Bozburun, 18 Ağustos 2020
Sabaha karşı beşte demir aldık Göçek'ten.
Günün ilk ışıkları...
Deniz bir başka güzel.
İstikamet Bozburun.
Rüzgara karşı yol alıyoruz.
Başomuzluktan esen rüzgar fena çarpıyor.
Sallanıyoruz, ıslanıyoruz.
Sol tarafımızda Rodos'un puslu silueti...
Uzadıkça uzayan bir ada, bitmek bilmiyor.
Rodos'un hemen önünden bir savaş gemisi
suları yara yara, iki yana bembeyaz köpükler
saça saça gidiyor.
Rodos biterken Simi...
Neredeyse sürtünerek geçeceğiz, o kadar yakın.
Rodos, Simi, Leros...
Bu adalara gitmek mazi oldu.
Takis'e, Manos'a uzo'lamak için şöyle bir uğramak yok artık.
Yıllar sonra yeniden uzak komşular haline geldik.
Twitter'da dolaşıyorum sabah vakti.
Bir uzman çavuşun 20 gün boyunca alıkoyarak
tecavüz ettiği 18 yaşındaki İ.E. intihar etmiş...
İçim parçalanıyor.
Rosa Kadın Derneği'nden de protesto...
Can Dündar'dan da bir tweet var.
"Yargı kimlerin hizmetinde" diye soruyor.
Nurcan Baysal'ın tweet'indeki acılı annenin
yüzüne bakıyorum, soruyorum kendi kendime,
bu korkunç acılar ne zaman bitecek,
bu acıları yaşatanlardan ne zaman hesap sorulacak,
bu iğrenç insanlar daha ne kadar ellerini kollarını
sallaya sallaya ortalıkta dolaşmaya devam edecekler diye...
Sabah vakti, maviliklerin ortasında yine acıların içine daldım.
Bu memleket böyle.
Bu büyük acılardan ileride ne çıkacak acaba?
Acılar bizi bir gün olgunlaştıracak mı?
Yoksa çok daha büyük kötülüklere mi savrulacağız?..
Bir çığlık daha var!
Ama gel gör ki, bütün bu çığlıklara Saray ya da
biat medyasının gözleri kapalı.
"Talimat" medyası kör, işi sansür çünkü...
İşte bir örnek de Hürriyet'ten.
Ama ne yazık ki, iyi ki internet var, iyi ki
Twitter var da diyemiyorum artık.
Yeni çıkan bir yasayla sosyal medyaya da uzandı sansürün eli.
Sansürün eli hem de nasıl çalışıyor.
Twitter'da bir örneğine daha rastlıyorum.
Her şeyi boğmak istiyorlar.
Sadece kendi duymak istedikleri seslerin
çıkmasını isteyen bir düzen bu.
Bu bir tek adam düzeni...
Bir tek adam devleti...
Veyahut: Yasaklar devleti!
Ve bir konu daha:
Joe Biden...
Sıkıcı bir konu...
Şimdi kalkıp böyle bir ülkede Biden üzerinden
demokrasi edebiyatı yapanlara bakıyorum.
Hukuk ve demokrasi yoksunu bir ülkede
Biden'a çakarak, muhalefetle Biden'ı aynı sepete koyarak
puan toplamaya çalışmanın ne kadar
nafile bir çaba olduğunu göremiyorlar.
İçimde acıma hissi uyanıyor.
Demokrasi diyorsan, eğer bu konuda samimiysen,
önce kendi ülkendeki tek adam rejimini eleştir.
Yoksa Amerikan siyasetinde densizlikleriyle,
gaflarıyla meşhur bir siyasetçiye vurarak bir yere varamazsın.
Malum, Türkiye'nin darbeler tarihinde
Amerika'nın eli her seferinde oldu.
Bugün askeri darbeler geçmişte kaldı.
Şimdi bir sivil darbe sürecini yaşıyor Türkiye.
Samimiysen önce buna karşı çık.
Biden'a dönük eleştirin ancak o zaman inandırıcılık kazanır.
Biden, ABD'de Başkanlığa doğru yol alıyor.
Önde gelen ciddi destekçilerinden Biden'ı hedef alan,
"Sen konuşmasan, bir köşede otursan, çok daha iyi olur,
sandıkta oyların artar" sesleri sık sık kulaklara çalınıyor.
Biden'ı aylar önceki bu sözlerinden dolayı ben de eleştiriyorum.
Bir ülkenin iç işlerine böylesine dangıl dungul karışmak elbette eleştirilecek.
Ama bunu sadece Biden yapmıyor.
Trump da dik alasını yaptı, yapıyor.
Geçelim.
Heyecanlanmıyorum.
Sıkıcı bir konu...
Hele her saat "Akdeniz mavisi"yle yıkanırken...
Diyebilirsiniz ki:
Acıydı, adaletsizlikti, özgürlük ve hukuksuzluğa ilişkin sarsıcı örneklerdi.
İyi güzel de...
HC, sen de bir yandan bunları yazarken,
bir yandan da mavi suların üstünde gel keyfim gel!
Siz de haklısınız.
Mavi yolculuk günlüğü devam edecek.
DİPNOT: Cinsel saldırı zanlısı uzman çavuş Musa Orhan akşamüstü teslim oldu.