dosyaya eklendi. Savcı, suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle MHP avukatlarının katılma talebininin reddedilmesini talep etti. MHP'nin suçtan doğrudan zarar gören sıfatı bulunmadığından, katılma talebinin reddine oybirliğiyle karar verildi. Karar, salonda alkışlarla karşılandı.
09.30: Avukatlar İbrahim Ethem Yiğit ve Çağrı Can Pak, MHP adına davaya katılma talep etti ve dilekçelerini mahkemeye sundu.
09.25: Mahkeme başkanı, salondakileri ve sanıkları "sakin olacaksınız, tahriklere kapılmayacaksınız" diye uyardı, Doğukan Çep'in salona getirilmesini istedi. Çep, jandarma eşliğinde salona yeniden getiriliyor.
09.24: CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in sosyal medya hesabında, duruşma salonundan bir fotoğraf paylaşılarak "Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş suikasti davasını Sincan'da takip ediyoruz. Adalet tecelli edene, suikast üzerindeki sis perdesi aralanana kadar bu davanın takipçisi olacağız. Yanı başında olacağız demiştik, Ayşe Hanım adalet tecelli etmiştir diyene kadar yanı başındayız..." ifadeleri kullanıldı.
09.22: Mahkeme heyeti salona geldi.
09.10: Salona en son, cinayeti planlayan ve organize eden Doğukan Çep ile eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş getirildi. Doğukan Çep, "Bay Kemal nerede" diye bağırınca, jandarma eşliğinde salondan çıkarıldı.
09.08: Sanık yakınları, salonun ayrı bir bölümüne alındı ve diğer izleyicilerle aralarında güvenlik bariyeri oluşturuldu
09.05: Tutuklu sanıklar, kelepçeli olarak duruşma salonuna getirildi.
08.50: Saadet Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ ve Sinan Oğan, duruşmanın yapılacağı salona geldi.
08.45: Ayşe Ateş, duruşmaya 5 polis tarafından korunarak getirildi. Ateş, kendisine giydirilen çelik yeleği duruşma salonunun girişinde çıkardı.
08.45: Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş, duruşma salonuna geldi. Ayşe Ateş, Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu ile yan yana oturuyor.
08.45: CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, duruşma salonuna geldi. CHP heyetinde Genel Başkan Yardımcıları Murat Bakan ile Gül Çiftçi ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel de yer alıyor.
08.45: Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, duruşma salonuna geldi.
Salona girmeden önce açıklama yapan Ümit Özdağ,“Bu alçakça cinayetin gerçekleşmesinden bu yana ülkemizde yaşananlar hukuk devletinin nasıl tasfiye edildiğinin açık kanıtı olmak durumundadır. Başından sonuna kadar yaşanan bütün gelişmeler hukukun üstünlüğü ilkesinin askıya alındığını göstermiş ve neticede Ayşe Ateş Hanımefendi davayla ilgili hiçbir görevi ve yetkisi olmayan, altını çizerek söylüyorum, görevi ve yetkisi olmayan Cumhurbaşkanından yardım istemek zorunda kalmıştır. Bu durum olayın geldiği noktanın vahametini göstermek için yeterlidir.
Umudumuz bundan sonra mahkeme sürecinin hiç olmazsa belirli temel ilkeler çerçevesinde anayasaya ve yasalara uygun yürümesi ve suçluların ve gerçek suçluların adalete teslim edilmesidir. Bu olmaz ise kamu vicdanında çok derin bir yara açılacak, hiçbirimiz can güvenliğimiz konusunda güven içerisinde olamayacağımız gibi katillerin cezalandırılacağı hususunda da bir güvenceyle halk karşı karşıya olmayacaktır. Özetle bu alçakça cinayet işlendiği günden bu yanında Zafer Partisi olarak nasıl olayların izleyicisi olduysak, bugünden itibaren de avukat arkadaşlarımızla, hukukçu arkadaşlarımızla mahkeme sürecini yakından izlemeye ve kamuoyuyla bu konudaki görüşlerimizi açıklamaya devam edeceğiz.” dedi.
