23 Haziran 2023

Sinan Ateş’in öldürülmesiyle bağlantılı Mersin’deki cinayette eski Ülkü Ocakları Başkanı’na 10 yıl hapis cezası verildi

Ne davanın iddianamesinde ne de davanın yargı aşamasında hiçbir yerde Ünel’in siyasi geçmişinin ve saldırganların siyasi kimliğinin yer almadığını belirteyim

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesinin üzerinden neredeyse 6 ay geçti.

Ankara’da sokak ortasında hedef olduğu kurşunlarla yaşamını yitiren ülkücü camianın önde gelen ismine yönelik suikast soruşturması devam ediyor.

Bir grup tutuklu şüpheli var soruşturma çerçevesinde. Cinayeti planlayanların, azmettirenlerin, keşif yapanların, tetikçileri bulanların, Ankara’ya getirenlerin ve tetiği çekenlerin gözaltında olduğunu biliyoruz.

Ayrıca cinayetin organize edilmesinde katkısı olduğu öne sürülen MHP’li kimi siyasetçilerin isimleri ortada.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, genel seçimlerin gölgesi altında yürüttüğü soruşturmada hangi aşamaya gelindiği henüz belli değil maalesef.

Kimsenin ağzını bıçak açmıyor bu konuda. Yeri geldiğinde çarşaf gibi açıklamalar yapan Ankara Adliyesi ve iktidar kanadında herkes sus-pus. Klasik biçimde, "soruşturma devam ediyor" açıklaması mevcut.

Emniyet tarafında ise cinayetin soruşturulmasından birinci derecede sorumlu polis müdürünün terfi ettirilerek dosyadan uzaklaştırılmasını T24, geçtiğimiz günlerde kamuoyuna duyurmuştu.

Ateş’in ailesinin yanı sıra muhalefetin de seçim döneminde takibi altındaydı cinayet soruşturması.

Çukurambar suikastıyla ilgili cinayet sanki gündemde yokmuş gibi bir davranış gösteriliyor her nedense?

Mersin’deki yargılamada neler yaşandı?

Başkentte bunlar olurken, Ateş cinayetiyle bağlantısı bulunduğu değerlendirilen Mersin’de eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel’in karıştığı cinayet dosyasının yargılamasında sona gelindi.

Süreci kısaca özetlemek gerekirse; Ünel’e yönelik saldırı, Ateş olayının başlangıcı olarak değerlendiriliyor, Ülkücü camiada. Zira Ünel, Ateş’in ekibindendi. Ateş’in Ülkü Ocakları Başkanlığı’ndan ayrılmasının ardından Mersin’deki Ülkü Ocakları Başkanı Ünel de görevden alındı.

Görevden alındıktan sonra Ülkü Ocakları’nden elini ayağını çeken Ünel, geçen yıl 15 Mart’ta ülkücü olduğu anlaşılan bir grubun saldırısına uğradı. Osmaniye ve Adana’da buluşup Mersin’e gelen grubun saldırısı sırasında Ünel, kendisine ait ruhsatsız silahla ateş ederek Emrullah Aslan’ın ölümüne neden oldu.

Yapılan adli soruşturma çerçevesinde, Ünel’in, Ateş’in görevden alınmasıyla birlikte kendisine yönelik gerçekleşebilecek saldırı / saldırılarda kendisini korumak amacıyla ruhsatsız silah taşıdığı anlaşıldı. Ayrıca, söz konusu grubun Mersin’e Ünel’e yönelik saldırı için geldikleri de aynı soruşturmada ortaya çıktı.

Ateş suikastı ile Ünel’in katil zanlısı olarak yargılandığı olayın bağlantısını Büyüteç okurları anımsayacaktır. Yine de cinayetten dört gün sonraki yazımın linkini buraya bıraktım, meraklıları için.

Nefsi müdafaa savunması

Eski Mersin Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ünel’in yargılandığı dava geçen hafta tamamlandı. Davayı yürüten Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesi, yedi duruşmanın sonunda Ünel’e 10 yıl hapis cezası verdi.