08.40: İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve beraberindeki heyet, duruşmayı takip etmek üzere Sincan Cezaevi'ne geldi.
08.30: Yoğun güvenlik önlemleri alındı
Davanın ilk duruşması için Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nün etrafında güvenlik önlemleri alınırken, girişte yoğun araç trafiği oluştu. Kampüs yakınında polis arama noktası ve bariyerler kurulurken, müşteki ve yakınları ayrı bir noktadan; basın, ziyaretçi ve avukatlar ayrı bir noktadan içeri alınıyor. İçeri alındıktan sonra ise kayıt yaptırarak duruşma salonunun olduğu bölgeye girilebiliyor.
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sinan Ateş, Ankara'nın Çankaya ilçesi Çukurambar semtinde 30 Aralık 2022'de uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Ateş'in ölümüyle ilgili 22 sanık, Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesinde hakim karşısına çıkacak.
Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görülecek dava, 5 gün sürecek.
İlk duruşmayı CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu , Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Saadet Partisi Grup Başkanı Selçuk Özdağ ve CHP 7'nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da takip ediyor.
Arkadaşı Selman Bozkurt ile bir binadan çıktığı sırada motosikletli 2 kişinin silahlı saldırısına uğrayan ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden Ateş ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianame, cinayetten yaklaşık 1,5 yıl sonra mahkemece kabul edilmişti.
İddianamede, Sinan Ateş'in olay sırasında yanında olan ve omuzundan yaralanan Selman Bozkurt ile eşi Ayşe Ateş, "müşteki" sıfatıyla yer alıyor.
22 sanıklı iddianamede, tetikçi Eray Özyağcı ile onu olay yerine getirerek kaçıran Vedat Balkaya ve Suat Kurt'un müşterek fail olarak "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılmaları talep edildi. İki ismin, Ateş'in yanında bulunan Selman Bozkurt'a yönelik ise "tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan 13'er yıldan 20'şer yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmaları istendi.
Özyağcı'nın ayrıca "ruhsatsız tabanca bulundurmak ve taşımak" suçundan 1 yıldan 3 yıla, Tolgahan Demirbaş'ın ise "zincirleme şekilde kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme" suçundan 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istendi.
Sanıklardan ''silahlı eylemi organize ettiği'' iddia edilen Doğukan Çep ve şüpheli eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş'ın ise cinayete azmettirmekten ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmaları talep edildi.
Sanıklardan Zekeriya Asarkaya, Hakan Saraç, Ufuk Köktürk, Mehmet Yüce, Mustafa Uzunlar, Aşkın Mert Gelenbey, Murat Can Çolak, Osman Bayraktar, Caner Güney, Umut Ersoy, Çaglar Zorlu, Aytaç Ataç, Emre Yüksel, avukat Serdar Öktem, Erdem Karadeniz, Alper Atay, eski cinayet büro amiri Mustafa Ensar Aykal'ın "iştirak halinde işlenen suça yardım ettikleri" gerekçesiyle cezalandırılmaları istendi.
Bu 17 sanığın, "tasarlayarak kasten öldürmeye yardım" suçundan 15'er yıldan 20'şer yıla kadar hapsi istenirken, eski cinayet büro amiri Aykal'ın ayrıca kamu görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanarak maktule ait kişisel bilgileri hukuka aykırı olarak temin ettiği gerekçesiyle 3 yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.
Cinayete ilişkin 22 tutuklu sanık hakkında dava açılırken, 17 şüphelinin de dosyası ayrıldı. Dosyası ayrılanların arasında hakkında yurt dışı çıkış yasağı konulan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım ve Ülkü Ocakları Ankara İl Başkanı Ömer Şanlı, Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Burak Kılıç ile Ülkü Ocakları Ankara İl Başkan Yardımcısı Suat Yılmazzobu, eski Çubuk Ülkü Ocakları Başkanı Gürsel Horat, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde komiser olarak görev yapan Talha Atalay ve eski MHP Mersin Milletvekili ve eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz yer alıyor.
Cinayetin işlendiği sırada Ankara Adliyesi’nde uzlaştırma savcısı olarak görev yapan Ayhan Ay nöbetçiydi. 1. Dış Bölge olarak belirlenen yerlerdeki şüpheli olaylara 24 saat boyunca savcı Ay bakıyordu. Ay’ın nöbeti esnasında Ateş cinayeti gerçekleşti. İş bölümü gereği ölümlü olaylara ilişkin dosyalar nöbetçi savcıda kaldığından, Ateş cinayeti soruşturması da savcı Ay’da kalacaktı. Ancak soruşturmanın seyri değişti. Özellikle Tolgahan Demirbaş’ın, cinayetten bir gün sonra, 31 Aralık 2022 gecesi gözaltına alınması sırasında Kılavuz’un evinde yaşanan kriz, emniyet tarafından savcıya “boş dosya” gönderilmesi nedeniyle derinleşti. Demirbaş, “boş dosya” nedeniyle serbest kaldı. Savcı Ay, daha sonra yapılan tespitler ışığında emniyete yazı yazarak, Demirbaş’ın “mevcutlu" (polis eşliğinde) şekilde adliyeye getirilmesini istedi. Buna karşın emniyet ise savcılığa “adresinde bulunamadığı” yanıtını vererek, Demirbaş’ı getirmek istemedi. O tarihlerde dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun devreye girdiği, mevcutlu getirme yazısı için “kapısının altından geri atın” dediği öne sürüldü. Bütün bu gelişmeler üzerine 17 Ocak 2023 tarihinde, yani cinayetten 19 gün sonra dosya milliyetçi kesime yakın olduğu bilinen Başsavcıvekili Durdu Özer’in koordinatörlüğüne verildi. Özer’in yanı sıra dosyaya Savcı Ay ile birlikte çalışmak üzere savcı Durmuş Ali Kaya da eklendi.
İddianamenin kamuoyuna yansımasından sonra Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, iddianameyi “içi boş kâğıt parçası” olarak nitelendirdi. Ateş bir başka paylaşımında ise “Savcılık ifademi unutmuş. Muhtemelen siyasilerin ismi geçtiği için ifadem yok. Adeta aklımızla alay ediyorlar” dedi.
Ayşe Ateş’in iddianameye yansımayan ifadesinde ise, Ahmet Yiğit Yıldırım ve Olcay Kılavuz gibi kritik isimlerden bahsettiği anlaşıldı. T24’ün kamuoyuna duyurduğu ifadesinde Ateş, eşinin Ülkü Ocakları Başkanı olmasından sonra sürekli itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın kontrolündeki bazı isimlerin yönettiği sosyal medya hesaplarından eşi aleyhine paylaşımlar yapılmaya başlandığını belirterek, eşi aleyhine faaliyetlerin Yıldırım ve Olcay Kılavuz'un birlikte hareket etmeleriyle planlandığını eşinin kendisine anlattığını aktardı. Ayşe Ateş, Tolgahan Demirbaş’ın, eşinin bir arkadaşına giderek kendisini Ahmet Yiğit Yıldırım ve Olcay Kılavuz'un elçi olarak gönderdiklerini söylediğini kaydetti. Demirbaş’ın, eşinin arkadaşına "Sinan Ateş’in yanında durma abi, Ocak onun kalemini kırdı, sen de zarar görme” dediği de Ayşe Ateş'in ifadesinde yer aldı. Ayşe Ateş, 60’a yakın isimden bahsettiği ifadesinde Tolgahan Demirbaş'ın Olcay Kılavuz'un kullandığı evde yakalandığını hatırlatarak, "Kılavuz'un da suikastta dahli olduğu kanaatindeyim" dedi. Kamuoyunda, Ayşe Ateş’in ifadesinin bu nedenle iddianameye alınmadığı konuşuldu.
© Tüm hakları saklıdır.