Ne davanın iddianamesinde ne de davanın yargı aşamasında hiçbir yerde Ünel’in siyasi geçmişinin ve saldırganların siyasi kimliğinin yer almadığını belirteyim. Yani, her iki tarafında bağı olan MHP ile en küçük bir tespit ya da tanımlama yok!

Olay, sanki sıradan bir sokak kavgası olarak görüldü. Oysa bu olay; aylar sonra Ankara’da çok daha büyük bir olayın işaret fişeği oldu. Olanı biteni işin içindeki herkes gayet net biçimde biliyor halbuki. 

Gelelim, mahkeme heyetinin kararını açıkladığı son duruşmada yaşananlara.

Olayda yaşamını yitiren Emrullah Kaplan’ın yakınları Ünel’in, "en ağır şekilde cezalandırılmasını ve adaletin tecelli etmesini" talep etti.

Söz alan Ünel’in avukatı Halil Demir ise son savunmasında olayın içindeki isimlerden sanık Nurullah Saraç için şu değerlendirmeyi yaptı:

"(...) Nurullah’ın beyanının gerçeğe aykırı olduğunu yazılı beyanlarımıza belirttik. Müvekkilime yapılan saldırıda hayatın olağan akışı içerisinde bağımsız bir zaman dilimi yaratmamıştır. Şahıslar ilk müvekkile vurduktan sonra müvekkil yere düşmüş, şahıslar organize olarak müvekkilin olduğu yere gelmişlerdir.

HTS kayıtlarında da kimin nerede duracağı belirtilmiştir. Her ne kadar gezmeye geldiklerini belirtmişler ise de, tiyatrodan ibarettir. Müvekkilimde silahın olduğu belirtildiği anda herkes kaçmıştır. Müvekkilim bağımsız zaman dilimi yaratmıştır. Müvekkilin bu şahısları tanısaydı, silahını çekerek etrafındaki kişileri ateş ederdi. Müvekkilim olayda şok olmuş ancak şahıslar tekrar geri gelmişlerdir.

Geri gelenlerin birisi de Emrullah’tır. Görüntülerde Emrullah’ın devamlı surette yumruk attığı görülmektedir. Özgür, beyanında silahı tuttuğunu belirtmiştir. Eğer Selim Anlı’ya silah doğrultulmuş ise arkasındaki ve önündeki kişiyi nasıl vurabilir? Müvekkilimin tek başına bağımsız bir eylem gerçekleştirmesi söz konusu değildir. Karşı taraf ikrar etmektedir. Bu hususlar nazara alındığında müvekkilimin iradesi ile gerçekleştirdiği eylem söz konusu olamaz. Müvekkilim bu kişileri tanımamaktadır. Hüseyin Coşkun maktulü eyleme sürüklemiştir, sanıklar doğruları söylemekten mahkemede kaçmıştır. (...)"

Ünel’in diğer avukatı Özgür Akdağ ise özetle şöyle dedi:

"(...) Müvekkilim yaşam hakkına yönelik saldırıya karşı refleks geliştirmiştir. Nurullah yönünden saldırı ve savunma eşzamanlı değildir. Emrullah ve Selim açısından bakıldığında zaman eşzamanlıdır. Görüntülerden görüldüğü üzere müvekkilim kaçmak istese de kaçamaz, bu nedenle savunma zorunludur.

Müvekkilin olayda hedef seçme imkânı yoktur. Silah elinde bir yanda darbe yemektedir. Kolunun kontrolü kendisinde değildir. Bu nedenle hedef gözeterek kastının olduğu ortaya koyulamamaktadır. Taksirle patlayan bir silah vardır. Ortada oran orantı noktasında silahların eşitliğine ilişkin dosyaya emsal kararları sunmuştur. Saldırıya uğradığı zaman müvekkilim birebir karşılasaydı, karşı taraf haklı olabilirdi. Buradaki denge şurada bulunmaktadır; bire bir değil, birden fazla kişinin saldırısı vardır. Denge müvekkil aleyhine bozulmuştur. Kendisine yapılan saldırıyı defetmek için silahı seçme şansı yoktur. (...)"

Katil zanlısı olarak yargılanan Ünel ise şu değerlendirmeyi yaptı:

"(...) Ben saldırıyı gerçekleştiren şahısların hiçbirisini tanımıyorum. Maktulü tanımıyorum, benim elimden silah almaya çalıştılar. Olay anında bir sürü darbe gerçekleştirdiler. Ben maktulün katili değilim, kendi silahım ile ben ölecektim. Uzun süredir tutukluyum, mağdur oldum. Bakmakla yükümlü olduğum çocuklarım vardır. Ben kamu müteahhidiyim, işimde gücümde bir adamım. Neden adam öldüreyim? Ben böyle bir eylemi gerçekleştirecek bir insan değilim. Karşı taraf mahkemeyi yanıltıcı beyanlarda bulunmakta ve mahkemeden kaçmışlardır. Ben mütalaayı kabul etmiyorum, sanıkların beyanları hayatın olağan akışına aykırıdır. (...)"

10 yıl hapis cezası

Gerek Ünel ve avukatlarının gerekse diğer sanıkların savunmalarını dinleyen mahkeme kararını açıklarken, Ünel’e müebbet hapis cezası verdi. Ancak "Ünel’in suçu kendisine yönelik haksız fiilden kaynaklanan hiddetli ve şiddetli eylemin etkisi altında gerçekleştirdiğini" kabul eden mahkeme, müebbet hapsi 12 yıl hapis cezasına çekti. Ardından da yasadaki indirimi göz önüne alarak eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı’na cinayetten dolayı 10 yıl hapis cezası verdi.

Mahkeme kararında dikkati çeken nokta ise, "Ünel’in suçunu, kendisine yönelik haksız fiilden kaynaklanan hiddetli ve şiddetli eylemin etkisi altında gerçekleştirdiğinin" mahkemece kabul edilmesi oldu. Heyet; müebbet hapsi, 12 yıla indirmeyi, uygun buldu.

Ünel ve avukatlarının nefsi müdafaa savunmasını yeterli görmedi.

Böylesi bir yargılama sonrasında verilen karar, hem olayın içeriği hem de sanık Ünel’in siyasi konumu göz önüne alındığında akıllarda soru işaretine neden oldu şüphesiz. 

***

Mersin’de sonuçlanan yargılamada çıkan sonuç, Ankara’daki Sinan Ateş cinayeti soruşturmasını ve yargılamasını nasıl etkileyecek? Konu, kamuoyunun takibinde olacak! Bakalım, asıl failler ortaya çıkarılacak mı? Yoksa "âdet olduğu üzere bir soruşturma mı yürütülecek?

Tolga Şardan kimdir?

Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus Gazetesi'nde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı. 

Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu. 

Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu. 

Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı. 

2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Mal varlığını açıklayamayan ünlü Savcı Bato’ya verilen hapis cezası ve İstanbul Emniyeti’ndeki tayinler

Savcı Okan Bato, eski mal bildirimleri ile HSK müfettişine sunduğu mal bildirimi kapsamında yasal geliri ile örtüşmeyen 8.1 milyon lirayı izah edemedi

98 milyonluk mal varlığını açıklayamayan Vali Bilgin’e yargı yolu!

Vali Osman Bilgin ve ailesinin üzerinde görünen gayrimenkullerin gerçek değerleri dikkat çekti. 98 milyon 613 bin 219 lira 16 kuruşun “haksız mal edinme” kapsamında değerlendirilebileceği tespiti yapıldı. Gerek bilirkişi raporları gerekse müfettiş çalışmaları sonucunda ortaya çıkan veriler doğrultusunda Vali Bilgin’e yargı yolunu açan son imzayı İçişleri Bakanı Yerlikaya koydu

"
"